Alevilikle ilgili birçok yorum yapılmaktadır. Kimileri, Aleviliğin İslam’ın bir mezhebi, kimileride Aleviliğin İslam öncesinde var olduğunu ve kültürel köklerinin insanlığın doğal yaşamına kadar uzandığı yorumunu yapıyorlar. Ancak genel kanı, İslam’da, Hz. Ali taraftarlığı anlamına geldiğidir ve Ali’ye bağlılık olduğudur. Tabi bu bağlılık aslında ideolojik bir bağlılığı, taraftarlığı ifade etmektedir. Aleviliğin zulme karşı olduğu, mazlumların sesi olduğu, doğal komünal demokratik ve devletsiz yaşamı savunan bir felsefe olduğu gerçekliğini dikkate alacak olursak, Aleviliğin kültürel olarak aslında her dinde var olduğunu söyleyebilir. Çünkü bütün dinler, esasen insan gerçeğine odaklıdır adaleti ve hümanizmi hedeflerler. Alevilik bir etnik-milli topluluk değildir, bir yaşam kültürüdür, özgür yaşam kültürü, hümanizmi temel alan, insan odaklı bir yaşam tarzıdır. Alevilikte, ” bizim kabemiz insandır ” denmesi bu gerçekliği anlatıyor. Alevilik kültürünü yaşayan toplulukların, yaşadıkları çağlarda katliama uğramaları devlet düzenine karşı oldukları ve devleti toplumsal yaşamda gereksiz gördükleri ve ret ettikleri içindir. İnanç demek aslında metafizik bir durum değil, bizzat, içinde yaşadığımız hayatın kendisidir. Siyaset biliminde inanç ideoloji demektir. Hayatla ilgili fikirsel-düşünsel teorik zenginliklerin tümünü inanç ve ideal olarak göreceğiz. İnanç ve ideal hayattan koparılırsa mezafizik hale gelir ve hayattan kopar.
İnanç denince, akla görünmeyen bir ilahi güce inanmak, bir metafizik gücün var olduğunu kabul etmek geliyor. Egemen kesimler de bunu afyon olarak kullanıyorlar. Oysaki mantıklı düşünülürse, akıl doğru kullanılırsa, hayat doğru öğrenilirse inancın hayat olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Alevilikte inanç meselesi bir kültür ve yaşam tarzı olarak var olmuştur. İnsana değer vermeyen, doğayı korumayan, hayvanları sevmeyen, adaleti esas almayan bir inanç olmaz. Adaleti ve insanı esas almayan bir inanç Firavun’un, Nemrut’un, Muaviye’nin, modern Muaviye olan RTE ve Bahçeli gibilerinin afyon inancıdır. Bu afyonlaşmış inançla, toplumları köleleştidiler ve köleliği, yoksulluğu, depremi, iş kazalarını Allah’ın kaderi olarak gösterdiler. Günümüzde, Müslüman olduğunu söyleyen ülkelerde bu gerçeklik korkunç bir şekilde yaşanılıyor. Devlete ve egemenliğe dayanan her şey kirlenmeye ve çürümeye mahkümdur. Devletten-iktidardan ve egemenlikten ne kadar uzak durulursa o denli temiz, saf ve doğal kalınır. İktidar ve egemenlik her değeri yok eder. Alevilik dağlarda, yaylalarda devletten uzak yaşanıldığı için doğallığını ve saflığını korudu. Devletin-makamın olduğu yerler mikroplu ve kirli yerlerdir. Bu gibi yerlerde temiz kalmak çok zordur. Kürt Halk Önderi, Öcalan, devletli yaşamı bundan dolayı ret ediyor ve Kürt halkına devletsiz yaşamı öğretiyor.
