26 Nisan 2016 Salı Saat 12:48
Türk Devleti için Irak’ta siyaset geliştirmek birçok anlamda
önemlidir. Kürt inkar politikası temelinde, PKK’ye karşı yürütmüş olduğu
savaşında, Başur’e Kürdistan’da bulunan gerilla alanlarına yönelik operasyonlar
düzenlemesi, savaş stratejisi için vazgeçilemez bir temeldir. Fakat sadece Kürt
inkarı çerçevesinde Irak’ta faaliyet göstermiyor. 1’inci Dünya Savaşından sonra
Fransa ve İngiltere Ortadoğu’yu kendi aralarında paylaşırken, Türk Devleti
Misak-i Milli antlaşması temelinde Musul- Kerkük hattını kendi sınırı olarak
görüyordu. Ancak İngiltere Musul ve Kerkük’ü kendi denetimi altına alarak,
Irak’a bağlamasıyla, Türk Devleti’nin sınırlarını küçülmüştü. Fakat Türk
Devleti’nin bu hattı elde etme çabaları bitmiş değil. 2014 yıllında, DAİŞ
çetelerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin Musul Konsolosluğunda 49 çalışanını rehine
alması, Türk Devleti’nin Musul’u yeniden elde etmesi için, planlamış olduğu bir
operasyondu.
Türk
Devleti’nin PKK’ye Karşı Sınır Ötesi Operasyonları
Türk Devleti, PKK’nin 15 Ağustos 1984′ de başlatmış olduğu gerilla
savaşına karşı, Başurê Kürdistan sınır hattında konumlanan gerillalara karşı
operasyon çabalarında bulunuyor. Bu operasyonlar için Irak Devletiyle bir takım
anlaşmalar gerçekleştirdi. Türk Devleti, 1980 darbesi öncesi de Kürt Özgürlük
Hareketini gözlem altına almıştı. Olası bir gerilla savaşına karşı ”Terörle
Mücadele” gerekçesiyle 1983 yılında Irak Devleti ile ”Sınır Güvenliği ve
İşbirliği Anlaşması” imzaladı. Bu anlaşmayla Türkiye Irak topraklarında 10
kilometre kara operasyonu yapma imkânı elde etmiştir. Türk Devleti, 1984 yılında ilk operasyonunu
Irak topraklarına 5 kilometre girerek düzenlemiştir. 1988-1991 yıllarında da
Türk Devleti PKK’ye karşı sınır ötesi operasyonları düzenlemek istemişti, fakat
Saddam Hüseyin’in karşı çıkmasıyla bu gerçekleşemedi. Türk Devleti ısrarlı
kalarak, Ağustos 1991 yıllında Irak yetkilileriyle görüşerek, sınır ötesi
operasyonları için yeşil ışığın yakılmasını elde etmişti. Bu anlaşma hala
sürüyor. Anlaşmaya varılması için, Türk Devleti, Irak Devleti’nin Körfez
Savaşından dolayı zayıflamasından faydalanmıştı.
Bu temelde Türk Ordusu, PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasının
ardından bir fiil sınır ihlali yaparak ya da işbirlikçi güçlerin de desteği ile
Başurê Kürdistan’a ve Medya Savunma Alanları’na yönelik operasyonlar
düzenlemiştir.
25 Mayıs 1983: TSK’nın gerçekleştirdiği ilk sınır ötesi operasyon.
5 bin civarında asker sınırın beş kilometre ötesine kadar ilerledi.
15 Ağustos 1986: Türk savaş uçakları, Irak sınırını aşarak PKK’ye
ait sığınaklarını bombaladı.
4 Mart 1987: Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının Irak
topraklarında düzenlediği harekatta PKK’ye ait kamp, depo ve sığınaklar
bombalandı.
25 Ekim 1991: PKK’ye ait kamplar hedef alındı.
2 Eylül 1992: TSK, havadan ve karadan Irak sınırları içerisindeki
PKK kamplarına karşı yoğun bir harekat başlattı.
7 Ekim 1992: TSK’ya bağlı savaş uçakları, Xakurkê ve Duriji
kamplarına saldırı düzenledi.
30 Kasım 1993: Diyarbakır’dan havalanan 16 savaş uçağı, Başur’un 10
kilometre içinde bulunan dokuz PKK kampını bombaladı.
20 Aralık 1993: Dağ komandoları, Medya Savunma Alanları’nda PKK’ye
yönelik operasyon gerçekleştirdi.
28 Ocak 1994: PKK’nin Zelê kampı savaş uçakları tarafından
bombalandı.
18 Mayıs 1994: TSK savaş uçakları Zelê Kampı’nı bir kez daha
bombaladı.
26 Temmuz 1994: Mezî bölgesine hava saldırısı düzenledi.
3 Ağustos 1994: PKK’ye yönelik bir sınır ötesi hava harekatı daha düzenledi.
21 Mart 1995: TSK, Medya Savunma Alanları’na dönük Çelik
Harekatı’nı başlattı.
21 Temmuz 1996: TSK’ya bağlı Türk Hava Kurumu, Botê’ye hava
saldırısı düzenledi.
25 Temmuz 1996: Sînat, Avagöze, Birkiavdal, Elagiş ve Haftanîn
bölgelerine yoğun bombalamalar yapıldı.
30 Aralık 1996: Sinath bölgesine operasyon başlatıldı.
14 Mayıs 1997: TSK, Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin isteği ve
desteği ile Medya Savunma Alanları’na girdi. 25 Eylül 1997: Şafak Harekatı
yapıldı.
5 Aralık 1997: Süpürme Harekatı yapıldı.
1 Aralık 2007: Medya Savunma Alanları’na bağlı bölgelere ‘nokta
operasyonları’ yapıldı.
16 Aralık 2007: Alanlara, ikinci saldırı düzenlenirken, Qandil’e
hava saldırısı gerçekleştirildi.
22 Aralık 2007: TSK Medya Savunma Alanları’na bağlı, Qandil,
Amedîye, Zap, Çemço, Metîna, Xakurkê başta olmak üzere çok sayıda bölgeye hava
saldırısı düzenledi
26 Aralık 2007: Zap bölgesine savaş uçaklarıyla operasyon
düzenlendi.
15 Ocak 2008: Zap-Şivi, Avaşîn-Basyan ve Xakurkê bölgelerinde çok
sayıda nokta tonlarca bomba ile vuruldu.
21 Şubat 2008: Medya Savunma Alanları’na, uzun menzilli silahlar
ve hava destekli saldırılar yapıldı.
17 Ağustos 2011: Temmuz ve Ağustos aylarında Türk savaş uçakları
başta Qandil ve Kato Dağı çevresindeki alan ve coğrafya ‘kamp’ adı altında uçak
vuruşları ile tahrip edildi.
19 Ekim 2011: TSK, Medya Savunma Alanları’na dört kilometre giriş
yaparken hava destekli operasyondan hezimetle geri dönüş yapmak zorunda kaldı.
Liste günüme kadar özellikle 24 Temmuz 2015 itibariyle ciddi bir
artış kaydediyor ve uzayıp gidiyor.
Sınır ötesi operasyonlar, Türk Devleti’nin PKK’ye karşı savaşında
hem taktik hem stratejik önem taşıyan temel ayaklarından birini oluşturuyor. Bu
stratejisini derinleştirmek için 2006 yılında Irak ve ABD ile PKK’nin Başurê
Kürdistan’daki varlığına karşı ”Üçlü Koordinasyon Mekanizması” kurulmasında
belirleyiciydi. Ardından 2007 yılının Ağustos ayında R.T. Erdoğan ve dönemin
Irak Başbakanı Nuri el Maliki ile iki ülke arasında ”terörizm ve örgütlü suçun
önlenmesi ve durdurulması” konusunda ortak mutabakat muhtırası imzalanmıştır. Anlaşmayla
Türk Devleti Irak sınırları içinde askeri faaliyetler yürütmesi için daha geniş
yetki elde etmişti. Türk Devleti bu anlaşmayı PKK’ye karşı kullanıyor. Ancak
birçok başka siyasi faaliyetleri için de bu anlaşma bir temel oluşturuyor.
