11 Aralık 2017 Pazartesi Saat 17:56
Yol boyunca Irak ve
Suriye’nin diğer kentlerinden ki manzaraların aynısı karşılıyor yolcuları.
Burada her yer yakılmış-yıkılmış ve tahrip edilmiş. Sanki bir deprem anı, bir
tufan zamanı yaşanmış. İnsanoğlunun binlerce yıllık emeğinin ürünü ne varsa ya
yakılmış-yıkılmış, ya da talan edilmiş. Burada sıradanlaşmış kötülüğün, din
kılığındaki faşizmin ve zulmün askerleri olan cihadistler iyi-güzel- doğru
adına ne varsa hepsini tarumar etmişler. Bıkmadan-usanmadan yakıp-yıkmışlar.
Büyük bir kinle-öfkeyle, hırsla insani olan her şeyin tahribine girişmişler.
Hayal etikleri Cennet’te ve hurilere ulaşmak için sınırsız bir tutku ile
milyonlarca insanın bin-bir emek ve çabayla oluşturdukları yaşam alanlarını yok
etmişler. Her yerde kan dökmüşler, yaşama, ilişkilere, kimliklere kan ve irin
bulaştırmışlar. Her yerde insanlar arasında sınırsız bir kin-nefret iklimi
oluşturmuşlar. Kin ve intikama dayalı yaşam birçok yerde akıl ve vicdanları ya
esir almış ya da tamamen öldürmüş. Bu nedenle geriye insan namına
düşünmeyen-hissetmeyen et-kemik yığınında oluşan bir yıkım aracı kalmış.
Munbiç-Halep yolunda mülteci kampları
bulunuyor. Bunlar geçici kamplar. Fakat sanki mülteci kampları değil de her
karesi yoksulluk, sefalet, acı- elem tablosu, birer mahşer yeri, can
pazarıdırlar. Sabahın köründe siyah
çarşaflara burunmuş kadınlar, onların peşinde oradan-oraya koşuşturan
düzinelerce çocuk, toz-toprakta yüzleri görünmez hale gelmiş erkeklerin hayata
tutunma kavgaları dışta bakanları yürekten yaralıyor. Tümünün yüzleri
toz-topraktan görünmez hale gelmiş. Üstlerindeki elbiseler lime-lime olmuş.
Çocukların çoğu ayakkabısız ve yarı giyinik durumdalar. Yarı giyinik hallerini
ellerindeki-yüzlerindeki yaralar tamamlıyor. Burada sanki hayatın gül bahçesine
ağu yağmış, her şey rengini yitirmiş, solgunlaşmış ve anlamsız hale gelmiş.
Kapitalist tekellerin kar hırsı her yerde olduğu gibi burada da etnik ve
mezhebi temelde savaşa koşullanmış. Bu Savaş ortamında kişisel çıkarlarını
korumak, ya da yeni çıkarlar elde etmek için milliyetçiliğe, hamasete sığınan
akılsız politikacıların günahını yoksul insanlar, bu insanların yanlış siyasal
tercihlerinin bedelini ise her zamanki gibi bir kez daha çocuklar ödemiş.
Görünen manzara bunun en acımasız halini yansıtıyor. Suriye genelinde ya da
Halep’te tank-top, füze, mayın, kurşun, baskın ve operasyonların yok
ediciliğinde kurtulanlar bu kezde açlığa, susuzluğa, salgın hastalıklara, ya da
sıcak-soğuklara yenik düşüyorlar. Tek tek ölüyorlar, grup-grup ölüyorlar.
Üstelik ölümleri istatistik değer bile kazanmıyor. Giysi, yiyecek-içecek,
barınma mekânlarından yoksun bu insanlar aynı zamanda her geçen gün daha fazla
gelecekten de yoksun hale geliyorlar. Adil olmayan bir savaşın en acımasız
günlerinden o mekândan bu mekâna savrulup duruyorlar. Savaşın en acımasız canlı
hali ve sefalet tablosunu mülteci kampları oluşturur. Munbiç-Halep yolu boyunca
mülteci kamplardaki trajik tabloyu yıkımın diğer kareleri tamamlıyor.