Kürtler zaten devlete pek bulaşmadılar ama devletlerin işgalleride üzerlerinde hiç eksik olmadı. PKK’yle Kürtler yeniden diriliş yaşadılar. Alevilerin de özlemini duydukları ve yakın geçmişe kadar yaşadıkları doğal yaşam PKK’yle yeniden canlılık kazanıyor. Son yıllarda, bazıları, Aleviliği bir millet-ulus- etnik topluluk olarak görüp, bilerek yada bilmeyerek gerçek anlamından uzaklaştırıyorlar. Kimi Türkler, Aleviğiliğin sadece Türklere ait olduğunu ve Orta Asya kökenli bir inanç hatta bir etnik topluluk olduğu gibi absürt bir iddiada bulunuyorlar. Alevilik Ortadoğu orijinli bir inanç ve kültür olarak şekillenmiştir. Ancak inançların ve dinlerin kültür ve yaşam tarzı olduğu gerçeğini dikkate alırsak, bütün inanç ve dinlerin birbirine benzediğini söyleyebiliriz. Birde, bazı aklı eksikler ve resmi ideoloji çevreleri, Alevinin Kürt’ü olmazmış, Alevilerin hepsi Türkmüş gibi uydurma şeyler söylüyorlar. Yani Kürtleri, daha önceleri, mezhepçilikle bölemeyen, ayıramayan inkarcı sistem, son olarak, böyle bir yolla Alevi Kürtleri ve Sünni Kürtleri birbirinden ayırıp, Kürtlerin ulus olarak birlik olmalarını, uluslaşmalarını engelleyeceğini ve soykırımda başarılı düşünüyor.
Çünkü inkar rejimi, yıllarca mezhepçiliği kullanıp Kürtlerin birlik olmasını, dayanışmasını, ulusal birlik olmalarını engellemişti. Mezhep farklılıklarını çok ustaca kullanmıştı taki PKK Kürtlerin yaşamına girene kadar. PKK’nin her inançtan ve mezhepten bütün Kürtleri, ulusal bir çatı altında birleştirmeyi başarması inkar rejimini şaşkına çevirmiş çıldırtmıştır.
Kürtlerden, Araplardan, Türklerden-Türkmenlerden Alevi inancına bağlı olanlar vardır. Aleviliği, her hangi bir milletin tekeline koymak yanlıştır. Bir kültür ve yaşam tarzıdır. Alevilik, köleci ve feodal sistemlerde ezilenlerin sesi ve çığlığı olmuştur. CEM EVLERİ, insanların toplantı yaptıkları ve yardımlaştıkları-dayanıştıkları ve toplumsal sorunları çözdükleri ve kendi kendilerini yönettikleri yerlerdi. Buna önceleri, ocak-derga-tekke denirdi ve bu ocakları da PİRLER-DEDELER yönetirdi, yani yaşlı insanlar. PİR, Kürtçe de yaşlı demektir. Yaşlı insanlar daha tecrübeli ve yetkin oldukları için, devletsiz doğal topluma önderlik ederlerdi. Günümüzde, bütün Alevilerin bu gerçekliği bilmeleri ve buna uygun hareket etmeleri gerekmektedir. Ezilenlerin, mazlumların sesi olmak Aleviliğin özüdür. Aleviliğin günümüzdeki kültürü doğal demokratik komünal yaşamdır. Alevilikte bir şeyi almak-satmak yoktur, ihtiyaç için üretmek ve kullanmak vardır. Bizim köyle, yıllar önce insanlar, her konuda yardımlaşırlardı, kendi sorunlarını ve köyün sorunlarını kendi aralarında çözerlerdi ve birbirlerinden bir şey esirgemezlerdi, birbirlerinin sorunlarına ilgisiz kalmazlardı. Birinin sorunu herkesin sorunu olarak görülürdü. Alevilikte birey toplum için toplumda birey için vardır. Alevilik, modern olarak Kürdistan’da tekrar doğacak ve özüne uygun olarak yaşanılacaktır. Alevilikte adalet, özgürlük, eşitlik, insan sevgisi, paylaşım, yardımlaşma, dayanışma en büyük değerdir.
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi