27 Nisan 2017 Perşembe Saat 21:12
Ortadoğu bölgesi
tarih boyunca her zaman stratejik bir öneme sahip olmuştur. Med, Pers ve Roma
İmparatorlukları gibi eski uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Birçok medeniyetin kültür mirasını
barındırmaktadır. Ortadoğu’nun bu tarihsel, özelliğinin yanısıra bölgenin
günceldeki ekonomik ve siyasal önemi de her geçen gün artmaktadır. Karmaşık
kültürel sosyal yapıya ve zengin yer altı kaynaklarına sahip olan bölge,
uluslararası alanda söz sahibi olmak isteyen tüm güçlerin ilgisini üzerine
çekmiştir. Özellikle 20. Yüzyılda sanayileşmenin gelişmesi ile birlikte önemi
her geçen gün artan karbon yakıtlarının merkezi olmasından dolayı Ortadoğu’nun
önemi dahada artmıştır. Ortadoğu petrolleri dünya rezervinin yaklaşık %60’ına,
doğalgaz rezervi bakımından ise %43’üne sahiptir. Bu özelliğinden dolayı enerji
ihtiyacı duyan sanayileşmiş ülkeler Ortadoğu ile ilgili politikalar
geliştirmektedirler. Ortadoğu belirttiğimiz petrol ve doğal gaz gibi zengin
enerji kaynaklarına sahiplik yapması ve deniz-kara yollarının geçiş noktası
üzerinde bulunması bölgeyi çok özel ve değerli bir konuma getirmektedir.
Irak, 1920’de Osmanlıların I. Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle
birlikte İngilizlerin, Osmanlı eyaleti olan Musul, Bağdat ve Basra’yı yeni bir
politik oluşum olarak değiştirmeleri sonucu, Fırat-Dicle havzasını kontrolü
altına alan ve yakın bir bölge devleti tarafından yönetilmeyen yeni bir
oluşumdur. İngilizler başta ülkeyi bizzat yönetmeyi düşünmüşlerse de halkın
sert muhalefetiyle karşı karşıya kalmışlardır. Çıkan isyanlarda özellikle
halkın Şii kesimi önemli bir rol oynamıştır. Şiilerin çoğunlukta olduğu Necef,
bu dönemde isyanın merkezi haline gelmiştir. Sonuçta İngilizler tarafından
Muhammed bin Abdullah’ın soyundan gelen Kral Faysal Irak’ın başına
geçirilmiştir. Bu yöntemle İngilizler hem Irak’a tamamen hâkim olmak hem de
Osmanlının ardından doğan halife boşluğunu bu şekilde doldurarak diğer İslam
ülkelerine de etki etmeyi planlamıştır.
Kral Faysal’ın başa geçmesiyle beraber yaşanan en önemli
gelişme Arap ulusçuluğunun teorisyeni Sati el Hüsri’nin Irak’a getirilmesidir.
Onun kurduğu Arap birliğine yönelik eğitim sistemi özellikle Şii grupların
tepkisini toplamıştır. Kral Faysal güçlü ve bağımsız bir Irak kurabilmenin
yolunun güçlü bir ordudan geçtiğine inanıyordu. Bu nedenle bu tip bir ordunun
oluşması için çalışsa da Iraklı Kürtler ve Şiilerin olumsuz tavrıyla
karşılaşmış ve askere almalarda daima sorunlarla karşılaşmıştır. Her iki
topluluk da Sünni Araplara asker olarak hizmet etmeyi reddetmiştir. İlerleyen
yıllarda Sünnilerle Şiiler arasında entegrasyon süreci yaşanmış, karşılıklı
evlilikler ve ticaret ilişkileri gelişmiştir. 1928’e gelindiğinde 88 kişilik
Irak parlamentosunda 26 Şii üye vardı. 1930 yılında Irak hükûmeti bağımsız bir
devlet olma yolunda Birleşik Krallık ile 25 yıllık bir anlaşma imzalamıştır.
1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne bağımsız bir devlet olarak katılmıştır.
1933’te Kral Faysal’ın ölümünün ardından ülkede dinsel ve etnik çatışmalar
artmıştır.
Soğuk Savaş döneminin boyunca İngiltere ve Fransa başta
olmak üzere Avrupalı devletler tekrardan bölgede hâkimiyet geliştirmek
istemişlerdir. Soğuk Savaş sonrası ise ABD 2003 yılında askeri müdahale ile
Irak sahasına giriş yapmış ve hâkimiyetini geliştirmiştir. ABD’nin Irak üzerindeki askeri varlığı
zamanla kimi dezavantajlar yaratmıştır. Bu nedenlerden dolayı ABD Irak’tan
çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak çekilirken ileride yeniden müdahale gerekçesi
olabilecek bir çok krizi derinleştirmişlerdir. İngiltere ve Fransa etnik bir
savaşı derinleştirip sahadan çekilirken ABD mezhepsel çatışmaları tetikleyerek
sahadan çekilmiştir. Mezhepsel savaşın kökleri eski tarihlere dayansa da bu
gelişme ile derinleşip-kızışmıştır.
Irak nüfusu (2014): 36.004.552 kişi.
Dinsel olarak:
%55-60 Şii Müslüman (Arap-Türkmen) nüfus: 17.050.000-18.600.000
%37-40 Sünni Müslüman (Arap-Kürt-Türkmen) nüfus:
11.470.000-12.400.000
%2-3 Hristiyan (Süryani, Keldani, Asuri-Şabak-diğer) nüfus:
620.000-930.000
Etnik olarak:
%51-54 Şii Arap, nüfus: 15.810.000-16.740.000
%20-21 Sünni Arap, nüfus: 6.200.000-6.510.000
%16-20 Kürt, nüfus: 5.250.000-7.000.000
%8-9 Türkmen, nüfus: 2.500.000-3.000.000
%3 Hristiyan, (Süryani, Keldani, Nasturi, Asuri), nüfus:
620.000-930.000
Iraktaki bu kozmopolit etnik ve dini tablo zaman-zaman
çatışmalara dönmüş ve tahripkar bir hal almıştır. 2014 DAİŞ saldırılarından
sonra savaş en yoğun halini yaşamaktadır. Bağdat’ın kenar mahalleleri kendi
aralarında Sünni-Şii olmak üzere keskin çizgiler ile ayrılmıştır. Lakin Şii ve Sünnilerde kendi aralarında
parçalanmalar yaşamaktadır. Amerikan ve İran Şii tarafları bulunurken Suudi
temelli Sünniler ile radikal İslamcı temelli Sünnilerde bulunmaktadır. DAİŞ
çeteleri bu çelişkilerden faydalanıp 2014’den Musul’dan El Anbar’a kadar
Irak’ın büyük bölümünde hâkimiyet sağlamıştır. DAİŞ çetelerinin bu çıkışı
karşısında İran Şii politikası ile Irakta daha fazla görülmeye başlamıştır. Bu
durum ekonomik ve siyasi olduğu kadar askeri alandada Haşd-i Şahbi milis
gruplarının yaygın örgütlülüğü biçiminde kendini göstermiştir.
Haşd-i
Vatan-i’nin Çıkış Noktası
DAİŞ çetelerinin Irak saldırıları sonrası Şii dini lider
Ayetullah Sistani’nin çağrısı ile binlerce Şii milis Haşd-i Şahbi adı altında
örgütlenmeye başladı. DAİŞ çetelerinin saldırısı ile meşrulaşan İran etkisine
karşı ABD ise yeni bir politika belirledi.
ABD’nin belirlediği bu politikanın iki temel amacı vardır. Birincisi
yıkılan Baas rejiminden kopuk gruplar üzerinden kontrol edebileceği ılımlı bir
İslamcı grup oluşturmaktı. Bu yolla radikal İslamcılara karşı güçlü bir
alternatif oluşturmaktı. Çünkü Nuri El Maliki’nin başkanlık döneminde iktidarın
Şii güçlerinin kontrolüne geçmesi ile suniler ciddi bir baskı altında
alınmışlardı. Bu nedenle DAİŞ veya El Kaide gibi çetelerin bu zeminde
yararlanmamaları için ılımlı Sünni bir alternatif blok oluşturdular. İkincisi
ise Irak üzerinde İran’ın hakimiyetini sınırlamak isteniyordu. Bu nedenle
Haşd-i Vatan-i şimdiki adı ile Ninova Bekçileri 2015 sonlarına 2016 başlarında
doğru ABD’nin talimatı ile Bağdat hükumeti tarafından kuruldu. Ancak ABD’nin ve
Bağdat hükümetinin bu güçlerle ilişki ve ilgisi zayıflayınca, TC,KDP
aracılığıyla bunlara el attı.
Böylece Haşd-i Vatan-i’nin büyük
çoğunluğu T.C kontrolüne geçti. Bu nedenle Haşd-i Vatan-i yani Ninova Bekçileri
iki bölüme ayrılmaktadır. Birincisi Bağdat ve ABD kontrolünde olanlar ikincisi
ise T.C ve KDP kontrolüne geçenlerdir.
1-
ABD ve Bağdat
Denetiminde olan Haşd-i Vatan-i
Haşd-i Vatan-i’nin
ilk çıkış noktası Maxmur cephesi üzerinden olmuştur. Sünni Araplardan oluşan bu
grup daha çok Cıburi, Şemer ve Sebhavi aşiretlerinden oluşmaktadır. Maxmur
cephesinde DAİŞ çetelerine karşı yapılan operasyonlarda Geyara hattında yer
almışlardır. Zaman -zaman bu alanda bulunan Haşd-i Şahbi milisleri ile küçük
sürtüşmeler yaşamışlardır. Şu an ABD ve Bağdat kontrolünde olan üç Haşd-i Vatan-i taburu bulunmaktadır. Bunlar
Şeyh Ewas, Şeyh Mesud Merid ve Şeyh Nezhan taburlarıdır. TC ve KDP
denetimindekiler Haşd-i Vatan-i ismi terk ederek Ninova Bekçileri ismini
aldılar. Ancak ABD ve Bağdat kontrolünde bulunan taburlar halen Haşd-i Vatan-i
ismini kullanmaya devam etmektedirler.
Şeyh Ewas
Taburu
Şemer aşiretinden
olan bu grubun sorumlusu Şeyh Ewas isimli kişidir. Musul iline bağlı Hezer
kasabasındandırlar. Şeyh Ewas 2003 ABD-Irak savaşında Saddam Hüseyin’e karşı
ABD saflarında yer almış ve Geyara’da
bulunan havaalanında çalışmalar yürütmüştür. Bundan yaklaşık 10 ay önce kurulan
bu grubun yaklaşık 500 silahlı milisi bulunmaktadır. Ayrıca Kürt grupları ile
ilişkileri sorunludur.
a-
Şeyh Nezhan Taburu
Sebhavi aşiretinden
olan bu grubun sorumlusu Şeyh Nezhan’dır. DAİŞ çetelerinin köyleri olan Heci
Eli’ye saldırması sonrası kendi ailesinden oluşan bir gruptan tabur
oluşturmuştur. Heci Eli’nin DAİŞ çetelerinden kurtarma operasyonunda Irak
Hükumeti askeri ile birlikte yer almışlardır. Yaklaşık 500 silahlı milisleri
bulunmaktadır. 1962-1991 yıllarında Baas rejimin yanında yer alıp Güney
Kurdistan halkı üzerinde yürütülen baslı politikalarının öncülerindendir. Ancak
DAİŞ saldırıları öncesi Hewler ile petrol üzerinden ilişkiler
geliştirmişlerdir. Bağdat hükumeti içerisinde söz sahibi bir kişiliktir.
Fakat El Maliki’nin döneminde Bağdat
hükumeti ile ilişkileri koparma noktasına getirmiştir. Geçtiğimiz süreçte
Haşd-i Şahbi milislerine karşı Maxmur hattı üzerinde DAİŞ’e koordinat
verdikleri iddiaları vardır.
b-
Şeyh Mesud Merid Taburu
Cıburi aşiretinden
olan bu grubun sorumlusu Şeyh Mesud Merid’dir. Şeyh Mesud’un evi Hewler’de
bulunmaktadır. Bu grup Geyara hattında yer almaktadır. 400’e yakın silahlı
milisleri bulunmaktadır. Son süreçte ABD desteği ile Havice alanına yakın
konumlandırılmışlardır.
2-
T.C ve KDP
Kontrolünde Bulunan Haşd-i Vatan-i Taburları
AKP hükumeti ile
birlikte T.C özellikle 2010’dan sonra Irak üzerindeki stratejilerini
yenilemiştir. Nuri El Maliki döneminde Irak üzerinde bulunan Sünni güçler ile
ittifak yapmaya başlamıştır. AKP’nin 2023 projesi olarak adlandırdığı
stratejide bu ittifakın önemi büyüktür. Musul ve Kerkük üzerinde oluşturmak
istediği Sünni blok ile hakimiyet sağlamak istemektedir. Güney Kurdistan’da
KDP, Irak genelinde ise Türkmen ve Arap Sünniler ile bu projeyi gerçekleştirmek
istemektedir. Bu nedenle Başika’da sayıları yaklaşık 6 bini bulan Arap
Sünnileri eğitip silahlandırmıştır. Bu grubun büyük çoğunluğunu Nuceyfi aşireti
oluşturmaktadır. Nuceyfi aşiret liderlerinden olan Esil Nuceyfi DAİŞ çeteleri
saldırıları öncesi Musul Valiliği yapmıştır. Ancak şu bir gerçektir ki DAİŞ
çeteleri Musul’da 2014’de birden çıkış yapmadı. ABD’nin Irak’tan çekilmesi
sonrası Musul sokak sokak radikal İslamcıların elinde geçti. Bu nedenle DAİŞ
çeteleri ile Esil Nuceyfi’nin ilişkileri devam etmektedir. Kaldı ki ‘Musul’u
Kurtarma Operasyonu’ başlamadan önce Nuceyfi’ye bağlı güçler Musul
Operasyonu’na bizde katılalım birçok alanı savaşmadan geri alabiliriz diyerek
açıklama yapmaktaydılar. T.C bu güçler üzerinden Musul’a yerleşme planlamaları
yapmıştı. T.C’ye bağlı Haşd-i Vatan-i yani Ninova bekçileri daha çok Başika’da
bulunsa da küçük bir kısım KDP üzerinden Maxmur Cephesinde de bulunmaktadır.
