31 Mart seçimlerinin üzerinden 2 ay geçmeden faşist iktidarın (bizce) beklenen hamlesi Hakkâri’den geldi. Yenilgiyi hazmedemeyen zihniyet, DEM parti Hakkâri Belediyesine kayyum atadı. ‘Yapılan işlem hukuka aykırıdır’ belirlemesiyle izah edilir bir tarafı yok çünkü orada, ortada bir hukuk yok. Kürtlere ve Kürt coğrafyasında hukuk işlemiyor. Keyfi günü birlik, akıllarına estikçe kararlar veriliyor. Karar verici merciler hukuk mercileri olsa da hukuk mercileri aracılığıyla karar verenler faşist iktidarın siyasi yöneticileridir. Dolaysıyla da verilen kararlar siyasi kararlardır.
Kürtlere uygulanan devlet terörünü bilenler için, Kürtlere hukukun işlemediği konusu, yıllardan beridir bilinen bir durumdur. Yani hukuksuzluk hali ya da düşman hukukunun varlığı yeni bir durum değildir. Bunu en bariz örneğiyle İmralı tek kişilik yüksek güvenlikli cezaevinde ki tecrit sisteminden biliyoruz. Hiçbir hukuki dayanağı olmadan yıllardan beridir bir tecrit durumu sürdürülmektedir. Sözde ‘yasal haklar’ dahi İmralı da kullandırılmıyor. İktidarın gündemde olan Kürt kırımıdır, soykırım uygulamalarıdır.
İmralı tecrit sistemi başlı başına devasa bir Kürt sorunudur zaten. Kürtlere dair her sorunu izah eden derinlikli bir konudur. HDP belediyelerine önceki dönemlerde atanan kayyumlar, Kobanê kumpas davasında verilen ağır cezalar, Adalet arayan Anne Emine Şenyaşar ve daha nice yaşanmış olayların hiçbirinde hukuk aranmamalıdır.
Sınır ötesinde ki Kürt coğrafyasına yapılan işgaller, askeri saldırılar, aralıksız süren bombardımanlar, Güney Kürdistan’a, Rojava’ya ve Arap halkının yerleşim alanlarına, Şengal’e yönelik yapılan saldırıların uluslararası hukukta da yeri yoktur. Sürekli saldırı altında tutulan bu coğrafyanın insanı düşmanlaştırılıyor ve saldırıların hedefi haline getiriliyor. Amaç bellidir, Kürde diz çöktürmek ve teslim almaktır.
Bu yazın sıcak geçeceğini, çok önceden, savaşın borazanlığını yapan medyadan duymuştuk. Hakkâri’de yapılan ise savaşın ilanı ve işaret fişeği gibi bir şey oldu. Kitlesel kalkışmaları gerektiğinde kanla bastıracak kadar gözü dönmüş bir ruh hali içinde ülkeyi yönetiyorlar. Diktatör Erdoğan Hakkâri’nin ardından sıra diğer belediyelere geleceğini de ima ederek savaşı tırmandıracağını açıklamış oldu. Güney Kürdistan’da sözde ‘güvenlik çemberi’ tamamlanacak, Rojava’da yapılması düşünülen ve ertelenen belediye seçimlerini de gerekçe yaparak Rojava’ya saldırmayı hedeflemektedir. Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın Kürtlere ve Kürtlerin kazanımlarına karşı bir savaş hali görülecektir.
Savaşın hiçbir gerekçesi yoksa da sudan bahanelerle gerekçe yaratmakta oldukça mahirdirler. Çünkü adalet duygusunu kaybetmiş, ahlaktan kopmuş, vicdanen körelmiş siyaset tarzını kendilerine ülkü bellemişiler. Yıllar öncesinden Hakan Fidan MİT başkanıyken ‘Rojava’dan Türkiye topraklarına iki havan topu atarız, saldırının gerekçesi yaparız’ diyerek ne kadar ilkesiz ve pervasız olduklarını göstermişti. Hakkâri veya sırada da ki hangi belediyeleri hedef alacaklarsa hepsinin gerekçesi yalanlar üzerine kurulmuş senaryolardan ibaret olacaktır.
Kayyum atamak için Hakkâri belediyesinin hedef alınması tesadüf değildir. Hakkâri aynı zamanda askerî açıdan da işgal edilmiş bir kenttir. Askeri nüfus yoğunluğunun bulunduğu sınırın en ücra köşesindeki Hakkâri, ablukaya alınması açısından da uygun bir zemin sunmaktadır. Hakkâri’nin hedef alınması aynı zamanda halkın tepkisini ölçen bir nabız yoklamadır. Olası bir kitlesel kalkışmada askerin anında müdahale edeceği ve kalkışmanın bastırılacağı bir kenttir. Zaten DEM parti yöneticilerinin yurtsever-direnişçi Colemerg halkıyla buluşmasını engellemek için hemen sahaya asker inmiştir. Yani düşündükleri sinsi planlarının bir provası niteliğindedir. Bunları Kısacası ince elenmiş sık dokumuş, siyasi ve askerî açıdan düşünülmüş bir plandır. yazmakla ‘eşek aklına karpuz kabuğu getirmek’ gibi bir şey olsa da olan-bitenler bizlere bunları düşündürtmektedir. Colemerg halkı, yerel seçimlerde iktidardaki faşist AKP’ye ciddi bir ders vererek yenilgi yaşatmasının yarattığı kuyruk acısını dindirmek için kayyum atanarak intikama dönüştürülmüştür.
Türkiye halkları açısından bu konuyu ele almak gerekirse, sadece DEM Partinin yanında durmak ve Hakkâri belediyesine sahip çıkmanın ötesinde bir sorunla karşı karşıyadır. Sorun bir Türkiye meselesidir, halkların Faşizmle imtihanı meselesidir. Van’da ki mazbata hikayesi ile belediyeye çökmek istemişlerdi. Seçim atmosferinin sıcaklığı henüz geçmediği için ciddi bir dayanışma karşısında faşist iktidar geri adım atmak zorunda kaldı. Kayyum atamak için siyaseten seçim havasının soğumasını beklediler ve zamanı kollayarak 2 ay sonra harekete geçtiler. Faşizme geri adım attırmak için Van dayanışmasından daha fazla bir halk dayanışmasına ihtiyaç vardır.
AKP-MHP faşist iktidarı, yaşadığı siyasi yenilgiyi şiddette başvurarak atlatmak istiyor. Ekonomik sıkıntıları savaşla öteleyerek zaman kazanmaya çalışıyorlar. Bütün bu kirli planları Hakkâri üzerinden gerçekleştirmeye, belediyesine kayyum atayarak Türkiye’yi uçurumun kenarına bir adım daha yakınlaştırmış oldular. Biraz öngörülü olan her birey AKP’nin kurduğu bu tuzakları fark etmesi kaçınılmazdır. Gerçek anlamda muhalefet olan bütün kesimler bu tuzakları görerek Hakkâri’de bu kirli oyunu bozmalıdır.
Rauf KARAKOÇAN