Afrika ülkeleri içerisinde en zengin yeraltı kaynaklarına sahip ülkelerden olan, 2011 yılında Eski lider Muammer Kaddafi’nin iktidardan düşmesinden bu yana kaos, kriz ve kanın durmadığı bir savaş sarmalına giren Libya yeni bir dönemece girmiş bulunmakta.
BM öncülüğünde 9 Kasım’da Tunus’ta başlayan ve Libya’daki farklı siyasi ve sosyal kesimleri temsilen seçilen 75 kişi ile yürütülen “Libya Siyasi Diyalog Forumunda”, 24 Aralık 2021’de Libya’da genel seçimlere gidilmesi kararlaştırılmıştı. Formun ilk önemli kararlarından biri hayata geçirildi; geçici hükümeti kurması için 61 yaşındaki milyarder iş adamı Abdülhamid Dibeybe’yi seçti.
Oylamada Başkanlık Konseyi’nde yer alacak 3 üye de belirlendi. Başkanlık Konseyi’nin başına da Bingazili Muhammed Yunus el Menfi seçildi.
Yapılan seçimlerle yeni bir dönemece giren Libya’da, Türkiye’nin bölgedeki askeri ve siyasi varlığı da yeni bir sürece evrilmeye gebe iken uluslararası güçler ve bölge dinamikleri de pastadan pay kapma derdinde.
Umulmayan Sonuçlar
Cenevre’de yapılan seçimlerin favorisi, uluslararası güçlerin de desteklediği İçişleri Bakanı Fethi Başağa ve Tobruk Parlamento Başkanı Akile Salih İsa’nın oluşturduğu listeydi. Ancak Libya’nın batısından gelen temsilciler, Trablus milisleri arasında popüler olmayan Başağa aleyhinde oy kullandı. Hafter yanlıları ise, Mareşal’e meydan okuyan Parlamento Başkanı Salih İsa’ya karşı oy kullandı. Favori adaylar üzerinde uzlaşma çıkmayınca, seçimi 73 oydan 39’unun desteğini alan iş adamı Abdülhamid Dibeybe ile Muhammed Yunus el Menfi’in listesi kazandı.
Başbakan Dibeybe, 24 Aralık’ta yapılacak seçimlere kadar, Mareşal Halife Hafter’e karşı 5 yıldır ülkeyi yöneten eski Başbakan Feyaz El Saraç’ın yerini alacak.
Menfi-Dibeybe listesi, Türk askeri varlığı ve Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yapılmış anlaşmalar için şimdilik bir engel teşkil etmiyor. Ayrıca başbakan adaylığında bulunanların hepsinin Mısratalı olması Türkiye’nin seçimler karşısında rahat bir pozisyona girmesini sağladı.
Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen DİBEYBE ve MENFİ kimdir?
Libya’nın Misrata kentinde bilinen bir isim Abdulhamid Dibeybe, İhvan ve Türkiye’ye verdiği destek ile tanınıyor. Uzun yıllar Muammer Kaddafi’nin yakın çalışma ekibinde yer alan Dibeybe, ülkeye yabancı yatırımları da çekerek dev projelerin gerçekleşmesini sağlamakla görevli Libya Yatırım ve Geliştirme Şirketi’nin (Lidco) yöneticisi idi. Fransız Le Monde gazetesi, Dibeybe’nin Libya ile ilgilenen Türk şirketlerinin ülke içindeki temsilcisi olduğunu yazdı. Türkiye’ye yakın olmasının yanında Libya parlamentosu 2017 Haziran’ında aldığı karar ile İhvan’a yakın Dibeybe’yi teröre destek verenlerin listesine almıştı.
Muhammed Menfi, BM tarafından tanınan ve Türkiye tarafından desteklenen Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni temsilen Atina Büyükelçiliği görevinde bulunuyordu. Türkiye ile Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında 2019 yılı Kasım ayında deniz yetki alanları ve askeri iş birliği mutabakatlarının imzalanmasının ardından Yunanistan protesto olarak Menfi’yi sınır dışı etmişti.
Önümüzde duran resim her ne kadar Türkiye lehineymiş gibi görünse de kurulan hükümetin geçici olması, Libya’daki dinamiklerin kısa sürede değişkenlik göstermesi Türk askeri varlığı, üs edinmenin önünü açan askeri iş birliği anlaşması ve deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmaların ters yüz olmasıyla sonuçlanabilir. Ki seçim sonuçlarından sonra 10 Şubat günü BM Güvenlik konseyi tarafından yapılan açıklamada, Türkiye başta olmak üzere Libya’daki tüm yabancı güçlerin ve paralı askerlerin daha fazla bir gecikme yaşanmadan derhal geri çekilmesi gerektiğini vurguladı.
Libya’daki çatışma taraflarının 23 Ekim’de vardığı ateşkes anlaşmasında, yabancı güçlerin ve paralı askerlerin anlaşmayı takip eden 3 ay içerisinde yani 23 Ocak’ta Libya’dan çekilmesi gerektiği ifade ediliyordu. Fakat anlaşma metninde belirlenen süreye rağmen Libya’daki hiçbir yabancı güç veya paralı asker çekilmedi. BMGK son çağrılarının sonrasında da Türkiye alandan çekilmeyeceğini yineledi. Türkiye’nin Libya’da kalmada bu kadar ısrarcı olma nedenini anlamak için olayın tarihi boyutuna ve son 10 yılda şiddetlenen savaş haline bakmak gereklidir.
Türkiye’nin Libya’da olma ısrarı
Üç buçuk asırdan fazla bir süre Osmanlı hâkimiyeti altında kalan Libya, 19. yüzyılın sonlarında Fransa’nın Tunus ve Cezayir’i, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinin ardından İtalya’nın ilgi alanına girmiş, İtalya bu toprakları işgal etmek için fırsat kollamaya başlamıştır. Osmanlı Devleti ise başta 1912’de patlak veren Balkan Savaşı olmak üzere, Libya’daki İtalyan saldırısı karşısında gerekli reaksiyonu gösterememiş ve 18 Ekim 1912’de imzalanan Uşi Antlaşması ile Libya’daki Osmanlı hâkimiyeti fiîlen sona ermiştir. Miadını doldurmuş Osmanlı hayalleriyle Libya’yı yeniden hakimiyeti altına almak isteyen Türkiye kaos ortamından yararlanarak Libya’ya asker gönderdi.
2011 yılında sömürgeci güçler Libya’ya müdahale etmek ve Kaddafiyi ortadan kaldırmak için Türkiye’yi koçbaşı seçmişti. Fransa devleti, İzmir Hava üssünden kaldırdığı savaş uçaklarıyla Libya’ya ilk askeri müdahaleyi başlatmıştı. Bu müdahale sonucunda pastadan istediği payı alamayan Türkiye ikinci bir fırsatı kaçırma niyetinde değildi. BAE, Fransa ve Mısır’ın desteklediği Hafter liderliğindeki güçlerin Trablusgarp’ta etkin olması durumunda Türkiye hem Kaddafi dönemine dayanan alacaklarını alamayacağını hem de ülkenin yeniden inşa dönemindeki ihalelerden dışlanacağını iyi biliyor.
Yine Türkiye’nin dış politikada ve ekonomide çıkmaza girdiği böylesi bir dönemde Libya’yı bir çıkış kapısı olarak görmektedir. Özellikle de Libya’nın Afrika ülkeleri arasında en zengin petrol ve benzin rezervlerine sahip olması işgalci Türk devletini iştahını kabartmaktadır.
Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan, İsrail ve Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışarda tutan enerji ve güvenlik adımları da Türkiye’nin Libya hamlelerinde etkili olmaktadır. Bu dört ülkenin girişimlerinin kendisini çevreleyen bir kuşak olduğunu gören Türkiye, Libya ile deniz komşuluğunu sürekli kılarak bu ittifakı delmek istiyor. Daha da önemlisi Türkiye, Ortadoğu’da son dönemdeki Türkiye karşı gelişen hamlelerin çoğunun arkasında olan BAE ile yine kendisine karşı hasım olarak algıladığı Mısır lideri Sisi’ye karşı bir zafer kazanmak istiyor.
Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE arasında tırmanan gerilimde İslam Dünyasının hamisi olma hedefleri Libya’da olma nedenlerinden bir diğeridir. Osmanlı yıkıldığında hilafet ortadan kalktı. Bununla İhvancılık Mısır’da gelişti. Katar’da yapılan toplantı da İslam Ordusu kurma kararı pratikleştirilemeyince SADAT denetiminde eğitilen ve finanse edilen, paramiliter güçler sahaya sürüldü. Bunun pratik sahası da Suriye özelinde Ortadoğu oldu.
Son 10 yılda yaşanan savaşta 43 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Libya’da Türkiye’nin varlığı başta yerel güçler olmak üzere uluslararası alanda da memnuniyetsizlik yaratmakta. Türkiye Libya’daki varlığındaki ısrarı devam etmesi durumunda önümüzdeki günlerde uluslararası güçlerin yaptırımlarına tabi olma durumu söz konusudur. Elbette bununla bağlantılı olarak işgal ettiği Suriye’deki varlığı da tartışma konusu olacaktır.
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi