01 Ağustos 2013 Perşembe Saat 06:17
Vahhabi Selefiler, Rojava’da Kürtlere karşı savaştırılan El Kaide’ye bağlı Cephetil El Nusra ile yeniden gündeme girdiler. Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteklediği Vahabi/Selefiler, Suriye’de Esad’a karşı destekleniyordu. Rojava’da Kürtlerin başlattığı devrimi engellemek amacıyla bu seferde ‘taşeron firma Türk devleti’nin isteği üzerine Esad’ı bırakıp Rojava’da Kürtlere karşı savaştırılmaya çalışılıyor.
Özellikle son bir yılda Türkiye ve Tunus başta olmak üzere Libya, Suudi, Cezayir. Mısır, Ürdün, Çeçen ve Mağrip, ABD, İngiltere, Irak ve Güney Kürdistan’dan Sünni mezhebine bağlı Müslüman gençler, İslam’daki ‘cihad’ olgusuyla dini inançları istismar edilerek Vahhabi/Selefi örgütler tarafından devşirilip El Kaide bünyesinde savaştırılmak üzere Pakistan’ın Kuzey Veziristan eyaletine gönderiliyor. Burada 45 günlük askeri eğitime tabi tutulduktan sonra Rojava’da Kürtlere karşı savaştırılmak üzere uçakla İstanbul’a ve buradan da Urfa ve Hatay’a Rojava’ya gönderilmektedir. Bu faaliyetlerin mali sponsorluğunu Katar’ın Katar El-Hayriye örgütü yaparken, organizasyonu da MİT yapıyor.
Suud Vahhabiliği/Selefiler
İslam’ın en katı yorumlarından biri olan Vahhabilik, ilk kez 18. yüzyılda bugün Suudi Arabistan Krallığının sınırları içinde olan Necid bölgesinde ortaya çıktı. Adını kurucusu olan Muhammed Bin Abdulvehhab’dan alan Vahhabilik/Selefiler, ilk olarak dini bir akım olarak ortaya çıkmış daha sonra yine dini içerikli ancak aynı zamanda bir devlet geleneği haline gelerek siyasi bir kimliğe bürünmüştür. Resmen kurulduğu 1921 yılından itibaren Suudi Arabistan Krallığı’nın remi mezhebi olan Vahhabilik/Selefiler, günümüzde Sünniliğin yaygın olduğu Yemen, Tunus, Ürdün, Mısır, Libya, Katar, Kuveyt, Umman, Bahreyn, Afganistan, Çeçenistan, Suriye, Irak ve Türkiye’de varlığını sürdürüyor.
Vahhabi/Selefilik, “Radikal İslam olarak adlandırılan kökten dinci örgütlerinin de çoğunun bağlı bulunduğu İslami doktrin haline gelmiştir. Vahhabilik daha 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Suriye ve Mısır’da geniş bir çoğunluğa sahip İhvan-ı Müslimin-Müslüman Kardeşler Hareketi, El Kaide, Taliban gibi radikal örgütlerin çıkış noktasıdır. Vahhabiliğin çıkışı hakkında farklı kaynaklarda, Arap topraklarını Osmanlı’dan koparmaya çalışan İngilizlerin bu akımı geliştirdikleri söylenmektedir.
Suudi Arabistan, İran’ın Şii hilaliyle yayılma stratejisine karşı Vahhabilik doktrini kullanarak önleyici tedbir geliştirmektedir. Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabiliği geliştirerek hem etki alanlarını arttırırken hem de Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmaktadır.
ABD-Suudi Kapitalizmin RABITA’sı
AKP hükümetinin iktidara gelmesi ardından Türkiye’de Vahhabi/Selefi ideolojisi ciddi bir örgütlüğe kavuştuğu bilinmektedir. Özellikle uluslara arası CFR-Bilderberg gibi kapitalizmin merkez örgütlerinin istekleri doğrultusunda gerçekleşen “devletin küçülmesi ve özelleştirilmesi sürecinin yarattığı boşluğu Türkiye’de Suudi-yeşil sermayenin en büyük örgütü olan desteklediği İslâm Dünya Birliği-RABITA’ya bağlı faaliyet yürüten Vahhabi/Selefi cemaat ve tarikat holdingleri doldurarak İslam’ın manevi değerleri paraya çevrildi.
Ortadoğu’da Amerikancı İslâm’ın ve peçeli kapitalizminin sacayaklarından biri sayılan RABITA (Rabitat-ül Alem-ül İslâmi / İslâm Dünya Birliği) bir Suudi-Amerikan şirketi ARAMCO (Arabistan-American Oil Company), tüm dünyadaki yeşil sermaye holdinglerinin arkasındadır. Koalisyon 1962 tarihinde Mekke’de kurulmuştur. Tüzüğünde yer alan maddede şunlara yer verilir: “Müslüman memleketlerinde yönetimin İslâmcı kurallara göre olmasına çalışmak, çeşitli ülkelerden gelen hacılar arasında Vahhabi/Selefi ‘İslâm Misyoner’i yetiştirmek ve bunları kendi ülkelerine göndermek. İslâmcı yayın organlarının işlevini yerine getirebilmek için maddi bakımdan desteklemek. Kuran kursları, İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinin açılmasını sağlamak.
RABITA’nın en önemli açılımından biri de 44 İslâm devleti tarafından ortaklaşa kurulan ‘İslâmi Kalkınma Bankası’dır. İç tüzüğüne göre, “üye ülkelerin tekil veya kolektif toplumsal ve ekonomik gelişmelerini ŞERİAT ilkelerine uygun olarak artırmak ana hedeftir. İslâmi bankacılık, özellikle Suudi Arabistan ve diğer ülkelerde, örneğin Bahreyn’de kurulan İslâmi para kurumları, esas olarak “Kıyı Bankacılığı sistemiyle çalışır. Bankacılık dilinde “Off-Shore Bankıng denilir. Ana ilke her türlü denetimden ve vergiden kaçmak, serbest bölgelerde çalışma yaparak yasadışı yöntemlerle olabildiğince para kazanmaktır. Turgut Özal da İslâmi para kurumlarına Türkiye’yi kıyı bankacılığı olarak kullanılmasına izin vermiştir. Bu kirli paralarla riskli rantlarda bile oynayabilen bir vurgunculuk sistemidir. İncelenirse bu tür kurum ve kuruluşların hiç birisinin yasal merkezi Suudi Arabistan değildir. Suudiler yalınızca parasal olarak destek vermişlerdir. Türkiye’deki tarikatçı bankalar olan Faysal Finans, Al Baraka Türk ve Anadolu Finans Kurumu gibi bankalar, Suudi bankalarıyla bağlantılı olarak çalışmaktadır. Merkezi Cenevre kenti olan 55 İslâm bankasının üst örgütü Dar-al Mal-al İslâmi çok uluslu para kapitalinin şirketidir. Faysal Finans da bu örgüte bağlıdır. Yani çok uluslu şirketler grubunun Türkiye’deki düzenin bir parçasıdır. Türkiye’deki ortakları Nakşibendi tarikatı üyesi Salih Özcan, Ahmet Tevfik Paksu ve Halil Şıvgın’dır. Halil Şıvgın bir dönem bakanlık da yapmıştır.Diğer banka ise Al Baraka’dır. Türkiye’deki kolu ise Al Baraka-Türk’tür. Suudi merkezlidir. Fetullah Gülen’in finansal faaliyetlerini yönlendirmektedir. 25 milyar dolarlık kontrol dışı ve karanlık bir bütçesi bulunduğu belirtilmektedir. Dünyadaki birçok ülkede bulunan Fetullah Gülen’e bağlı okulların finansmanı RABITA’ya bağlı Vahhabi/Selefi kuruluşlar tarafından karşılanmaktadır.
Vahhabi/Selefi İdeolojisinin Türkiye’de Gelişim Süreci
Türkiye, Selefi düşüncesiyle 1960′lı yıllarda tanışmaya başlar. Abdullah Gül öncülüğüne Türkiye’nin RABITA’ya girmesi ile birlikte Vahhabi/Selefi ideolojisi de Türkiye’de örgütlenme imkanı bulmuştur. Bunlar arasında Komünizm ile Mücadele Dernekleri, İlim Yayma Cemiyetleri, Din Adamları Yardımlaşma Dernekleri gibi örgütler bulunmaktadır.Özellikle Mısır ve Suudi Arabistan’da ilahiyat eğitimi alan öğrencilerin etkisiyle Türkiye’de Selefi hareketinin ilk örgütlenmesi, Malatya’da kurulan ‘Malatya Fikir Kulübü’ ile başlar. 1980′li yıllardan sonra politik hareketler olarak örgütlenen Selefiler, Afganistan ve Pakistan’a gönderilen gençlerin almış olduğu ideolojik, politik ve askeri eğitimle çok hızlı bir şekilde gelişirler. Afganistan’da savaşan İslamcı gençlerin El Kaide ile tanışması, Bin Ladin ile yakın ilişkiler kurmaları, Türkiye’de Selefi hareketine büyük bir ivme kazandırdı. Afganistan, Bosna-Hersek, Çeçenistan, Tacikistan ve Keşmir gibi bölgelere İslam adına savaşmak amacıyla giden kuşak, Selefi ve El Kaide hareketinin Türkiye’de toplumsal bir güç olmasının ilk somut adımları olarak değerlendirilir.
Vahhabi/Selefiler yıllardır Türkiye’de AKP’nin desteği ile örgütleniyorlar. Vahhabi/Selefi örgütler-El Kaide Türkiye’de toplumsal bir güç haline geliyor. Bu gelişmenin sosyolojik ve politik zemini oldukça güçlüdür.Son 12 yıldır, Afganistan, Pakistan, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelere giderek özellikle ideolojik-dini eğitim alan binlerce genç, Selefi politik hareketinin birer militanı olarak Türkiye’ye dönüyorlar. El Kaide’nin küresel İslam’ın savaşan sembol örgütlü gücü olarak yarattığı etki, Türkiye’de özellikle İslamcı genç kuşakların Selefi veya El Kaide hareketine ilgisini arttırmaya başladı.
Selefiler başta Konya, Kayseri, Adana olmak üzere İzmir, İstanbul, Ankara, Mersin, Antalya, Hatay Manisa, Bursa, Kocaeli, Trabzon ve Kürdistan şehirlerinde yoğun olarak örgütleniyorlar.
Türkiye ve Kürdistan’da Vahhabi/Selefi-El Kaide faaliyetlerini MİT ile bağlantılı olarak yürüten sorumlulardan bazıları:
Feyzullah Birışık: 1969 Malatya doğumludur. Aslen Kürt’tür. İyi şekilde devşirildiği için koyu bir Türk milliyetçisi ve Kürt düşmanıdır. Fetullah Gülen’in öncülük ettiği Türkiye/Galadio yapılanması olan Komünizmle Mücadele Derneklerinde yer almıştır. Vahhabi/Selefidir. Suidilerin Türkiye’de AKP’ye verdiği kontenjan üzerinden 2010 yılında Mısır El-Ezher Üniversitesi Şeriat Fakültesine kayıt yaptırır. Şuan Türkiye’de ikamet ediyor. AKP’li bakan ve milletvekilleri, bürokratları ile çok yakın ilişkileri bulunmaktadır.
Abdullah Yolcu: 1958 Kerkük doğumludur.1986 yılında İstanbul’a yerleşir. 1992 yılında İstanbul/Beyazıt’ta Guraba yayınevini kurar ve daha sonra İzmir’e yerleşir. Türkiye’ye gelmesinin, Selefi hareketinin verdiği bir görev gereği olduğunu amacının Vahhabi/Selefi ideolojisi temelinde Türkiye’de bir İslam devleti olduğunu sık sık dile getirir.İzmir, İstanbul, Konya, Kayseri ve Adana vb. yerlerde şubeleri bulunanİlim-Der isimli bir dernek üzerinde faaliyetlerini yürütüyorlar. Dernek şubeleri bulunduğu yerlerde AKP’nin en önemli şubesi olarak faaliyet yürütüyor. Dernek faaliyetlerini şu şekilde özetliyor: “Konferans, panel ve seminerler tertiplemek, Araştırma, inceleme ve tahkik yazlıları telif etme, İlmi eserleri Türkçeye tercüme etmek, Davet çalışmalarını internet ortamına taşımak, Çeşitli davet toplantı ve organizasyonlara dernek vasfıyla iştirak etmek, Maddi imkanlar nispetinde, ihtiyaç sahiplerini tespit etmek ve yardımda bulunmak, Doğru dini bilgilerin halka ulaştırılması için, cd, DVD ve broşür türü materyaller hazırlamak ve dağıtmak, Başkalarıyla yardımlaşmak ve yoğun ilmi kurslar düzenlemek, Genel davet çalışmalarında bulunmak, Kadınların davetteki rollerini etkinleştirmek, Öğrenci yurtları açarak, eğitim alanına katkı sağlamak.
