19 Eylül 2019 Perşembe Saat 06:09
Devletin Savaş ve Çöktürme Aklına Karşı Devrimci Direniş ve İsyancı
Aklı Gelişmeli
1924
anayasası ve çöktürme planıyla donanmış faşist bir devlet aklı olduğu müddetçe
hiçbir siyasi çözüm ve barış çağrısı karşılık bulmayacak, iyi niyet beyanı
ötesine geçmeyecektir. Tek gerçeklik barışa ancak güçlü bir direniş ve savaşla
gidileceğidir.
Kayyımlar, HDP önünde oturtulan
provokatör aileler temel gündem haline gelse de bunlarında esas dayandığı Kürt
sorununun kaynağı olan 1924 anayasasıdır. Sorun Türk devlet rejiminin kuruluş
felsefesinde ve aklındadır. Halkların imhasına ve asimilasyonuna dayanan faşist
rejimin ve bunun meşruluk kazandığı anayasal zemin tartışılmadan köklü
değişimlerle aşılmadan sorunlar tanımlanamaz ve çözülemez. Sorunların kaynağı
soykırım rejiminin dayandığı mantalite, akıl ve ideolojidir.
Evrensel Rasyonel Akıl
Rasyonel akıl demek geçmişten yaşanmış
deneylerden ders çıkarılarak yanlışı veya olumsuzlukları tekrarlamamak
demektir. Yapılan işi en az zararla yapabilmek ve zararları da giderebilmektir.
Rasyonel akıl demek hatalı olduğunu görebilmek ve aynı hatalara girmemek
demektir. Rasyonel akıl demek yeni mantıklı yöntemlere açık olmak demektir. Rasyonel devlet aklı demek kırk yıldır
denenmiş ve sonuç almamış çatışma, savaş ve yıkıcı yöntemlerin dışına çıkarak
yeni çözüm yöntemlerine imkân sunmak demektir. Rasyonel devlet aklı demek
toplumu çürüten, krizlere yol açan şiddet sarmalına son vererek demokratik
siyasal yöntemlere olanak sunmak demektir. Rasyonel akıl demek çökmüş teoriyi
bırakmak ve yenisine yönelmek demektir. Rasyonel akıl demek çözüm demektir,
makul olanı seçmektir, birden çok olur’a şans vermektir. Rasyonel akıl demek
doğru tanımlarla, doğru olgularla ve mantıksal analizlerle sorunları tahlil ve
çözüm gücü olmak demektir.
Evrende hiçbir çatışma veya savaş
sonsuz değildir. Kaos eninde sonunda bir dengeye yani bir statüye kavuşur. Hegel
devleti toplumsal çatışmalarını önleyici bir güç olarak denge yani statü
konumuna oturtur. Kaos karmaşıklık ve rasyonelitenin bir sisteme ve dengeye
kavuşmadığı zamanı tanımlar. Yönetim, düzen ve statü ise kaostan çıkışı, ortak
dengeye ve akla ulaşmak demektir. Birinci doğa denen olguda da bu durumu çok
yaygın bir şekilde gözlemleyebiliriz. Canlılar arası süreklileşmiş bir savaş
veya tümden yok etme diyalektiği yoktur. Yok etme bir istisnadır. Simbiyotik
bir ilişki tarzı ile tez-antitez ve sentez gelişim diyalektiğiyle birbirinden
beslenme ve bir dengede seyretme hali esastır. Aslında bir uzlaşma ve bir çözüm
halidir. Eğer doğada aslanlaşma -yani sadece etoburluk- hâkim olsaydı diğer
canlıların tükenmesi gerekirdi. O zaman da aslanın da -etoburluğun- soyunun
tükenmesi söz konusu olurdu. Tersine aslanlar olmasaydı doğada bir sığırlaşma
-ot oburluk- gerçekleşirdi ki bu da birçok bitki türünün yok olmasına ve canlı
türünün de anlamsızlaşmasıyla sonuçlanacaktı. Birbirini yok etmeyen ve dengeleyen
bir evren aklından söz ediyoruz. Bu evrenin
rasyonel aklıdır.
“Dogmatik
Marksizm döneminde tez ve antitez toplumda yok etme biçiminde yorumlandı. Bu
tarz bir yorum aslında yapılan en temel teorik yanlışlıklardan biridir.
Biyoloji basta olmak üzere tüm bilimlerde gözlenen özellik, olguların gelişim
ve dönüşümlerinde karşılıklı besleyici yanın önem taşıdığıdır. Yok etmeye
benzer durumlar istisnaidir. Hâkim olan, tez ve antitez konularının birbirini
beslemesidir. Bunun en sade ifadesi çocuk-anne ikilemidir. Çocuk, ana ile çelişki
halinde gelişir. Ama bundan çocuk anayı yok ediyor yorumunu çıkaramayız. Olsa
olsa karşılıklı beslenme ile neslin sürdürülmesi olarak değerlendirilebilir. Uç̧
bir nokta yılan-fare ikilemidir. Burada bile olan, aşırı fare üreyişi ile yılanın
ender üreyişi arasında dengenin korunmasıdır. Belki de yılan olmazsa fareler
dinozorlardan daha ezici tahrip rolü oynarlardı. Doğadaki varlıkların anlamsız olmadığı,
hepsinin belli bir ekolojik anlamı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Ama yine de ‘uç nokta’, ‘mutlak sınırlar’ kavramı çok sınırlı bir kesitte en
azından kavram olarak geçerli olabilir. Temel doğa yasasının karşılıklı bağlılık
biçiminde geliştiği artık tüm bilimlerin fark ettiği bir özelliktir. (A.
Öcalan-Bir halkı Savunmak)
Toplumsal Doğada Rasyonel Akıl ve
Uzlaşma Dengesi
Antagonist çelişkiler nedeniyle asla
bir araya gelmez-uzlaşmaz denilen proleter-burjuvazi bile bir dengede
uzlaşmıştır. Denge tam anlamıyla bir barışı ifade etmez. Yarı barış anlamına da
gelen bu durum yeni bir çözüme kadar geçici bir uzlaşma anlamındadır. Uzlaşı
sağlayan iktidar ve toplumsal güçler arasındaki siyasal, ideolojik ve kültürel
bir mücadele sürer. Politik uzlaşı ve denge sağlansa da sınıfsal ve ideolojik
savaş devam eder. Yani toplumsal doğada tümden yok edeceğim ben baskın olacağım,
tek ırk yaratacağım, tek renk oluşturacağım demek faşizm olarak tanımlanan ve
toplumsal yasalara aykırı büyük yıkımlara yol açmış bir sapkınlıktır. Faşizm
insan aklının birinci ve ikinci doğa gerçeği dışına çıkarak insan aklının
sapması ve sapkınlaşmasıdır. Birinci ve ikinci doğalar çeşitlilik ve
farklılıklarıyla vardır. Özellikle toplumsal doğanın temel özelliği farklılık
içinde çokluk biçimde bir arada yaşamasıdır. Demokrasi denen toplumsal sistem
kaynağını ve tanımını buradan alır. Hitler faşizm milyonlarca Yahudi’yi soykırımdan
geçirmekle yok etmedi, Ortadoğu’da en güçlü halk ve devlet düzeyine getirmiş
oldu. Türk devletinin Kürtleri tümden yok etme, kökünü kazıma istemi ve amacı da
benzerdir. Kuzey Kürdistan’ı yok etmek isterken Güney Kürdistan statüsü oluştu.
Güney ve Rojava’yı yok etmek isterken Demokratik Kuzey ve Doğu Suriye sistemi oluştu.
Tümden yok etme isteminin başarısızlığı bir yandan da tümden var kılmaktır. Yok
edemediğini var edersin. Çünkü yok
etmeye çalıştığın toplumsal doğadır. Toplumsal doğanın refleksi, aklı, öz
savunması ve kendini var kılma, sürdürme ve çoğaltma rasyonelitesi vardır. Önlenemez
ve yok edilemez bir özgürlük doğası vardır. Üreme (Çoğalma), beslenme, (kendini
sürdürme) ve korunma (öz savunma) ilkeleri hem birinci hem de ikinci doğada
geçerli olan temel yaşam ilkeleridir. Yok etmek istenen varlıklar, varlıklarını
ve özgürlüklerini korumak için en üst düzeyde çabalar ve mücadele içine
girerler. Kendilerini yayar ve evrenselleştirirler. Kürt sorunu ve varlığı da
evrensel bir boyut kazanmıştır. Daha yerel düzeydeyken yok edilemeyen Kürt halk
gerçekliği bundan sonra asla yok edilemezdir. Bunu anlayacak bir rasyonel
devlet aklına ihtiyaç vardır. Türk devletinin yoksun olduğu şey budur. PKK
Önderliği bunu yaratmaya ve kavratmaya çalışıyor. PKK Önderliği Türk devlet
aklına: “Yanlış düşünüyorsunuz, bu akılcı değil, başarısız olanda ısrar
ederseniz hem kendiniz hem de halklara kaybettireceksiniz, daha büyük kayıplara
ve acılara yol açacaksınız “demekte ve devleti akılcı davranmaya yani rasyonel
olmaya çağırmaktadır. Sürekli çatışma ve
savaş hali maddi ve manevi olarak toplumsal değerleri tüketen bir duruma
dönüştüğünden tarafların karşılıklı tavizler vererek bir noktada uzlaşması em
mantıklı olanıdır. Rasyonel akıl denen şey budur. Dünyada bu tür sorunları
yaşamış güçlerin genelde başvurdukları bu yöntem olmuştur.
PKK Önderliği topluma zarar veren ölüp-öldürme
ikilemi yerine yaşa ve yaşat ikilemini hâkim kılmaya çalışıyor, bunun için
istikrar ya da uzlaşma metodunu öneriyor. Demokratik anaysa ve hukuk
olgularıyla bir uzlaşma zemini yaratmaya çalışıyor. Bu uzlaşma olgusu iki güç arasında
geçici bir denge anlamına gelecektir. Bu zeminde istikrar, sükûnet ve yarı
barış hali oluşacaktır. Tam barış değildir. Tümden bir uzlaşma ve
mücadelesizlik değildir. Bu durumda da iki güç arasında İç içe entelektüel,
politik ve ahlaki mücadele daha etkili olarak sürecektir. Buna ideolojik,
siyasal, sosyal ve kültürel mücadele diyebiliriz. Daha yalın bir ifadeyle bu
mücadeleyi sosyalist ideolojimizin temeli olan sınıf ve cins mücadelesi olarak
tanımlayabiliriz. Kalıcı barış toplumsal güçler ile ezen ve sömüren egemen
güçler arasında çatışma ve savaşa neden olan gerekçelerin ve onların ortaya çıkmasına neden olan koşulların tümden ortadan
kalkmasıyla mümkün olur ki buda uzun bir süre gerektirir. “Barış, ‘istikrar’ durumu olarak adlandırılan düzen tarzıdır. Bu
düzlemde her iki gücün çeşitli düzeylerde aralarında kurdukları bir denge durumu
mevcuttur. Sürekli savaş çatışma ve gerginlik durumu, toplumun
sürdürebilirliğini tehlikeye atar. Taraflar sürekli tehlike, savaş hali
durumunu karşılıklı olarak çıkarlarına uygun bulmayabilirler. Aralarında
çeşitli konsensüslerle -uzlaşmalar- bir ‘barış ve istikrar’ paktında uzlaşmaya
giderler. Her iki tarafın da tam istediği düzlem olmasa da koşullar gereği uzlaşma,
ittifak kaçınılmaz olur. Yeni bir savaşa kadar durum böylece yönetilir. Barış
ve istikrar denen düzen, aslında dibinde savaşçı-iktidar gücüyle halkın tam yenilmemiş
gücü direnişi ya da yarı-savaş halini ifade eder. Savaş-barış ikileminin denge
durumuna yarı-savaş demek daha doğrudur. Savaş ve barış sorununun olmadığı dördüncü
bir düzlem, ancak iki tarafı ortaya çıkaran koşulların ortadan kalkmasıyla oluşur.
Ya hiç bu koşulları yasamamış̧ ya da ilkel komünal doğal toplum düzeniyle savaş̧-barış
düzenini asmış̧ olgun komünal toplumda kalıcı barış̧ söz konusu olabilir. (A.
Öcalan-Bir Halkı Savunmak)
PKK Önderliğinin son görüşmelerde
çözüm olarak sunduğu “toplumsal
uzlaşma , “demokratik müzakere ve “yumuşak güç kavramlaştırmaları rasyonel
aklı ifade etmekte ve makul çözümler sunmaktadır. Sadece Kürt sorununun değil,
bölgede ve Ortadoğu genelinde tıkanan toplumsal ve sistemsel sorunların
çatışma-savaş, ölüp-öldürme ikilemi ve aklı dışında tartışma, diyalog, müzakere
temelinde (toplumsal uzlaşma, demokratik müzakere ve yumuşak güç) toplumsal
uzlaşmanın sağlandığı sorunların demokratik yöntemlerle çözmeyi önermekte ve bu
amaçla proje sunmaktadır. Üç kavramlaştırmamın odağında tüm toplumsal kesimlere
yer veren demokratik bilinç ve siyaset aklı-anlayışı yatmaktadır. Rasyonel
olanda budur. PKK Önderliği, Türk devletini izlediği klasik politikaları
nedeniyle eleştirmekte ve demokratik çözüm seçeneklerini sunmaktadır. Ancak
mevcut AKP-MHP iktidarı bu demokratik çoğulcu anlayıştan ve akıldan çok
uzaktır. Faşist diktatörlük düzeyinde yükselen AKP-MHP iktidarı “yumuşak güç
olarak tanımlanan demokratik tüm unsurları baskılamış ve muhatap olmaktan çıkartmıştır.
Bu açıdan sert bir mücadele süreci yaşanmadan demokratik değişim mümkün olmayacak
ve faşizm ortadan kaldırılamayacaktır.
Türk Devlet-İktidar Aklı Savaş ve
Soykırım Aklıdır
Türk
devlet sistemi beyinsel kabızı yaşamaktadır. Sağlıklı düşünemiyor, üretemiyor
ve çözüm olamıyor. Ne kendisi çözüyor nede başka çözümleri kabul ediyor. 1921
anayasasıyla kuruluşunda vücut bulan ortak rasyonel akıldan kopmayla
irrasyonelleşmiştir. Akılcı, çözümcü düşünme yetisini yitirmiştir. Türk
devletinin rasyonelitesi tersine çalışmaktadır. Genel rasyonelite akıl çözüme
doğru ilerleyiş gösterirken Türk devlet ve iktidar aklında çözümsüzlük bir irrasyonellik
mekaniğinde işler. Türk devlet aklına göre çözümsüzlük bir çözüm biçimidir.
Bunu aşabilecek bir akıl potansiyeline henüz ulaşılamamıştır. Rasyonelitesini kaybetmiş Türk devlet ve iktidar aklı savaş ve soykırım aklıdır. Komplo
ve ihanet aklıdır. 1924 anayasası soykırımcı, komplocu ve ihanetçi aklın
eseridir.
Türk
rasyonel aklı diye bir şey oluşmuş değildir. Devşirme aklının karmaşıklığı,
iğretiliği ve paradoksu yaşanmaktadır. Bu akıl sorun çözücü, ilerletici ve geliştirici
değildir. Türk devlet aklı tutucudur, tutarsızdır, dogmatiktir ve gerici bir
akıldır. Türk iktidarlarının düşünme tarzında estetik, bilimsellik, felsefik ve
sosyolojik unsurlar yoktur. Bundan dolayı katıdır, çoraktır ve benmerkezcidir. Anlamaya,
bilmeye, sorgulamaya, evrenselliğe ve eleştiri-özeleştiriye dayalı olmadığından
kalıpçıdır. “Düşünmezseniz yoktur gibi, ol demeyle olduracağını veya yok demeyle
yok olacağını sanan hastalıklı bir metafizik düşünce tarzıdır. Türk devlet
aklının paradigması çökmüştür, başarı sansı yoktur. Bu akılda ısrar etmek egemen
rantçıların ve toplum düşmanlarının işi olabilir. Bu aklı benimseyen ve destekleyenlere de
ancak akılsız ahmak sürüleri denilebilir.
