14 Haziran’da Brüksel’de NATO toplantısı oldu. Bu toplantının, ABD başkanı Bıden’ın katıldığı ilk geniş uluslararası toplantı olması etrafındaki gündemi magazinsel yanıydı. Bıden’ın Trump’tan sonra şekli de olsa bu toplantıda neden olduğu ciddiyet, önemsiz yanıydı. Lider görüşmesi anlamındaysa dikkatler Bıden-Putin üzerindeydi. Erdoğan’ın Bıden’ı görmesi toplantının abartıyla verilen gündemiydi. Bu abartılı sunum da Türk medyasının işi olmuştu. Neden abartıldığını burada yazmak pek gerekli değildir. Ancak toplantıda NATO gibi bir gücün dikkate değer etkisi göz önünde bulundurulursa, önemle üzerine durulması gereken sonuç bildirisi oldu. Çünkü toplantı, NATO’nun 2030’a kadar ki yol haritasını ve geleceğe dönük perspektifini oluşturdu. Bu hususlar tartışılabilir. Ne kadar gerçekçi, sonuç alıcı olacağı üzerine de söz söylenebilir. Ancak toplantının Çin odaklı tehdit bildirimi dikkate değer bir husus oldu. Rusya’ya dönük de ‘tatlı-sert’ diyebileceğimiz tespitlerde bulundu, yol haritası oluşturdu.
Toplantıdan sonra Türk devletinin temel gündemi, Afganistan’da Kabil hava alanını koruma kararı oldu. Bu kararın ABD-TC arasındaki bir konu olduğu, NATO’nun diğer üyelerininse kabul ettiği görülüyor. Zaten basında da böyle tartışılıyor. Türkiye’de, NATO’nun sonuç bildirisinde Çin ve Rusya’ya dönük alınan kararlar, dile getirilen vurgular yok sayılıyor. Neden acaba? Bu yaklaşımın bilinçli olduğuna şüphe yoktur. Türk ordusunun, toplantıdaki 2030 perspektifinin bir parçası değilmiş gibi konuşuluyor ve tartışılıyor olması ilginçtir. Ayrıca toplumun da böyle algılanması isteniyor. Bununla Türk ordusunun NATO içinde ‘bekçilik’ görevi aldığı gibisinden bir algının önüne geçilmek isteniyor. Meseleye sadece Erdoğan batıyla daha çok da ABD ile arayı yapma gözüyle bakılıyor, böyle anlaşılsın isteniyor. Ancak bu yaklaşımda Türklerin tabiri ile bir ‘’hinlik’ olduğu da anlaşılıyor.
Türk ordusu herkesin çekildiği Kabil’de hava alanı savunması adı altında neden kalıyor? Daha doğrusu bırakılıyor? ABD Taliban’la anlaşmıştır. Tüm ülkenin Taliban’ın eline geçmesinde de bir sorun görmediği anlaşılıyor. Üstelik iç savaş tehlikesi var dediği halde de geri çekiliyor. Ama Türk ordusunu bırakıyor, kalması için diretiyor. Peki neden? Son söylenmesi gerekeni burada söylemeliyim; kapitalist sistem, Türk devletine 20.yyda anti Sovyet, anti demokratik ve anti sosyalist çizginin temsilcisi görevi vererek Ortadoğu’da tuttu. Bu görev karşılığında Kürt inkar ve imha siyasetine, Kürt soykırımı yapmasına destek verdi. Türk ordusunu lojistik ve parasal olarak da her zaman besledi. Kapitalist sistem, 21.yyda da Türk devletini, Anti Çin, Anti Rusya ve anti demokratik görevle görevlendirmiş görünüyor. Erdoğan AKP iktidarını Kürtlere ve demokrasi güçlerine saldırtarak içerde iyice zayıflattılar. Dışarıda da açılmasına destek sunarak, şuraya buraya gönderterek öyle bir duruma soktular ki, tümüyle kendine bağlı hale getirdiler. Bu politika, ekonomik olarak ülkeyi iflas ettirdi. Şimdi bir iki ekonomik hamle ile Türkiye’yi tümüyle teslim almış ve istedikleri yere ve göreve gönderebilecek duruma sokmuş oldular. Birkaç gün sonra yıl dönümü olacak olan Lozan’da başını İngiltere ve Fransa’nın çektiği güçler 20.yyın başında ‘ya verdiğimiz görevi kabul et ya da kabul görmezsin’ diyerek kurulmakta olan devleti teslim aldılar. Erdoğan ve AKP-MHP Türkiye’sine ise ‘ya bu görevi al ya da suçlarını deşifre eder, seni yargılarım’ manasında önerilerle geldiklerini düşünüyorum. Erdoğan ve suç ortakları, öldürülmemek için Türkiye verilecek her türlü göreve hazır olduklarını, büyük devlet edasıyla kabul etmek mecburiyetiyle evet demiştir. Bir Türk atasözü olarak bildiğimiz sözle, ‘bükemediğin bileğin elini öpeceksin,’ yaşanmıştır. Demokratikleşmezsen, dinci faşist olur başkaları için çalışırsın! Sonuç olarak Erdoğan ve adamları kendini kurtarmış, ülkeyi satmıştır. Ne de olsa her Türk asker doğar! Türk’te askerden bol ne var. Gitsin ölsünler. Ölen ölür kalan sağlar, hırsızların canını kurtarmaya yeter denilmiştir.
Anti Çin, anti Rusya ve anti demokratiklik 21.yyda ne demektir? Buna doğru cevap verebilmek için neden Taliban Afganistan’ında kalındığını anlamak gereklidir. İkincisi Suriye’de de eylemleri olan, Türkistan İslam partisi adlı gurubun ABD tarafından terörist listesinden çıkarılıp Afganistan’a gönderilmesini anlamak gerekmektedir. İçerde de son beş yıldır ABD hakkında atıp tutan ‘yönümüzü doğuya verelim’ diyen çoğu emekli askerlerin son haftalarda ‘Afganistan ile tarihi ilişkilerimiz var bunları bozmamalıyız, ordumuz NATO çerçevesinde değil, Taliban’la anlaşarak orda kalmalı’ diyenlerin sözlerinde de cevabın bir boyutu gizlidir. Bu gurubun en ateşli görüneni Doğu Perinçek ve adamlarıdır. Bu ‘ateş adamlar’ son günlerde adeta Amerika’yı yeni keşfetmiş gibi Erdoğan ve AKP iktidarını eleştirmeye başlamıştır. Bu bize perdenin arkasındaki gerçeği daha iyi anlatmaktadır. Bu gurup, kendisi gibi bir Türk faşisti olan bir gazetecinin de deyimiyle kaç yıldır Çin elçiliğinin çantacısı gibi çalışmaktadır. Asya’ya açılmaktan, bunun için bin dereden su getirerek konuşmaktan bıkmadılar. Şimdi sessizler. Çünkü şunu biliyorlar; Türk ordusu, Çin ve Rusya karşıtı İslamcı örgütlerin ABD tarafından Taliban’a teslim edildiği, Afganistan’da kalacak. İslamcıların özellikle de Sincan’da savaşacaklarını görmeye başladılar. Orta Asya Türklerini de Rusya’ya karşı harekete geçireceklerini anlamaya başladılar. İşte adını besmeleyle ağızlarını aldıkları o milli ordusunun tüm bu yeni harekatların arkasında olacağını, belki de koordine edeceğini fark edip çark ettiler. Daha düne kadar ‘Asya, Asya deyip durur idik’ciler süt dökmüş kediye döndüler. Öyle ya, Asya, soydaş diyarı, büyük Çin memleketlerine gidelim diyordunuz, buyurun, işte size orta ve uzak Asya kapısı Afganistan. İstediğiniz hızla geçebilirsiniz. Türk ordusu, Erdoğan AKP döneminde aldığı biçimle, kadrolarının kişiliğindeki değişimle, artık NATO adına İslamcı örgütlerle daha kolay çalışacak duruma getirilmiştir. O zaman Türk ordusu, NATO adına Kabil hava alanını korumak için kalmıyor. NATO görev kapsamında İslamcı örgütleri, Çin’e ve Rusya ile savaşmaları için motive etmek, destek sunmak için kalıyor. İdlip’teki İslamcılar üzerinden bu örgütlerle çalışmayı, bunlara güven vermeyi öğrenmiştir. Son Bab el Hawa’dan lojistik destek ne için oldu acaba? İşte Türk milliyetçileri ve dincileri bunu nasıl açıklayacaklarını kara kara düşünüyorlar. Erdoğan kurnaz adam. Amed’e çözüm süreci leblebisini attı ortaya, bu cenah bu leblebiyi ağzına alacak. Çiğneyecek, Erdoğan’da Üsküdar’ı geçecek.
Daha da önemlisi böyle bir göreve gönderilen ordu, sanıldığı gibi Erdoğan Bahçeli Türkiye’sinin ordusu olarak Afganistan’da kalmayacak. Erdoğan tutarsız ve güvenilmez olduğunu Daiş sürecinde göstermiştir. Bunun için Türk ordusu, Taliban’ın yanında İslamcı örgütlerle çalışacak, ancak İslamcı olmayacaktır. Bunun içinde Erdoğan ve Bahçeli’nin gitmesi gerekmektedir. Bunun için Avrasyacı denilenlerin de tasfiye edilmesi sağlanacaktır. Bu yıl ki ağustos şurasında bu guruba ait tüm kadrolar teamüller dahilinde tasfiye edilecek görünüyor. Ve Türk ordusu bir kez daha NATO ordusu olup, devlet olacaktır. Siyasetle değil MİT ile çalışacaktır. Bu da 15 temmuzun Akar-Fidan-Kalın planı olduğunu herkese gösterecektir.
Sonunda Erdoğan ve Bahçeli tasfiye edileceklerse neden Afganistan’da kalmayı kabul ettiler? Bana göre ABD Erdoğan’a düştükten sonra karışılmayacağı sözünü verdiği için Erdoğan bu görevi devlet adına kabul etti. Türk ordusunun eski gücüne, itibarına kavuşması karşılığında da NATO’ya güven verecektir.
Bir de unutmayın ki, Osmanlı batıda yenilince yönünü doğuya vermişti. İranlılarla savaşa tutuşmuş, İslam halifeliğini de bu dönemde ele geçirmişti. Yüz yıl sonra gerilemeye ve toprak kaybetmeye başlamıştı. İkincisi ve belki de günceldeki gelişmelere denk düşeniyse ittihatçıların birinci dünya savaşında yenilgiden sonraki durumudur. İttihatçıların en ateşlisi, militanı konumundaki Enver Paşa’da yönünü doğuya vermiş, Türkistan’a gitmiş ve orada Ruslar tarafından öldürülmüştü. İttihatçıların akıl babası Cemal Paşa’da yenilgiden sonra yönünü doğuya vermişti, Tiflis’te can vermişti. Baş oyuncusu Türk, son perdesinde Çin olan bu yeni ‘oyun’ neye yol açacak? Yeni bir set mi yapılır yoksa yeni bir yurt kaybedilir birlikte göreceğiz
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
Mehmet Gören