08 Ekim 2015 Perşembe Saat 17:51
Yaşamın içinde
kendini var etmeye çalışmak aslını inkâr etmekten geçmekte şimdilerde.
Şimdilerde ucuz bir romanın basit bir filme çevrilmesi gibi
izleniyor hayat, gerginlik huzursuzluk, ölümler hep bir seyir halinde. Yaşam da
kendimizi var etmeye çalışırken bütün bunlara gözümüzü kapatıp kapitalist
modernitenin bize sunduğu bütün imkânlar ki aslında imkânsızlıklardan
faydalanmaya çalışıyoruz. Evler arabalar en ucuz krediler en iyi markalar vs vs
vs. şezlonglarımızda uzanıp güneşin altında esmerleşmeye çalışıyoruz,
tenimizden daha çok kararan yüreğimize inat. Ve ölümler kapımızda komşumuzda
karanlığın yüzsüz perdesini yırtar gibi bir feryada dönüşüyor… Her gün yeni bir
haber ve katliam haberi ile uyanıyoruz. Askere giden gençlerin ölüm haberleri,
Gerilla canların ölüm haberleri, evinin balkonunda basit bir
oyunun parçası olmaya çalışan çocukların ölüm haberleri. Velhasıl kelam
ölüyoruz. Hep beraber, çoğunlukla yoksul kesim. Bir kuru ekmek peşinde
koşanlar. Halkının uğradığı zulmü görmezden gelemeyenler, cezaevlerinde söz de
ıslah adı altın da tecavüze uğrayanlar. İşkence seanslarında müthiş bir direniş
gösterenler. Duyarsız kalamayanlar yani biraz onurlu olan her kes ölüyor.
Ölümün resmi gözbebeklerimizde çiziliyor adeta. Annelerin ağıtları yankılanıyor
gökyüzünde. Gözyaşları sel oluyor. Ancak hiçbir sel söndüremiyor cayır, cayır
yanan ormanlık alanları, hiçbir sel kurtaramıyor zalimin zulmünden insanı doğayı,
hayvanı, kadını çoluğu çocuğu. Kör gözler, sağır kulaklar, ölü bütün duygular. Artık
değil aslını insanlığını inkar eder durum da iki ayaklı sözde düşünebilen canlılar.
Ağaların, paşaların yatağın da rahat uyuyanların! cepleri dolu, sırtları pek,
keyifleri yerinde …
Peki, ne oluyor da bu kadar kör olabiliyoruz, neden bu denli
duyarsız ve kendinden geçmiş halde özden uzaklaşıyoruz. Evet, asimile edilmiş
sömürülmüş genetiği değiştirilmiş bir toplumdan çok mu şey bekliyoruz.
Kapitalizmin tuzağına düşmüş, anne karnında ki bir bebeğin göbek bağı ile
bağlanması gibi kopulmaz bağ oluşturulmuş bir toplumdan çok mu şey bekliyoruz. Arabadan,
evden, yemek ve içmekten bu denli vazgeçemiyor muyuz? Bize dokunmayan yılan bin
mi yaşasın, sahi o yılan bize dokunmuyor mu?
Zalimler daha çok zalimleşecekler. Köklerinden kopan
toplumlar olduğu, farklı çoklukların bir arada örgütlenmesi olmadığı sürece
daha çok zalimleşecekler. Saltanatlar sürsün iktidarlar korunsun diye gün
geçtikçe daha çok kan dökecekler. Mücadele kararlılığını büyütmek,
yapabileceklerimizin daha fazlasını yapmak lazım.
Bunun için Örgütlenme alanlarını daha çok genişletmek, Bu
zulmü neden yaşadığımızın bilincine varmamız ve vardırmamız gerekmiyor mu? Bütün
yozlaşmalardan uzaklaşıp doğru yaşam temelin de kendimizi var etmemiz hayati
önemde değil mi ?Halkların bütünleşip kapitalist modernite mi ?, demokratik
modernitenin inşası mı ? diye sorarak örgütlenme ve varlık savaşını yürütme
zorunluluğu elzem bir görev olarak
önümüzde durmuyor mu?
HER BİREY ,TOPLUMUN YENİ BİR ZİHNİYETLE YENİDEN İNŞASINI GERÇEKLEŞTİRMEYİ, KENDİ VAR OLUŞ
KÖKLERİYLE YENİDEN BULUŞMASINI KAÇINILMAZ VE ZORUNLU BİR GÖREV
OLARAK ,ROLÜNÜN VE MİSYONUNUN YÜKLEDİĞİ SORUMLULUK BİLİNCİYLE BU SÜRECE KATILIMI GERÇEKLEŞTİRMELİDİR.
Dicle Roj
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”