Ortadoğu merkezli yaşanan gelişmeler özellikle bu coğrafyada bulunan tüm devletleri ve etkili yapıları yeni stratejiler oluşturmaya, yeni politikalar üretmeye, yeni ittifak ve ilişkiler geliştirmeye itmektedir. Bunun en temel nedeni 3. Dünya Savaşı’nın tüm yoğunluğuyla Ortadoğu merkezine doğru kayıyor olmasıdır. Özellikle ABD, İngiltere blokunun öncülüğünde harekete geçirilen İsrail ‘in yürüttüğü savaş mevcut bazı dengeleri bozmakta yeni dengeleri oluşturmaya şimdiden başlamış bulunmaktadır. Bu 3.Dünya savaşı diğer iki dünya savaşından belirgin farklar arz etmektedir. En temel ayırt edici özellik hangi gücün, ne zaman, nerede ve kimin yanında yer aldığı veya alacağının değişkenlikler arz etmesidir. Örneğin bugün bir arada görünenler yarın başka yerde karşı karşıya görünmektedirler. Bu durum ideolojik olarak sağlam bir duruş göstermeyi zorunlu kıldığı kadar, siyaseten de esnek olmayı, değişik yapılarla ilişkilenme becerisi göstermeyi, günlük olarak değişen ilişki ve ittifaklara göre pozisyon almayı gerekli kılmaktadır.
İSRAİL’İN SAVAŞ KONSEPTİ BÖLGEYİ ETKİLİYOR
7 Ekim 2023 tarihinde adına Aksa Tufanı denilen esasta da radikal cihadist İslam çizgisinin kör şiddetinin tüm nüve ve özelliklerini bağrında taşıyan Hamas’ın saldırısı, akabinde gerçekleşen ve soykırıma varan uygulamalarıyla tüm gündemi ve dengeleri değiştiren İsrail savaş konseptinin yaratacağı gelişmeler kuşkusuz Suriye ve Rojava’yı da etkileyecek düzeydedir.
Bilinen, görünen ve tartışılan şudur; İsrail Haması tasfiye edecek, Hizbullahı ismi var ama cismi olmayan bir noktaya çekecek, Husileri ciddi düzeyde kıracak, Haşdi Şabiyi Irak’ın merkezi devlet politikasının dışına itecek. Bu saydıklarımızın çerçevesinde gelişecek bu harekatla İran rejimi ya teslim alınacak ya da değişime zorlanacaktır. İran Suriye özelinde Ortadoğu’daki pozisyonu korumak için bir yandan sahada Koalisyon ve Amerikan güçlerine ait noktaları vekil güçler eliyle vurmaya devam etmektedir. Ayrıca İsrail’e karşı yürütülen savaşta Suriye Rejimini kendi tarafına çekmek için yoğun bir baskı uygulamaktadır. Burada en kritik pozisyonda olan Suriye rejimidir. Rejim 2011 yılından sonra en tehlikeli ve kritik zamanını yaşamaktadır. Kurtulduğunu, beka sorunlarını, egemenlik haklarını tekrardan çözdüğünü ve kazandığını sanırken İsrail’in belki de hesapta olmayan saldırısıyla karşı karşıya kalmanın şokunu yaşamaktadır. 2011 yılında yüz yüze kaldığı rejim tehlikesini büyük oranda İran ve Hizbullah desteğiyle tersine çevirmiştir. Buna Rusya’nın aktif sahiplenmesi de eklenince ayakta kaldı ve ciddi egemenlik sorunlarına rağmen Suriye’de etkinliğini devam ettirmiş oldu.
SURİYE REJİMİ KAYGILI
Fakat giderek bir bölgesel savaşa evirilmeye başlayan Filistin, Lübnan-İsrail savaşı bağlamında Biden’ın yerine Trump’ın seçilmesi, Ortadoğu’da sınırların ve haritaların yeniden çizildiği bir eşik yaratırken; Suriye Rejimi ve İşgalci Türk devleti gibi ülkelerin eteklerinin tutuştuğu görülüyor. Özellikle İsrail Dışişleri Bakanı’nın, Suriye’deki halklara (Kürtler ve Dürziler) ulaşmamız gerektiği yönündeki açıklaması da Suriye Rejimi ve İşgalci Türk devletinin öngördüğü tehlikenin nedenini doğruluyor. Bunun üzerine harekete geçen Suriye Rejiminin ordu içerisindeki yabancı ulustan ve farklı dinlere mensup olan askerlerin isim listelerini çıkarmaya başladığı öğrenildi. Yine Suriye Rejimi ve işgalci Türk devletinin Rojava Demokratik Özerk Yönetiminin denetimindeki bölgelerde iç karışıklık çıkarmak ve kaos yaratmak için bölgeye çok sayıda patlayıcı ve mayın geçirdikleri bilgisine ulaşıldı.
İŞGALCİ TC’NİN TEK HEDEFİ KÜRT SOYKIRIMI
Bununla yetinmeyen işgalci Türk devleti Trump’ın seçilmesini fırsat bilerek 2019’da Amerika’dan aldığı yeşil ışık ile Girê Spî ve Serêkaniye’yi işgal ettiği gibi Rojava’ya yönelik karadan bir operasyon için medya üzerinden “En önemli hassasiyetimiz 30 kilometre derinliğin korunmasıdır” diyerek TSK’nin Suriye’de kara harekâtına başlayacak konumda olduğunu dillendirmeye başladı. Bu minvalde İşgalci Türk devletinin, 22 Ekim’de Rusya’nın Kazan şehrinde yapılan BRICS Zirvesi sonrasında, Minbic-Kobanê hattından Girê Spî ve Serêkaniyê hattına kadarki bölgeye kara ve havadan saldırmayı planlandığını sitemiz Lekolin.org detaylarıyla birlikte deşifre etmişti. Varlığını Kürtlerin yok oluşu üzerinden dizayn eden işgalci Türk devleti dünyada ve bölgede gelişen askeri-siyasi her gelişmeyi tek hedefi olan Kürt Soykırımı üzerinden değerlendirmeyi esas almaktadır.
KENDİ ÇIKARLARINI ESAS ALAN RUSYA HAREKETE GEÇTİ
Arap Baharı’nın başından bu yana Rusya da hem sahada hem de diplomatik alanda Suriye’deki varlığını devam ettirdi. Moskova, Ankara ile Şam arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmeye çalıştı ve Ekim 2019’da Kuzey Suriye’nin kontrol hatlarını yeniden çizen ABD-Türkiye anlaşmasında aktif bir rol oynadı.
Rusya ve İran, hükümeti ABD tarafından tanınmayan ve Batı yaptırımlarına tabi olan Suriye’den ABD birliklerinin çekilmesini talep etmeye devam ediyor. Ki son açıklamalarında bu istemlerini yeniden dillendirdiler. Moskova ve Tahran, Şam’a destek konusunda aynı fikirde olsalar da, İsrail ve Filistin arasındaki çatışma sonrası senaryo konusunda farklı görüşler dile getirdiler ve Rusya şimdiye kadar İsrail’in Suriye’ye saldırılarını engellemek için müdahale etmedi.
Rusya Devlet Başkanı Suriye Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, Rus haber ajansı TASS’a yaptığı açıklamada, Trump yönetiminde ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında olası değişiklikler hakkında konuştu. Lavrentiyev, Amerikan güçlerinin çekilmesi üzerine konuşmanın erken olduğunu belirtse de Trump’ın savaşları bitirme vaadinden yola çıkarak “Değişiklikler olacağını düşünüyoruz. Suriye dahil bazı konularda kesin anlaşmalara varılmasını umuyoruz. Çatışmayı sona erdirmenin zamanı geldi” dedi.
Rusya yaptığı açıklamalarla bir yandan Amerika’ya göz kırparken diğer yandan Lavrentyev’in Türk devleti için “Her şeyden önce, Türkiye’nin muhaliflere verdiği destek, ki bu desteği sahipsiz ve ilgisiz bırakamaz. Ve tabii ki asıl mesele, Türk askerlerinin işgal altındaki Suriye topraklarından çekilmesi. Her şeyin adını koyalım: Temelde işgalci bir ülke gibi davranıyorlar. Bu nedenle Şam’ın Türkiye’den askerlerini çekeceğine dair kesin garantiler almadan diyaloğa girmesi zor.” söylemleriyle işgalci Türk devletine gözdağı vermektedir. Suriye’ye yönelik yeni planların bir parçası olma ve kendisine karşı yapılan planları boşa çıkarmak için Rusya’nın sahada da kollarını sıvadığını söylemek mümkün. Bu çerçevede Rusya’nın Humus ve Rakka bölgelerinde kendisine bağlı 25.Tümen kuvvetlerini güçlendirdiği ve bölgede aşiret liderleriyle toplantılar yaptığı öğrenildi. Tarihte olduğu gibi günümüzde de sadece kendi çıkarlarını esas alan Rusya siyasi, askeri olarak sahada harekete geçerken yaptığı açıklamalarla diplomatik ilişkileri yeniden tahsis etmeye çalışıyor.
ORTADOĞU’DA BELİRLEYİCİ GÜÇ KÜRTLER
Ortadoğu’da kartların yeniden çekildiği böylesi kritik bir süreçte tüm oyunları alt üst edecek, tüm planları boşa çıkaracak esas güç Kürtlerdir. Kuşkusuz bu gücün varlığını ortaya çıkaran, görünür kılan; Önder Apo’nun pradigması ve bu pradigmanın öncülüğünü yapan Özgürlük Hareketidir. Bunun bilincinde olan devletlerin Ortadoğu’da atacağı adımları hesaplayarak yol almaları zaruridir. Ayrıca bölgede askeri, siyasi ve toplumsal bir nüfuza sahip olan Rojava Demokratik Özerk Yönetiminin varlığını göz ardı eden ve hesaplar peşine düşen Suriye Rejimi de hegomon güçlerin piyonluğunu yapmaktan ve böylece kendi sonunu getirmekten başka bir şey elde etmeyecektir. Son celsede Ortadoğu’yu ve şuan sıcak savaş sahası olan Suriye’yi demokratikleştirme ekseninde bir projesi olmayan hiçbir hegomon ve bölgesel gücün planlarının sahada karşılık bulamayacağı tartışma götürmez bir gerçekliktir.
Militan RÊHAT