23 Kasım 2016 Çarşamba Saat 18:59
Musul operasyonu tüm dünyanın gündemi olmaya devam ediyor.
Musul Ortadoğu’nun önemli merkezlerinden biridir. Birçok etnik ve inanç grubunu
içerisinde barındırmaktadır. Zengin petrol yataklarına sahiplik yapmaktadır. Bu
nedenle birçok devlet burada söz sahibi olmak istemektedir. Lozan’da Musul
üzerinde antlaşma sağlanamamıştır. Bu konu İngiltere ile Türkiye Hükûmetinin
aralarında yapılacak görüşmelere bırakılmıştır. Sonrasında bu anlaşmazlık Musul
Sorununa dönüşmüştür. Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul,
1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması
şartıyla Türkiye devleti tarafından terk edilmiştir. Bu terk ediş aslında
toprak bütünlüğünde sorun çıkması ve kaos ortamında Türkiye’ye müdahale hakkı
tanıyordu.
TC Petrol Gelirleri Hakkını 500 Bin Sterline Satmıştır!
Ankara Antlaşması, “sınır, iyi komşuluk ilişkileri ve
genel hükümler” adı ile üç kısım ve toplam 18 maddeden oluşuyordu.
Antlaşmanın birinci ve ikinci maddeleri Türkiye ile Irak sınırlarını tespit
etmiştir. 14. madde ise bölgedeki petrol gelirinin %10’unun 25 yıl süreyle
Türkiye’ye bırakılmasını öngörmekteydi. Daha sonra Türkiye 500 bin İngiliz
sterlini karşılığında bu hakkından vazgeçmiştir. Bu kapsamda Milletler
Cemiyetine Musul için yapılan seçimlerde Türkiye Musul’a olan müdahale
hakkından da tümüyle vazgeçmiştir. Bu yönüyle Türkiye’nin tarihsel hak
iddialarına dayanarak operasyona katılma istemi temelsiz bir iddiadır.
Başlayan operasyon ise ağır-aksakta da olsa ilerliyor. Koalisyon devletleri aşırı tekniğe dayalı da
olsa savaşta ilerleme kaydediyor. Amerika her geçen gün hava desteğinin yanı sıra
kara ordusunu da sürekli takviye ediyor. Diğer devletler ise daha önceki
hazırlıkları ile koalisyon içindeki rollerine göre hareket ediyorlar. Irak
hükümeti ise farklı milis güçlerinin ordusu ile birlikte savaşa katılmalarını
kabul etmiştir. Haşdi Şabii bu güçlerin başında gelmektedir. KDP ve YNK de
kendilerine ayrılan yerlerde savaşın bir parçası durumundadırlar.
Musul savaşı Giyera cephesinden ziyade daha yukarılara doğru
bir kavis çizmektedir. Musul baraj gölüne kadar dayanan bu kaviste savaşın yönü
baraj gölüne doğru seyretmektedir. Şuana kadar birçok köy ve nahiye DAİŞ’in
elinden kurtarılmıştır. Musul savaşında Irak ordusu bünyesinde savaşa katılan
en büyük güç Heşdi Şabi güçleridir. KDP ve YNK ise güçlerinin hakim olduğu
alanlarda Irak ordusunun geri cephesinde çatışmalara dahil olmaktadır. Irak
hükümeti tarafından alınan karar gereği yürütülen savaşta KDP ve YNK’nin
özellikle KDP’nin ön cephelerde ve büyük yerleşim alanlarına kesinlikle
girmemesi öngörülmüştür. KDP güçlerinin
savaşta kendi güçlerini öne sürmemesi ve sadece Roj Peşmergeleri ile cephede
yer alması, Musul merkezde hak talep etmeme temelinde Irak ile anlaştığı
biçiminde yorumlanmaktadır.
Musul cephesinde yürütülen savaş son derece ağır
ilerliyor. Bu ağır ilerlemenin dışında
Irak ordusu ve Peşmerge yoğun ve ağır kayıplar vermektedirler. DAİŞ’in en büyük
ve etkili taktiği her zaman olduğu gibi burada da intihar eylemleridir. Burada
da bu taktiği en etkili biçimde kullanmaktadır. Musul’un çevre köylerinde
herhangi bir hakimiyeti kalmayan DAİŞ, üzerindeki baskıyı dağıtmak ve
dikkatleri başka alanlara çekmek için Başurê Kürdistan’da bulunan uyuyan
hücrelerini ve cephe gerisindeki güçlerini harekete geçirmiştir. Başlattıkları
bu hareket ile birçok cephe ve alanda kapsamlı eylemler gerçekleştirmiştir.
DAİŞ çetelerinin girdiği alanlar ve eylem gerçekleştirdiği yerler genelde
YNK’in hâkimiyetinde olan yerler olması ve KDP alanlarında hiçbir
hareketliliğin olmaması dikkat çekicidir.
Musul operasyonuyla birlikte Irak hükümeti ile Türkiye
arasındaki çelişkiler daha da derinleşmiştir. Bu duruma rağmen Türkiye direk ya
da KDP aracılığıyla savaşa dahil olmaya çalışmaktadır. Bunun için KDP
cephesinden Irak merkezi hükümetine büyük bir baskı yapılmaktadır. KDP yaptığı
açıklamalarda bunu dile getirmekte ve Türkiye’nin Irak ile sorun teşkil eden Başika’daki
varlığını onaylayan bir tutum sergilemektedir.
Musul savaşının başlaması için Irak merkezi yönetimi ile
diğer güçler arası anlaşmanın olması bir zorunluluktu. Mevcut durumda geçicide
olsa böyle bir uzlaşma açığa çıkmıştır. Savaşın başlamış olması böyle bir
adımın atılmış olduğunun göstermektedir. Fakat yer yer yapılan açıklamalar ve
savaşın gidişatı bazı hususlarda halen boşlukların olduğunu göstermektedir.
Özelikle Musul savaşının başlaması ile gündemleşen mezhepsel çatışma tartışmaları
bunun göstergesidir. Yapılan tüm açıklamalarda ‘Musul savaşının bitmesi her şeyi
çözmüyor, bölgeyi daha büyük savaşlar bekliyor’ denilerek Mezhep Savaşı
tehlikesine dikkat çekiliyor.
Güneyli Güçlerden Ortak Duruş: Türk güçleri Türkiye’ye
dönmeli!
Bu kapsamda yaşanan diğer bir gelişmede Türk devletinin
işgalci yaklaşımlarının Başurê Kürdistan’a yansımalarıdır. İşgalci ve sömürgeci
yönelimler Başurê Kürdistan’da güçlü bir itirazla karşılaşmaktadır. Bu alanda
ilk kez bu düzeyde kitlesel ve örgütlü bir karşı çıkış yaşanmaktadır. Yaygın
kitlesel yürüyüşler, basın açıklamalarının yanı sıra, alandaki örgütlerin “Türk
güçlerinin en kısa zamanda Türkiye’ye dönmesini talep ediyoruz başlıklı
açıklamaları da oldukça önemlidir. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), Goran
(Değişim) Hareketi, İslami Toplum Partisi (Komela), İslami Hareket ve Kürdistan
Komünist Partisi tarafından yapılan bu açıklama anlamlıdır. Her görüş ve
inançtaki Kürdistanlı güçlerin sömürgeciliğe ve işgale net bir biçimde tavır
alıp-karşı çıkmalarıdır. Bu noktada İşgale ve sömürgeciliğe karşı açığa çıkan
bu ulusal demokratik iradenin daha örgütlü, bütünlüklü ve süreklileşen bir
düzeye çıkarılması önem kazanmaktadır. Bu düzey yakalandığı oranda ulusal
değerleri korumak daha kolay olacaktır. Kürt halkına ve onun değerlerine
saldırmayı kolay-kolay kimse göze alamayacaktır. Bu noktada gelişmenin somut
ifadesi hızla ulusal kongrenin gündemleştirilip-pratikleştirilmesidir.
Başurê Kürdistan’da DAİŞ Çeteleri Kadar MİT Unsurları da
Tehlikeli
Musul’da savaşan güçler çok ciddi kayıplar vermektedir. DAİŞ
karşısında duramayan- dayanamayan güçler DAİŞ ile çarpışıp, onu ezmekten ziyade
ona çıkış koridoru açarak Rojava alanına yönlendirmektedirler. Bu taktik ile
DAİŞ’i savaşa zorlamadan ve savaşmadan Musul’u almak istiyorlar. Ayrıca DAİŞ
çetelerini özgürlük hareketinin bulunduğu alanlara sürükleyerek orayı savaş
alanına dönüştürmek istemektedirler. Böylece tüm cephelerde özgürlük hareketi
ile DAİŞ’in savaşması-mücadele etmesini amaçlamaktadırlar. Bu durum bir yanıyla küresel güçlerin
özgürlük hareketini güçten düşürme ve oyalama amacına dayanmaktadır. Diğer
yanda ise son Kerkük saldırısında görüldüğü gibi bölge halkları DAİŞ çetelerine
karşı kendilerini koruyacak tek güç olarak özgürlük hareketini görmelerinden
kaynaklanmaktadır. Saldırıdan hemen sonra Kerkük halkı kentteki polis ve
peşmergeyi değil alanda bulunan gerilladan yardım istemesi bunun göstergesidir.
Musul cephesinde de yaşanması muhtemel durum budur. Savaşın gidişatı DAİŞ’in
diğer cephelerde, özellikle YNK alanlarında birçok hücresini harekete geçirme ihtimalini
güçlendirmektedir. Bu yolla Kerkük benzeri saldırılar düzenleme riski her
zamankinden daha fazladır. DAİŞ birçok
cephede sıkışmış durumdadır. Özelikle Musul’daki durumu dışta yapacağı bu tür
saldırılara bağlıdır. Daha önce izlediği savaş taktiklerine baktığımızda bu
tarzı denemesi büyük olasılıktır. Başurê Kürdistan’da çok yoğun bir nüfus hareketliliğinin
olması, DAİŞ bölgelerinden büyük bir nüfus göçünün olması DAİŞ çetelerine her
alana yayılma şansını vermektedir. Bu zemini DAİŞ kullandığı kadar, provokasyon
yaratma peşinde olan MİT unsurları da kullanmaya çalışmaktadır. Bu anlamda
bölge DAİŞ’in sürpriz saldırıları kadar MİT unsurlarının provokasyonları ile de
karşı karşıyadır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info
-www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”