19 Kasım 2011 Cumartesi Saat 07:33
Van’da 9 Kasım günü ikinci bir deprem gerçekleşti. Bu sefer depremim ana merkezini Edremit oluşturdu. Ölenler, yaralanalar, enkaz haline gelen binalar ve ardından yapılan tartışmalar değişmeyen bir tablo olarak karşımıza çıktı.
23 Ekim günü gerçekleşen etkileri ve artçıları hala devam ederken, yeni bir depremin gerçekleşmiş olması yaşanan tartışmaların daha da bir yoğunluk kazanmasına neden oldu. Öyle anlaşılıyor ki, bu tartışmalar daha da devam edecektir.
Konunun uzmanı değiliz. Sismoloji hakkında uzmanlık gibi bir durumumuzda yok. Sadece bu konunun uzmanlarının konuşmalarından ve yazılan yazılardan öğrenebildiğimiz kadar bilgi sahibiz. O nedenle de konunun uzmanlarının, son bir ay içerisinde Van’da neden bu kadar artçılarıyla birlikte sık bir şekilde deprem yaşandığı konusunda yapacağı açıklamalar aydınlatıcı olacaktır. Çünkü bu konunun muğlakta kalması beraberinde çeşitli spekülasyonlara açık kapı bırakacağı gibi, tartışmalara da neden olacaktır. Zira bu tür tartışmalar yaşanmaya da başlamıştır. YouTube’de yayınlanan Van depremine ilişkin “Yasaklı Video adıyla yayınlanan haber bu konuda örnek teşkil etmektedir.
You Tube’de paylaşılan videoya göre Van’da 23 Ekim tarihinde yaşanan deprem “yapay olarak gerçekleştirilmiştir. You Tube’de yayınlanan bu haberin farklı bir amacı mı var? Orasını bilemeyiz. İzleyici rekoru kırmak, ortamı germek ve spekülasyon amaçlı bir özellik de taşıyabilir ya da bir şok halini ifade edebilir. Bu tür yorum ve haberlere itibar edilmese de, depremim etkisi ile birçok yorum ve spekülasyonun toplum üzerinde etki gösterebileceği dikkate alınabilmelidir. 17 Ağustos depremin ardından dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in Afete Hazırlık ve Deprem Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Mete Işıkara’yı yanına çağırarak, bu depremin arkasında “ABD, İsrail etkisi olabilir mi? diye sorması, bu tür haberlerin nerelere kadar varabileceği konusunda bir gösterge oluşturmaktadır.
Van’da artarda gerçekleşen depremlerin, sismolojik olarak nedenleri hakkında bir fikir beyan etme durumumuz söz konusu olmasa da yaşanan bu depremlerin toplumsal ve siyasal açıdan ortaya koyduğu bazı hususiyetler üzerinde hassasiyetle durulması gerektiği de bir o kadar zorunluluk olmaktadır.
Bura da şunu açıkça belirtebiliriz. Van’da art arda gerçekleşen depremler doğal bir afet ve yaşanan acıların hissiyatıyla yapılan tartışmalar boyutunu çok aşan değerlendirmelere konu olmuş ve beraberinde, yeni sorunlar yaratmıştır. Buda daha çok siyasal alanda kendini göstermiştir. Bu nedenledir ki, Van’da gerçekleşen bu depremlere gösterilen tepkiler özelliklede AKP ve onun temsil ettiği devlet tarafından insani olmaktan uzak bir içerik taşımıştır. Türk Başbakanı R.T.Erdoğan’ın itirafıyla, Erciş merkezli 23 Ekim tarihinde gerçekleşen depreme “24 saat geç müdahale de bulunulması, Devlet destekçisi Haber Türk ve ATV’de olduğu gibi, TV kanaları ve İnternet sitelerinde gösterilen Kürt karşıtı tepkiler, en son olarak da 9 Kasın günü yaşanan Edremit merkezli deprem de AKP polisinin depremzedelere coplu, biber gazlı saldırıları ve daha önce uluslararası güçlerin depremzedelere göndermek istedikleri yardımları “ kendi potansiyelimizi öğrenmek için kabul etmedik diyerek engelleyen AKP Hükümetinin Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın tepkileri de bunu kanıtlamaktadır.