Bunun dışında İzmir, İstanbul, Kayseri, Konya ve Adana’da Abdullah Yolcu’ya bağlı Guraba, Ummul Kura ve Hadis yayınevleri bulunuyor. Bu yayınevlerinde Cihat çağrısı yapan kitaplar yoğunluklu olarak yayınlanıyor. Ekonomik kaynağı Suudi Krallığıdır. Abdullah Yolcu’nun kitapları Arapçaya çevrilerek hac dönemlerinde hacılara bedava dağıtılıyor.
Vahhabi/Selefi El Kide-Cephetil El Nusra içinde Rojava’da Kürtlere karşı savaşmak üzere Türkiye ve Kürdistan gönderilen ve daha sonra Rojava’da YPG ve Asayiş güçleri tarafından yakalanarak itiraflarda bulunan Türk ve Kürt gençleri, İlim-Der üzerinden örgütlenerek gönderildiklerini söylemişlerdir. Ayrıca başka Arap ülkelerinden getirilen bazı Arap gençlerinin Rojava seyahatleri de İlim-Der tarafından organize edilmektedir.
Mehmet BALCIOĞLU(Muhammed Ebu Said El YARBUZİ): MİT adına Vahhabi/Selefi grubunun Türkiye sorumlusudur. Yarbuzi, Haziran 2000′de Ankara 2 No’lu DGM’de “Laik devlet düzenini yıkmak için silahlı örgüt kurmak, izinsiz patlayıcı ve bomba imal etmek suçlamasıyla, 4 ile 15 yıl arasında hapis cezası alan 5 kişiden biri olan Mehmet Emin AKIN’ın evinde Suudi Krallığı tarafından gönderilen para makbuzları ile yakalanmıştı. Antalya’da ikamet ediyor. Antalya’nın Akseki ilçesi, Yarbuzi beldesinde Kulliye yaptırdı. Medresesi var, küçük bir ilçede bine yakın öğrencisi olduğu biliniyor. Uzun bir dönem İsveç’te yaşayan Yarbuzi’nin, Suudi Krallığıyla çok yakın ilişkileri bulunuyor. Suudi Vahhabi/Selefi geleneğiyle olan ilişkisini de şu cümlelerle açıklar: “Suudi Arabistan yönetiminin resmî çizgisinde olduğunu itiraf etmekten çekinmediğim ‘Vahhabi/Selefi hareket’ bize bir hayli seviye kazandırmıştı… Kısacası mazimizdeki selefi mezhebe mensup olduğumuz geçmişimiz bizim için hakka doğru bir sıçrama tahtası olmuştur. Allah’a şükürler ediyorum. Yarbuzi’nin Suudi üniversitelerinde kendisine ayrılmış bir kontenjanı bulunuyor, Kendi öğrencilerinden birçok genci Suudi Arabistan’da üniversite eğitimine gönderiyor. Yarbuzi’nin de AKP ile yakın ilişkisi bulunuyor.
Suriye ve Rojava’ya gönderilen El Kaide/Cephetil Nasra militanlarının Türkiye’deki konaklama, tedavi, silah ve lojistik desteği Yarbuzi’nin örgütlediği şebeke üzerinden gerçekleşiyor.İstanbul’a uçakla gelen El Kaide militanları, Yarbuzi’ye bağlı İstanbul hücresinde yer alanEbu Beşir Tunusi tarafından karşılanarak Urfa ve Hatay’a gönderiliyor.
MİT’in direktifleri Yarbuzi tarafından El Kaide’nin Suriye sorumlusu Ebu Bekir Baxdadî’ye(Iraklı) iletiliyor. Rojava’da öldürülen El Kaide militanlarının üzerinde ele geçirilen flaş belleklerde İdlib yakınlarında bulunan Kerefentin askeri kampında Yarbuzi ve Ebu Bekir Baxdadî’nin de aralarında bulunduğu silahlı gruplarla çekilmiş fotoğraflar bulunuyor.
Vahhabi/Selefiler Kürtlere karşı ‘cihad’ için Avrupa’dan militan devşiriyor
Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye’nin desteklediği Vahabi/Selefi örgütler, Suriye’deki iktidar savaşına ı Avrupa ülkelerindeki Müslüman nüfus arasından savaşçı bulmaya çalışıyor. Avrupa’nın birçok ülkesinden farklı yöntemlerle “Şehit olacaksınız, cennete gideceksiniz propagandasıyla Rojava’da savaştırılmak üzere gençler gönderiliyor. Bu amaçla son iki ay da 300 yakın Müslüman genci Rojava’ya gönderildi.
