18 Eylül 2014 Perşembe Saat 12:57
Sömürge bir ülkede ezilen halkın başkaldırısı varsa, bu ülkede direnen gerçekliğin özünde kültür olduğunu iyi bilmek gerekir. Kültürün varlığı aynı zamanda direnişin varlığına tekabül eder. Kültür ve direniş her zaman bir arada bulunur. Direnişte bir yetersizlik söz konusuysa kültürde ciddi bir erozyon yaşanıyor demektir. Yabancılaşma direnişi azaltır. Direnişin yokluğu kültür ve kimliğin
Yabancı güçler egemenlik altına aldıkları toplumun
direnişini kırmak için öncelikle kültürüne saldırırlar. Direnişe geçen kültür
mücadele ortamındaki başarısı ölçüsünde kendisini yeniler, daha da geliştirip
güçlendirir. Savaş dahil öteki mücadele biçimleri kültürel direniş üzerinde
yükselmiyorsa, başka bir deyişle mücadelenin başat unsuru kültürel direniş
değilse, bu mücadele toplumun özgürleşmesine fazla hizmet etmeyecektir.
Sömürgeci egemenlik sistemi savaşta yenilse bile, kültürel açıdan direniş
mücadelesine galebe çalabilir. Yani zafer kazananlar aslında yenilmişler, dönen
sistemin değirmeni olmuştur. Bunun trajik örnekleri oldukça fazladır.
İnkâr ve imha sistemi altında son derece ağır bir tahribatı
yaşasa da, tarihsel Kürt kültürü Özgürlük Hareketi’nin yükselttiği direniş
mücadelesinin temel dayanağı ve en büyük güç kaynağı oldu. Sözü edilen hareket
bu kültürle bağ kurmamış olsaydı ya da bu kültürün mutlaka yaşatılması
kararlılığı ile ortaya çıkmasaydı kesinlikle gelişme gösteremezdi. Kaldı ki,
yaşanan derin yabancılaşmadan yola çıkarak, aynı hareket kendisini öze dönüş
hareketi biçiminde tanımladı. Başlangıçta yapılması gereken şey, kırıntı
kabilinden kalsa bile bu kültüre dayanarak direnişe geçmekti. Her bitki kendi
kökleri üzerinde yeşerir. Halkların kökleri kültürlerindedir.
Dil kültürün başat unsurudur. Dili kültürle özdeşleştirmek
de mümkündür. Dil sadece basit bir anlaşma aracı değil, Önder Öcalan’ın
ifadesiyle anlam ve duygunun bilince çıkmış, ifadeye kavuşmuş kimliksel ve
ansal varoluşudur. Bir toplumun zihniyet, ahlâk, duygu ve düşünce birikimi onun
dilinde somutlaşır. Anlam dil sayesinde kendini görünür kılar ve yine dil
sayesinde bedenleşir. İncil “Başlangıçta söz vardı. Söz Tanrı ile birlikteydi
ve Tanrı sözdü der. Sözün tanrısallığı bu anlamda dilin tanrısallığıdır. Dil
toplumsal gelişmenin yapılandırıcı unsurudur. Dil olmadan gerçek anlamda
bedenleşme olmaz, bedenleşme olmadan da varlık sürdürülemez.
Peki, bu çerçeveden bakıldığında günümüz Kürdistan’ındaki
durum nedir? Bugün hangi ölçüde bir kültürel direnişten söz edebiliriz? Kendi
dilinde eğitim yapan bir anaokuluna bile sahip olmayan bir toplum, geleceğinin
güvence altında olduğunu iddia edebilir mi? Kürt toplumunun ulus-devletin asimilasyonist
eğitim sistemine karşı duruşu tam anlamıyla direnişçi bir duruş mudur? Kendi
gençlerini ve gençliğin gençliği olarak çocuklarını eğitemeyen bir toplum
gerçekte varoluş hakkından vazgeçmiş olmuyor mu? Soykırımcı eğitim sistemine
radikal tavır almayan ve kendi eğitim sistemini geliştirmek üzere çaba
harcamayan bir toplum hangi özgürlükten söz edebilir? Kürt halkı açısından
özgürlük öncelikle nasıl kendisi olacağı sorusuna cevap vermek değil midir?
Türk devletinin ve özellikle AKP Hükümetinin anadilde eğitim
talebine yaklaşımı bellidir. AKP iktidarı Kürt sorununda en başta asimilasyon
yöntemiyle sonuç almak istiyor. Eğitime başlama yaşının düşürülmesi bu
asimilasyon politikasıyla doğrudan bağlantılıdır. AKP bir ‘çözüm süreci’nden
söz ediyor, ama ‘çözüm’ün sadece lafzı var. Özü ise çözümsüzlüğün
derinleştirilmesi, başka bir deyişle Kürt toplumunun çözdürülmesidir. Kürt
sorununun çözümünde oyalama ve sürece yayma AKP’nin temel politikasıdır. Bu
süreci ne kadar zamana yayarsa asimilasyon politikasında o kadar sonuç
alacağına inanmaktadır.
Lice’de henüz eğitime dahi başlamamış, anadilde eğitim
vermek üzere inşa edilen bir okul binasını yıkmak üzere devletin silahlı
güçlerini seferber eden AKP bu tavrıyla çözümden ne anladığını bir kez daha
ortaya koydu. Ardından Amed, Cizre ve Gever’de eğitime başlayan okulların
kapılarını mühürledi. Daha sonra mühürler sökülse de, AKP iktidarının kendi
tutumunda ısrar edeceği kesin görünüyor.
Burada önemli olan Kürt tarafının duruşudur. Karşımızda
Kürtlerin kökünü kazımak isteyen bir sistem olabilir. Peki, bu böyledir diye
hiçbir şey yapmayacak mıyız? Oturarak AKP’nin insafa gelmesini ve anadilde
eğitime izin vermesini mi bekleyeceğiz? Bunun dilencilikten bir farkı kalır mı?
Bir kere alternatifi geliştirilmese bile bu eğitim sistemi tamamen işlemez
kılınabilir. Doğru olanın arayışı her şeyden önce yanlış olanın reddiyle
başlar. Yanlış olan ve tükenişe götüreni reddetmeden, doğru olan ve var olmaya
götürenin inşasına girişilemez. Öyleyse yapılması gereken ilk iş duruşumuzla bu
eğitim sistemini kilitleyip işlemez kılmak olmalıdır.
Yıllardır her eğitim sezonunun başlangıcında boykot
çağrıları yapılıyor. Mevcut eğitim sisteminin soykırımcı karakteri ortaya
konuluyor ve öğrencilerin eğitimi boykot etmeleri isteniyor. Ancak bu çağrıların
istenen düzeyde karşılık bulduğunu söylemek kendini kandırmak olur. Özellikle
uzun süreli bir boykot öncelikle ailelerce kabul görmüyor. Bu da bu ailelerin
mevcut eğitim sistemini kendi çocukları için hala bir ‘kurtuluş yolu’ olarak
gördüklerini gösteriyor. Bunun da ötesinde düzgün Türkçe öğrensinler diye pek
çok aile evde çocukları ile Türkçe konuşmayı seçiyor. Dil yasağının kalkması
sözde kalıyor, bu kez yasak uygulayan aileler oluyor. Yani imhacı ulus-devlet
ile aileler yabancılaştırma uygulamasında ortaklaşıyor. Ürkütücü olan budur.
Bu tehlikeli yaklaşımın toplumun örgütsüz olmasıyla ciddi
bağlantısı vardır. Örgütsüz bir toplum her türlü tehlikeli uygulamalara açık ve
yatkın bir toplumdur. Örgütsüzlüğün hakim olduğu yerde kendini kurtarma ve
kendi çıkarını kollama öne çıkar, ahlaki çözülüş başlar ve toplumsal refleksler
adeta sıfırlanır. İnşa denilen şey yaşamın her alanında örgütlü bir topluma
ulaşmaktır. Siyaset pratik bir alandır, örgütlenme ve eylem alanıdır.
Dolayısıyla siyasetin en temel görevi toplumu aydınlatıp örgütlemek ve örgütlü
eyleme geçmektir. Öngörülen her hedefe ancak örgütlü toplumla varılabilir.
Kitle partisi olmaktan çıkıp örgütlü birey ve topluluklara dayanan bir parti
olmadan ne eskisi reddedilebilir ne de yenisi inşa edilebilir.
Ali Haydar Kaytan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”