Buradan hareketle de bugün AKP hükümetin de temsilini bulan devletin Van’da artarda gerçekleşen depremler karşısında izlediği tutumu birkaç başlık altında toplamak olanaklı hale gelmektedir.
Birincisi: AKP’de temsilini bulan devlet, Van’da artarda yaşanan depremleri tamamen özel savaş amaçlı olarak kullanmak istemiştir. Bunu da depremi gerekçe haline getirerek halkı teslim alma ve gerillaya yönelik imha saldırılarını, savaş ve insanlık suçlarını işleyerek kullanmak istemesi biçiminde somutlaştırmıştır.
Van’da yaşanan depremin ardından uluslararası alandan ve başta BDP’li belediyeler olmak üzere, hümaniter örgüt ve çevrelerin yardım girişimlerini engellemiştir. Depreme ilk müdahale alanları devlet, AKP ve yandaşlarının bulundukları binalar olmuştur, yapılan yardımlarda particilik yapılmış ve şoven bir yaklaşım sergilenmiştir. Seçimlerde AKP’ye oy vermeyenler dıştalanmış ve Türk, Kürt ayrımı yapılmıştır. Ardından da açıkça “AKP’ye oy vermezseniz, TC’nin yanında yer almazsanız sonunuz böyle olur denilmiştir. 9 Kasım günü Edremit merkezli yaşanan depremde, Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın halka arkasını dönerek “ne haliniz varsa görün demesi de bunun bir kanıtı olmuştur.
Bununla birlikte AKP hükümeti tarafından 23 Ekim günü yaşanan Erciş merkezli deprem, gerillaya yönelik imha saldırılarını gerçekleştirmek için de bir fırsat olarak görülerek kullanılmak istenilmiştir. Çele’nin Geliyê Tiyarê bölgesinde gerçekleşen katliam bunun bir kanıtıdır. Van’da halk depremin acısını yaşarken, Kürt halkı ve tüm hümaniter kişi ve çevreler yaşanan bu acıyı paylaşırken, dikkatler tamamen yaşanan bu acı üzerinde odaklaşmışken Çele Geliyê Tiyarê’de gerilla güçlerinin bulunduğu alana kimyasal ve napalmlarla, tonluk kazan bombalarıyla saldırılmıştır. Bu şekilde depremin neden olduğu psikolojik ortamı kendisi için bir fırsat olarak gören AKP hükümeti işlediği bu insanlık ve savaş suçunu kamuoyunun dikkatlerinden, tepkisinden uzak tutmak istemiştir. Böylece Fetullah Gülen’in “köklerini kurutun fetvasının, Hüseyin Gülerce ve Fehmi Koru gibi akıl hocalarının Sri Lanka Merkezi Yönetiminin Tamil Kaplanları Gerillalarına karşı uygulanan imha stratejisinin uygulanması tavsiyelerinin gereklerini yerine getirmiştir. Bunun için de, nasıl Sri Lanka’da yaşanan Tsunami felaketi bir fırsat olarak kullanılarak gerillaya ve gerilla bölgelerine yönelik saldırıya geçilmiş ve bir katliam gerçekleştirilmişse, Van’da yaşanan depremi de böyle bir planı uygulamaya koymak için fırsat olarak kullanmışlardır.
Sadece bunlarla da sınırlı kalınmamıştır. Van depremini özel-kirli savaşın bir aracı haline getirerek kullanmak isteyen AKP hükümeti, depremin neden olduğu felaketlerden BDP’yi sorumlu gösterme aymazlığı içerisinde girmekten de geri durmamıştır. Binaların yıkılmasından, yardımların yapılmasında yaşanan sorunlardan BDP’li belediyeleri sorumlu göstermeye kadar işi vardırmıştır. Utanmadan da bu yalanlarının çıktıkları kameraların karşısında seçim konuşması yapar gibi, propagandasını yapmışlardır.
İkincisi AKP hükümetinin kendini ele veren bu politikası, uygulamaya koydukları özel-kirli topyekûn savaşın aldığı biçimi ortaya koymuştur. AKP hükümeti özel-kirli topyekûn savaşını her alanda sürdürecek ve her şeyi bir savaş aracı haline getireceğini açıkça göstermiştir. Nasıl “sadaka kültürünü geliştirerek toplumu düşkünleştirmeye ve teslim almaya çalışmışsa, aynı şekilde her şeyi kullanacağı açığa çıkmıştır. “Açlıkla, toplum terbiye edilmeye , “kırıntılarla, insanlar bağımlı kılınmaya , “korku, tehdit ile insanlar sindirilmeye , “vaatlerle kişi davranışlarına yön verilmeye ve (hayvanlara saygısızlık olacak ama) kelimenin anlamıyla bir bütün olarak da toplum Maymunlaştırılacak ya da mekanik kılınarak robotlaştırılmak istenecektir. Sadece bununla da sınırlı kalmayacaktır. Toplumun duyarsızlaştırılmak istenmesinin yanı sıra teknik donamımla birlikte özel-kirli savaş tüm vahşeti ve insanlık dışılıklarıyla uygulamaya konulmaya çalışılacaktır. Bugüne kadar kullandığı maşaları öne süren Fetullah Gülen’in sahada aleni boy göstermek zorunda kalmasının nedeni de bu gerçekliktir.
Fetullah Gülen bugüne kadar hep akıl(?!) vermişti, gazeteci Ahmed Şık’ın deyimiyle “Ordusu olan polisini, devlet yönetimine çöreklenmiş olan “bürokratlarını , satın ve teslim aldığı “kalemşorlarını , ele geçirdiği “yargıyı vb. kullanmıştı. Bu yönüyle her zaman bulunduğu saha da, teknik direktörlerin ve yedeklerin maçı izledikleri yerde kalmıştı. Şimdi orayı terk etmiştir sahaya çıkmıştır. AKP hükümeti tarafından yürütülen özel-kirli savaşın bugün almış olduğu biçim, Topyekûn Savaş gerçekliği buna neden olmuştur.
Tüm bu yönleriyle Van’da yaşanan depremler AKP’nin sorumlusu olduğu Türk Özel savaşının bundan sonra nasıl bir hat izleyeceğinin somut verilerini sunmuştur. Halkın yaşadığı bir afet bu kadar kirli amaçlar doğrultusunda kullanılmak istendiğine göre, bundan farklı sonuçlar çıkarmakta mümkün değildir.
AKP Hükümetinin yürüttüğü, her şeyi hizmetine sunduğu, kullandığı bu Özel-kirli topyekûn savaş gerçekliği karşısında toplum olarak yapılması ve sahip olunması gereken tutumlarında geliştirilen bu cepheden saldırıyı karşılayacak, etkisiz kılacak bir düzeyde olması gerekmektedir. Bu insanlığa, topluma, tarihe karşı görev ve sorumluluk olarak öne çıkmış bulunmaktadır.
Van’da yaşanan depremler açıkça AKP hükümeti tarafından yürütülen özel-kirli savaşa hizmet temelinde kullanılmıştır ve kullanılmaya da devam etmektedir. İnsanlar depremin acısını yaşarlarken AKP hükümeti, bunu harekete geçmiş için bir fırsat olarak kullanmıştır. Böylece ne kadar insanlık dışı olduğunu ve insanlık için onlardan bir şeyler yapmasının beklenemeyeceği açığa çıkmıştır.
İnsanlık ve toplum için yapılması gerekenler, öne çıkan görev ve sorumluluklarda buna göre belirlenmektedir. Bugün AKP Hükümetinde temsilini bulan devletten bir şey beklenmemelidir. Onun halka ne vereceği açığa çıkmıştır. Devlet topluma ancak eza, cefa ve eziyet verebilir. Bunlardan başka verebileceği başka bir şeyi de yoktur.
Onun içindir ki, toplum kendi sorunlarına sahip çıkma ve bunlara çözüm bulma gücünü gösterecek düzeyde kendi örgütlenmesine, öz gücüne dayanarak sahip olmalıdır. Toplum öz savunma gücüne, meclisine, komününe vb. sahip olduğu zaman görecektir ki başta deprem vb. afetlerle karşılaştığında, başkalarından yardım ve destek daha kendilerine ulaşmadan, kendi yarlarını sarmaya ve acılarından kurtulmaya başlayacaklardır. Buda Van depreminden çıkarılacak olan en anlamlı bir sonuç olacağı gibi AKP gibi her şeyi özel-kirli savaşın hizmetine sunan güçlere karşı verilen en anlamlı bir cevap olacaktır.
Cemal Şerik
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info