2023 yılı başlamadan AKP-MHP faşist iktidarının adım adım yıkıma doğru ilerlediği görülmekteydi. Yılın ilk ayları ama özellikle yaşanan deprem felaketi ve sonrası ise bu faşist iktidarın hiçbir yerde dikiş tutturamadığını gösterdi. Faşist hükümetin kendini kalıcı hale getirmesinin yegane yolu Kürt soykırımını nihayete ulaştırmaktı. Başta İmralı’da olmak üzere Kürt halkına dünyanın her yerinde saldırmasını ve topyekûn çökertme planını pratikleştirmek istemesinin nedeni buydu. İlk olarak faşist iktidar İmralı’da Önder APO’nun görkemli direnişine çarptı. Zap’ta ise özgürlük gerillasının görülmemiş direnişi onu sadece Medya Savunma Alanlarına kilitlemekle kalmadı, her alandaki çöküşünü hızlandırdı. Deprem felaketi ve bu felakete faşist iktidarın yaklaşımı ise bu çöküntüyü sadece gözler önüne sermedi, aynı zamanda bu yıkımı boyutunu ortaya çıkardı. Faşist devletin savaş dışında hiçbir faaliyeti doğru düzgün yürütemediği görüldü. Bu gelişmeler zaten Türk devletinin yeni kazanacağı formda belirleyici olacak olan 2023 yılını daha da önemli hale getirdi.
Kuşkusuz bu çöküş süreci faşist iktidarın tümden tasfiye olduğu anlamına gelmiyor. AKP-MHP faşist iktidarının seçim sonuçları ile gideceğine de kesin gözle bakmamak gerekir. Daha da ötesi 14 Mayıs’ta yapılacağı resmen ilan edilen seçimin yapılıp yapılmayacağı bile henüz yüzde yüz net değildir. Faşizmin zayıflamış olması onu daha fazla tehlikeli hale de getirmiştir. Çünkü AKP-MHP koalisyonunda kendini bulan Türk faşizminin tüm türevleri, iktidarlarını sürdürebilmek için her şeyi yapabilir. Devletin ve Türk toplumunun içerisindeki en ırkçı, en gerici kesimlerin oluşturduğu bu kesim ele geçirdikleri ve sadece onunla varlıklarını sürdürebildikleri iktidarı devretmenin onlar için onanmaz bir yara olduğunu bilmekteler. Bu nedenle bu sonuçla karşı kaşıya kalmamak için her tür çılgınlığı yapabilirler. Fakat faşist iktidarın kuşkusuz ilk önceliği sekiz yıllık süre boyunca pek çok kez yaptığı gibi seçimleri gasp edip darbe ile iktidarlarını sürdürmektir. Bu nedenle seçimleri etki etmek için her tür hile ve oyuna başvuracaktır.
Faşist iktidar kendi kaderini sadece seçimlere bırakmamaktadır, bırakmayacaktır. Kısa bir süre içerisinde el altında tuttukları farklı çeteleri açık açık meydana sürmeleri de bunu göstermektedir. Hiç olmadığı kadar genişleyen anti faşist cepheyi yıldırmak için tüm kirli araçlarını ortaya çıkarmaktadırlar. Amedspor şahsında tüm Kürtlere yapılan ırkçı saldırılarda JİTEM katillerinin sembollerini yükselten çetelerin de Kürt halkının bağrına saplanmış hançer olan Hizbulkontra’nın sözde siyasi örgütlenmesi Huda-Par’ın da sahneye sürülmesinin nedeni budur.
Geçen günlerde Bursa’da sergilenen ırkçı faşist linç saldırılarını zaman zaman Türk devletinin genlerine sinmiş olan Kürt düşmanlığının sergilendiği sıradan bir olay olarak ele almak yüzeysel bir yaklaşım olur. Kuşkusuz Türk devletinin tarihi bu tür örgütlü saldırılarla doludur, bu rejim aynı zamanda bir linç rejimidir. Yine faşist AKP-MHP iktidarı döneminde pek çok kez Kürt halkına yönelik faşist güruhlar tarafından gerçekleştirilen birçok saldırı gerçekleşti. Fakat Bursa’da Amedspor hedef alınarak gerçekleştirilen toplu saldırı bu faşist geleneğin bir halkası olduğundan daha öte güncel amaçları olan bir olaydır.
Bu nedenle Beyaz Toroslardan Yeşil’e kadar JİTEM simgelerinin seçilmesi tesadüf değildir. Kürt halkına karşı sergilenen bu pervasız saldırganlık faşist iktidarın iç savaş hazırlığının olduğunu göstermektedir. Faşist şef Bahçeli’nin “milli duruş” olarak selamladığı bu saldırı hem büyük bir gözdağı hem de faşizmin kurumsallaşması durumunda soykırım saldırılarının ne denli artacağının göstergesidir. Faşizm Kürt halkını 90’ların katliamları ile korkutmayı, sindirmeyi amaçlamaktadır. Fakat bu vahşiliği bu denli açık yapmasının nedeni faşist hükümetin sıkışmış olmasından ve siyasi alanda manevra alanın daralmasındandır. Kendine Kürt diyen herkesin tepki duyacağı bu saldırıyı seçimlere yakın bir süreçte açıkça yapması bu çıkmazından kaynaklanmaktadır. Gerilla karşısında yasak silahlar dahil her tür tekniği kullanıp başarılı olmamasını halka yönelik saldırılarla kapatmak istemektedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde demokratik Kürt siyasetini hedefleyen kirli katliamlara başvurabilirler.
