11 Ocak 2014 Cumartesi Saat 09:11
“Barış istiyorsan savaşa hazır olmalısın sözü belki de en çok günümüz için geçerlidir. Hiç bir savaş sadece silahla ve cephelerde yürütülmediğine göre toplumun öz savunmasını yapabilmesi şarttır. Örgütlü olmayan bir kent kendini savunamaz, örgütlü olmayan bir köy kendini savunamaz, örgütlü olmayan bir insan da kendini savunamaz. Savunmasız olan bir toplumla kimse barış yapmaz, sadece ezmeye, bastırmaya, tasfiye etmeye çalışırlar. Bu anlamda her şey sadece çözüme endeksli olamaz, aynı zamanda direniş gücünün yükseltilmesi ve toplumsal inşaya yansıtılması zaruridir. – Abdullah Öcalan-
Halkımızın soykırıma karşı direnişinde komünal örgütlülüğün rolü her gün birçok deneyimde görülmektedir. Yine mahalle meclisleri, köy komünleri, mesleki komünler, sanatçı komünleri, okul-öğrenci komünleri, sokak komünleri gibi komünal örgütlenmeler halkımızın demokratik temeldeki uluslaşmasının ve özgür toplumsallığının yapı taşlarıdır. Asgari düzeyde gerekleri yerine getirildiğinde bile büyük bir bilinç patlamasına ve direnişe yol açtıkları görülmüştür.
Demokratik ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasıyla ulusal bilincini, ulusal ruhunu ve ulus olma duygusunu zirveye taşıyan halkımız bu bilinci, ruhu ve duyguyu ulusal bir kurumlaşmaya ulaştırmak sorunuyla karşı karşıyadır. KCK bu kurumlaşmanın çatı örgütü olmaktadır ve ancak derinlikli yaygın bir komün devrimiyle ete kemiğe bürünebilecektir. Bu anlamıyla Kürt devrimi inkârı aşma ve kendi varlığını ispatlama sürecini aşmış, ulus olma bilincine varmış bir halkı kendi siyasi, ekonomik, kültürel, diplomatik ve öz savunma kurumlarına kavuşturma devrimi olarak sürmektedir.
KCK operasyonları adıyla yürütülen saldırganlık özünde halkımızın bu temeldeki ‘bedenleşmesini’ engellemeye ve onu yeniden yok oluş sürecine almaya dönüktür. Bu temelde çok zengin bir soykırım konsepti yürütülmektedir. Ancak edindiğimiz deneyimler temelinde bu soykırım politikalarına karşı çok çeşitli ve güçlü direniş yöntemlerimiz bulunmaktadır. Hayatın kendisi bu konuda çok zengin seçeneklerle doludur. Ancak hepsinin ortak özelliği bunların komünal tarzda geliştiğinde sonuç alacağıdır.
Kentlerde, kasabalarda, beldelerde, köylerde, mahalle ve sokaklarda hatta bir toplu konut alanı ya da apartmanda yani birden fazla insanın yaşadığı her yerde komünler geliştirebilmeliyiz. Kadın, genç, çocuk komünleri, inanç, kültür, eğitim, meslek ve spor komünleri gibi birçok alanda ve konuda halkımızın komünal örgütlülüğünü yaygınlaştırmak ve kendi yaşamını bunlar üzerinden yönetir hale getirmek mümkündür.
Toplumsal yaşamın her alanında komün anlayışı temelinde örgütlenmelere gitmek istediğimizde bunu sadece biçimsel olarak kurgulamanın yeterli olmadığını görürüz. Komünalite her şeyden önce zihni bir yenilenmeyi gerekli kılar. Buna paralel olarak demokratik siyaset anlayışını şart koşar. Etkili ve özüne uygun örgütlülükler oluşturabilmek, bu temelde soykırıma karşı halkın direncini ortaya çıkarmak bir komünar gibi yaşamayı gerektirir.
Bu anlamda demokratik uluslaşma ve soykırıma karşı direniş en başta özgürlük militanlarında ve bu temelde mücadele yürütenlerin yaşamında temsilini bulmak durumundadır. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Eğer böyle yaklaşılırsa siyasi partiler, çeşitli konularda açılan akademiler, kooperatifler, yerel yönetimler, belediyeler, dernekler, vakıflar, mesleki örgütlenmeler hepsi birer komün haline gelecektir.
Toplumsal yaşamın komünal değerler etrafında özgürce geliştirilebilmesi örgütlülük düzeyinin gelişkinliğine bağlıdır. Örgütlülük demek toplumun parçalı gücünün biraraya getirilmesi ve ortak değerler etrafında ruh, düşünce ve irade kazanması demektir. Bu temelde örgütlenmiş ve kimlik kazanmış komünler demokratik Kürt uluslaşmasının olduğu kadar soykırıma karşı direnişin de başarı ve zafer teminatıdır.
Genelde toplumu özelde halkımızı devlete muhtaç olmaktan çıkarıp öz güç ve öz yeterlilik ilkesiyle özgür yaşama yoluna koymanın başka biçimi yoktur. Demokratik özerkliğin içini demokratik komünal örgütlülüklerle doldurmaksızın, halkımızın siyasal iradesini yansıtan bir statü olarak kabulünü sağlayacağımız bilinmek durumundadır. Ancak içini seferberlik tarzında bir komünleşme ile doldurduğumuzda açığa çıkan Kürt ulusal bilinci ete kemiğe kavuşmuş olacaktır. Ancak o zaman bir hayal ya da talep olmaktan çıkıp bir yaşam biçimine dönüşecektir. Bu ise başta Önderliğimiz olmak üzere tüm halkımızın özgürlüğü demektir.
Şiyar Koçgiri
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info