Kesilmiş, asfaltı sökülerek tahrip edilmiş
yollar, yakılmış-yıkılmış ve birer hurda yığınına dönüşmüş petrol işletmeleri,
yerle bir edilmiş binalar, iş yerleri, tamamen tahrip edilmiş yüksek gerilim
hatları, telefon direkleri, yakılarak enkaz haline getirilmiş otobüs, otomobil,
kamyon, tankerler, yerle bir edilerek insansızlaştırılmış irili-ufaklı yerleşim
alanları, giriş çıkışları halen barikatlarla kapalı sokaklar-caddeler
madalyonun diğeri yüzünü oluşturuyorlar. Irak gibi Suriye devleti de artık
sadece bir isimden, uluslararası arenada büyük güçlerin bir-birini suçlamak
için kullandığı bir trajedi tablosundan ibarettir. Bu devletler adına halen
yöneticilik yapanlar istedikleri kadar zafer naraları atsın gerçek olan budur.
Suriye’de devlet ve kurumları tamamen buharlaşmış. Sadece isimleri, bayrak vb. sembolleri
kalmış. Suriye devleti bayrak ve Esat
ailesinin resimlerinden ibaret hale gelmiş. Rusya ve İran olmasa bir gün yaşama
şansı yoktur. Her kontrol noktasında sayılmayacak kadar Suriye bayrakları ile
çok sayıda Hafız, Beşar, Mahir ve Esat ailesinde başka kişilerin posterlerinden
oluşan flamalar Suriye devletini hatırlatan yegâne işaretlerdir. Ülkesini bu
hale getirmeyi başarmış Beşar büyük bir iş yapmışçasına her yere binlerce
değişik pozdan oluşan posterlerini astırmış, bununla yetinmemiş, Suriye
parasını kendi resimleri ile donatmış. Yakılmamış tek tük küçük yerleşim alanı
dışında Halep bölgesi önemli oranda insansızlaştırılmış. Bölgede sadece kontrol
noktaları ve çoktan düzenli ordu olmaktan çıkmış Suriye askerler kalmış. Suriye
ordusu yeni asker bulmak için kontrol noktalarını bir tuzak olarak kullanıyor.
Burada yakaladığı gençleri direk cepheye götürüyor. Fazlasıyla erimiş bu
ordunun kalan kısmı talan-tecavüz vb. kötülükleri sıradanlaştırmış. Cephedekilerin
durumunu kimse bilmese de binlerce kontrol noktasındaki askerlerin ortak
özelikleri yüzlerine yansıyan yıpranmışlık, yorgunluk ve umutsuzluklarıdır.
Halep yapılaşma olarak dikey değil, yatay
tasarlanmış bir şehirdir. Ağırlıklı olarak iki-üç katlı villa tarzı geniş
avluları olan binalardan oluşmakta. Bu nedenle şehir çok geniş bir alana
yayılmış. Kentin nüfusu savaş öncesi 3-4 milyon civarındaymış. Fakat şu an caddeler, sokaklar ve
mahalleler bomboş, ortalıkta tek tük insan var. Halep yolu boyunca iki taraflı
tüm binalar tahrip olmuş ve alan insansızlaştırılmış. Çok büyük bir alan
tamamen insandan arındırılmış durumda. Yol boyu kazılmış hendekler ve toprak
doldurulmuş çuvallarla yapılan mevzilerde terk edilmiş. Yolun her iki tarafında
yer alan büyük buğday siloları –fabrikalar, petrol işleme merkezleri vb. ya
tamamen yakılıp-yıkılmış, ya da önemli oranda tahrip edilerek kullanılamaz hale
getirilmişler. Her birisi devasa bir alana yayılan bu yapılar şimdi birer demir
ve moloz yığınına dönüşmüşler. Bu tahribat ortamında oldukça yüksek ve uzun bir
viyadük sapa-sağlam ayakta kalmış ve rejim ile Kürdistanlılar arasında sınıra
dönüşmüş. Ana yolun sol tarafında rejimin, sağında ise Kürdistan güçlerinin
hâkimiyeti var. Bu tarzda şehrin %65-70’i rejim, geriye kalan kısmı ise