Yıllardır AKP’den bağımsız tek bir adım atmayan ve her kritik seçimde onu destekleyen Huda Par çetelerinin bu sefer açıktan Kürt düşmanı faşist şef Erdoğan’a oy vereceklerini açıklamasını ve AKP’nin bu partinin faşist “Cumhur” ittifaka dahil olduğunu ifade etmesini sadece seçimlere dönük siyasi bir adım olarak görmemek gerekir. Erbakan’ın oğlunun liderlik yaptığı “Yeniden Refah Partisi’nin aldığı oydan daha fazla simgesel bir anlamı olduğu söylenebilir. Bu şekilde faşist iktidar Saadet Partisi’nden bazı kesimleri etkilemek istemesinin yanında kendi seçmenleri arasında kararsız hale gelen bazı çevreleri “din” vurgusu ile kendi saflarında tutmak istediği değerlendirilebilir. Fakat bu tür siyasi değerlendirmeler Huda Par için öne sürülemez. Son seçimlerde tek başına ancak 150 bin küsur oy alan ve son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde zaten örtük olarak Erdoğan’a oy veren Huda Par’ın öne çıkarılmasının siyasi bir adım olarak görmek yüzeysel olur. Çünkü bu hamlenin Kürt halkında doğuracağı tepkilerin yanında Türkiye’de de yol açacağı rahatsızlıklar bilinmektedir. İslam vurgusuna kanıp bu çetenin gerçek yüzünü göremeyen Kürtlerde bu anlaşma ile hem AKP’nin hem de Huda Par’ın asıl zihniyeti daha iyi kavrayacaktır. Bu nedenle bu adımın faşist ittifaka oy kaybettireceğini söylemek de çok yanlış değildir. O zaman bu adımın seçimlerden bağımsız anlamlarını ele almak gerekir.
Bu adımı iki temel çerçevede değerlendirmek mümkündür. İlki JİTEM’in tekrar gündeme getirilmesi ile paraleldir. Sokakta yürüyen silahsız yurtseverleri alçakça arkadan kurşunlayıp, satırlarla katledip sonrada “Beyaz Toros”larla kaçanların vitrine çıkarılması Kürt halkına bıçak gösterilmesi anlamına gelir. Kürt halkının varlığını son vermeye yeminli faşist AKP-MHP iktidarı bu hamleyle tüm kozlarını açık oynayacağını ve bu süreçte her türlü saldırıyı gerçekleştireceğini göstermek istemektedir. Onu yakından tanıyan Kürt Halkına Hizbulkontrayı bir daha hatırlatarak ona geri adım attıracağını hesaplamaktadır. Bu temelde tekrardan katil sürülerini Kürdistan’da sahaya sürmeleri olasıdır. İkincisi bu seçimleri gasp ettikten sonra kurumsallaştıracağı faşist rejimin simgelerini herkese göstermek istemektedir. 2023’ten başarı ile çıkacak AKP-MHP faşist rejiminde var olabilecek Kürdün sadece ve sadece Huda Par zihniyetine sahip Kürtler olacağının altı çizilmek istenmektedir. Bu şekilde Kürt soykırımı projesiyle özellikle devletin çekirdeğinden bir kez daha onay almayı hedeflemektedir.
AKP-MHP faşizmi aynı temelde Huda Par’ı öne sürüp JİTEM bayrağını yükselterek önümüzdeki aylarda kirli savaşın tüm araçlarını kullanacağını açıkça göstermektedir. Özellikle kuruluşundan günümüze Özel Savaş dairesine bağlı hareket eden onun adına insanları katleden yine onun adına siyaset yapıyor gibi görünen Huda Par çetesinin ne olduğunu unutmamak gerekir. Bu katil çetelerinin İslam’ın adını kullanarak yurtsever imamları Silvan’da, Batman’da Nusaybin’de camilerin girişlerinde katlettikleri hala akıldadır. Yine kaçırdıkları kişileri çeşitli işkencelerden geçirdikten sonra domuz bağları ile öldürdükleri Türk devletinin kayıtlarında bile yer almaktadır. Aslında bu yapının ne İslam ile ne de Kürtlük ile bir alakası yoktur. Fakat İslam’ı sürekli suiistimal etmektedirler. Önümüzdeki dönem de aynı şeyi yapmaya devam edecekleri anlaşılmaktadır.
Faşist hükümet Kürt halkının varlığını ortadan kaldırmak için tüm enerjisini kullanmaktan çekinmeyecektir. Faşist iktidarın planlarını boşa çıkarma attığı her adımı dikkatle izleme ve asıl niyetini görüp ona göre hareket etmeyi gerektirir. İçinden geçmekte olduğumuz yıl sadece güncel değil, kalıcı sonuçların ortaya çıkacağı önemli bir dönemeçtir.
2023 yılı AKP-MHP faşizminin tarihin çöp sepetine atılması için birçok olanaklar doğurmaktadır. Fakat bu olanaklar kadar gözü dönmüş faşizmin ciddi tehditleri de söz konusudur. Kürt halkının an be an bu bilinçle mücadelesini sürdürmesi gerekmektedir. Faşizmin zayıflamış olmasıne, direnişin onu çöküntüye çevirmesine bakarak mücadelede gevşeklik yaratmak faşizme yeniden hamle yapma zemini oluşturur. AKP-MHP faşist iktidarının bu politikaları bir kez daha Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin demokratik direnişi seçim zeminini esas alarak yükseltmesi kadar öz savunmasına her zamandan daha fazla önem vermesi gerektiğini göstermektedir.
Kendal BAGOK