Türk
Devleti’nin Başurê Kürdistan’da Bulundurduğu Askerleri
Türk Devleti, PKK’ye karşı kapsamlı operasyonlar düzenleyebilmesi
için askeri varlığı ihtiyaç duyuyor. Irak’ta da bu anlamda askerlerini
konumlandırıyor. Sözde Irak’ın bütünlüğünü sağlanması ve güvenliği için askerlerini
Irak’ta bulunduruyor. Özellikle Başurê Kürdistan Federe Bölgesel Yönetimi ile
işbirliği, siyaseti için önem taşımaktadır. Saddam Hüseyin döneminde Türk
Devleti askerlerini, KDP alanlarında güvenlik gerekçesiyle konumlandırmıştı.
ABD’nin de buna izin vermesi, Saddam Hüseyin’e karşı dengeleyici bir gücün
Irak’ta bulunmasıydı. Bugün de Irak’ta bulunan Türk askerlerinin büyük bir
sayısı Başurê Kürdistan bölgesinde konumlandırılmıştır. Farklı kaynaklardan
ortaya çıkan bilgilere göre, 2008 yıllında, Güney Kürdistan bölgesinde Türk
askeri gücüne ait 13 askeri karargâh, 3235 asker, subay ve ajan vardır.
Bunların yanında 58 tank ve 27 Panzer bulunuyor. Ancak bu sayının 2015 yılında
değiştiği, asker sayısının 4000’ni aştığı ortaya çıktı.
Irak’ta
TC Resmi Verilere Göre 7 Bin Civarında Asker Bulunduruyor!
Başîka kampı da eklendiğinde Irak Devlet sınırları içinde bulunan
Türk asker sayısı 7000 civarına ulaştı. Bu Türk Devleti ile Irak Devleti arası
yapılan anlaşmada belirtilen sayısının üç katı. ”Teröre karşı ortak mücadele”
adı altında Irak Devleti, kendi sınırları içinde 2500 Türk askerinin
konumlandırılmasına izin vermişti. Sadece Başîka kampında 3000 civarında asker
bulunuyor. Başurê Kürdistan’da ise Zaxo’ya bağlı Kanîmasi alanı öne çıkıyor.
Kanîmasi’de 600 asker, 94 subay, 290 jandarma, 330 vurucu güç asker
üslenmiştir. Yine Zaxo’ya bağlı Kribi köyünde 415 asker ve 10 panzer
konumlandırılmış. Diğer bir askeri üs Batufa’da bulunuyor. Burada asker sayısı
500 civarında. Türk askeri gücün en büyük lojistik merkezi ise Dohuk’a bağlı
Bamernê kasabasının karşısında. 2008 yılına dayanan bilgilere göre Bamernê’de
600 asker, 30 tank, 8 Panzer ve bir bölükten fazla istihbarat gücü bulunuyor.
2015 yıllında ise hem tank hem asker sayısının büyük bir oranda arttığı tahmin
ediliyor. Siri, Kobki, Kımrı, Koxesıbi, Sınke,
Serizeri, Geli Zaxo, Amedi ve Derıdavetiya toplam asker sayısı 400’e
yakın. Sadece bu bölgelerde bulunan askeri sayı, Irak Devleti ile yapılan
anlaşmada belirtilen sayıya ulaşmıştır. Üstelik Peşmergeler, Türk Devleti’nin
bu bölgelerde gizli asker sayısı daha fazla olduğunu, Başurê Kürdistan’ın diğer
bölgelerinde de asker konumlandırdığını öne sürüyor. Bunlar dahil ederek Türk
asker sayısının Başurê Kürdistan’da 4000’e yakın. Türk Devleti’nin Irak’ta
yoğun bir askeri faaliyet gösterdiği, bu faaliyetlerin sadece ”teröre karşı
ortak mücadele” gerekçesine bağlı olmadığı ve bu anlamda gayrı meşru
yöntemlerle asker konumlandırmaları gerçekleştirdiği ortaya çıkıyor. Bu
askerlerin gerillaların bulunduğu alanlara yakın olması, Medya Savunma
Alanlarına yönelik operasyonlara işaret ediyor. Acaba Türk Devleti sınırlarını
da bu çerçevede genişletiyor mu sorusu da ortaya çıkıyor. Askerlerinin konumu
Misak-i Milli antlaşmasında belirlenen sınır hattı etrafında gerçekleşiyor.
DAİŞ
Çetelerinin Musul Saldırısı ve Türk Devleti’nin Planları
Türk Devleti’nin Irak’ta yürütmüş olduğu faaliyetler sadece PKK’ye
karşı sınırlı değildir. Daha derin ve kapsamlı çıkarlar var. 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte,
Ortadoğu’da yeni devletler İngilizler ve Fransızlar tarafından oluşturulurken,
parçalanmış bir Osmanlı İmparatorluğu üzerinden kendisini inşa eden Türk
Devleti, başta Irak üzerinden, sınırlarını oldukça geniş tutmaya çabalıyordu.
Fakat İngilizlerin gücüne karşı çokta karşı çıkamıyordu. Türk Devleti Misak-i
Milli’ye dayanarak Musul ve Kerkük’ü kendi devlet sınırları olarak
belirlemişti. Ancak 1926 Ankara Antlaşmasıyla bu şehirleri İngilizler idaresi
altında olan Irak’a, toprak bütünlüğünün sağlanması şartıyla, vermişti. Türk
Devleti, toprak bütünlüğü şartıyla Musul ve Kerkük’ü terk etmişti. Fakat
Irak’ta bir bölünme yaşanırsa, Türk Devleti’nin yapılan antlaşmalara göre,
Musul ve Kerkük’ü işgal etme gayrı ”hakkı” var. Türk Devleti içindeki
ontolojik yapı, Musul’u her zaman kendi toprağı olarak görmüştür, Musul’da
sürekli varlığını farklı şekillerle korumaya çabalamıştır. Türk Devleti’nin
çabaları Musul’da başta siyasi etkisini artırmakla sınırlıydı. Musul Valisinin
kendisine yakın tutması, ticari ilişkilerini artırması ve benzeri konularda
etkisini arttırmaya çabalıyordu. Askeri çabalarda 1984’den itibaren gündeme
geliyordu. Fakat ciddi anlamda, DAİŞ
çetelerinin Musul işgali üzerinden askeri bir müdahale gündeme geldi. Türk
Devleti, 1926 Ankara Antlaşmasına dayanarak, DAİŞ çetelerinin Musul’u işgal
etmesini, Irak Devleti’nin fiili bir bölünmeyi yaşamasını gerekçe göstererek
uluslararası alanda askeri bir müdahale için gereken yasal çerçeveyi yaratmak
istedi. Bu argümanlar soyut kaldığı için, genel argümanlara dayanarak askeri
mir işgal söz konusu olamazdı. Buna uluslararası güçler tarafından izin
verilemezdi. Bu argümanları destekleyen daha somut gelişmeler gerekiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Musul Konsolosluğu DAİŞ çetelerinin baskınına uğraması,
49 çalışanın rehin alınması, bizzat Türk Devleti tarafından planlanan o somut
gelişme olacaktı. Bunu gerekçe göstererek uluslararası güçlerinin desteğini de
almak istedi. Bu senaryoyu DAİŞ çeteleriyle birlikte anlaşarak gerçekleştirdi.