Hatta son günlerde Kerkük Cephesinde Duzxurmatu gibi alanlarda ‘Ninova
Bekçileri’ adı altında da örgütlenmektedirler. T.C ve KDP’ye bağlı Ninova
Bekçileri taburları şunlardır
a-
Nuceyfi Ailesi
Taburu
Bu grubun sorumlusu eski Musul Valisi olan Esil Nuceyfi’nin
oğlu Abdullah Nuceydir. Nuceyfi aşiretinden oluşup daha Başika’da ve
Duberdan’da bulunmaktadırlar. Yaklaşık 6 bin silahlı milisleri bulunmaktadır.
Ellerinde Doçka, Havan, BKC, Arpici ve ferdi silahlar bulunmaktadır..
b-
Şeyh Farıs Taburu
Bu grubun şimdi ki sorumlusu Şeyh Farıs’ın oğullarından
biridir. Sebhavi aşiretin olup Giyera kasabasına bağlı Duizat köyündendirler.
Şeyh Farıs ve bir oğlu Maxmur Cephesi operasyonlarında ‘Nasır’ köyünde DAİŞ
saldırıları sonrası hayatlarını kaybettiler. Bu tabur Şeyh Farıs döneminde ABD
ve Bağdat’a bağlıydı. Ancak Şeyh Farıs’ın ölümünden sonra şimdi ki taburdan
sorumlu oğlu KDP ile ilişkilerini güçlendirdi. Daha sonrasında ise T.C ve KDP
kontrolünde olan Ninova Bekçilerine katıldılar. Şeyh Farıs’ın oğlu, Hewler
valisi Newzad Hadi ile ilişkilidir. Yaklaşık 500 silahlı milisleri
bulunmaktadır. Nasır köyünde konumlanmışlardır.
c-
Şeyh Mehmud Taburu
Bu grubun sorumlusu Şeyh Mehmud’dur. Cıburi aşiretinden olup Giyera’ya bağlı Hicer
köyündendirler. Bu grup’ta ilk olarak ABD ve Bağdat güçlerine bağlıydılar.
Ancak daha sonra KDP ile ilişkilerini güçlendirdiler. Şeyh Mehmud Bağdat’ta
bulunan Sünniler arasında söz sahibidir. KDP ile ilişki geliştirmesindeki temel
etken ise birçok petrol kuyusu ve benzin noktasına sahip olması ve KDP ile bu
yönlü geliştirdiği ilişkilerdir. Yaklaşık 600 silahlı milisleri bulunmaktadır.
Sonuç
Ortadoğu’nun
yeniden dizayn edilmesi için son taşların yerinden oynaması gerekiyordu. DAİŞ
çeteleri bu yapı içinde sökülen son kilit taşları oldu. Musul ve Rakka
operasyonları başlamadan önce akıllardaki temel
soru DAİŞ sonrasına ilişkindi. Son birkaç ay bu soruya cevap olacak düzeydedir. ABD’nin
Suriye hava sahasını vurması, sonrasında Trump’ın açık bir şekilde Obama
döneminde İran ile yapılan P5+1 anlaşmasını yanlış ilan etmesi gidişatın ne
yönden olduğunu göstermektedir. Irak ve Suriye gibi mezhep çelişkilerinin yoğun
olduğu bölgelerde Haşd-i Şahbi ve Haşd-i
Vatan-i gibi karşıt milis güçleri oluşturulmaktadır. Bu her iki güç
bulundukları alanlarda DAİŞ çeteleri ile savaş adı altında kendilerini
meşrulaştırmaktadırlar. Halklar açısından bu iki milis gücü de en az DAİŞ
çeteleri kadar tehlikelidir. İran’ın, Şii Hilal projesi Haşd-i Şahbi
örgütlenmesi üzerinden uygulanmaktadır. T.C ve İsrail’in ise planları Sünni blok oluşturma biçiminde pratikleşmektedir. İran, Irak Anayasasının
140. Maddesini kendine dayanak yapmaya çalışmaktadır. T.C ve İsrail ise
Sünnilik adı altında tartışmalı bölgelerde Ninova Bekçilerini milis gücü haline
getirmeye çalışmaktadır. AKP-KDP-İsrail ittifakı önümüzdeki günlerde bu milis
gücünün yaptıklarıyla daha fazla adını
duyuracaktır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
1- 1- a- a- b- b- 2- 2- a- a- b- b- c- c-