Türk
devlet aklı ancak bolca hainler, uydu kişilikler ve dalkavuk insan tipi
yaratır. Türkiye’de devlet-iktidar etrafında ihanetçilerin, yalakalığın,
dalkavukluğun kişiliksizliğin kalabalık bir meslek şeklinde gelişmesi bu aklın
üretimi sayesindedir. Türk devlet ve iktidar aklı devşirme aklıdır. Devşirir,
yabancılaştırır, ucubeleştirir, tanınmaz hale getirir ancak orijinalitesini
yaratamaz. Sadece bozan ve yozlaştıran bir akıldır. “Üstün Türk ırkı denen şey devşirme aklın yapay-suni ürünüdür. Otantik
değildir, doğal değildir. Doğal entegrasyona dayalı gelişmemiştir. Dayatmadır,
zorlamadır ve verimsizdir. Hakikatin inkarıdır. Simülasyon ve kopyadır. Kopya
geliştirmez, taklit eder. Öz değil çarpık biçimsel bir gelişimdir.
Türkiye’de aslında en çok kimlik ve kişilik bunalımı yaşayan Türk toplumudur. Önce
Türk kimlik ve kişilik sorununun sosyolojik bir çözümlenmeyle tanımlanması
gerekmektedir. Kürt sorunundan ziyade ciddi bir Türk sorunu var demek daha
doğru bir tespittir. Kürtler kırk yıllık mücadeleyle ortak bir akıl, ortak bir
kimlik ve kişilik ölçülerine demokratik bakımdan ulaşmışlardır. Örgütlü
kitleler bazında demokratik bir kültür ve paradigmayı yaratmışlardır. Devşirme
akıl tüm sorunların çıkmazıdır ve nedenidir. Bu akıl aşılmadan ya da köklü
reformdan geçirilmeden mevcut kriz hali aşılamaz.
Türkiye’de devlet aklı milliyetçi,
ırkçı, cinsiyetçi, dinci ve faşist akıldır. Türk devlet ve iktidar aklı toplumsallığını
kaybetmiş sapkın bir akıldır. Ak ve kara ikileminde çakılmış yobaz bir akıldır.
Kadın düşmanı cinsiyetçi bir akıldır. Mantığını yitirmiş akıldır. Türk devleti
akıl tutulmasını yaşayan dengesizleşmiş ne yapacağı belli olmayan şuursuz bir şizofren
hastası gibidir. Özellikle AKP iktidarıyla birlikte devlette kırıntı düzeyde
var olan akılda dağılmıştır. AKP’nin en
önemli çalışması var olan devlet aklının tasfiye edilmesi olmuştur. Bu aklın sağlıklı
düşünmesi ve sorunlara çözüm üretmesi beklenmemelidir. Daha çok dış müdahaleler
ve halk direnişleriyle değiştirilebilir. Bu psikopat devlet aklı rasyonel
düşünmeye çalışan ve alternatif arayışlarda bulunmak isteyen toplumsal muhalif
kesimleri de sindirmekte, bastırmakta, tutuklamakta ve yok etmektedir. Türkiye’de
rasyonel akıl tekçi AKP-MHP devleti tarafında rehin alınmış durumdadır. Türk
devleti Friedrich Nietzsche’nin: “Bütün
soğuk canavarların en soğuğuna devlet denir tanımının ötesine geçmiştir.
Türk
Devlet Aklı Tekçi Pragmatist ve Pozitivist Bir Akıldır
Rasyonel
akıldan kasıt deneyimlerden ders çıkaran, aynı hataları tekrarlamamak,
başarısız kalmış ve zarar veren yöntemler yerine farklı çözüm yöntemlere başvurmak
ve yararlı olanı seçmektir. Türk devlet aklı yumuşak, esnek, yapıcı ve çözümleyici
değildir. Türk devlet aklı katı dogmatik, sert, yıkıcı ve yok edicidir.
Farklılıkları bir arada tutma esnekliği ve kabiliyeti yoktur. O toplumsal
mühendislik tarzında farklılıkları bir potada eriterek “tek“ e indirgeme
şeklinde tasarlanmış ve kurgulanmış pragmatist, Darwinist ve pozitivist bir
akıldır. Türk devlet aklı üretme, düşünme aklı değil köreltme ve tüketme
aklıdır. Şartlanmış güdüsel akıldır. Değişimi yok olmayla eş gören dogmatik
dinsel akıl misali çökme pahasına da olsa eskide ısrar eden fanatik bir akıl tutulmasıdır. Türk iktidar aklının tarihi baskılama,
sindirme, talan ve yok etme tarihidir. Tamamıyla tahakküm üzerine kurulmuş bir
iktidar aklı söz konusudur.
Faşist
devlet aklının faaliyet alanı esasta Kürtlerdir. Kürtlerin soykırımdan
geçirilmesidir. Yüzyıldır canla başla gerçekleştirmek istediği ama bir türlü başaramadığı
şey budur. Bu açıdan öz yönetimleri ve
kayyımları sadece AKP iktidarının bir politikası şeklinde görmek ve ele almak oldukça
dar bir yaklaşmadır. Kayyımlar 1924 Türk-ulus devlet sistemiyle direkt
bağlantılıdır. Kayyımları anayasal düzleminde ele almadan ne toplumsal iradeyi
ne demokratik öz yönetimi nede demokratik çözümü tanımlayamaz ve
gerçekleştirilemeyiz.
Tekçi faşist sistemin dayanağı tek
millet, tek bayrak, tek dil, tek devlet, tek vatan şeklindeki ulus-devlet modelidir.
Dayandığı zemin Kürtlerin ve diğer halkların inkârı ve soykırımı üzerinden
şekillenen 1924 anayasasıdır. Şark ıslahat planı ise bu anayasa çerçevesinde
hazırlanmış Kürt soykırım planıdır. Kürt soykırım planı 1924 anayasasına
dayanır. Kayyımlar şark ıslahat planını güncellenmiş hali olarak uygulanmaktadır.
Öyleyse mevcut anayasa inkârcı, imhacı ve soykırım anayasasıdır. Kürtler ve
demokrasi cephesinin yapması gereken ilk iş anayasaya karşı çıkarak alternatif
bir anayasa gündemiyle mücadele etmektir. Kürt halk
önderi sayın Abdullah Öcalan’ın ısrarla alternatif demokratik anayasa
çalışmasını öne çıkartması bundan ötürüdür. Sonuçlarla uğraşmak yerine
kaynağına gitmek ve düzeltmek köklü çözüme odaklanmaktır.
Devam edecek…
Dıjwar SASON
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
Devletin Savaş ve Çöktürme Aklına Karşı Devrimci Direniş ve İsyancı
Aklı GelişmeliToplumsal Doğada Rasyonel Akıl ve
Uzlaşma DengesiTürk Devlet-İktidar Aklı Savaş ve
Soykırım AklıdırTürk
Devlet Aklı Tekçi Pragmatist ve Pozitivist Bir AkıldırTekçi faşist sistemin dayanağı tek
millet, tek bayrak, tek dil, tek devlet, tek vatan şeklindeki ulus-devlet modelidir.
Dayandığı zemin Kürtlerin ve diğer halkların inkârı ve soykırımı üzerinden
şekillenen 1924 anayasasıdır. Şark ıslahat planı ise bu anayasa çerçevesinde
hazırlanmış Kürt soykırım planıdır. Kürt soykırım planı 1924 anayasasına
dayanır. Kayyımlar şark ıslahat planını güncellenmiş hali olarak uygulanmaktadır.
Öyleyse mevcut anayasa inkârcı, imhacı ve soykırım anayasasıdır. Kürtler ve
demokrasi cephesinin yapması gereken ilk iş anayasaya karşı çıkarak alternatif
bir anayasa gündemiyle mücadele etmektir.Devam edecek…Dıjwar SASON