Vahhabi/Selefi örgütleri örgütleme faaliyetleri için Hollanda ve Almanya’yı merkez seçmiş durumdadırlar. Buralarda camilere giden ve içlerinde Kürtlerinde bulunduğu gençler “Allah adına şehit olacaksınız sözleriyle kandırılarak Türkiye üzerinden Rojava ve Suriye’ye gönderiliyor.
Hollanda’ınZoetermeer,Rotterdam, Den Haag Almanya’ın Bonn Euskirchen kentleri Vahhabi/Selefilerin merkezleri haline getirilmiştir. Buralardaki Vahhabi/Selefilere ait dernek ve camilere giden gençler bir süre sonra kendilerini Rojava’da Kürtlere karşı savaşırken buluyorlar.
Özgür Politika gazetesinde Selefilere ilişkin yayınlanan bir yazıda 2012 rakamlarına göre Almanya’da yaklaşık 3 bin 800 Selefi bulunduğu, bunların çoğunun Arap olduğu içlerinde 4 Kürt’ünde yer aldığı belirtiliyordu.
Vahhabi/Selefi gruplar tarafından örgütlenerek Rojava’ya gönderilenlerin belirlenen çıkış noktaları, ağırlıklı olarak Frankfurt, Brüksel, Amsterdam ve Düsseldorf olurken giriş noktası ise İstanbul’dur. BuradaEbu Beşir Tunusi ve kendisi de bir Kürt olan Ebu Yusuf kod isimli bir kişi tarafından karşılanarak Hatay’a gönderilerek buradaki MİT tarafından organize edilen Yarbuzi’ye bağlı şebekeler tarafından İdlib yakınlarındaki El Kaide’nin Kerefentin askeri kampına ulaştırılıyor.
Vahhabi/Selefiler Doğu Kürdistan ve Güney Kürdistan’da örgütleniyor
Suudi Arabistan, İran’ın Şii hilaliyle yayılma stratejisine karşı Vahhabi/Selefidoktrini kullanarak önleyici tedbir geliştirmektedir. Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabi/Selefiliği geliştirerek hem etki alanlarını arttırırken hem de Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmaktadır. Bu çerçevede İran’ın etkin olduğu Irak’ta-Güney Kürdistan ve İran’ın Sünni kesimlerinin olduğu eyaletlerde (…) Vahhabi/Selefi doktrini geliştirmeye çalışıyor.
İran’da çoğunlukta Sünni Arapların bulunduğu bölgelerde Suudi merkezli Vahhabi/Selefi örgütler faaliyet yürütürken Doğu Kürdistan’ın Urmiye, Mahabad ve Merivan’da da Vahhabi/Selefiler önemli düzeyde örgütlülüğe sahiptir. Doğu Kürdistanlı ve İranlı birçok Arap’ın Suriye ve Rojava’da savaşmak üzere El Kaide/Cephetil Nasra saflarında savaşmak üzere yer aldığı görülüyor.
Aynı şekilde Vahhabi/Selefiler Güney Kürdistan’ın Hewler, Duhok ve Süleymaniye merkez: ilçe, nahiye ve köylerinde de melleler üzerinden örgütlenmekte, El Kaide için Rojava’da savaşacak militan toplanmaktadır.
Özellikle Süleymaniye’nin Mizgefta Gewre, Mizgefta Nur, Bextiyarî, Kanî Îskan, Mewlana Xalid camilerinde vaazlar veren-örgütleme yapan Selefi meleler, PKK ve PYD’nin din düşmanı olduğu, namaz kılıp-oruç tutmadıkları için kanlarının akıtılmasının helal olduğu söylenmektedir.
Güney Kürdistan genelinde PKK-PYD düşmanlığı temelinde eleman toplayan Vahhabi/Selefi melelerin faaliyetlerine KDP ve YNK göz yummaktadır. Hewler ve Süleymaniye merkezindeki camilerde PKK ve PYD karşıtı vaaz veren bu melelere yönelik asayiş güçleri hiçbir şey yapmamaktadır.
Güney Kürdistanlı partilerin ve Güney Kürdistan hükümetinin “Kürdü Kürde kırdırma politikasının bir biçimi olarak Vahhabi/Selefi melelerin PYD düşmanlığı yaparak Rojava’da YPG’ye savaşmaları için El Kaide/Cephetil Nusra için militan toplamlarına göz yumulması, tedbir alınmaması ciddi kaygılara yol açmaktadır.
Yasin Kılıçkaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info