08 Ekim 2015 Perşembe Saat 18:37
Totaliterizm tek kişinin veya küçük bir azınlığın devletin her türlü
gücünü, imkanını elinde bulundurarak toplumun üzerinde hakimiyet
kurmasıdır. Diğer adıyla diktatörlük. Mesela RTE’nin başkanlık sevdası
buna bir örnektir. Kişinin veya elit tabakanın kendisini toplumun
hakimi, sahibi haline getirmesi, istediğini yaptırması, yani astım
kestim düzeni. Bu tür diktatörler ve yönetimler tarihin farklı
dönemlerinde var olmuş, hala da modern bir şekilde çeşitli maskelerle
varlığını devam ettiriyor. Özellikle de köleci ve feodal sistemlerde
böyle diktatörler adeta yaşamın kendisi olmuş, kendilerini yer yüzü
tanrıları ilan etmişlerdir. Son beş bin yıllık sınıflı sistem aslında
totaliterizmin, diktatörlügün kendisini devletleştirerek varlığını
sürdürmesidir.
Köleci, feodal ve kapitalist sistemler topluma her türlü acının
tattırıldığı, her türlü işkencenin ve eziyetin yapıldığı sistemler
olmaktadır. Bu sistemlerde toplum tanınmaz hale getirilmiş, birey yok
edilmenin eşiğine getirilmiştir. Yani kirliliğin her türlüsü bir yaşam
biçimine dönüştürülmüş, toplum gırtlağa kadar kirletilmiştir. Yani
insanlık iflasa sürüklenmiştir. Tarihin farklı zaman ve mekanlarında ve
günümüzde de bu sistemlere karşı mücadeleler olmuş, olmaya da devam
ediyor. Totaliterizm daha çok ta köleci ve feodal sistemlerde derin bir
şekilde yaşanılmıştır. Sanayinin gelişmesi ve rönesans benzeri
gelişmeler, aydınlanmalar toplumların geniş katılımıyla olmuş, toplum
lehine bazı kazanımlar elde edilmiştir. Ancak, adı geçen totaliter
sistem farklı şekil ve tarzlarda kendisini yenileyip, cilalayıp
makyajlayarak modern bir şekilde toplum/lar üzerinde hakimiyetine devam
etmiştir.
Köleci ve feodal sistemlerde yönetim daha çok kişiye dayalı
yürütülürken, sanayileşmeyle ortaya çıkan ve özünde de köleci ve feodal
sistemlerin günümüzdeki modern devamı olan kapitalist sistemde de
hakimiyet biraz daha genişletilerek elit tabaka dediğimiz kesimlerin
eliyle sürdürülmüştür. Yani köleci ve feodal sistemle günümüz kapitalist
sistemin, özünde bir farklılık yoktur. Bunların her biri bir diğerinin
farklı tarihsel ve toplumsal koşullarda kendilerini farklı bir şekilde
ortaya koymalarıdır. Rönesansla elde edilen bazı toplumsal kazanımlar
totaliter sistemin toplum üzerindeki hakimiyetini sadece hafifletmiş,
ama ortadan kaldırmamıştır. Mevcut totaliter sistem Avrupa gibi
ülkelerde özellikle de halkların ve işçi sınıfının mücadelesiyle bazı
demokratik açılımların yapılmasını kabul etmek zorunda kalmıştır.
Günümüzde de totaliterizm özellikle de çarpık kapitalizmin hakim olduğu
gelişmemiş veya geri bırakılmış ülkelerde derin ve katı bir şekilde
uygulanmaktadır. Totaliterizmin panzehiride tabii ki halkın öz
yönetiminin gerçekleşeceği komünalizm olmaktadır. Bazı aklı eksik
kapitalist kalemşörler, komünalizmi tek parti veya tek adam rejimi
olarak görüyorlar. Halbuki komunalizm eşittir totaliterizmin ve halk
karşıtlığının, diktatörlüğün son bulmasıdır. Tam tersi beş bin yıllık
sınıflı sistem totaliterizm ve diktatörlüktür. Küçük bir sermaye
sınıfının toplumun genelinin üzerinde hakimiyet kurması totaliterizmin
ve ditatörlüğün daniskası olup her türlü tehlikeyi kendi içinde
barındırır. Kapitalist sistemde çok partilerin olması hiç kimseyi
aldatmasın. Çünkü sermaye sistemi hiç bir zaman sadece tek bir partiyle
uzun süre halk üzerinde hakimiyetini sürdüremez. Kapitalizmin veya
diktatörlüğün toplum üzerinde çok boyutlu hakimiyet kurması bir çok
siyasi, askeri ve kültürel araç gereçle olur.
Kapitalist sistemde siyasi partiler toplumsal hayatın vazgeçilmez
araçları değil, kapitalizmin, totaliterizmin kendisini toplum üzerinde
hakimiyet kurabileceği vazgeçilmez araçlar olup ardına kadar bu araçları
etkili bir şekilde kullanırlar. Yani günümüzde hemen hemen her ülkede
çok partilerin olması demokrasinin olması ve halkın iradesinin siyasete
ve yaşama, ekonomiye yansıması demek değildir. Çünkü totaliter sistemler
günümüzde daha çok siyasi partilerle ancak kendi sistemlerine taze kan
taşıyacaklarını bildiklerinden dolayı çok partilerin olmasını ve beş
yılda bir seçimlerin yapılmasını da halka bakın siz kendinizi
yönetenleri seçiyorsunuz, dolayısıyla da siz kendi kendinizi
yönetiyorsunuz, eh medem böyledir o zaman bu düzen sizin düzeninizdir,
bu düzeni koruyun demeye getiriyorlar. İnsanlarda uzun zamandır En başta
da Türkiye örneğinde görüldüğü gibi maalesef bunların etkisi altında da
kalıyorlar. Kürtler kırk yıllık bir mücadeleyle totaliter zihniyetin ve
düzen partilerinin etki alanından çıkmayı başardılar.
Totaliterizm ve kapitalist diktatörlük sadece bir partiyle uzun süre
sömürü düzenini sürdüremez, halkı denetim altında tutamaz. Komünal
sistem tam tersi halkın yönetimine dayalı olup elit kesimin toplum
üzerindeki hakimkiyetinin sona ermesi, ortadan kalkmasıdır.
Bazı kapitalist kalemşörlerin komünizm tek parti ve tek adam
diktatörlüğüdür derken biz onların ne demek istediğini aslında çok iyi
biliyoruz. Bir çok kapitalist ülkede toplumun büyük bir bölümü komünizmi
teorik olarak bilmez. Bu bilinçsizlikten dolayı da kapitalist kalemşör
kolaylıkla komünizm tek adam yönetimidir deyip insanların kafasını
karıştırabiliyorlar. Peki, kapitalizmde küçük bir elit tabakanın toplum
üzerindeki hakimiyeti nedir. Türkiye’de milli gelirin yüzde yetmişi elit
tabakanın eline geçiyor. Milli gelirin sadece yüzde otuzu nufusun hemen
hemen tamamına düşüyor. Şimdi bu durumda acaba hangi düzen totaliterizm
ve diktatörlük oluyor? Halkın kendi kendini yönettiği komünalist düzen
mi totaliterizm oluyor, yoksa halkı köle gibi çalıştırıp köşklerde,
yalılarda, hanlarda yatlarda katlarda para havuzlarında yüzenlerin
düzeni olan kapitalizm mi diktatörlük oluyor? Kapitalist sistem için en
büyük sermaye, dağınık, örgütsüz ve bilinçsiz bırakılmış toplumdur.
Toplumun bilinçsizliği ve örgütsüzlüğü aslında bu sömürü sistemine yol
açıyor. Bazı sosyalist ülkelerde devrimler gerçekleşmiş ama halkın
iktidarını sağlayacak olan komünlerin gelişimine önem verilmemiş,
devrim/ler sadece partinin ve devletin tekelinde kalmış halka mal
olmamıştır. Devrimlerde devleti yönetenlere ayrıcalık tatınırsa bu
ileride Sovyet, Çin, Yugoslavya, Arnavutluk ve daha bazı sosylalist ülke
örneklerinde olduğu gibi kendi zıttına döner. Demek ki sosyalist
toplumu inşa etmek devrimin kalıcılaşması için önemlidir.
Bu bakımdan bir çok sosyalist ülkede olduğu gibi sosyalist devlete
önem vermeyeceğiz. Sosyalist topluma önem vereceğiz. Sosyalist toplumun
oluşmadığı koşullarda sosyalist devletin bazı örneklerde olduğu gibi
halk karşıtı hale gelmesi olasıdır. Nitekim bir çok sosyalist devlet
kendi zıtlarına dönüp kapitalistleştiler. Demek ki bu ülkelerde toplum
hiç bir zaman sosyalistleşememiş. Bu bakımdan komünalizmi doğru yaşamak,
devrimi doğru ele almak hayati önemdedir. Çünkü komünalizm halkın en
doğal yaşam tarzıdır. İşte öz yönetim esasen halkın kendi kendisini
yöneteceği komünalizm olmaktadır.
Öz yönetim komünlerin varlığına ve birliğine dayalı halkın
yönetimidir. Burada parti, devlet veya tek adam yoktur, komünler vardır.
Komünalizm halkın ekonomisinin, kültürünün, iradesinin, gücünün ortaya
çıkmasıdır. Gerçek özgürlük halka ait yaşamın olduğu yerdedir. Serbest
piyasa, liberal ekonomi, hür teşebbüs denilen anlayış ve sistemler bugün
kü hırsızlıkların olduğu düzenin kendisidir. Burada özgürlük, demokrasi
adalet ve insanlık yoktur. Dünya ve Türkiye bugün hala bu düzeni
yaşıyor. İnsanlar bu düzen içinde kendisi olmaktan çıkmış
tanınmazlaşmışlar. Kürdistan komünal yaşamın filizlendiği bir alan
olması bakımında önemlidir. Komünalizmin Kürdistan’dan başlayarak bütün
totaliter diktaları yıkacağına olan inancımız tamdır.
Komünalizm Özgürlük Hareketi’yle başlayıp bütün insanlığın en doğal
yaşamı olacaktır. Zaten Kürtler Kürdistan’da komünalizmi özellikle de
kuzeyin köylülük bölgelerinde yakın bir zamana kadar nispeten de olsa
yaşadılar. Bu bakımdan Kürtler komünal sistemi geliştirme konusunda
fazla zorlanmayacaklardır. Çünkü Kürtler devlet denen baskı aygıtıyla
uzun zamandır haşir neşir değiller. Devlet kültürünün az olduğu
toplumlar komünalizmi daha rahat yaşayıp geliştirebilirler. Kürtler uzun
zamanlar devletler de kurmuşlar ama Kürtler devletsiz yaşamın daha
özgürlükçü ve doğal olduğunu bildiklerinden dolayı bir süre sonra da
devlete pek ihtiyaç duymamışlardır. Devletsizlik ulus devletlerin
geliştiği süreçlerde Kürtler için dezavantaj olurken, bugünkü koşullarda
da öz yönetim, öz savunma ve komünlerin geliştirilmesiyle de bir
avantaja dönüşmüştür. Dikkat edilirse devlete gereğinden de fazla önem
veren bazı toplumlarda demokratik değişim ve dönüşüm çok zor oluyor.
Sanki devlet olmadan toplumun kendisi kendi yaşamını geliştiremezmiş
gibi çok sakat bir anlayış toplumda ortaya çıkıyor. Her türlü çalışmayı
yapan halkın kendisiyse o zaman devlete ihtiyaç kalmaz. Çünkü devlet
sermayenin muhafızlığını yapan bekçidir. Demek ki totaliterizm ve
diktatörlük devletli ve sınıflı sistemin halkın tepesine
çöreklenmesidir. Totaliterizmi ve diktaları yıkmakta tabii ki komünal
yaşamı kurmakla olacaktır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
Kemal Söbe – Özgür Blog / http://www.ozgurbloggundem.com/totaliterizm-komunalizm-ve-ozyonetim/Kemal Söbe – Özgür Blog / http://www.ozgurbloggundem.com/totaliterizm-komunalizm-ve-ozyonetim/