Hakan Fidan ve ekibinin Erdoğan’a yurt genelinde yeniden OHAL ilan edebilmesini sağlayacak bir plan sunduğu belirtiliyor.
15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen kontrollü darbe girişimi ve ardından AKP-MHP eliyle geliştirilen siyasi darbenin ardından ilan edilen OHAL durumu halen etkiliyken yeniden bir OHAL ilan etme istemi nereden kaynaklanıyor olabilir?
Kuşkusuz Türkiye ne darbe ne de OHAL uygulamalarına yabancı bir ülke değil. Siyasal tarihine her 10 yıla bir darbe sığdıran Türkiye, kesintisiz bir şekilde kısmi veya genel OHAL uygulamalarıyla yönetildi. Türkiye’nin bu durumunu kuşkusuz ontolojik gerçekliğinde aramak gerekiyor. Özellikle de 20. yüzyılda 2 dünya savaşı ve çeşitli bölgesel ve yerel savaşlara yol açan tekçi ulus devlet felsefe ve anlayışı Türkiye’nin kuruluşuna damgasını vuran en temel düşünce olmuştur. Ulus devlet özü itibariyle sürekli olarak olağanüstü bir hali barındırır. Kendisini bir savaş rejimi olarak örgütlediği için, iç ve dış düşmanlar üretir ve bunlara karşı sürekli bir savaş halinde bulunur.
Kemalist Türkiye’den AKP-MHP’nin Türkiyesi’ne geçiş süreci bu sürekli savaş halinin çok yoğun ve sınırsız bir şekilde üretilerek yaygınlaştırıldığı bir süreç olmuştur. Söz konusu süreç, AKP-MHP faşist iktidarı tarafından beka sorunu yaşanan bir süreç olarak lanse edilse de aslında yeni bir bekanın inşa edilme süreci olarak tanımlanması daha doğru olacaktır.
Kuşkusuz bu yeni beka inşa sürecinde eski Beka’dan (Kemalist Türkiye) kalan bakiyeler (Kürt sorunu, azınlıklar sorunu, demokrasi ve hukuk sorunu vb.) yeni beka inşa süreci önünde engel olmaya devam ederken, yeni bekanın sahiplerinin ideolojik-siyasal çizgileri doğrultusunda geliştirilen iç ve dış siyaset sonucu yeni bakiyeler de (Suriye ve Irak’ta işgal edilen alanlar, göçmen sorunu, dış politika açmazları, eski kemalist rejim taraftarları vb.) sorunlar hanesine eklenmiştir.
Tüm bunlarla birlikte yeni kurulan rejimin tek adam sultasına dayanan karakteri, bölgesel emperyal güç olma arayışları, nepotîzm ve yeni burjuva sınıfı yaratma çabalarını da AKP-MHP faşist rejiminin edindiği amaçlar sonucu ortaya çıkan sorunlar yumağı olarak denkleme dahil etmek gerekir. Böylesi bir tablo karşısında AKP-MHP faşist iktidarının yeni darbelere ve Olağanüstü Hal Yönetimlerine (OHAL) her zaman ihtiyaç duyacağı açıktır.
Bu açıdan dönemsel ihtiyaçları doğrultusunda Erdoğan’ın çeşitli gerekçeler ileri sürerek OHAL ilan etmek isteyeceği anlaşılırdır. Lekolin.org sitesinin yayınladığı ve Hakan Fidan’ın MİT binasında gerçekleştirilen toplantıda Erdoğan’a yeni bir OHAL planı sunduğu yönündeki haberi de bu çerçevede görmek gerekir.
Peki bu sefer hangi dönemsel ihtiyaçlar gözetilerek böylesi bir plana gidilmek isteniyor?
Türkiye tablosuna bakıldığında ilk görülen Erdoğan öncülüğündeki yeni rejimin demokrasi karşıtı karakteri olmaktadır. Özellikle yerel seçimler sonrası başarısız bir sonuçla karşılaşan Erdoğan, bu yenilgiyi hazmedemedi ve kurmak istediği rejime karşı bir tehdit olarak gördü. Muhalefetin yerel seçimlerde elde ettiği başarılı sonuçlardan cesaret alarak daha zorlayıcı ve kontrol edilemez bir güce ulaşabileceğini öngörüyor. Böylesi bir durumda zar zor ayakta kalan rejiminin, her türlü baskıcı yöntemlerle denetim altına almaya çalıştığı sorunların kontrol edilemez hale geleceğinden ve kendisini bitişe sürükleyeceğinden endişe duyuyor.
Özellikle de Kürt sorunu kapsamında son 9-10 yıldır yürüttüğü imha ve soykırım politikaları, Erdoğan rejiminin yürütmekte en çok zorlandığı ve büyük bedeller ödemeye devam ettiği konuların başında geliyor. Eski kemalist rejimden bakiye aldığı Kürt düşmanlığı Erdoğan rejiminde daha da ileri bir boyuta taşınarak bölgesel emperyal bir karaktere kavuştu. Irak ve Suriye’de geliştirdiği işgalleri, kamuoyuna ‘Misaki Milli’yi gerçekleştiriyoruz’ biçiminde izah etse de mesele sadece yeni topraklar elde etme veya siyasi sınırlarını genişletme meselesi değil. Erdoğan rejiminin Kürtlere karşı duyduğu nefret ve düşmanlık o kadar ileri bir aşamada ki, kendi kuyusunu kazma pahasına Kürtlere saldırmaktadır. Son dönemlerde Kürdistan ve Türkiye’de yaşananlara bakıldığında bu çok net görülecektir.
Başurê Kurdistan’da işgal saldırılarını hem genişletmekte hem de dozajını arttırmakta, Rojava Kürdistanı’na yönelik Suriye rejimi ile anlaşma temelinde yeni saldırıların hazırlığını yapmaktadır. Tüm bu planlarına ek olarak Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de de geliştireceği OHAL ilanı ile birlikte yeni bir Kürt avı başlatma niyetini pratiki olarak göstermektedir. Bu çerçevede DEM Partili belediyelere kayyum atıyor, parti çalışmalarını polis zoruyla engelliyor, milletvekillerini hem sokakta hem de mecliste hedef alıyor, halay çeken, Kürtçe konuşan gençleri işkence ile gözaltına alıp tutukluyor. Tüm bunlara karşı en ufak bir itirazın gelişmemesi için Kürt basınına saldırıyor, kapatıyor ve bu şekilde gözdağı veriyor.
Erdoğan rejimi darbe mekaniğini Kürtler ve demokrasi güçleri aleyhine tekrardan harekete geçirmiş durumda. Ancak darbe mekaniğinin sahiplerini de dişlileri arasına alarak çiğneyeceğini hesap etmiyor. Özellikle de geliştirdiği işgallerle Ortadoğu bataklığına her geçen gün biraz daha battığını, yeni bir plan, yeni bir hamle olarak sunduğu dış politikanın bataklıktaki çırpınışlar olduğunu anlamıyor. Bataklıkta çırpındıkça daha da çok batacağını bilmiyor. Ve sonuç olarak Türkiye’yi yok oluşun eşiğine getireceğini göremiyor.
Erdoğan, geliştireceği darbe ve OHAL uygulamalarını yine “Allahın lütfu” olarak mı görüyor, bilemiyoruz; ancak bunun olsa olsa “Allahın zalimlere uyguladığı lanet” olacağını açıktır. Çünkü Allah zalimleri tarif ederken, “gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar, akılları vardır ibret almazlar” diyor. Erdoğan ve yeni rejimin sahipleri de mevcut gerçeklikten kopmuş, hiç bir şey görmüyor, duymuyor ve kendileri için ders çıkarmıyorlar. Ve bunun sonucu olarak ağır bir yok oluşu yaşayacaklarını düşünemiyorlar.
Ulaş ASLAN