29 Ekim 2014 Çarşamba Saat 13:38
0
21
TR
:” ”
:””
” “,”serif”
Mezopotamya coğrafyası, tarihteki neredeyse tüm stratejik
nitelikteki değişim ve dönüşümlerin mayalandığı ve vücut bulduğu bir mekan
olmuştur. Bölgenin tarihi, sosyal, kültürel, coğrafik ve ekonomik özellikleri,
sürekli böylesi bir potansiyeli içerisinde barındırmasını da beraberinde
getiriyor. Şimdi de benzer bir süreçten geçiyoruz. Yine yoğun ideolojik,
siyasi, sosyal, dini ve mezhepsel çelişki ve çatışmaların yaşandığı bu süreç
aynı biçimde yoğun gelişmelere de gebe görünmektedir.
Bu sürecin en çok konuşulan ve yazılıp çizileni PKK ve
DAİŞ’tir. DAİŞ adeta tüm bu çelişki ve çatışmaların doğurduğu ve toplumların
başına bela ettiği politik bir ur ya da kanser iken PKK ise öteden beri ortaya
koyduğu pratiğiyle bu kaos durumunu demokratik topluma evriltmeye çalışan bir
mücadelenin sahibi oldu. Bugün her iki gücün kıyasıya savaşması tesadüf olmasa
gerek. Elbette perde önünde ve bir vekalet unsuru olarak ortaya çıkarılan
DAİŞ’in perde gerisi güçleri esas olarak bu uğursuz ve olumsuz unsuru elinde
tutan odaklar olmaktadır.
Uluslararası Güçler TC’ye DAİŞ Konusunda Netleşmeyi
Dayatmaktadırlar
Bu odaklardan biri de Türkiye devletidir. DAİŞ’e kirli özünü
veren ve öteden beri bir manipülasyon iktidarı olan TC, bu durumunu örtbas
etmek için kendince PKK ile DAİŞ’i aynılaştırma söylemlerine başvursa da
uluslararası medyada alay konusu ve keskin eleştirilerin hedefi olmaktan
kendisini kurtaramadı. DAİŞ’i arkalayan politikası ve pratiği gün gibi
ortadayken çok kaba bir inkar içerisine girmesi ise siyasi ve diplomatik bir
kötürüm hali olarak adlandırılabilir. Türk devleti mevcut politikalarını fazla
sürdürebilecek durumda değildir. Çünkü uluslararası güçler kendi eserleri olan
ve şimdi kendilerine dönen DAİŞ konusunda bir ittifaka giderken TC, ısrarla
bunun dışında kalmaya çabalamaktadır. Fakat bu derece geniş ve kapsamlı bir
ittifak oluşturulmuşken ve bu ABD-NATO öncülüğünde yapılıyorken, NATO’nun bir
üyesi olan TC’nin bu siyasetinde daha fazla diretmesi kendisi için büyük risk
anlamına gelmektedir. Bunun farkında olan TC ve AKP, tıpkı sözde çözüm
sürecinde olduğu gibi kısmi ve biçimsel adımlarla söz konusu güçleri
oyalayabileceğini düşünmektedir. Ama her iki süreçte de, bu siyasetinde ısrar
ettikçe önüne çıkacak faturanın ağırlığının ya farkında değildir ya da bunu
göze almaktadır. TC’nin DAİŞ konusundaki bu ısrarının esas nedeni genelde git
gide daha da yakıcı bir tarzda birleşmeye ve bütünleşmeye giden Kürt ve
Kürdistan olgusu iken özelde ise güncel olarak bu olgunun odaklandığı Rojava
gerçekliğidir. Bülent Arınç bu durumu, Kobanê konusundaki bir söyleminde
“kanton kurmuşlar, devletleşmeye gidiyorlar diyerek itiraf etti. Türkiye’nin
diğer bir kaygısı ise tutumunu söz konusu ittifaktan yana netleştirmesi
halinde, bu derece ölçüsüzce kullandığı DAİŞ’in kendisine yöneleceğidir. Zaten
DAİŞ’in Türkiye’de azımsanmayacak oranda bir potansiyelinin ve hatta uyuyan
hücrelerinin olduğu da sır değildir. Bu durum 90’lı yıllardaki Hizbul- Kontrayı
anımsatmaktadır. Zaten son Kobanê serhildanlarında DAİŞ ile bu kontra gücünün
özdeş olduğu tüm netliğiyle bir kez daha görüldü. Özcesi TC bu tutumunu fazla
sürdüremeyeceği gibi ileride, Bosna Hersek ve benzeri örneklerde görüldüğü gibi
DAİŞ konusunda olası bir savaş suçları mahkemesinde yargılanmaktan da yakasını
kurtaramayacaktır. Çünkü bu yönlü çok kirli bir pratiğin sahibidir. Bu
pratiğini, Esat karşıtlığıyla ve onun kirli pratiğini gündemleştirerek örtbas
etme gayretindedir. TC bu yönüyle Mezopotamya coğrafyasında adeta ateşle
oynamakta ve şimdi de iki ateşin yakıcılığıyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Uzak olmayan bir vadede Erdoğan’ın Hüsnü Mübarek durumuna düşürülmesi uzak bir
ihtimal olarak görülmemelidir. Nitekim içerisine girdiği ruh hali ve dikta
duruşu esasında onun gidişatını göstermektedir.
TC’nin sadece DAİŞ ile değil, Suriye içinde ki birçok grup
ve Irak’ta ki Baas kalıntılarıyla da sıkı ilişkileri söz konusu ve bunlar
üzerinde etkisi söz konusu olduğunu düşünüyoruz. Suriye’de gelen bir milyondan fazla mülteci
kesim içinde TC istihbaratı iyi bir çalışma yürütmüş bunlar içinde devşirdiği
kişiler aracılığı ile Suriye topraklarında ki tüm gruplarla bir biçimi ile
ilişki içine girdi. Türkiye’nin ABD ve NATO’ya DAİŞ karşıtı oluşturulan
ittifaka girmem için başta şartlarımı kabul etmen gerekiyor dayatmasında
bulunmasının temelinde bu gruplar üzerinde ki etkin gücünü kullanmaktadır. TC,
“karada etkin olan tek güç benim ve onun için bana ihtiyacınız vardır
demektedir. Bu durumu kabul etmek ABD’nin TC’nin yedeğine düşmesi demektir. ABD
için bunun tek alternatifi ise Kürt güçleridir.
Onun için Kobani’ye, arka sıra diğer kantonlara yönelerek bu
alternatifi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Kobani konseptinin arkasında
böyle bir durumun olduğu anlaşılmaktadır. TC mevcut durumda bu kartı elinde
sıkı tutmak için Suriye içinde ki gruplar arasında DAİŞ’e katılmaları konusunda
buluculuk yapmaktadır. Alınan bilgilere
göre El-Nusra, Ehrel Şam, DAİŞ arasında görüşmeler söz konusudur. Yine TC’nin İslami cephe ile DAİŞ arasında
ara buluculuk yaptığı söylenmektedir. TC
elinde geldiğince ABD öncülüğünde DAİŞ karşıtı oluşan bu ittifakı boşa çıkarmak
için çaba içindedir. TC bu durumda iken Kuzey’de çözüm sürecinde adım atması
mümkün görünmemektedir.
Terbiye ve Sistem İçileştirme Harekatı
PKK’nin, sözde terör örgütleri listesinden çıkarılması ile
Rojava’ya insani ve askeri yardım tartışmaları ve üst düzey devlet adamlarının
olumlu açıklamalarıyla diplomatik sahadaki yeni açılımlar bu sürecin sonucu
olarak gelişmektedir. Bu durum uluslararası alanda önemli politik imkanların
yolunu açarken paralelinde ise başat uluslararası güçlerce bir “içselleştirme
ya da “sistem içileştirme gizli ajandasının devreye konulmaya çalışıldığı da
fark edilmektedir. Bu tutuma yoğun bir manipülasyon faaliyeti de eşlik
etmektedir. Deyim yerindeyse bir havuç-sopa politikası güdülmektedir. Bu en
çarpıcı tarzda Kobanê’de DAİŞ’e dönük hava saldırılarında görüldü. Koalisyon
güçleri bu yönlü neredeyse milimlik hesaplarla hareket ediyorlar. Öncelikle
çeteler şehre giriş yapmayana kadar ciddi bir yönelim gerçekleştirilmedi. Bu
aslında kendi vekaletleriyle hareket eden DAİŞ çeteleri yoluyla bir tür
“terbiye etme stratejisidir. DAİŞ’in öncülü olan El Kaide’yi Afganistan’da
dizayn eden ABD ve bu konuda ona temel anlamda destek veren DAİŞ’in fikirsel
anayurdu ve temel destekçilerinden olan Suudi’nin şimdi hava saldırılarında
bulunmaları bu durumun fotoğrafı olmaktadır. Bilindiği üzere geçen yüzyılda
nice devrimci örgüt bu “terbiye mekanizmasına tabi tutuldu. Neticede bazıları
ya tasfiye edildi ya da kapitalist modernite sistemine içselleştirildi. Şimdi
içerisine girilen yeni süreçte aynı durum PKK içinde uygulanmaya
çalışılmaktadır. Bu yönlü Kobanê adeta bir laboratuvar olarak ele alınmaktadır.
Şu denmek istenmektedir: “DAİŞ sizi yutacak, bunu engelleyecek teknik bizde,
eğer bizim cepheye dahil olursanız biz de tekniki destekle yutulmanızı
önleyebiliriz Aslında aynı stratejiyi
TC ve KDP de kendi imkan ve çaplarıyla PKK’ye dönük yürütmektedirler.
Burada bir ikilem daha öne çıkmaktadır. “Teknik mi, “irade
mi? Bu ikilemi çözecek can alıcı soru budur. Elbette iradeli bir tutumun
sonuçları olan bilinç, örgütlülük, yaratıcılık, öngörü ve benzeri özelliklerin
hakkı verilirse modernist güçlerce neredeyse “tanrı düzeyine çıkarılan
tekniğin öyle hiç de belirleyici olmadığı, olmayacağı görülecektir. Aslında
“tanrısallık , “iradeli insanın özelliğidir. Gerçek anlamda Apocu kişiliğin
temel özelliği de budur. Kobanê yapısı bunu belli düzeyde ve özellikle de
fedailik anlamında görkemli tarzda ortaya koydu.
Cephesel Stratejiden
Sızma Stratejisine
Bu süreçteki önemli gelişmelerden biri de Kürt cephesinde
özellikle de Başur-Rojava hattında yaşanan boyutlanmadır. Her şeyden önce şu
bir gerçek ki ABD ve diğer Batılı güçler salt Arap iktidarlarına dayanarak
Mezopotamya’daki çıkarlarını gerçekleştirme konusunda hedeflerine
ulaşamayacaklarını algıladılar. Bu net olarak Suriye savaşında görüldü.
Kontrollerinden çıkan DAİŞ konusunda da aynı durum geçerli olmaktadır. Bu
yüzden de Kürt güçleri üzerinden bir stratejiye yönelmektedirler. Kürt
güçlerine de Başur iktidarı üzerinden ulaşmayı gütmektedirler. Barzani’nin
ikide bir Rojava konusunda “uluslararası meşruiyet ve diplomasi anahtarının
kendisinde olduğunu dile getirmesi bunun sonucudur. Nitekim ABD’nin ilk kez
resmi ve açık olarak ulusal güvenlik danışmanları üzerinden Duhok’ta PYD ile
direk temas kurması da bu yaklaşımın yansımasıdır. Bu aslında KDP üzerinden PYD
ve YPG’nin gücünü ve dinamizmini yedekleme ve kendi çıkarlarına kanalize etme
girişimidir. KDP’nin “anormal denebilecek bir tarzda, tümüyle alttan alan
yumuşak bir üslupla ve tavizkar bir görünümle tekrardan ENKS ile TEV-DEM
arasında görüşme talep etmesi bununla ilintilidir. Duhok’ta ki görüşmelerde
amaç eskisi gibi cephesel değil de taviz veriyormuş gibi yaparak içe sızmadır.
Bu görüşmelerin Kobanê’de ki savaşın en hassas evresine denk getirilmesi de
amaçlıdır. Hava saldırıları düzenleyen ABD yetkililerinin ikide bir “DAİŞ’e şu
kadar saldırı oldu, şu kadar kayıp verdirildi ama hala kaygılıyız, Kobanê’nin
hala düşme ihtimali var demesi de havuç sopa politikasının Kobanê ve Duhok’ta
eş zamanlı yürütüldüğünü göstermektedir. Başur parlamentosunun ağza bir parmak
bal çalarcasına Rojava ile ilişkilenme ve destek gibi muğlak bir karar alması
da bunu tamamlayıcı nitelikte bir girişimdir. KDP Kobanê’de ki durumu kendince
zaaf olarak algılamakta ve bunu Rojava’ya dönük bir strateji değişikliğiyle
değerlendirmek istemektedir. Eğer Duhok’ta en az düzeyde dahi olsa Rojava’ya
giriş imkanı elde edebilirse bunu zamanla genişletmeyi hedefleyecektir.
Sonuç
1) TC’nin
Kobanê üzerinden Rojava Kantonlarını düşürme, pusuda bekleyen KDP’nin buraları
ele geçirme ve Batılı ülkeler ile onların eksenindeki bölge iktidarlarının
Rojava’yı kendi sistemlerine eklemleme amaçları hala devrededir.
2) Son süreçte
tali plana düşmüş gibi görünseler de Suriye ve İran’ın da tehlike potansiyeli
hala sürmektedir. Bu iki devlet kantonları kabul etmemektedir.
3) DAİŞ mevcut
durumda Cizire Kantonu üzerine yoğunlaşmakta ve Kobani’ye yönelik yapmış olduğu
saldırı gibi bu saha üzerinde de düşünmektedir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info