DAİŞ çetelerinin Türk Devleti tarafından yönlendirdiği, birçok
siyasetçi, medya kuruluşu ve devlet yetkilileri tarafından dile getirildi. Bu
kanıtları göz önünde bulundurarak, Türk Devleti’nin bunları planladığını
söylemek mümkün. Türk Devleti, Irak’ın fiili bölünmesinden faydalanarak, 1926
Ankara Antlaşmasına dayanarak, Konsolosluk meselesini yaratarak, Musul’a girmeyi
kendi sınırları altına almak istiyordu. Türk Devleti’nin esas hedefi Musul’a
girerek, güvenliğini sağlaması için ya kendi sınırlarına dâhil etmekti, ya da
kendisine bağlı bir güvenli bölge olarak tasarlamaktı. Başarılı olamaması bunun
birçok güç tarafından deşifre edilmesinden kaynaklandı. Sonunda Türk Devleti’ne
kalan tek iş bunun üstünü örtmekti. Bunun için ”rehinelerin” gizli bir
operasyon çerçevesinde DAİŞ çetelerinin elinden kurtarıldığına ilişkin bir
yalan uyduruldu. Ancak faaliyetlerinin boşa çıkması çabaların sonu anlamına
gelmez.
Türk
Devleti’nin Irak Faaliyetlerinin Arka Planı
Türk Devleti’nin Irak’ta yoğun askeri faaliyetlerde bulunduğu
açığa çıkmıştır. Bu faaliyetlerinin boyutuna bakıldığında sadece kendi
güvenliğini sağlaması için olmadığı görülecektir. Tam tersine güvenlik yerine,
agresif bir sınır genişletme stratejisi söz konusudur. Musul ve Kerkük’ün işgal
edebilmesi için, Irak’ın bölünmesi gerekiyor. Ancak bölünme söz konusu
olduğunda Türk Devleti Musul ve Kerkük’e girme hakkını uluslararası
antlaşmalara göre elde edecekti. DAİŞ çetelerinin Musul işgali bu bölünmenin
ilk adımlarıydı. Mesut Barzani’nin ”Bağımsızlık Referandum” söylemleri de bölünme politikasına dahil
edilmesi gerekiyor, ki hem KDP’yle, hem DAİŞ ile, AKP ve Türk Devleti sıkı
bağlar kurmuştu. Mevcut duruma
bakıldığında da bu agresif Irak politikası görünecektir. Türk Devleti’nin
Başurê Kürdistan ve Irak’ta konumlandırmış olduğu askerlerin, Misak-i Milli
sınırları etrafından yoğunlaştığı görülecektir. Fiili olarak Türkiye Misak-i
Milli sınırlarını tutmaktadır. Irak bölünürse bunu resmileştirmek istiyor.
Musul
ile Başlaya Rojava ile Devam Eden TC Hesapları:
Musul’u işgal etme planları Türk Devleti’nin Ortadoğu’da hegemon
olma çabaları için önem taşıyor. Hegemonya olma çabalarını ise bir yandan Kürt
düşmanlığı üzerinden, diğer yandan ise İran’ın Ortadoğu’da güç kaybetmesine
bağlamıştır. Irak faaliyetlerinin büyük bir kısmı Kürtleri ve PKK’yi yok etmek
içinken, Musul’un ve Başurê Kürdistan’ın işgal edilmesiyle, Kürt soykırımını da
daha üst bir boyuta taşımış olacaktı. Türk Devleti Musul’u işgal ederek, Başurê
Kürdistan’a da Bakurê Kürdistan’da uyguladığı aynı inkar politikasını
gerçekleştirmeyi planlarken, Musul’dan kaçan DAİŞ çetelerinin bir kısmını
Suriye’ye yönlendirerek, Rojava’yı yok etme hesabı yapmıştı. Planın diğer bir
ayağı ise İran’a yönelikti. Bir çeteleri Suriye’ye yönlendirmeye planlarken,
büyük bir kısmının İran’a yöneleceği ön görülüyordu. İran’da Suriye ve Irak
benzeri bir iç savaş yaratılmak isteniyordu. Bu boyutta olmasa bile birkaç DAİŞ
saldırısı ile İran’ın Ortadoğu’da etki kaybetmesine yol açacaktı.
1925’in
Şark Islahatı İle Günümüz Çökertme Planı…
Son aylarda Türkiye Devleti’nin Kürt halkına dönük geliştirdiği
savaş ve şiddet her gün biraz daha boyutlanmakta. Tarihsel geçmişe dayanan bu
saldırılar Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan beri çok yönlü gelişmektedir.
