Dış politikada karşıtlarının ayağına kapanan ve tavizler karşılığında ancak kendini kabul ettirebilen, içeride bunu millî bir başarı olarak göstermeye çalışan faşist AKP-MHP iktidarı yönetimindeki sömürgeci-soykırımcı Türk devleti, yüzüncü yılını kutlamaya hazırlandığı Cumhuriyet tarihinin en zorlu sürecinden geçmektedir. Son on-onbeş yıldır, oluşturduğu paralı asker-çete grupları üzerinden ve NATO üyeliğinden de faydalanarak kendi sınırları dışında yaşanan savaşlara müdahale edip Yeni Osmanlı hayallerine sarılsa da, son tahlilde bırakalım bu hayallerini korumayı, artık Cumhuriyet ile kendisine belirlenen sınırları kurtarmanın derdine düşmüştür. Kürtlerin inkar ve imhası üzerine çizilip kendisine teslim edilen bu sınırları korumak için de yine Kürtlere saldırmaktadır.
En barbarca ve hiçbir savaş kuralını tanımayan bu saldırılarla tarihsel, kültürel, ideolojik ve hatta biyolojik açıdan yok etmeyi planladığı Kürt halkını savunan Önder APO ve PKK’yi tüm amaçlarının önünde tek engel olarak görmektedir. İmralı’daki tecrit uygulamalarını ağırlaştırması, PKK gerillasının kokusunun sindiği bir kaya parçasına bile tüm imkanlarıyla saldırması, onbinlercesini zindanlara koymasından tutalım hiçbir gerekçeye sığınmadan sivilleri katletmesi bundandır.
14 Mayıs seçimlerini kazanmasının ardından, onüç yıl boyunca MİT sorumluluğunu üstlenen ve onca Kürt’ün kanına giren Hakan Fidan’ı Dış İlişkiler Bakanlığı görevine getirmesinin dış güçlerle yaşadığı çelişki ve sorunları gidermek ve ilişkileri düzeltip güçlendirmek amacını taşıdığı şeklinde yorumlansa da, esas olarak Kürtleri soykırımdan geçirmede halen ne denli kararlı olduğunu ve kendisine teslim edilmiş bu sınırlara bir yüzyıl daha bekçilik yapabileceğini göstermeye çalışmaktadır. Bunun için de kendilerinden daha fazla yardım ve destek talep etmekte, 2023’ün ikinci yarısında yeni ve kapsamlı saldırılar geliştirme hazırlıklarını yapmaktadır.
İşgalci Türk devleti şimdiye kadar Kürtlere ve onun Özgürlük Hareketi’ne yönelik geliştirdiği ve bundan sonra da planladığı bu saldırılarda istihbarat kurumu MİT’e önemli roller biçmiş, biçmektedir. Araçların vurulması, askerî noktaların tespit edilip bombalanması, kadro ve yurtseverlerin suikast edilmesi gibi durumlarda kuşkusuz devletin maddi, siyasî-diplomatik, teknik-teknolojik tüm imkanlarından yararlanan MİT’in parmağı olduğu açıktır. Fakat, burada aldığı sonuçların tamamen kendi başarısı olduğu yanılgısına düşmemek gerekmektedir. Kürt toplumu içerisinde kendi ulusal gerçekliğinden kopan, toplumsal değerlerden uzaklaşan, ahlakî örgüleri çözülmüş ve paraya düşkün kişilikler MİT tarafından tespit edilmekte, kendileriyle ilişkilenip örgütlemekte; bunlardan bilgi ağlarını oluşturmakta ve hatta kadro, üye, yurtsever ya da Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne sempati duyanlara karşı takip, kaçırma, işkence, suikast eylemlerinde kullanmaktadır. Para karşılığında veya sahte yaşam vaatleriyle kendi halkının öz evlatlarının kanını döktürecek kadar düşmana köpek gibi bağlanan ve kapısında ölünceye dek havlamayı özümseyecek kadar teslimiyeti yaşayan bu kişiliklerin PKK ve Kürt halkına karşı oynadığı olumsuz roller MİT’in başarısı olarak kamuoyuna yansıtılmış ve yansıtılmaktadır.
Bu durumu daha çok MİT’in faaliyet ve saldırılarını yoğunlaştırdığı Başûrê Kurdistan bölgesinde görmek mümkündür. Kuzey Kurdistan ve Türkiye illerinden Başûr’a gelip yerleşen işçiler, müteahhitler, şirketler, siyasî ya da adlî sebeplerden dolayı göç edenlerin bazıları üzerinden örgütlenen ve bilgi ağlarını oluşturan MİT, tetikçi-katil çeteleri ise toplumun her türden suç işlemiş bireylerinden oluşturmaya özen göstermektedir. PKK saflarından kaçan ihanetçiler, PKK ile iş yapan tüccarlar, sempati düzeyinde de olsa PKK ile ilişkili olan ve dostluğu bulunanlar da MİT’in ya tehdit ederek ya da ödül vaadederek düşürme, ajanlaştırma ve kullanma hedefindedirler. Düşürüp ajanlaştırdığı kişilikleri önce küçük ücretler karşılığında deneme sürecine almakta, gösterdikleri performansa göre ödeme limitini belirleyerek ilişkilerini sürdürmekte, istediğini yapamasalar da küçük ücretler vermeye devam ederek zaten kapısında havlamayı kabullenmiş bir köpek gibi yaşamayı yeğlemiş bu kişilerin tasmasını elinde tutmaya devam etmektedir. Sahibi adına havlayıp bir PKK’liyi ısırana kadar bekleme sabrını göstermekte, ısırınca da tabiri caizse etli bir kemikle ödüllendirmektedir.
Ş. Nagihan Akarsel’i katleden İsmail adlı unsuru örnek gösterirsek, MİT katil ve tetikçileri dışarıdan getirdiği gibi Başûr kitlesi içerisinden de özenle seçmekte, suikast planlarında kullanmak üzere ayarlamaktadır. Tetikçilik yapanları/yapacakları özel eğitimli olmalarına bakmaksızın daha çok çete, hırsız, toplumsal-ahlakî değerlerden yoksun, uyuşturucu, alkol ve kumar bağımlıları, borçlu kişiliklerden seçip kullanmaktadır. Alanda kendilerini kanıtlamış ve belli bir güven sağlamış kişilerin görüşleri üzerinden seçilen bu tetikçilere önemli gördükleri hedefler üzerine görüşüp görevler vermektedir. Kendilerine önem verdiklerini hissettirmek ve verdikleri görevin çok önemli olduğunu yansıtmak için çağırdığı Ankara’nın lüks yerlerindeki otellerde barındırıp tüm masraflarını karşılamaktadır. Olası bir deşifrasyon durumunda MİT bu kişilere Türkiye pasaportunu yaptırma, orada ikamet etmelerini sağlama ve maddi destek sunma güvencesi vermektedir. Bu durum tetikçilik yapacak kişilere cazip geldiği gibi bir an önce göreve çıkıp ‘’insan’’ öldürme arzularını tetiklemektedir. Şükrü Serhed, Zeki Çelebi, Mamoste Şemal, Hüseyin Arasan gibi devrime ömür adayan, baskı ve tehditlere karşı boyun eğmeyen değerli PKK kadroları ve yurtseverler bu katil tetikçiler tarafından ihanetin en alçakça biçimiyle şehit edildiler.
Bu şekilde MİT, adeta Başûr bölgesini para karşılığında düşmüşlüğün en dip halini yaşayanların kendilerini sattıkları bir ‘’katiller pazarı’’na dönüştürmüş durumdadır. Bunda KDP’nin rol ve misyonu büyük olmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesi ve tüm iradesiyle teslim olmuş Kürtlerin kendine bağlanması için canhıraş bir şekilde çabalayan KDP ve istihbarat kurumu Parastın, örgütlediği ajan kişilikleri aynı amaçla kullanmak üzere MİT’e pazarlamakta; başka bir deyişle hizmetine sunmaktadır. Oluşturdukları bu açık pazarda, iş veren bir şirket misali kendisine çalışan bulmakta ve paraya bağlayarak istediği gibi kullanmaktadırlar. Nasıl ki ticaret alanında aracı yahut komisyoncular bulunuyorsa, MİT de eskiden ilişkilenip örgütlediği bilgi ve hedef belirleme elemanlarınca daha önceden saptanan hedefleri isim, adres ve eşkalleriyle tetikçilere vermektedir. Bu hedeflerin takip edilip denetime alınmalarından sonra işin suikast planlamasına geçilmektedir. MİT, böylesi bir işi tek başına yapmakta zorlanacağını bildiği için grup psikolojisinin avantajlarından yararlanmaları açısından tetikçi başlarından grup/ekip oluşturmalarını istemektedir. Ve böylelikle, kendilerinin varoluş sebebi olan kendilerine ait Kürtlük kimliklerine kendilerinin saldırdığının farkında olmadan alınlarına ‘’satılık’’ yaftasını yapıştırmaları için birbirlerini bu ‘’katiller pazarı’’na davet edenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Tarihin, kendilerini düşkün, ahlaksız, hain, alçak, işbirlikçi olarak anacağını bildikleri halde bu onursuzca yaşama koşa koşa atlamaktadırlar.
Ama şu gerçeği unutmasınlar; Türk yetkililerinin söylediği gibi gerçekten de PKK zayıflamış ve can çekişiyor olsaydı ya da Türk ordusu savaş tünellerinde kahramanlık tarihini yazan gerillanın destansı direnişi karşısında zorlanmasaydı, MİT kendilerine ihtiyaç duymaz ve hatta Kürt oldukları için kendilerini de düşman görüp kendi otellerinde ağırlamazdı.
Sahi, Hewlêr Cezaevi’nde tutulan Mazlum Dağ ve Abdurrahman Er arkadaşları öldürmeyi planlarken yakalanan ajanların şu an tarihe hesap verirken yaşadıkları pişmanlık kendilerine de birşeyler çağrıştırmıyor mu?
Ferhat ŞAHİN