19 Nisan 2010 Pazartesi Saat 07:33
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Şimdiye kadar
siyasi, askeri, ideolojik her alandaki mücadelemizin tek hedefi, ‘siyasi
diyalogla çözüm bulma’ doğrultusundaydı. Şimdi bunu söylemeyeceğiz. Hedefimiz
değişiyor. Biz kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek, demokratik toplum
örgütlülüğünü geliştirerek kendi çözümümüzü kendi özgücümüzle sağlayacağız
dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan’ın Kürt özgürlük hareketinde üçüncü dönemin bittiğini ilan
etmesi ardından başlayan yeni dönemdeki stratejilerini açıkladı.
Kalkan, üçlü koordinasyon toplantısından çıkan “üçlü eylem
planına da dikkat çekerek “Plan ABD planıdır. Hedefi de, PKK’yi imha ve tasfiye
etmektir vurgusunu yaptı.
Kalkan sınır hattındaki operasyonlar, kurulan yeni
karakollar, bölgeye konuşlandırılan paralı askerler ve bu yığınağın amaçları
konusunda da önemli bilgiler verdi. Sınırda iki ay öncesine kadar asker
sayısının iki katına çıktığını dile getiren Kalkan, “Türkiye-Irak sınırı boydan
boya bir çit gibi karakollarla örülmüş durumda. Hepsinde özel kuvvetler var.
Özel paralı astsubay ordusu yer alıyor. İlker Başbuğ’un altı tugay olarak
örgütlediği paralı ordunun hepsi bu alana taşınmış, buralara yerleştirilmiş
durumda dedi. İşte Kalkan’ın ANF’nin sorularına verdiği yanıtlar:
DÖRDÜNCÜ DÖNEMİN KARAKTERİ
*ANF: Sayın Öcalan özgürlük mücadelesi tarihinde üçüncü
dönemin bittiğini ve yeni bir dönemin başladığını ilan etti. Bu yeni dönemin
karakteri nedir? Yeni dönemde ne değişecek, talepler ne olacak ve nasıl bir
mücadele yürütülecek?
DURAN KALKAN: Önder Apo özgürlük mücadelesi tarihimizin üç
stratejik döneme ayrıldığını ifade etti. Zaten geçen on beş yıllık mücadele
sürecini biz hep üçüncü stratejik dönem olarak tanımlıyorduk. On yılı aşkın
süredir stratejik değişim ve yeniden yapılanma çalışmalarını daha ciddi
yürütüyorduk. Şimdi bu dönemin de bittiği konusu gündeme geliyor.
PKK’nin birinci dönemi, 1973-83 yılları arasındaki dönem
oluyor. Bu partileşme dönemidir. Bu, ideolojik siyasi çizginin doğuşu, parti
çekirdeğinin oluşu, halkla ilişkiler, direnişin gelişmesi, partinin zindan
direnişiyle, yurt dışı direnişiyle kendini kanıtlaması ve her bakımdan halka
öncülük edecek bir hareket haline geldiğini kanıtlamasının gerçekleşmesi dönemi
oluyor. İkinci dönem, 1984-1993 dönemi oluyor. Bu da ulusal direnişte
partileşme dönemidir. Gerilla direnişi dönemi, ulusal kurtuluş mücadelesi
dönemi, gerillalaşma dönemi oluyor. Birinci dönemde nasıl partileşme
gerçekleştiyse, ikinci dönemde de gerillalaşma ve halk direnişi ortaya çıkıyor.
Bu dönem iki temel değeri yaratmıştır. Birincisi, halkın öz savunma gücü olarak
gerillanın yaratılması ikincisi, ulusal diriliş devrimi temelinde serhıldana
kalkan yeni bir halkın ortaya çıkartılmış olmasıdır. Üçüncü dönem, 1993’ten
2003’e ve uzatmalı olarak günümüze kadar süren dönem oluyor. Aslında bu dönem
2003’te Türkiye’de AKP’nin iktidara gelişi ve ABD’nin Saddam Hüseyin yönetimini
yıkma temelinde Irak’a müdahalesiyle sonuçlanmıştı. Fakat ABD’nin Irak
müdahalesi bütün Ortadoğu’ya dönük bir müdahaleydi. Bu, hareketimize dönük bir
müdahale de oldu. AKP oyunları da gelişti. Dolayısıyla bu süreç günümüze kadar
uzadı. Bu dönemin temel karakteri de, tasfiye ve çözüm dönemi olmasıdır. Devlet
ya da inkar ve imha sistemi, Özgürlük Hareketimizi imha ve tasfiye edebilmek
için 93’ten 98’e kadar topyekun savaş konsepti temelinde, 98’den sonra da
uluslararası komplo temelinde saldırı yürüttü. Bu imha ve tasfiye amaçlı
saldırıydı. Biz bu saldırılara karşı Önderlik, gerilla, halk olarak direndik ve
imha ve tasfiyeyi esas olarak boşa çıkardık. Diğer yandan, bu süreçte
demokratik siyasi mücadeleyi öne çıkartarak, Kürt sorununa siyasi diyalog
temelinde bir çözümü dayattık. Bunun için stratejik değişim, yeniden
yapılanmayı gerçekleştirdik. Gerillayı pasif savunma konumuna çektik. Gerilla 1
Eylül 1998’den 1 Haziran 2004’e kadar çok uzun bir süre böyle bir konumda
kaldı. Fakat bütün çabalarımıza rağmen, 1 Haziran 2004 atılımı temelinde siyasi
diyalogu daha aktif bir mücadeleyle zorlamamıza rağmen, inkar ve imha sistemini
temsil eden güçler siyasi diyalog temelindeki çözüme yanaşmadılar.
ÜÇÜNCÜ STRATEJİK DÖNEM TAMAMLANDI
Bu süreçte de önemli gelişmeler sağladık. Paradigma değişimi
temelinde ideolojik yenilenme yaşadık, stratejik değişim ve örgütsel yeniden
yapılanma yarattık, 1 Haziran atılımı temelinde önemli bir örgütsel toparlanma,
yeni açılım, demokratik halk örgütlülüğünü geliştirmeyi sağladık. Fakat Kürt
sorununa siyasi çözümü gerçekleştiremedik. Bütün çabalarımıza rağmen ilgili
güçler böyle bir çözüme yanaşmadılar. Bu süreçte biz belli taktik kazanımlar
sağlamış olsak da, Kürt sorununun siyasi çözümü temelinde stratejik bir
başarıya ulaşamadık. Şimdi bu süreç de sona eriyor. Yani Kürt sorununa siyasi
diyalog temelinde çözüm arama stratejisi aşılıyor artık. Şimdiye kadar bütün
çalışmamızın, mücadelemizin tek hedefi, siyasi diyalogun önünü açmak ve Kürt
sorununun demokratik siyasi çözümünü gerçekleştirmekti. Şimdi ilgili güçler,
Kürt sorunuyla ilişkisi olan çevreler böyle bir çözüme yanaşmayınca artık
yalnız başımıza yapacağımız bir şey kalmamıştır. Bu temelde üçüncü stratejik
dönem de artık tamamlanmış bulunuyor. Hareket olarak dördüncü stratejik döneme
giriyoruz.
VARLIĞINI KORUMA VE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAZANMA DÖNEMİ
*Bu dönemin temel karakteri nedir?
-Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma dönemidir. Yine
ikili bir karakteri var. Varlığını koruma gündemdedir. Neden? Çünkü öz
itibariyle inkar ve imha sisteminde değişiklik olmamıştır. İnkar ve imha
sistemi kaba ret ve inkar politikalarını yürütemez duruma düşmüştür. Bu
politikalar hareketimizin geliştirdiği direnişle boşa çıkartılmış, yenilgiye
uğratılmıştır. Artık o yöntemlerle hareketimizin ezilmesi, tasfiye edilmesi
mümkün değildir. Dolayısıyla inkar ve imha sistemi, kaba ret ve inkar
politikasını aşan, sözde Kürt’ün var olduğunu söyleyen ama gerçekteyse onu bir
halk olarak kabul etmeyen ve herhangi bir hak vermeyen, tanımayan bir temelde
inkar ve imha sistemini yeniden inşa etmek istemektedir. Bu temelde aslında öz
itibariyle inkar ve imha sürüyor. Sözde bir değişiklik var fakat bu da
yanıltmayı, aldatmayı hedefliyor. Kürt halkını ve uluslararası kamuoyunu
aldatmayı hedefliyor. Yumuşak görünüp baskı ve saldırılarla Kürt halkını
soykırımdan geçirmeyi ifade ediyor. Bu bakımdan inkar ve imha sisteminin özünde
bir değişiklik yoktur. İdeolojik, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, askeri
her düzeyde imha amaçlı saldırı sürüyor. Kürdistan’da askeri işgal, ekonomik ve
siyasi sömürgecilik ve de kültürel soykırım devam ediyor. Göz göre göre yasal
siyaset yürüten güçler hiçbir hukuki suçlamaya dayanmadan tutuklanıp cezaevine
konmuş ve siyaset yapamaz duruma düşürülmüş bulunuyor. Bu temelde saldırılar
sürüyor. Askeri operasyonlar, yine polis operasyonu devam ediyor.
AKP BİR VAHŞET YÜRÜTÜYOR
AKP bir vahşet yürütüyor. Kürt var diyor, siz kendinize
birey olarak Kürt de diyebilirsiniz diyor, fakat diğer yandan da açılım
yapıyorum, Kürt’ün varlığını kabul ediyorum diyerek herkesi aldatıp Kürt’ü yok
etme siyaseti yürütüyor. Bunu şimdi askeri-siyasi operasyonlar ve psikolojik
savaş temelinde sürdürüyor. Özel savaşı çok yönlü uyguluyor. Yarın topyekun
imha temelinde de sürdürebilir. Nitekim Tayyip Erdoğan Hakkari’de “beğenmeyen
çekip gitsin dedi. Bir Kürt tehcirini, geçmişte Ermenilere ve Rumlara yapılana
benzer bir biçimde yapabilirler. Bu yönlü planları var. Bu inkar ve imhanın
sürdüğünün, soykırım tehlikesinin Kürt halkı üzerinde devam ettiğini
gösteriyor. Bu bakımdan bu soykırıma karşı varlığını koruma mücadelesini Kürt
halkının çok yönlü vermesi gerekiyor. Halkın sömürgeciliğin her türüne karşı
özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi vermesi lazım. Beynini özgürleştirmesi
gerekiyor. Düşüncesini bağımsızlaştırması gerekiyor. Kültürel soykırıma karşı
çok yönlü bir mücadele sürdürmesi lazım. Dilini, kültürünü, kimliğini özgürce
yaşar, kullanır hale kendini getirmesi gerekiyor. Ekonomik-siyasi sömürgeciliğe
karşı direnmesi, askeri işgale karşı mücadele etmesi gerekli. Kısaca,
sömürgeciliğe ve soykırıma karşı varlığını korumak için direnmesi gerekiyor.
Çünkü imha ve soykırım tehdidi ve tehlikesi geçmişten az değildir. Yeniden bir
inkar ve imha sistemi yaratmak sadece Türkiye yönetiminin işi olmuyor tam
tersine, ABD-İngiltere-İsrail ittifakı bu siyaseti yürütüyor. Dolayısıyla da
Kürt halkı bunu ciddiye almak, buna karşı bir varlık mücadelesini çok yönlü
olarak yürütmek zorunda.
KENDİ GÜCÜMÜZLE ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMAYI ESAS ALACAĞIZ
Diğer yandan, özgürlüğünü sağlama, Kürt sorununa çözüm bulma
on yedi yıldır siyasi uzlaşma temelinde yapılmak istendi. Önderliğimiz ve
hareketimiz bu konuda her türlü fedakarlığı gösterdi, çabayı harcadı. Fakat
görülüyor ki, bu tek yanlı olmuyor. Önder Apo bu stratejiyi devam ettiriyor.
Yine de siyasi diyalog temelinde çözüm arayışındadır. Zaten başka bir mücadele
yürütmesi de mümkün değil. Fakat biz gördük ki, yalnız başına bu yaklaşım Kürt
sorununu çözmüyor, toplumsal özgürlüğü sağlamıyor, Kürt demokrasisini inşa
etmiyor. O zaman özgürlüğü kazanmayı kendi öz mücadelemizle, özgücümüze dayalı
olarak, kendi öz savunmamızı geliştirme temelinde sağlamak durumundayız. Buna
göre, bir yandan Önder Apo’nun yürüttüğü siyasi uzlaşma temelindeki demokratik
çözüme destek verdiğimiz, hazır olduğumuz gibi, diğer yandan bunu illa beklemek
durumunda da değiliz. İki yönlü bir özgürlüğü kazanma mücadelesi yürüteceğiz.
Bir, kendi gücümüzle bu özgürlüğü sağlamayı esas alacağız. İki, eğer biz bu
mücadeleyi geliştirdikçe ilgili taraflar siyasi diyaloga açık olurlarsa biz de
her zaman ona hazır olacağız ve dolayısıyla böyle bir çözümün gerçekleşmesi
için çalışacağız. Ama artık bunu beklemiyoruz. Kimseden böyle bir şey de yalnız
başına istemiyoruz. Kendi örgütlenmemizi, halk örgütlenmemizi geliştirerek,
halk savunmamızı güçlendirerek, demokratik örgütlülüğü geliştirerek, direnişi
yükselterek kendi özgürlüğümüzü adım adım kazanacağız. Özgürlük mücadelemizi
geliştirerek demokrasimizi inşa edeceğiz. Buna göre de her şey değişecek.
SİYASİ DİYALOGLA ÇÖZÜM BULMA DÖNEMİ BİTTİ
Şimdiye kadar siyasi, askeri, ideolojik her alandaki
mücadelemizin tek hedefi, “siyasi diyalogla çözüm bulma doğrultusundaydı.
Şimdi bunu söylemeyeceğiz. Biz kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek,
demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirerek kendi çözümümüzü kendi özgücümüzle
sağlayacağız. Propagandamız buna dönük olacak, örgütlenmemiz bu temelde
gelişecek, serhıldanı buna göre geliştireceğiz, meşru savunma savaşını bu
temelde yürüteceğiz. Bu anlamda her şey değişecek. Bu bir stratejik değişim
oluyor, dolayısıyla hedefimiz değişiyor. Geçmişte siyasi diyalog için tüm
mücadeleyi yürütüyorduk, şimdi kendi özgürlüğümüzü kendi özgücümüzle kazanmak
üzere mücadele yürüteceğiz. Fakat siyasi diyalogu da dışlamayacağız. Ama esas
bizim mücadele hedefimiz, kendi özgücümüzle özgürlüğümüzü kazanmak, halk
demokrasimizi inşa etmek olacak. Buna göre bir propaganda yürüteceğiz, örgütleme
yapacağız, eylem geliştireceğiz. Üslubumuz, tarzımız, hedeflerimiz değişecek.
Kısaca, her şeyi değiştireceğiz.
NASIL MÜCADELE EDECEĞİMİZİ HERKES GÖRECEK
Elbette bu doğrultuda da etkili bir mücadele yürüteceğiz.
Nasıl mücadele yürüteceğimizi Kürt halkının direnişi zaten gösteriyor. Her
yerde artan saldırılar karşısındaki halkın direnişi mücadelenin nasıl olacağını
ortaya koyuyor. Kuzey Kürdistan’ın bütün şehirlerinde, Türkiye’de, Avrupa’da,
Irak’ta artan saldırılara karşı, provokasyonlara karşı halkın dört parçada ve
yurtdışında birlik halinde geliştirdiği demokratik direniş nasıl mücadele
yürüteceğimizin aynası oluyor, bunun ip uçlarını veriyor. Bunu önümüzdeki
süreçte daha da geliştireceğiz ve tabi ideolojik, askeri boyutlarını da ortaya
koyacağız. Nasıl mücadele yürüteceğimizi, neler yapacağımızı gün geçtikçe,
süreç ilerledikçe herkes görecek. Şimdilik sadece bunu söyleyebiliriz.
PLAN ABD PLANIDIR, HEDEFİ DE PKK’Yİ TASFİYE ETMEK
*Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Irak-Türkiye ve ABD
arasında oluşturulan ‘Üçlü Komite’ toplantısı yapıldı. Toplantı sonrası
Ankara’daki ABD elçiliğinden PKK’ye karşı ‘üçlü eylem planı’nda görüş birliğine
ulaşıldığı açıklandı. Toplantının ayrıntıları fazlaca yansıtılmadı. Ancak Türk
basınına sızan kısmi bilgilerde bu toplantıda ulaşılan sonuçların ‘PKK’yle
mücadelede en kapsamlı plan’ olduğu belirtildi. Sizce nasıl bir plan var? Nedir
bu planın ayrıntıları?
-Üçlü mekanizma adı altında PKK hareketine dönük imha ve
tasfiye amaçlı planlı ortak saldırı hareketi devam ediyor. Esas itibariyle ABD-
İngiltere- İsrail ittifakının Ortadoğu’ya dönük saldırısı sürüyor. Bu saldırı
Büyük Ortadoğu Projesi temelinde yürütülen bir saldırı olduğu için, Kürdistan’a
dönük de bir çerçevesi vardır. Dolayısıyla ABD öncülüğünün Kürdistan’a
dayattığı bir plan var. Üçlü ittifak, hatta dörtlü ittifak adı altında bu
siyasete Türkiye’yi, Irak’ı, Güney Kürdistan yönetimini de katmaya
çalışıyorlar. İşin özü, esası budur. Plan ABD planıdır. Hedefi de, PKK’yi imha
ve tasfiye etmektir. Aslında Türkiye yönetiminin, MHP ve CHP’nin, ya da AKP
gibi güçlerin PKK’yi imha ve tasfiye etmek gibi bir iradeleri yok. Geçmişte
CHP, MHP de ABD ve İngiltere’den sağladıkları destekle PKK’yi imha ve tasfiye
operasyonunu yürütüyorlardı. Kürt inkar ve imha siyasetini sürdürüyorlardı. Bugün
de AKP yine İngiltere ve ABD’den aldığı destekle bu işi yürütüyor. Bunu herkes
net olarak görüyor. Yoksa AKP’nin ne gücü vardı ki? Türkiye’de bile iktidarın
kuyruğundan tutabilmişti. Hükümet olmuş ama iktidar olamamıştı. Oysa şimdi
iktidar olma yönünde ilerliyor. Nereden alıyor bu gücü? İngiltere ve ABD’den
alıyor. Onlar yürü ya kulum dediler, Tayyip Erdoğan ve çevresi de yürüyor işte.
PROVOKASYONLAR
PKK’yi imha ve tasfiye planı bir ABD-İngiltere planıdır.
Bunu Türkiye’ye, Irak’a, Güney Kürdistan yönetimine yaptırmak istiyorlar. Bu
temelde Türkiye- ABD- Irak ittifakı yaratılarak Büyük Ortadoğu Projesi’ni
Ortadoğu’da tesis etmek istiyorlar. Bu üçlü ittifakı yaratabilmek için de
birinci hedef PKK’nin imha ve tasfiyesi görülüyor. Bunu sağlatmak için AKP’yi
Türkiye’de iktidar yapmaya çalışıyorlar. Irak’ta yeni bir iktidar oluşturmaya
çalışıyorlar. Güney Kürdistan’ı buna hizmet eder hale getirmek istiyorlar.
Irak’ta, Türkiye’de, Kürdistan’da rol oynaması için AKP’ye destek veriyorlar.
AKP de Kürt var söylemi adı altında özel savaşı geliştirerek imha ve tasfiye
amaçlı saldırı operasyonlarını askeri ve siyasi olarak sürdürüyor. Türkiye ve
Kuzey Kürdistan’da gerçekleşen saldırılar bu temelde gelişiyor. Hakkari’de
çocuğu anasından alıp kafasını parçalayarak sokakta sürme, çocukların başına
kurşun sıkacak kadar vahşileşme, Gever’de çocukların kolunu kırma, kadınları
tepeleme, ezme, Adana’da gazeteciyi katletme, Uşak’ta eski DTP il başkanını
zindanda katletme, Samsun’da Kürt halkının seçilmiş liderlerinden olan Ahmet
Türk’e alçakça saldırma gibi olayların hepsi bu plan kapsamında gelişiyor.
Bunların hepsi birbiriyle bağlantılıdır ve ABD- İngiltere- İsrail ittifakının
öngördüğü PKK’yi tasfiye planının hayata geçirilmesi temelinde gelişmektedir.
BDP’ye dönük operasyonlar da bu çerçevede sürmektedir. Hepsi bir planın
uygulanması oluyor. Diğer yandan, İtalya’da, Fransa’da, Almanya’da,
Belçika’daki operasyonlar da bunun bir parçasıydı. Brüksel operasyonu da bu
temelde geliştirilmişti. ROJ TV’yi basan, Kürt siyasetçilerini tutuklayan
saldırı da böyle bir planın parçasıydı. Yine Maxmur’a dönük basında ortaya
çıkan provokasyonlar da böyle bir planın parçasıdır. Uzun süredir İçişleri
Bakanı Beşir Atalay, Maxmur’u şöyle yapacağız, böyle yapacağız diye propaganda
yapıyordu. Fakat hiçbir şey yapamayınca, şimdi provokasyonlar yaparak Maxmur
üzerinde oyun oynamaya çalışıyorlar. Kaldı ki Güney Kürdistan’da, Irak’ta
benzer bir sürü provokasyon var. Bunlar da mevcut planın bir parçasıdır.
PLANLI SALDIRILARLA PKK KUŞATILMAYA ÇALIŞILIYOR
Aslında bu planlı saldırılarla adım adım PKK daraltılmaya,
kuşatılmaya çalışılıyor. Bu saldırılarla Kürt halkının Avrupa’da demokratik
siyasi örgütlenmesi, Kürt halkının demokratik örgütlü gücü daraltılıp,
imkanları sınırlandırılmak isteniliyor. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da
tutuklamalarla, halk üzerindeki baskılarla demokratik siyasi alan tasfiye
edilmek isteniliyor. Demokratik siyaset tasfiye edilmek, halk üzerindeki özel
savaş baskısıyla halk sindirilmek, pasifize edilmek isteniyor. Bunun için her
türlü komploya, saldırıya, vahşete başvuruluyor. Yeniden kirli savaş
yöntemleri, yargısız infazlar devreye konmuş bulunuyor. Giderek bunları daha
fazla da arttırabilirler. Bunların hepsi Kürt halkının direnme gücünü pasifize
etmeye ve demokratik siyaseti daraltıp tasfiye ederek Kürt Özgürlük Hareketini
siyaseten daraltıp halk desteğinden yoksun bırakmayı hedefliyor. Bir yandan
Avrupa’daki halk mücadelesini yok etmek isterken, diğer yandan da Türkiye ve
Kuzey Kürdistan’daki halk direnişini zayıflatmak, pasifize etmek, sindirmek,
yine demokratik siyaseti tasfiye ederek Kürt Özgürlük Hareketini yurt dışında
ve siyasi alanda daraltmak istiyor.
Benzer uygulama Maxmur’a dönük provokasyonlar temelinde
sürüyor. Maxmur kampı ortadan kaldırılarak, belli bir siyasi mücadele rolü
oynayan küçük bir adacık da yok edilmek isteniyor. AKP hükümeti, özel savaş
planı Maxmur’un varlığına bile tahammül edemiyor. Maxmur da dağıtılarak,
tasfiye edilerek, çeşitli provokasyonlarla çatışmalar çıkartıp etkisiz
kılınarak Kürt Özgürlük Hareketi böyle bir mücadele mevzisinden de yoksun
kılınmak isteniyor. Güney Kürdistan’dan da bu temelde kuşatılmaya çalışılıyor.
Bunların hepsi bir kuşatma hareketidir. Hareket yurt dışından, halk
kitlelerinden, demokratik siyasetten soyutlanarak, daraltılarak, sadece dağda
bir silahlı gerilla hareketi durumuna düşürülmek isteniliyor ve aynı zamanda
kuşatılmaya çalışılıyor. Bu başarılırsa, askeri operasyonlarla da ikinci hamle
yapılacak ve hareket tümden ezilecek, tasfiye edilecek. Bunun için tüm
güçleriyle Avrupa’da, Türkiye’de, Kuzey Kürdistan’da, Güney Kürdistan’da halka
dönük, demokratik siyasete dönük alçakça saldırı operasyonları yapıyorlar.
Bunları Ahmet Türk gibi bir şahsiyete saldırıya, yargısız infazlara,
provokasyonlara kadar vardırdılar. Psikolojik savaşı her türlü yalanı üretme
temelinde yaygınca uyguluyorlar. Bunu başarırlarsa, halk desteğinden ve siyasi
alandan mahrum bıraktıkları gerillaya da askeri saldırıyla darbe vurmayı
hedefliyorlar. 2007-2008 yılında gerillaya darbe vurarak, gerillayı marjinal
kılarak, askeri operasyonları geliştirip gerillayı etkisizleştirerek demokratik
siyaseti tasfiye etmeyi planlamışlardı. Onu başaramadılar. Şimdi demokratik
siyaseti etkisizleştirerek, halkı da saldırılarla pasifize ederek gerillayı
kuşatıp ikinci hamlede de gerillayı tasfiye etmeyi hedefliyorlar. Plan bu. Bu
noktada ABD ve İngiltere’nin somut ortak planı var. Bunu AKP eliyle Türkiye’de
uygulamak istiyor. Yine AKP’yi Irak’ta ve Güney Kürdistan’da bu konuda rol
oynar kılmaya çalışıyor, güçlendirmek istiyorlar.
PLANIN ÖNÜNDEKİ ENGEL KÜRTLERİN DİRENİŞİ
Tabi bu planın uygulanması önünde engeller ve zorluklar var.
Her şeyden önce Kürt halkı direniyor. Nasıl ki 2007-2008 askeri planı Zap’ta
kırıldı, saldırılar Zap direnişinden döndüyse, siyasi operasyonlar da Amed’den,
Gever’den, İstanbul’dan, Maxmur’dan, Brüksel’den döndü. Her yerde halk direndi
ve aslında bu operasyonu kırdı. Bir ferdi bile hareketten kopartamadılar. Ne
zindana aldıklarını teslim alabildiler, ne geride kalan halkı sindirebildiler,
ne de demokratik siyaseti zayıflatabildiler. Geçtiğimiz Newroz mitingleri,
gösterileri, kutlamaları bunu açıkça ortaya koydu. Geçen yılı kat kat aşan bir
kitlesellikte Newroz kutlandı. Demokratik siyasette beş tutukladılarsa on beş
kişi onların yerini doldurdu. Bu da şunu gösteriyor ki, Kürt halkı birlik
halinde. Provokasyonlara karşı, psikolojik savaşa karşı uyanık. Direniyor ve bu
oyunu aslında bozdu. Yani siyasi alanı tasfiye etmeye, halkı sindirmeye dönük
saldırı operasyonları büyük ölçüde kırılmış, yenilgiye uğratılmıştır.
ABD-AKP ittifakı şimdi bu yenilgiden nasıl kurtulacak, bunu
nasıl tersine çevirecek onun arayışı içinde. Tayyip Erdoğan ABD’ye bunun için
gitti. Son görüşmeleri bu nedenle yaptılar. ABD-Türkiye-Irak üçlü koordinasyon
toplantılarını bu temelde sık sık toplatıyorlar. Özellikle de Güney Kürdistan
yönetimi üzerinde bu temelde baskı uyguluyorlar. Neçirvan Barzani’yi bunun için
çağırdılar, bunları görüştüler. Mesut Barzani’yi Ankara’ya davet ediyorlar.
Hewler’de konsolosluk açtılar. Güney Kürdistan yönetimine birçok taviz
veriyorlar. Öte yandan da Güney Kürdistan yönetimine ABD üzerinden baskı yapmak
istiyorlar. Bu görüşmelerin hepsi bu plan dahilindedir. Fakat bu çabalar
başarısız kalmıştır. Halk direnişi temelinde bu saldırılar kırılmıştır. Halkın
zindanda ve dışarıda kahramanca direnişi bu planlı imha ve tasfiye operasyonunu
yenilgiye uğratmıştır. Avrupa’daki, Kuzey Kürdistan’daki halkımızın, Maxmur’daki
halkın direnişi bu oyunların hepsini bozmuştur, saldırıları kırmıştır. Planı
özü itibariye boşa çıkartmıştır.
Öte yandan, zaten bu güçlerin yaşadıkları zorluklar var.
Irak’ta ABD sistemi yürümüyor. Türkiye’de iç çatışmalar ortada. AKP istediğini
yürütemiyor. Güney Kürdistan yönetimi de öyle istendiği gibi yönlendirilecek
değil. Ortada Kerkük sorunu, kapılar sorunu var. Türkiye yönetimi, AKP
neredeyse Güney Kürdistan’ı da yutacak, kendine bağlayacak. İşte Kerkük’te
Türkmenler üzerinden hangi sonucu çıkarttıkları ortada. Dolayısıyla öyle
onların aldatılmaları da çok kolay değildir.
Kısaca, ABD-İngiltere ittifakının amacı bu plan
doğrultusunda PKK’yi tasfiye etmektir. Önce siyasi olarak tasfiye etmek,
soykırıma uğratmak, ardından askeri olarak imha ve tasfiyeyi tamamlamak oluyor.
Ama dikkat edilirse bunun gerçekleştirilmesi önünde ciddi zorluklar, engeller
var. Bu planı yürütmek için saldırılar her türlü yöntemle Avrupa’da,
Türkiye’de, Irak’ta yürütülüyor. Fakat oyun önemli ölçüde bozulmuş, plan açığa
çıkartılmış, halk direnişiyle bu imha ve tasfiye planı büyük ölçüde
kırılmıştır. Geri kalanı da halkımız, hareketimiz önümüzdeki günlerde
geliştireceği daha güçlü bir direnişle yerle bir edip bu planı çöplüğe
atacaktır.
SEVKİYAT SİVİL ARAÇLARLA YAPILIYOR
*Kuzey Kürdistan’da son iki aydır yoğun bir askeri
hareketlilik görülüyor? Hemen her gün asker ve mühimmat sevkıyatı var. Hatta
aldığımız bilgilere göre bazı alanlara prefabrik evler bile taşınıyor… Kapsamlı
bir savaş süreci mi başlıyor? Kuzeyde ve sınır hattında neler oluyor?
-Türk ordusu son iki aydan bu yana, NATO’dan aldığı güçle,
çok yoğun bir biçimde Kürdistan’a asker, silah ve cephane sevkıyatı yapıyor.
Bunu herkes görüyor. Bu sevkıyat çalışması belli ölçüde basına da yansımış
bulunuyor. Fakat her şeyin basına yansıdığı da doğru değil. Basına yansıyanın
çok ötesinde bir sevkıyat var. Çünkü bu sevkıyat askeri araçlardan öteye sivil
araçlarla yapılıyor. Gece yapılıyor, gündüz yapılıyor. Bir süreklilik kazanmış
bulunuyor. Özellikle dikkat çekmemek için eskisi gibi toplu yapılmıyor,
süreklilik kazanmış olarak parça parça sürdürülüyor.
SINIRA PARALI ASKERLER KONUŞLANDIRILDI
Bu temelde Kürdistan’daki asker sayısının iki ay öncesine
göre en az iki kat arttırıldığını söyleyebiliriz. Bütün sınır üzerinde, Haftanin’den
İran sınırına kadar bütün sınır boyunca adeta her kilometreye bir karakol inşa
edilmiş bulunuyor. Hem sınır üzerinde karakollar var ve bunlar biraz daha
Güney’e kaydırılıyor, bazı ön karakollar inşa ediliyor, hem de arkada destek
yığınakları yapılıyor. Türkiye-Irak sınırı boydan boya bir çit gibi
karakollarla örülmüş durumda. Hepsinde özel kuvvetler var. Özel paralı astsubay
ordusu yer alıyor. İlker Başbuğ’un altı tugay olarak örgütlediği paralı ordunun
hepsi bu alana taşınmış, buralara yerleştirilmiş durumda. Şimdiye kadar sınırda
kışın boşaltıp yazın tuttukları bütün karakolları doldurdukları gibi, ek birçok
karakol oluşturmuş durumdalar. Avaşin hattında bazı sınır hatlarında boşluk
var. Oraları da doldurmak için Oramar, Herkî, Basya, Ertuş üzerinden yoğun bir
çaba içindeler. Her gün operasyon üzerine operasyon yapıyorlar.
HER ALANA TOPÇU BİRLİKLERİ YERLEŞTİRİLDİ
Aynı şekilde silah aktarımı yaptılar. Her alana topçu
birlikleri yerleştirmiş durumdalar. Gece-gündüz demeden Medya Savunma
Alanlarına, Haftanin’i, Zap’ı, Avaşin’i, Basya’yı, Xakurke’yi Obüs toplarıyla,
havan toplarıyla bombalıyorlar. Her türlü topu kullanıyorlar. Kobra saldırıları
sürüyor. Sınır üzerinde uçak saldırıları da sürüyor. Bir süredir uçaklar Güney
Kürdistan’ı bombalamıyorlar, ama sınır üzerinde bombardıman yapıyorlar. Sınır
ve sınırın Türkiye tarafındaki hedefleri vuruyorlar. Helikopterler yer yer
sınırı geçiyorlar. Sınırın Güney Kürdistan tarafına gizli operasyonlar
düzenliyorlar. Hedef olarak belirledikleri noktaları vuruyorlar. Şu ana kadar
yapılan çalışmalar bunlardır.
POLİS BİLEREK VE PLANLI ÇATIŞMALAR ÇIKARIYOR
*Bu çalışmalar neyi hedefliyor?
-Elbette bir yönüyle savunmayı hedefliyor. Yani devlet asker
gücüyle dağı-taşı korumaya, kendini savunmaya çalışıyor. Çünkü halk desteği
kalmamıştır. Çünkü başka bir gücü, iradesi yok. Toplumdan tecrit olmuş durumda.
Kürt toplumunu reddeden, kabul etmeyen bir devlet gerçeği var ortada. Diğer
yandan aslında Botan-Zagros hattını, yani İran ve Türkiye sınırına yakın
alanları sıkı bir denetime alıyorlar. Bu alanlarda halk oldukça yurtsever. Bu
halkı mevcut askeri baskıyla kuşatmaya alarak hareket edemez hale getirmeye,
sıkı denetim altında tutmaya, korkutup pasifize etmeye çalışıyorlar. Asker
böyle bir kuşatmaya alıyor, polis saldırıları için zemin hazırlıyor. Dikkat
edilirse Gever’den başlamak üzere Hakkari’den Van’a, yine Silopi’ye kadar
uzanan alanda polis her gün gençliğe, kadınlara, halka dönük saldırılar
yürütüyor. Diğer alanlarda çatışmasız yapılan protestolar, mitingler,
gösteriler Gever’de, Colemerg’de, Van’da hep çatışmaya dönüşüyor. Deniliyor ki,
gençler olay çıkardı. Türk medyası, özel savaş basını bunu hemen Kürt
gençlerinin polise saldırısı biçiminde veriyor. Bunlar yalandır. Polis bilerek
ve planlı olarak bu çatışmaları çıkartıyor. Buna dayanarak halk üzerinde,
gençlik üzerinde azgın, faşist bir baskı ve saldırı yürütüyor. İnsanları
ezmeye, evlerini yakıp yıkmaya, işyerlerini yağmalamaya çalışıyor. Öyle ki,
neredeyse Gever’i, Hakkari’yi adeta yaşanamaz, sokağa çıkılamaz alanlar haline
getirmiş durumda. Bu temelde halkı zorluyor, korucuları zorluyorlar. Bu tür
baskıyla halkı yıldırıp sindirmek, korucuların gözünü korkutup denetimleri
altında tutmak, mümkünse gerillaya dönük operasyonlara katmak istiyorlar.
SINIRÖTESİ OPERASYON HAZIRLIĞI TAMAMLANDI AMA CESARET YOK
Elbette üçüncü hedef olarak da bu hazırlıklar bir operasyon
hazırlığıdır. Kuzeyde mevcut operasyonları yürüttükleri gibi, Güney’e dönük,
Medya Savunma Alanlarına dönük de bir askeri operasyon hazırlığı oluyor. Bu
anlamda bu alanlarda operasyon yapacak kadar bir güç ve teçhizat, donanım
sınıra yığılmış durumdadır. Yani ordunun operasyon için bir eksikliği yoktur.
Sayı eksikliği, silah ve cephane eksikliği yoktur. Fakat operasyon yapmaya
cesareti yok. Zap ta darbe yedi, başaramadı. Şimdi bir kez daha aynı biçimde
ağır bir yenilgi almaktan korkuyor. Eğer şimdiye kadar böyle bir operasyon yapılamadıysa
kesinlikle bu nedenledir. Ordunun savaşma gücü yok. Teknik olarak her gün,
gece-gündüz zaten saldırı yapıyor, onlarla sonuç almaya çalışıyor, ama asker
gücüyle operasyon yapmaya gücü yok. Ordunun komutası korkuyor, savaşçısı
korkuyor. Onun için Medya Savunma Alanlarına dönük operasyonu, saldırıları
teknik güce dayanarak, topla, uçakla, helikopterle yürütüyorlar.
BİR TÜR TAMPON BÖLGE OLUŞTURUYORLAR
Fakat eğer cesaret etseler, mevcut mevzilenmeleri ve güç
yığınaklarıyla Güney Kürdistan’ın birçok alanına askeri operasyon yapacak bir
yığınağı sınır üzerine yapmış durumdalar. Bir tür tampon bölge oluşturuyorlar.
Hatta oluşturmuşlar ve güneye dönük işletiyorlar. Sınırın kuzey hattına boydan
boya çit gibi karakollar örerek ve topçu birliklerini yerleştirerek, helikopter
birliklerini örgütleyerek sınırın güney alanına sürekli saldırı yapıyorlar ve
böylece her an ateş altında tutulan bir bölgeyi Türkiye-Irak sınırı üzerinde
oluşturmuş durumdalar. Dar bir çerçevede bir tampon bölge denebilir buna. İsterlerse
bunun kuzeye dönük genişletilmesi de olabilir. Zaten mevcut asker etkinliği
böyle bir durumu ifade ediyor. İleriki süreçte belki daha fazla da
genişletebilirler. Bu gerçeği görmek gerekli. Bu askeri durum, operasyonlar
elbette ki hep çatışma etkenidir.
BİR ÇOK ÇATIŞMA BASINA YANSIMIYOR
Bölge sürekli çatışma halinde. Aslında birçok çatışma basına
yansımıyor, kamuoyu tarafından duyulmuyor. Ancak ağır can kayıpları yaşanırsa,
uzun süreli çatışmalar olursa bunlar basına yansıyacak haberler olabiliyor. Yoksa
küçük çaplı olaylar her zaman vardır. Çok yoğun olarak da sürüyor. Ama bunlar
basına yansıma değeri bulamıyor, basına yansıyacak olaylar olarak görülmüyor.
Mevcut durum bu çerçevededir. Bu durum zaten bir savaş durumudur. Yani bu
alanda çatışma ve savaş zaten bitmiş değildir. Fakat Türk ordusunun mevcut
yığınağı, mevzilenmesi, saldırıları ve operasyonları gittikçe çatışmaları
yayıyor, genişletiyor. Bu sürdükçe elbette ki çatışma ve savaş durumu
yayılacak, tırmanacak, büyüyecektir. Bunun böyle olacağı çok net. Başka türlü
olması da zaten beklenemez.
ÖCALAN’A YÖNELİK TEHDİDİN TEK SORUMLUSU HÜKÜMETTİR
*Bir süre önce hükümete darbe teşebbüsünden tutuklanan
Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korgeneral Engin Alan ‘bıraksınlar
İmralı’daki yarım işimi tamamlayayım’ ifadelerini kullandı. Kürt hareketine
dost bazı aydın ve yazarlar, Engin Alan’ın bu sözlerini ‘’gizli örgüt
talimatı’’ olarak değerlendirdiler. Alan’ın sözleri ve Öcalan’ın da ‘suikast
olabilir’ ifadelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Emekli özel kuvvetler komutanı Engin Alan’ın söz konusu
açıklamasını elbette önemsemek ve ciddiye almak lazım. Bu öyle bir kişinin
söylediği söz değildir. Birdenbire aklına gelmesi sonucunda söylenmiş söz de
değildir. Bu bir plandır, karardır, bir örgütün işidir. Bu temelde zaten
çalışmalar da vardır. Önder Apo bu yönlü çalışmaların olabileceğini ifade etti.
Bu yönlü kuşkularını dile getirdi. “Beni her an burada öldürebilirler. Belki de
zaten her gün adım adım öldürüyor, çürütüyorlar diye de ifade etti. Bunlar birbiriyle
örtüşüyor, birbirini destekliyor. Ciddi bir tehlikenin varlığını açıkça
gösteriyor. Bu bakımdan hareket ve halk olarak elbette bu tür durumları
önemsiyoruz. Fakat bu konuda biz herkesten önce mevcut hükümeti sorumlu
tutuyoruz. Şunu bu vesileyle bir kere daha açıkça ifade etmek istiyorum: Önder
Apo’ya dönük her türlü saldırı ve tehdidin bir tek sorumlusu vardır: Başbakan
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti. Biz hareket ve halk olarak bunları sorumlu
tutarız. ABD şöyle yapar, İngiltere böyle yapar, İsrail şunu yapar, Engin Alan
bilmem ne yapar, MHP’si neler çevirir, bu bizi ilgilendirmez! Yönetim olan,
hükümet olan AKP’dir, Tayyip Erdoğan’dır. İmralı cezaevi bu hükümetin
sorumluluğu altındadır. Baskı ve tecrit uygulamalarından Tayip Erdoğan ve AKP
hükümeti sorumlu olduğu gibi, İmralı’da bunu da aşan her türlü olaydan
kesinlikle Tayyip Erdoğan ve AKP sorumlu olacaktır. Biz halk olarak başka hiç
kimseyi sorumlu tutmayacağız. Kürt halkı bu konuda nettir, duyarlıdır. Bu
duyarlılığını sürekli geliştirmektedir. Herkes bunu bilsin. Neden? Çünkü her
şey göz önünde. AKP hükümettir, iktidardır. İmralı kendi yönetim sorumluluğu
altında bulunuyor. Gerekli tedbirleri almak zorunda.
Diğer yandan, biz biliyoruz ki bu süreci Tayyip Erdoğan
başlattı. 2009 Kasım’ında barış gruplarının Türkiye’ye girişi ardından, Ekim
sonu Kasım başında silbaştan yaparız diyerek bu tehdidi bizzat Tayyip
Erdoğan’ın kendisi yaptı. Hakkari’ye gelip, beğenmeyen çekip gitsin diyerek
halkı tehdit etti. Silbaştan yaparız sözü de Önder Apo’ya dönük bir tehditti.
Neyin silbaştanını yapacak? İmralı sistemini silbaştan yapmakla tehdit etti.
Biz bunu böyle algıladık. Bu somut bir tehditti ve bu yapılmıştır. Artık ya
tümüyle düzeltilir, ya da bu olmazsa, Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti
İmralı’daki her türlü baskının, işkencenin, olayın tek sorumlusudur. Başka
ortakları olabilir bunun, ABD, AB’de suç ortağı olabilir, onlar da
yönlendiriyor olabilirler, ama İmralı Türkiye’dedir ve AKP yönetimi altında
olan bir alandır. Biz hem bu nedenle, hem de Tayyip Erdoğan’ın silbaştan sözünü
99’a geri dönmek biçimde algıladığımız için Tayyip Erdoğan ve AKP’yi bu
tehditlerden sorumlu tutuyoruz. Bunu herkes bilsin, kendileri de bilsin. Başka
biçimde bu durumu kamufle edebileceklerini kesinlikle sanmasınlar. Eğer böyle
değilse tedbir geliştirebilirler, açıklama yapabilirler, değişiklik
yapabilirler. Mevcut baskı ve işkenceyi ortadan kaldırabilirler. 17 Kasım
darbesini değiştirebilir, etkilerini yok edebilirler. Önder Apo’nun mevcut
statüsünü değiştirirler. Kaldı ki zaten eğer Türkiye’de bir uzlaşı, barış,
demokratik siyaset işlerliği gelişecekse, bunun ancak Önder Apo’nun öncülüğünde
olacağı açık. Önder Apo’nun da bunu yapabilmesi için koşullarının düzeltilmesi
zorunlu. Başka türlü de bu iş yürümez.
Gerillanın hazırlığı ne düzeyde?
-Newroz ve 4 Nisan kutlamaları gösterdi ki, Kürt halkı Önder
Apo’ya ve PKK’ye yürekten bağlıdır. Bu temelde önemli bir birlik de
oluşturmuştur. Bu nedenle bir kez daha Newroz ve 4 Nisan kutlamalarına katılan
herkesi selamlıyorum. Bayramlarını yine kutluyorum. Kürt halkının büyük bir ruh
yüceliği içerisinde olduğu kesin. Yücelişi yaşıyor, onur kazanıyor, haysiyet
kazanıyor. Kimliğini ve kültürünü özgürce yaşamanın erdemine ulaşıyor. Ruh
olarak, duygu olarak, bilinç olarak, davranış olarak kendini özgürlük temelinde
yeniden yaratıyor. Böyle bir halk yaratılışını selamlıyorum. Dünya halklarına
özgürlüğü kazanma yönünde en büyük cesaret ve fedakarlıkla mücadele ederek
örnek olan, öncülük oluşturan Kürt halkını, onun kahramanca direniş
mücadelesini saygıyla selamlıyorum, kutluyorum. Gerçektende büyük bir
yüceliktir. Faşist gerici güçler, AKP hükümeti saldırdıkça, baskı uyguladıkça
halkın Önderliğe ve PKK’ye bağlılığını azaltmıyor, tam tersine daha da
kenetlenmelerini, daha da çok bağlı hale gelmesini sağlatıyor. Yine daha geniş
çevrelerin bilinçlenerek Önder Apo ve PKK’ye bağlanmasına yol açıyor. Bu tür
saldırılar halkı pasifize etmiyor, tam tersine Kürt gençliği, kadınları ve
halkı daha cesur ve fedakar bir direniş mücadelesi içine giriyor. Her türlü
baskıyı, zorluğu gözüpekçe göğüslüyor, cesaretle mücadele ediyor. Serhıldanı
gittikçe şiddetlendirebiliyor. Yemiyor içmiyor, yatmıyor uyumuyor, gerçekten de
büyük bir enerjiyle çok zengin eylemler geliştirerek, mücadele tarzında dahiyane
bir yaratıcılık göstererek demokratik direnişi yükseltiyor ve yayıyor. Bu
elbette saygı duyulacak, kutsanacak, selamlanacak bir durumdur. Biz bunun
değerini görüyoruz, anlıyoruz. Bununla birlikte, gerçekten de coşkusu güçlü,
heyecanı çok. Her türlü acıyı, baskıyı özgür ve demokratik yaşamı yaratmanın
coşkusu ve heyecanıyla bastırıyor. En zor direnişi Govend tutarcasına yapıyor.
Adeta bayrama, düğüne çeviriyor. Bu da Kürt halkının bir direnme yöntemi ve
erdemi. Bu bakımdan da halkın coşkusunu da selamlıyorum. Bu bir dinamizm
kazanmadır. Çürüyen, eskiyen yanlarını, paslanan yönlerini atarak dinçleşme,
gençleşme, dinamikleşme durumudur. Özgürlük direnişimiz bu temelde genç ve dinç
yeni bir Kürt halkı ortaya çıkarmıştır. Bunu herkesin görmesi gerekli.
Halktaki bu durumun tüm hareketimizde yaşandığı da
tartışmasızdır. Bütün parti hareketimiz, KCK camiası bu ruhla doludur. Tamamen
böyle bir heyecanı ve coşkuyu yaşıyor. Buna göre ölçülerini oluşturuyor.
Özellikle parti 10. Kongremiz temelinde gelişen yeniden partileşme bütün
militan kadro yapısında büyük bir ruh yücelmesi, coşku, heyecan ortaya çıkardı.
Kendini yenileme, düzeltme ve yeniden yapılandırma durumunu geliştirdi. Yeniden
katılım sağlattı. Üçüncü partileşme hamlesine bütün kadrolar kendilerini
yenileyerek, gençleştirerek katıldılar. Gerilla bu hamleye öncülük ediyor.
Dolayısıyla tüm hareketimizin moral ve coşku gücü gerilladadır. Son bir yılda
özellikle nicel ve nitel büyüme hamlesi temelinde bu konuda önemli bir gelişme
yaşandı. Yeni güçler katıldılar. Çok kapsamlı bir eğitim çalışması yürüttük.
Zihniyet devrimi gerçekleştirdik. HPG’de değişim ve yeniden yapılanmayı
başardık. Yeni bir HPG zihniyet olarak, tarz olarak, sistem olarak oluştu,
ortaya çıktı. Bu gelişmeler elbette büyük bir coşku ve moral durumunu ifade
ediyor. Bu gelişmeler gerillayı Önderlik gerçeğine, parti çizgisine, halka ve
ülkeye çok daha güçlü bir biçimde bağlamıştır. Tıpkı halktaki gibi Önderliğe
bağlılık, ülkeye bağlılık, partiye bağlılık, halka bağlılık, direnişe bağlılık
gerillada da kat kat artmıştır. Coşku ve heyecan da aynı düzeydedir. Moral
düzeyi en zirvede seyrediyor. Öyle ki, mücadele etmenin büyük istek ve
sabırsızlığını tüm gerilla yaşıyor. Edindiği bilinç, gördüğü eğitim ve genelde
gelişen mücadele onda böyle bir etki yaratıyor. Her gün büyük coşku ve heyecan
içinde yaşıyor.
GERİLLA EN BİLİNÇLİ VE ÖRGTÜLÜ DÖNEMİNİ YAŞIYOR
Hazırlık düzeyi de bu temelde en yüksek noktadadır. En büyük
hazırlık eğitimdir, moraldir. Bunu da yürüttüğü çalışmalarla gerilla son
yıllarda çok ileri düzeye çıkardı. Örgütsel hazırlıkları da iyidir, teknik
hazırlıkları da iyidir. Hiçbir zaman ulaşamadığı teknik düzeye kendisini
ulaştırmıştır. Yaratıcıdır bu konuda. Yenilikler geliştiriyor. Yapıyor, inşa
ediyor, yaratıyor ve kullanıyor. Önümüzdeki süreç bunun ne demek olduğunu
herkese gösterecek. Herhangi bir zorluğu, sıkıntısı şu an yoktur. Demek ki
teknik hazırlık bakımından da, örgütsel yapılanma olarak da, eğitim ve moral
bakımından da gerilla en ileri, en yüksek düzeye ulaşmış bulunuyor. Hatta tarihin
en bilinçli, örgütlü ve hazırlıklı dönemini yaşıyor diyebiliriz. Bu gerilla
halkın özgürlük mücadelesinin dördüncü stratejik döneminde de öncülük yapmaya,
halk direnişini savunmaya, öncülük ederek onun başarı çizgisinde yürümesini
sağlamaya muktedirdir. Bu konuda kararlılığı tam, hazırlıkları güçlüdür.
Bunları nasıl pratikte gerçekleştireceğini eğer böyle bir süreç gelişirse
herkes görecektir. Şimdiye kadar Önderliğimiz bu sürecin gelişmesini engelledi.
Barışı yaratmanın temsilcisi oldu. Gerilla Önderlik bağlılığı nedeniyle sıkı
sıkıya Önder Apo’nun yürüttüğü siyasete uydu. Eğer şimdiye kadar bu düzey
pratikleşmediyse bunun nedeni tamamen budur. Eğer önümüzdeki süreçte böyle bir
durum ortadan kalkarsa, Önder Apo’nun barış çabaları karşılık bulmaz ve oyunlarla
karşılanırsa, elbette ki o zaman tüm hareket, halk gibi gerilla da devreye
girecek ve Kürt gerillasının, kendini yenilemiş, yeniden yapılandırmış olan
gerillanın neler yapmaya muktedir olduğunu herkes görecektir. Bu bakımdan halk
gerillaya destek versin, inansın, güvensin. Gerilla hiçbir zaman zayıflık
göstermeyecek, bu kahramanlık çizgisine kesinlikle halel getirmeyecektir. Bunu
herkes bilsin, bu temelde gerillaya daha yakın olsun, daha çok destek versin,
gerillayı güçlendirecek serhıldana daha fazla katılım göstersin. Gerilla ve
halk serhıldanının birliği dördüncü dönemde özgürlüğü kazanmamızı sağlayacak
iki temel güçtür. Bunları geliştireceğiz ve mutlaka bu temelde zaferi
kazanacağız.- ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info