Kürdistan’lı güçlerin denetimindedir. Birçok yerde kontrol noktaları arasında
10-15 metre mesafe bulunmakta. Mahaller halen önemli oranda boş durumda. Tek
tük insanlar dolaşıyorlar. Yer yer açılmış bakkal dükkanları, ekmek satan
yerler. Nalburiye benzer mekânlar ve telefoncu dükkânları göze çarpıyor. Kentte
ana yol açılmış, ama çoğu cadde ve sokaklar halen kapalı duruyor. Sokak ve
cadde başlarında kurulan barikatlar ve bombardımanda oluşan yıkımın enkazına
dokunulmamış. Su ihtiyacı için Kızıl haç ana caddelere koyduğu kırmızı renkli
büyük tankerler kullanılmakta. Günlük olarak bu tankerlere kızıl haç
görevlilerince su doldurularak insanların su ihtiyacı karşılanıyor. Şehirde
elektrik sistemi tamamen çökmüş. Bu nedenle her kes kendine bir jeneratör almış,
elektrik ihtiyacını böyle karşılıyor. Bombardıman şehri çok fazla tahrip etmiş.
Faşist çeteler yakıp-yıkmış, kullandıkları cehennem topları tahribatı
derinleştirmiş. Şehirden geriye kalanı ise hırsızlar talan etmiş. Binaların
kapı pencereleri bile sökülüp götürülmüş. Özet olarak kent namına geriye bir
moloz ve demir yığını kalmış. Halep’e ilişkin pek çok şiir, öykü ve kitap
yazılmış. Bir Rus yazarı Moğol ordularının Halep kapısına dayandıklarında,
kentteki âlimler Timur’un yanına ricaya gittiklerini ve kentin güzelliğine dair
övgüleri ile o zaman Halep’i Moğol istilası ve yıkımında kurtardıklarını yazar.
Böylece tarih Moğolların yağmalamayıp yıkmadığı istisna bir şehir olarak
Halep’i kayıt altına alır. Güncelin Moğolları olan faşist Cihadist sürülerini
ise hiç bir güç durduramamış. Ne Rusların, İranın, rejimin bombardımanı, Nede
YPG’lilen dişleri, tırnakları, çelikten iradeleri ve avuçlarında yürekleriyle
yürüttükleri direniş şehrin yıkımını önleyememiş. Kenti ele geçiremeyen çeteler
her yeri yakıp-yıkarak Halep’i baştan-başa bir enkaza, bir harebeye
çevirmişler. Bir yıkım aracı, bir kötülüğün sıradanlaşmış hali, kollektifleşmiş
alçaklığın, akıl, onur ve vicdandan yoksun hale gelmenin adı olan faşist çete
sürüleri kentten geriye sadece bakanı kahredecek bir enkaz bırakarak cehennemin
yolunu tutmuşlar. Bundan dolayı kurtulan bir şehir yok. Çünkü artık yeryüzünde Halep diye bir kent
yok. Ama burada direnen, savaşan ve bedel ödeyenler sayesinde insanlık bir
kötülükler ordusunda, insani olan her şeye düşman bir faşist sürüden
kurtulmuştur. Bu nedenle direniş üniformasını taşıyanın rengi, kimliği,
kültürü, inancı ne olursa olsun, burada bir duvar yazısında yer aldığı gibi
‘Tanrının soytarılarına karşı ‘savaşana- toprağa düşene, bedel ödeyene ve özgür
bir yaşam düşü kurana saygı duymak, selam durmak insan olmanın ölçütüdür.
Devam edecek
Can Toprak
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org –
www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com
-http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html
Can ToprakKürdistan Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com – www.lekolin.org –
www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com
-http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html