Bir süredir Türk Devleti’nin Rojava’ya yönelik kapsamlı yeni bir saldırı yapacağına dair bilgiler kamuoyuna yansıyor. Son bir aydır AKP-MHP faşizminin başta Erdoğan olmak üzere tüm temsilcilerinin ağızlarından ise açık tehditler duyuyoruz. Salt her yanı çöken kendi iktidarlarını korumak için yeni bir işgal hamlesine muhtaçlar. Avaşin, Zap ve Metina’da muazzam gerilla direnişini aşamadılar, aşamıyorlar. Sahte zaferle sunmaya çalışsalar bile kimyasal silahlar dâhil her türlü savaş suçu işlemelerine rağmen Medya Savunma Alanlarında ilerleyemediklerini herkes görüyor. Başurê Kürdistan’da çökmekte olan iktidarlarını başarılı gösterecek göstermelik bir zafer bile elde edemeyince yaz aylarından bu yana yoğunluklarını Rojava’ya çevirdiler.
İşgallerine gerekçeler yaratmaya ve onlarsız tek bir adım bile atamayacakları hegemonik güçlere verecekleri tavizleri sıralayarak destek sağlamaya uğraşıyorlar. İşgalci, faşist iktidar Rusya’ya İdlib’i sunarak ve yeni bir S-400 sistemi daha almayı vaat ederek yanına çekmeye çalışırken ABD’ye ise NATO’nun her yerde piyonluğunu yapmaya hazır olduğunu ilan ederek kendi planlarına onay ve yardım elde etmeyi hedefliyor.
Peki, çürüdüğünü herkesin gördüğü AKP-MHP faşist iktidarı Rojava’ya saldırabilir mi? Bu soruya cevap ararken olaya çok boyutlu ve iki temelden bakmak şarttır.
Türk Devleti Rojava’ya yönelik işgal saldırılarının tümünü ABD ve Rusya’nın onayı ve desteği ile yaptı. Şimdi de eğer bir hamle başlatacaksa bu devletlerin izni onun için stratejiktir. Çünkü Türk ordusunun bu güçlerin denetiminde olan hava sahasını ve tekniğini kullanmadan ne Rojava’da ne ise Kürdistan’ın hiçbir yerinde tek bir adım atacak iradesi yoktur. Bu devletlerden ABD Biden-Erdoğan görüşmesi sonrası böyle bir saldırıya onay vermeyeceğini dolaylı olarak açıkladı. Rusya ile ise İdlib’te yaşadıkları çelişki şiddetini korurken Rusya’nın çok hassas olduğu Ukrayna’da Türk SİHA’larının Rus güçlerine karşı kullanılması ciddi bir gerginlik daha oluşturdu. AB kısa bir süre önce yayınladığı bir raporda ilk defa TC’nin Kuzey Suriye’de işgalci olduğunu resmen ifade etti. Bu arada yakın bir zaman önce genelde Ortadoğu ile ilgili net açıklamalar yapmayan Çin bile TC’nin Rojava’daki işgalci pratiklerinin altını çizdi. Bu genel tablo TC’nin geniş çaplı bir saldırı hamlesine uluslararası durumun uygun olmadığını göstermektedir.
Bununla beraber içerde AKP-MHP’nin çöküşü o kadar bariz hale geldi ki her zaman Kürtlere karşı savaşta faşist iktidarın yanında pozisyon alan CHP savaş tezkeresine hayır diyebildi. Her şey bir yana Türk devleti yekpare bir şekilde savaş durumunu alsa ve iktidar eskisi gibi muktedir olsa CHP bunu yapmayı aklından bile geçiremezdi. CHP’nin bu tavrı tüm diğer sonuçların yanında herkesin faşist iktidar sonrasına hazırlandığını açıklıkla gösterdi. Öte yandan her geçen büyüyen ekonomik kriz TÜSİAD ve TOBB gibi sürekli iktidarın yanında yer alan tekel örgütlerini bile iktidar karşıtı açıklama yapmaya sevk etti. Bunun üzerine özellikle İdlib’te görev yapan generallerin istifası eklenince AKP-MHP faşist iktidarının içte de işgal hamlesine yeterince zemin bulamadığı görülecektir.
Fakat yukarıda sıraladığımız faktörlerin tümü mantık çerçevesinde ele alınmıştır. Oysa faşizm hele de AKP-MHP faşizmi mantıkla değil, Kürt düşmanlığı ve iktidar hırsı ile hareket etmektedir. Bu nedenle saldırma olasılığı güçlüdür. Sadece dış güçlerin durumuna bakarak değerlendirme yapmak eksik olur. Faşist TC bir oldu bitti yapabilir. Kaldı ki bu devletler kısa sürede konumlarını değiştirip TC’ye destek olabilir. Yakın tarih bile bunun örnekleri ile doludur. Daha da önemlisi AKP-MHP faşizmi Kürt soykırımına mahkûmdur. İktidarda kalması için sahte bile olsa bir zafer hikayesine muhtaçtır. Kürt halkının direnişi onu zayıflattıkça o daha da vahşileşmektedir. Şuan iktidar da faşist çetenin iktidar dışında yaşama şansı yoktur. İktidardan düştüğü gibi tuzla buz olacaktır. iktidar da kalmak için Türk devletini büyük bir savaşa sürükleyebilir. Atası olan İttihat Terakki’nin Birinci Dünya Savaşında yaptığını o da yapabilir. Onun yegane derdi iktidardır. Bir de şuana AKP-MHP’nin önemli bir saç ayağı konumunda olan Türk silah tekellerini de hesaba katmak gerekir. Bunlara ufak çaplı çatışmalar değil büyük çaplı muhabereler isterler ki karları daha da artsın. Bu kesimler faşist hükümeti işgal saldırısına zorlayabilir.
Her koşulda saldırıyı kıracak olan da saldırı tehditlerini bertaraf edecek olanda Rojava ve onu şahsında tüm Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin mücadele azmidir. Ve bu açıdan tehlike karşı uyanık olmak her şarta hazırlanmak esastır. Rojava Devrimi’ni tek başına koruyacak olan uluslararası dengeler, çıkar çatışmaları ve devletçi güçlerin söylediği sözler değildir. Rojava’yı koruyabilecek tek güç demokratik ulusun tüm bileşenleri ile oradaki halkın kendisidir. Diğer tüm dinamikler ancak öz savunma çekirdeğinin üzerinden anlamlı hale gelebilir. Yine 1 Kasım Dünya Kobani gününü yaratan uluslararası demokrasi güçleri ve dört parça Kürdistan’da ve dünyanın her yerindeki Kürtler bu saldırıya karşı koyacak güçlerdir. Önder APO’nun paradigmasının pratikleşmesi halkların tek yaşam güvencesidir.
Sonuç olarak TC Rojava’ya saldırabilir mi? sorusuna geri dönecek olursak tüm zayıflıklarına karşın evet yapabilir ve bu ihtimal güçlüdür. Yeni Osmanlı mantığındaki işgalci faşist güçler halkları büyük yıkım getirmek umutları boğmak için saldırabilir. Fakat Arab,Hristiyan, Kürtler ve halklar bu vahşiliğe dur diyebilir ve onların gücü sadece faşizmi durdurmaya değil bu faşist iktidarı tarihin çöp sepetine atmaya da yeter.
Fırat ALİ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi