Ortadoğunun en kadim yerli ve yerleşik halkı olan Kürtler yaklaşık 200 yıldır kendi öz vatanında yabancılaşmaya ve kimliksizleştirilmeye karşı aralıksız bir biçimde mücadele ederek kendini savunmaktadır. Bu süre zarfında onlarca kez serhıldanlar gerçekleştirmiş olup, fiziki ve kültürel varlığını bugüne kadar korumayı başarmıştır. Yalnız Kürd’ün karekteristik özelliklerinden olan; aşiretçilik,ihanetçilik ve dar bölgecilik anlayışlarının derin köklere sahip olmasından dolayı, bu durum tarihte emsali olmayan mücadelesine rağmen başarıya ulaşmasında engel bir rol oynamıştır. Bu tarihi direnişlerin devamı olarak ortaya çıkan PKK hareketi ise, yakın tarihte inanılmaz kazanımlar elde edip, parçalı duran Kürt halkını bir araya getirerek ulusal bir bilinç kazandırmıştır. Ve uluslararası arenada Kürt mücadelesini tüm ülkelerin gündemine sokarak Türk devletinin gayri ahlaki ve işgalci politikalarını teşhir etmiştir. Kürt halkını yok ettiğini, erittiğini düşünen Türk devleti PKK’nin ortaya çıkmasıyla deliye dönmüş ve bu hareketi ortadan kaldırmak için uluslarası güçler ve yerel iş birlikçileri de yanına alarak, her türlü yöntemi devreye sokarak PKK’yi ve onun şahsında özgür Kürdü bitirmeye and içmiştir.
Bugüne kadar sahada salt askeri yöntemlerle sonuç alamayan AKP ve MHP faşist güruhu MİT kontrolünde olacak şekilde vakıf ve stratejik araştırma şirketleri kurarak, özel harp yöntemlerini derinleştirmiş, istihbari,ajanlaştırma ve teknik kulanımını artırarak sonuç alacağına kendini inandırmıştır. Bunun en bariz örneği olan SETA adında (Siyaset, Ekonomi Ve Toplumları Araştırma Vakfı) 2006 yılında kurulan Ankara merkezli bir vakıftır. Bu vakfın bir çok üst düzey yöneticisi bugün AKP içinde geçmişte oynadıkları kontra rollerinden dolayı, bir nevi terfi ettirilrek hükümet içerisinde yüksek makamlara getirilmişlerdir. Bunlardan en barizi olan bugünkü Fahrettin Altun iletişim başkanı olurken, İbrahim Kalın cumhurbaşkanı baş danışmanı ve sözcülüğü görevine getirilmişlerdir. Bu vakıf 2015’ten bu yana aktif bir biçimde yayınlamış olduğu dosya ve makalelerle özgürlük hareketine karşı açık bir biçimde saldırarak, yayınlamış olduğu asılsız bilgilerle toplumu manipüle etmenin yanında faşist Türk Devletine soykırım savaşında yol göstericilik yapmaktadır. Yakın zamanda Başurê Kürdistan’da yürütülen kirli savaşa atıfta bulunarak, yayınlamış olduğu bir analize bakarsak ne planlamış olduklarını ve bunu kiminle yürüttüklerini pervasızca bir biçimde yazmaktadırlar. Bu analiz aynı zamanda PKK’nin tespit ve öngörülerinin de ne kadar doğru olduğunu ve Kürt halkı üzerine kurgulanan oyunun nedenli karanlık ve geniş bir konsept içerdiğinin de ispatıdır. SETA bu kirli savaşın nasıl ve kiminle beraber yürütüldüğünü şu cümleler ile açıklamaktadır; ‘’sınır ötesi hareket silsilesinde bölge ülkelerindeki yerel hükümetlerle çalışmaya özen göstererek bu bağlamda Suriye Geçici Hükümeti ve Irak Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile iş birliğine gitmiştir. Söz konusu iş birliği Türkiye’nin terörle mücadelesine katkı sağladığı gibi bölge hükümetlerinin otoritesini de güçlendirmiştir.’’ diyor. Devam ederek; ’‘ bu kapsamda Türkiye’nin Irak sahasında yürüttüğü askeri hareketlerle birlikte IKBY ve onun askeri unsuru Peşmerge ile iş birliği geliştirmesi PKK’yi stratejik bir çıkmazın içine sokmuş.Peşmerge-PKK çatışması adım adım tırmanırken KDP siyasetinin Suriye’deki temsilcisi olan ENKS ile YPG arasında ABD ara buluculuğunda gerçekleşen birlik görüşmeleri de sekteye uğramıştır. İki taraf arasında Irak’ta başlayan çatışmalar kaçınılmaz olarak Suriye sahasını da etkisi altına almıştır.’’ Akıllarınca bir taşla birden fazla hedefi vurmayı planlamışlar. Lakin PKK soğuk kanlılığını koruyarak, tüm saldırılara ve KDP’nin gerilla alanlarını tutmasına rağmen kardeş çatışmasından kendini uzak tutması, bu küçük kafalıların oyunlarını da bozmuştur. Fakat tehlikeli olan şey hala bu oyundan vazgeçmemiş olmalarıdır. Bundaki en büyük neden KDP’nin işgalciler ile arasına mesafe koymamasından almaktadır. Tabi bu kirli yerel işbirliçilerini bir Truva atı gibi kulanırken ona vaad etikleri şeyi de kendi analizlerinde açıkça yazmaktadırlar ’’ Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği askeri harekatlarla birlikte PKK’nin alan hakimiyeti sonlandırılırken söz konusu süreç IKBY için tarihi fırsatlara kapı aralamaktadır. Erbil yönetimi Ankara ile iş birliğini geliştirerek bölgenin terör unsurlarından temizlenme sürecini hızlandırırken PKK’nin aşındırdığı otoritesini de yeniden tahkim edebilir. Irak’a mütakip olarak Suriye’de de PKK varlığı ortadan kaldırılarak Türkiye-IKBY iş birliğinde yeni bir süreç işletilebilir. Ancak Peşmergenin TSK ile birlikte daha aktif şekilde PKK’ye karşı askeri harekatlara dahil olması gerekmektedir.’’ Şimdi KDP’nin nerden cesaret aldığı ve Türk devletinin ağzı ile PKK’ye saldırmasının altındaki nedenler ortaya çıkmıştır. Bu uzun SETA alıntısı bu vakfın dediği gibi aslında tarafsız olmadığı MİT’in özel savaş aracı olup devletin amaç ve hedeflerini yazdığını bir kez daha kanıtlamaktadır. Bununla KDP ile içine girmiş oldukları ittifak ve pazarlıklarını resmi kanallardan teyid etmişlerdir.
Zaten Türk Devleti Gare aldığı tarihi hezemetten sonra daha fazla KDP işe işbirliğine girmiş, sözde analistçi,stratejistyenleri ve emekli genarelleri TV ekranlarında açık bir biçimde KDP’nin artık zorunlu olarak ta olsa aktif bir biçimde PKK’ye karşı kullanılması gerekmektedir demekteydiler. Çünkü araziye hakim olmamaları ve savaşın sınır ötesinde karadan devam etmesinden yerel idareninde yanlarında olması olar için uluslararası siyasette meşruyet sağlayacaktır. Bu yüzden KDP’nin PKK ile yaşadığı gerginliğe farklı farklı gerekçeler sunması bu raporla beraber yalanlanmaktadır. Türk devleti KDP’yi ve yaşanan son olayları nasıl gördüğünü açıklıkla söylemektedir. Buna rağmen KDP hala TC’nin talimatları ve istekleri doğrultusunda PKK’ye saldırdığını inkar edebilir mi? Türk Devleti KDP’ye kardeşini vur sana hem Irak’ta hem Suriye’de alan açarım diyor. KDP’nin bu teklife cevabını son provakasyonlarından anlıyoruz. Hala son çatışmaların Kürtler arası sorunlardan değil, işgalcilercilerden ve onunla beraber hareket eden KDP’nin ihanettinden kaynaklandığına şüphe kalır mı? KDP Kürt kamoyundan korkarak farklı farklı gerekçeler ileri sürüyor ama Türk devleti bu gerekçelerin boş olduğunu asıl meselenin PKK’nin yok edilmesi olduğunu açıklıyor. Öte yandan Türk devleti tüm planı açıklıyarak KDP’ye ve onun söylemlerine zerre kıymet vermediğini göstermektedir.
Bilindiği gibi KDP ve TC’nin birliktelikleri yeni olan bir durum olmamakla temelleri 90’lı yıllara dayanmaktadır. Bu dönemde içine batmış olduğu ihanet sarmalından çıkamaması bugün de Türk devleti ile beraber hareket etmesini kendisince mecbur kılmaktadır. Türk devletini gözünde o kadar büyütmektedir ki, Kürtler ile hareket ederse varolan dar maddi kazanımlarınında elinden alınmasından korkmaktadır. Ama bilmelidir ki tarih bu yapılanların elbette hesabını soracaktır. En son 3 gerillanın akibetinin netleşmemesi ve 7 gerillanın KDP’nin özel güçleri tarafından alçakça şehit edilmesi ile geri dönülmez bir durum ortaya çıkmıştır. Mesut Barzaninin ‘’ Kürt savaşı benim kırmızı çizgimdir ve ben bu defteri bir daha dönmemek üzere kapattım’’ demesi, artık anlam hakkikatini yitirmiş ve laf-ı güzaftan öteye bir anlam taşımamaktadır. Alev topuyla oynuyan KDP bilmelidir ki tarih tekerrürden ibarettir ve Türk devleti geçmişte olduğu gibi kavmine ihanet edenleri işi bittikten sonra kendisi içinde en büyük tehlike olarak görüp onları yok etmektedir. Böyle devam ederse Réber, yézdanşer ve diğer ihanetçilerin başına gelenler onun da başına gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu tehlikeli ve sonu her anlamda onlar için hüsran olacak durumdan kendini kurtarmak istiyorsa, o aman KCK’nin önerdiği Ulusal Kürt Kongresinin içinde yer alıp işgalcilere tutum alırsa, yalnız bir parçada değil tüm KÜRDİSTAN’da Kürtler büyük kazanacaktır. Bu da Kürt birliğinin sağlanması ve geçmişin özeleştirisi ile olacaktır.
Militan Rêhat
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi