Seçimlerin yaklaşmasıyla faşist ve sömürgeci AKP-MHP İttifakı Kürt oyları için farklı arayışlara girerek devletin imkanlarını kullanarak, 1990’lı yıllarda devlet eliyle yakılan, yıkılan, işkence ve göç ettirilen Cûdî ve Gabar bölgelerindeki 47 köyün su, elektrik ve yol bir lütufmuş gibi yapmaya başladığı belirtildi. 2022 Kasım ayında bu çalışmaların başlatıldığı belirtilen bu 47 köyün su, elektrik ve yol yapımı propagandasını yapan devletin ajansı ve AKP-MHP yandaş medyası 22 yıllık AKP döneminin de içinde bulunduğu 90’lardan bu yana köy sakinlerinin 16 kez resmi başvuruları ve bu köylerin yakılması, köy sakinlerinin askerler tarafından işkence ve tehditlerden oluşan 13 davayı görmezden geldi.
BU KÖYLERE KİMLER YERLEŞTİRİLECEK?
Amed (Diyarbakır), Mêrdîn (Mardin), Şirnex (Şırnak), Colemêrg (Hakkari) gibi kentlerde Türk devletinin yaktığı köylerden göç eden, sürgün edilen, işkence ve zulümden kaçan binlerce insan ya yurtdışına kaçtı ya da büyük metropol kentlere yerleşti. Raporlara yansımasa da kalan binlerce insan Sömürgeci Soykırımcı Türk devletinin baskı, şiddet ve işkencelerine maruz kaldı. Yeni özel savaş politikaları çerçevesinde harekete geçen Şırnak Valiliği devlet tarafından 90’larda Cûdi ve Gabar bölgelerinde yakılan ve yıkılan 47 köyün yeniden inşası için başlattığı çalışmalar sürerken, bu köylere kimlerin yerleştirileceği ise merak konusu. Daha önce de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurular sonucunda soykırımcı ve sömürgeci Türk devletini mahkum edilmesi üzerine ‘tedbir’ amaçlı korucuları ve işbirlikçileri de köy sakinleri ile birlikte yerleştirilmişti.
Edinilen bilgilere göre yeni özel savaş politikaları çerçevesinde harekete geçen Şırnak Valiliği devlet tarafından 90’larda Cûdî ve Gabar bölgelerinde yakılan ve yıkılan 47 köyün yeniden inşası için çalışmalar başlattığı öğrenildi.
DAHA ÖNCE 16 KEZ BAŞVURU YAPILMIŞTI NEDEN BUGÜN?
Cûdi ve Gabar bölgelerinde yakılan-yıkılan ve aradan geçen 30’u aşkın yıldan sonra bir lütufmuş gibi yeniden inşaya başlanan 47 köyün de içinde bulunduğu Bakurê Kurdistan’da resmi rakamlara göre 4 bin (4000) köyün yurttaşları, AKP-MHP iktidarı döneminde (5 kez) dahil 16 kez köylerinin yakıldığı ve yeniden inşası için başvuru yapıldığı biliniyor. Dönemin avukatlarınca hazırlanan dilekçeler, savcılık makamına, bölge milletvekillerine, elçiliklere, Başbakanlık makamına, Cumhurbaşkanlığı makamına, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğine, İnsan Hakları Derneği’ne, Helsinki İzleme Komitesi (Şimdiki İnsan Hakları İzleme Komitesi), Uluslararası Af Örgütü, siyasi parti başkanlarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve hatta bu dilekçelerin her bir örneği yerli ve yabancı basın ve medya kuruluşlarına iletildiği tüm Türkiye kamuoyu tarafından biliniyor.
Daha önce tüm bu başvurulara rağmen söz konusu bu 47 köyün su, elektrik ve yol yapımı konusunda kıllını kıpırdatmayan soykırımcı ve sömürgeci devlet ve AKP-MHP iktidarı, neden bugün zaten devletin asli görevi olan bu durumu lütufmuş gibi sunuyor? Sorusu getiriyor akıllara.
Söz konusu tüm başvuru dilekçelerinde şahit, delil ve işgalci Türk ordusuna bağlı hangi karakol, tabur komutanları tarafından yakılıp, yıkıldığını açık bir şekilde yazılmasına rağmen, hiçbir cevap verilmediği gibi, açılan dava başvuruları ya dikkat alınmadı ya da açılan davalar da AKP-MHP iktidarı döneminde zaman aşımına uğratılarak üzeri kapatıldı.
GÖNÜLLÜ KÖRLÜK POLİTİKASI DEVAM EDİYOR
Faşist AKP-MHP hükümeti döneminde yaşanan bu durum 1994 yılının Tansu Çiller hükümetinin yakılan, yıkılan ve zorla göç ettirilenlere yönelik başlattığı gönüllü körlük politikasının devamı olduğu belirtildi. 26 Ekim 1994 tarihinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller, bölgedeki muhtarlarla görüşmeyi kabul etmişti. Askerlerin köylerini yaktıklarını ve helikopterlerin operasyonu desteklediklerini aktaran muhtarlara soykırımcı Çiller şunları söylemişti: “Devletin köy yaktığını gözümle görsem bile inanmam. Her gördüğünüz helikopteri bizim sanmayın. PKK helikopteri olabilir. Hatta Rus, Afgan veya Ermeni helikopteri de olabilir.”
Başka bir muhtar, Amed’in Akçayurt köyü muhtarı Mehmet Gürkan 7 Temmuz 1994 tarihinde köyden atıldı. Yaptığı basın toplantısında, televizyon muhabirlerine köylerini PKK’nin yaktığını söylemek için jandarmanın kendisine işkence yaptığını söyledi. Gerkçekte Akçayurt köyünü yakanların jandarma olduğunu belirtti. Bir ay sonra köye döndüğünde, bir görgü tanığı askerlerce tutuklandığını ve bir helikopterle götürüldüğünü gördü.
BU KÖY İNŞASININ İHALESİ YİNE YANDAŞ ŞİRKETLERDE Mİ?
Şırnak Valiliği tarafından yapıldığı belirtilen ancak seçimlerin yaklaşmasıyla faşist AKP-MHP iktidarının seçim propagandasına dönüştürülen bu 47 köyün su, elektrik ve yol yapımının ihalelerini hangi şirkete/şirketlere verildiği ise merak ediliyor. Yandaş basın ve medya propagandası veya Şırnak Valiliği açıklamasında ihaleyi alan şirketlerden söz edilmezken, telefonla aradığımız Şırnak Valiliğindeki bir yetkili konu ile ilgili bilgi veremeyeceklerini söyledi.
İhale edilmedi mi yoksa isimleri ön plana çıkmaması için yine faşist AKP-MHP iktidarına yakın olan ve isimleri yolsuzluklarla anılan Cengiz Holding, Limak Holding, Kalyon Grup, Kolin Holding ve Makyol Grubu adlı Beşli Çete olarak adlandırılan şirketlere mi ihale edildi.
Yine daha önce Silopi’nin Cudi Dağı eteklerinde inşaat halinde olduğu (birçoğu bitirildi) termik santralleri ve “Güvenlik yolları”nın ihalesini verdikleri AKP’nin eski Mardin adayı olan Süleyman Bölünmez’e verilmiş olabileceği belirtildi. 2001 yıllında düzenlenen “Fırtına Operasyonu’nda adı geçen ve bu operasyonun bir numaralı sanığı olan Süleyman Bölünmez, akaryakıt kaçakçılığıyla adını duyurmuştu.
1994’TE 3 BİN KÖY HARİTADAN SİLİNDİ
İnsan Hakları İzleme Örgütü, sömürgeci soykırımcı Türk devletinin köylülerin evlerine dönmelerini engellemek için evleri yaktığını ve köyleri talan ettiğini belirtmişti. Sadece resmi belgelere göre 1994 yılına kadar 3 bin Kürt köyü haritadan silindi ve çeyrek milyon Kürt evsiz bırakıldı. Yine resmi verilere göre 3 milyon insan (çoğunlukla Kürt) yerinden edilip başka yerlere göç ettirildi.
SOYKIRIMCI TÜRK DEVLETİ GERÇEKLERİ SAKLADI
Sömürgeci soykırımcı Türk rejimi köy boşaltma ve köyleri yakma saldırılarını tümden inkar etti ve TSK’nın işlediği insanlık suçlarını gizlemek için manipülasyon ve dezenformasyona başvurdu. Ülke içinde göç ettirilen kişiler aralıksız dilekçe eylemleriyle siyasi ve adli çarkı harekete geçirmeye çalıştı, fakat tüm çabaları boşunaydı. 26 Ekim 1994’te Başbakan Tansu Çiller Tunceli’nin Ovacık bölgesindeki on köyün muhtarını kabul etmişti. Askerlerin köylerini yaktıklarını ve helikopterlerin operasyonu desteklediklerini söylediler. Ancak gönüllü körlük artık hükümet politikasıydı.
Türk hakim ve savcılar, yaşanan gerçekliğin saklanmasında üzerlerine düşen görevi yerine getirdiler. Köy yakma kampanyasını haber yapan gazetelere karşı dava furyası açtı. 1994 Nisan’ında Türkiye’deki İnsan Hakları Derneği (İHD) zorunlu göç ettirmeyle ilgili kapsamlı bir inceleme yayınladı. Yakılan Köylerden Bir Kesit başlığını taşıyan çalışmaya el konuldu.
Ayrıca Sömürgeci Soykırımcı Türk devleti 1991-1994 arasında Kürt siyasi liderlerini, insan hakları eylemcilerini ve gazetecileri hedef alarak binden fazla insanı öldürdü.
KÖY YAKMA TABURUNDAKİ ASKER: GÖREVİMİZ EVLERİ YAKMAKTI
Faili meçhuller soruşturmasını yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’a ifade veren asker, 1990’lı yıllarda bölgedeki köyleri yakmakla görevli taburda yer aldığını itiraf etmişti.
1994’te Diyarbakır’ın Hazro ilçesine geçici görevle geldiğini ifade eden asker, köyleri nasıl yaktıklarını şu sözlerle anlatmıştı: “Bizim taburumuza verilen görev köyleri yakmaktı, orada kaldığımız süre içerisinde Hazro, Lice, Hani ve Kulp ilçelerine bağlı yaklaşık 30 köyü yaktık. Köylere girince komutanlarımız askerleri ikişer, üçer kişi olarak evleri yakmakla görevlendiriyordu, evlere girip dışarı çıkın yakacağız diyorduk.”
Militan RÊHAT