Halkların soykırımıyla başlayan ve en son da Kürt halkına dönük geliştirilen
çok yönlü soykırım zinciri bu gün de yeniden devrede.
24 Eylül 1925’te Şark Islahat Planı olarak geliştirilen çok yönlü
soykırımın en temelin de Kürtleri Kürdistan’dan göçertme planı vardı.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra tasfiye edilen, göçertilen, soykırımdan
geçirilen Süryani, Asuri, Yahudi, Ermeni halkından sonra sıra Kürt halkına
gelmişti.
Kurtuluş savaşında ortak mevzilerde ve önde savaşan Kürtler daha
sonra İttihat ve Terakki devleti için ciddi bir sorun durumuna gelecekti. Tek
devlet, tek ulus, tek millet ve tek vatan merkezileşmesine karşı tehlike
Kürtlerden gelecekti. Bu gün Tayip Erdoğan’ın dilinde pelesenk olan tek vatan,
tek millet söylemi, 90 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Kürdistan’ın işgali ve
talanı ile Kürtleri bulundukları pozisyondan çıkarma, güçten düşürme ve
coğrafyadan atma palanıydı. En önemlisi de Mezopotamya’nın kadim kültürü olan
çok çeşitli, çok inançlı ve renkli bir yapıya sahip olan Kürtler tekleşmenin
önünde topluluklar kültürüyle, kolektif politikalarıyla ciddi bir engel
durumundaydı. O dönemin genelkurmayı ve içişleri ve adalet bakanlıkları
tarafından hazırlanan Kürt soykırım planı gizlice hayata geçirilmişti. Bu gün
de aynı mekânlarda Ankara’da, “Çökertme planı adı altında genelkurmay,
cumhurbaşkanı ve bakanlıkları tarafından yine aynı mekânlarda, yine Kürt
halkına karşı, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı gizlice planlanmış ve pratiğe geçirilmek
istenmektedir.
O dönemde Şark Islahat Planı 27 madde üzerinden hayata
geçirilecekti. Tüm Kürdistan’da, Türkiye devletinin egemenliği garantiye
alınana kadar, tek vatan ve tek millet egemen olana kadar bu plan
uygulanacaktı. Bu gün de ‘Çökertme Planı’ üzerinden faşist tekçi Türk devleti
Sur’da, Cizir’de, Nusaybin’de ve Maraş’ta DAİŞ çeteleriyle ortak Şark Islahat
Planını güncel olarak hayata geçirmek istemektedir.
Geçmişte ve günümüzde olduğu gibi tekleştirme ve asimilasyon
politikasıyla hedeflenen amaç çok yönlü soykırımdır. Tekleştirme planları
Kürdistan coğrafyasında sivil ve yerli tüm kurumlara karşı uygulandı.
Yugoslavya’dan Arnavutluk’tan, İran’dan ve Kafkasya’dan getirtilecek göçmenleri
Kürdistan’ın merkezi alanlarına iskân etmek istediler. Kürdistan’a yerleşecek
bu göçmenlere resmi olarak ulaşımları için yollar, yeni evlerin inşa edilmesi,
ziraat ve hayvancılık için kaktı sunulacaktı.
Arap devletinin Rojava Kürdistan’da uygulamaya koyduğu kemer
politikası da aynı amaçla geliştirilmiştir. Türkiye soykırımcı devletinde
1925’ler den bu yana ve on yıllık planla dışarıdan gelecek tüm bu göçmenlerle
Kürdistan’ın yerlisi haline getirilecekti. En önemlisi de Kürdistan’ın tüm
bölgelerinde ve merkezlerinde, çarşı ve pazarlarda Türkçe’den başka bir dil kullanmanın
devlete mukavemet etmek suçu olarak ilan edilmesidir. Aynı zamanda dil yasağı,
asimilasyonun yanında resmi devlet inancı dışında olan tüm direnişçi inançlara
da yasak getirilmesidir. Maraş’ta, Malatya’da ve birçok kentte cemler
yasaklanmıştır. Bu kültürel soykırım şiddetine karşı Kürt Alevileri kendi
köylerinde geceleri kapılara bekçiler koyarak, ibadetlerini gizlice sürdürerek
günümüze kadar taşıdılar. Yasaklı kültür, yasaklı toplum olarak çoğu mallarına
da kamu malı diye devlet tarafından el konulmuştur.
Kürdistan’da 1925’lerden başlayarak geliştirilen kültürel soykırım
bugün yeniden güncellenmek istenmektedir. Pratikte asimilasyon yöntemleriyle
uygulanan bu politika Maraş’ın alevi köylerinde ve çevresinde uygulanmak
istenmektedir. Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, uygulanan katliam farklı bir
biçimde Maraş, alevi çevrelerinde uygulamaya konuşmuştur. Geçmiş yıllarda Maraş
katliamıyla başlayan göçler ile kültürel asimilasyon hedeflenmişti. Bu gün ise
DAİŞ çeteleri eli ile katliam zeminleri yaratılmak istenmektedir. Sürgün olan
ve edilen halkın “Arap halkı bu yüz yıllık katliam ve soykırım politikalarına
alet edilmek istenmekte. Devlet ve çeteleri halkı kullanarak kendi stratejik
soykırım politikalarını ve kültürel asimilasyonlarını pratikleştirme
gayretindedir.
Geçmiş devlet uygulamalarını bu gün yeniden bir hatırlamak ve
unutmamak, buna karşı durmak için mücadele etmek gerekiyor. AKP devleti DAİŞ
çeteleriyle Kürdistan’ın en derin ve eski kültürü olan Ezidi’lere yönelirken
diğer yandan da bu güne hazırlık yapıyordu. Savaş sürecinde herkese ve her
bölgeye uygulayacağı bir politika girişimi olmuştur. Bu günde Maraş’ta bu
politikanın yani kültürel soykırım, etkisizleştirme, kültürel mirası asimile
etme girişiminde bulunmakla, ‘Çökertme planını’ Arap göçmenleriyle planını
başarıya götürmek istemektedir. Arap halkının içine konulmak istendiği bu
soykırımcı politikayı bilmesi ve farkına varması gerekir. Tarihin kirli ve yok
edici, asimilasyoncu girişimleri her zaman bu tür savaş süreçlerinde,
savunmasız ve teslim olmuş kesimler üzerinden gerçekleştirilmek istenmektedir.
Ancak, geçmiş zaman ve bugün arasında bir fark var. Geçmiş Kürt
ile şimdiki örgütlü Kürt arasında büyük bir fark var. Ulus-devlet politikasında
geçmişin Şark Islahat Planı ile günümüz ‘Çökertme Planı’ arasında nitelik ve
amaç aynıyken, Kürdistan toplumunda ve insanlarında değişen çok şey oldu. Artık
örgütlü bir toplumsallığı ifade ediyorlar. Özgürlük mücadelesiyle tüm inançlara
ve etnik yapılara, kültürel zenginliklere sahip çıkıyor. Aynı mekânlarda ve aynı
amaçla geliştirilen bu saldırılarına ve soykırım planlarına karşı bu gün Kürt
halkı büyük direnişle karşı koyuyor.
Fardin
Hosseînî-New York/Queens
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
“Liberation Serif”,”serif”
:ZH-CN
:HI
Türk
Devleti’nin PKK’ye Karşı Sınır Ötesi OperasyonlarıTürk
Devleti’nin Başurê Kürdistan’da Bulundurduğu AskerleriIrak’ta
TC Resmi Verilere Göre 7 Bin Civarında Asker Bulunduruyor!DAİŞ
Çetelerinin Musul Saldırısı ve Türk Devleti’nin PlanlarıTürk
Devleti’nin Irak Faaliyetlerinin Arka PlanıMusul
ile Başlaya Rojava ile Devam Eden TC Hesapları:1925’in
Şark Islahatı İle Günümüz Çökertme Planı…Fardin
Hosseînî-New York/QueensKürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com