15 Nisan 2016 Cuma Saat 09:16
Dünya ve bölgedeki gelişmeler ekseninde Irak ve Başur
Kurdistan’ında DAİŞ ile mücadelenin gündemini Musul’un Özgürleştirilme
operasyonu oluşturmaktadır. Musul’un DAİŞ’ten kurtarılıp özgürleştirilmesi
meselesi de sadece Irak ve Başur’daki güçleri ilgilendirmeyip tüm küresel ve
bölgesel güç dengelerini doğrudan ilgilendiren bir gerçeklik olmaktadır. Bu
nedenle Musul operasyonu küresel ve bölgesel güç dengelerinin siyasi, ekonomik
ve mezhepsel çelişkileriyle bu eksenli çıkar çatışmalarıyla örtüşmelerinin sahası
konumuna gelmiştir. Tüm bu çıkar çatışmalarıyla çıkar örtüşmelerinin Musul
operasyonunun başlaması, yürütülmesi ve genel gidişatıyla sonuçları üzerinde
etkide bulunduğu belirtilebilir.
Bu çerçevede Musul operasyonuna dahil olan tarafların
pozisyonu ve durumu da önemli olmaktadır. Genel olarak aktif öncül müdahil
tarafların durumuna bakıldığında hem küresel hem de bölgesel güçler dengesinde
3 ana tarafın ön plana çıktığı söylenebilir. Birinci öncül taraf Rusya, İran ve
Irak merkezi hükümetiyle onun temel milis örgütlenmesi olan Heşdi Şabi’nin
oluşturduğu Şii bloğudur. İkinci öncül taraf ise ABD’nin desteklediği
içerisinde Suudi, Katar, Türkiye, KDP ve Sünni milis örgütlenmesi Heşdi
Vatani’nin dahil olduğu Sünni bloklaşmadır. Bu Sünni bloklaşmaya DAİŞ ve radikal
sünni-selefi diğer güçler de dahil edilebilir. Bu ortak mezhepsel çıkarlardaki
ortaklık ve bloklaşma içerisinde yer alan Türkiye, Suudi, Katar ve KDP’nin
Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesi sürecindeki belirleyici rolleri de göz önüne
getirildiğinde de bu ortaklık ve gerçeklik rahatlıkla daha iyi anlaşılmaktadır.
Üçüncü öncül taraf ya da üçüncü çizgi olarak da adlandırabileceğimiz taraf da
Kürt Özgürlük Hareketinin öncülüğünü yaptığı halkların özgür-demokratik
konfedaral çizgisidir. Bu öncül taraf ve bloklaşmaların Musul operasyonunun
başarısında ya da başarısızlığında özcesi kaderine doğrudan etki bulunacağı
daha şimdiden belirtilebilir. Musul’un kurtarılması stratejik operasyonunda
temel ve gidişatı doğrudan belirleyecek taraf ve denge gücü hiç kuşku yok ki
askeri anlamda HPG ve YBŞ-YJŞ’nin öncülüğünü yaptığı üçüncü çizgidir. Şia ve
Sünni bloklaşmanın karakterindeki antogonist(uzlaşmaz) çelişkilerin varlığı da
dikkate alındığında Musul operasyonunun kaderinin Kürt Özgürlük Hareketinin
yaklaşımına, bu operasyona katılıp katılmamasına bağlı olduğu söylenebilir.
Bu operasyonla ilgili Şia ve Sünni bloklaşmanın 24 Mart’ta
startı verilen operasyon da bazı temel hususlarda tam anlaşamadığı operasyonun
özellikle Maxmur cephesindeki durumuyla bağlantılı rahatlıkla görülebilir.
Şengal’de HPG ve YBŞ-YJŞ’nin öncülüğündeki Şengal cephesinde ilerleme olurken
Maxmur cephesinde gözle görülür bir ilerlemenin olmamasından rahatlıkla
anlaşılıyor. Hatta Maxmur cephesinde Irak Merkezi Hükümeti ve Heşdi Vatani
milislerinin bırakalım bölgede DAİŞ’e etkili operasyon yapmasını en son Maxmur
kasabasının içine yönelik DAİŞ’in etkili bir intihar operasyonu gelişti. Bu da
Maxmur cephesinde de Kürt Özgürlük hareketi olmadan bir arpa boyu kadar
ilerlemenin çok zor olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kürt Özgürlük Hareketi
DAİŞ’i askeri ve psikolojik anlamda kıran yegane güç olmuştur. Kürt özgürlük
gerillası olmadan operasyona dahil olan tüm güçlerin DAİŞ karşısında psikolojik
üstünlüğü ele alarak başarılı olması çok zor olmaktadır. Bu gerçeklik tüm dünya
tarafından da artık daha iyi görülmekte ve anlaşılmaktadır. Bu gerçeğin en çok
farkında olan güçler Türkiye ve KDP olmaktadır. Türkiye ve KDP, Musul
operasyonu başlamadan bu yönlü stratejik bir hamleyi Başika’da Kürt Özgürlük
Hareketi karşıtlığı temelinde gerçekleştirmek istedi. Sonradan Türk Başbakanı
Davutoğlu’nun itiraf gibi açıklamasında da Başika’daki hamleyle AKP-KDP
stratejik ittifakının PKK’nin karşıtlığı temelinde bu hamleyi
gerçekleştirdikleri de netleşmiştir. Bu hamleyle oluşabilecek Rojava, Şengal ve
Kandil hattının önünü almak ve PKK’yi bölgede etkisiz kılmanın
gerçekleştirilmesinin temel hedef olduğu da anlaşılmaktadır. Tabi Rus, İran
destekli Irak merkezi hükümetinin buna karşıt hamlesi de gelişmiştir. Kısmen
etkilese de tamamen AKP-KDP’nin bu hamlesini boşa çıkardığı söylenemez.
AKP-KDP’nin Musul operasyonu resmi başladıktan sonra tutumu operasyonun
başarısızlığına oynayarak kendi rollerini ve ellerini güçlendirmeye dönük
olmuştur. Türk devletinin direk ya da açıktan bir müdahale geliştirmenin
koşulları olmadığından KDP ve Sünni Heşdi Vatani üzerinden etkili olmaya
çalışacağı belirtilebilir. Zaten Heşdi Vatani’nin bir bölümünün maaşlarının da
Türk devleti tarafından verildiği de basına yansıyan bir durumdu. Musul
operasyon sürecinde Özellikle AKP-KDP, gerillanın operasyona katılımının
kendilerine olan ihtiyacı ortadan kaldıracağını ve PKK’nin Irak, Başur ve hatta
Ortadoğu’da etkisini artıracağını bilmelerinden şiddetle karşı çıkmaktalar.
KDP’nin kurmaylarından Sefin Dizayi’nin ‘PKK bir dış güçtür, Irak gücü değildir’
mealindeki açıklamaları bu gerçeği daha net ortaya koymaktadır. KDP tandanslı
daha önce yapılan tüm açıklamalarda bu anlayışı destekler niteliktedir.
KDP’nin bir Başur gücü olarak operasyona aktif ve öncü bir
güç olarak katılımının ve rol oynamasının koşulları yoktur. Hem Başur’un siyasi
yapısal krizden kaynağını alan ekonomik kriz ve istikrarsızlık hem de Başur
yerel güçlerinin parçalı, çelişkili ve çatışmalı durumu Musul operasyonuna
güçlü katılımının önündeki en büyük engeldir. Öte yandan KDP’nin siyasi ve
askeri gücünün DAİŞ karşısındaki psikolojik kırılması bu operasyona katılımın
önündeki engeldir. Özellikle de yıllarca Başur toplumunun bilinçaltına kazınan
Musul’un aslında bir Arap şehri olduğu algısı önemli bir etki yaratmıştır. Bu
da zaten profesyonel savaş yeteneğinden yoksun Başur peşmerge gücünün ‘ben
neden gidip Musul’da Araplar için öleyim’ anlayışını yaygın ve hakim
kılmaktadır. Tüm bu faktörler de değerlendirildiğinde aslında ABD ve Irak
hükümeti KDP’nin önemli birçok şartını kabul edip DAİŞ’e karşı savaşa davet
etse de bu objektif olarak mümkün değildir. KDP’nin Musul operasyonuna katılıp
DAİŞ’e karşı savaş kararı aldığında (uzak bir ihtimal) Hewler ve KDP’nin hakim
olduğu diğer kentlerde onlarca bombanın patlatılması da yüksel bir ihtimal
olmaktadır. Başta Hewler olmak üzere diğer KDP hakimiyetindeki kentlerde
onlarca DAİŞ hücresinin bulunduğu da zaten herkesçe bilinen bir durumdur. Diğer
Başur gücü YNK’nin Şia cephesinde ve Irak merkezi hükümetiyle İran’ın
gölgesinde Musul operasyonuna sınırlı bir katılımı olur. Goran’ın ise askeri
bir örgütlenme ve gücü olmamasından kaynaklı Musul operasyonuna ciddi bir
etkide bulunması olası değildir.
Resmiyette ve küresel güçlerin desteğini büyük oranda alıp
Musul operasyonunun startını bir süre önce veren Irak hükümetinin siyasi-askeri
durumu da hiç iç açıcı değildir. Necef merkezli Sadr Şia’lığı ile Kum merkezli
İran Hamaney Şia’lığının parçalanmışlığı ve yaşadığı yoğun çelişki Şia
cephesini de Musul operasyonunda zayıf kılmaktadır. Her ne kadar son günlerde
Ebadi hükümetiyle Mukteda El Sadr arasında görünürde bir uzlaşma olsa da Maliki
cephesinin bundan rahatsız olduğu ve provokasyon yaratma ihtimalini de
artırmaktadır. Görünürde Şia içi bir uzlaşma olsa da uzun vadeli bir uzlaşı
olmadığı ve her an Şia içi bir savaşın başlama potansiyeli de mevcuttur. Tüm bu
faktörler Musul operasyon sürecinde Şia bloğunun elini zayıflatan ve DAİŞ ile
savaşta etkili olmasını engelleyen nedenlerdir.
Açıktan oluşan Sünni bloğun bir parçası olarak yansımasa da
DAİŞ’in Musul’daki pozisyonu, savaşa hazırlık ve örgütlenme düzeyi ile nasıl
bir tutum takınacağı da Musul operasyonun kaderini belirleyecektir. DAİŞ için
bir var olmayla yok olma meselesi olan Musul için ciddi bir hazırlık yaptığı ve
daha da yapacağı söylenebilir. Kentin çevresinde oluşturduğu hendekler ve bir
bölümü yeraltı sistemi olduğu belirtilen mevzilenme DAİŞ’in Musul’u kolay kolay
bırakmayacağını ve direnme ihtimalinin yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Musul
şehrinin şu anki coğrafik, demografik ve mimari yapısı da göz önünde
bulundurulduğunda direnme koşullarının çok müsait olduğu da görülüyor. DAİŞ’in
genel savaş anlayışı, psikolojisi ve geçmişte uyguladığı taktikler de göz
önünde bulundurulduğunda DAİŞ’in asıl savaşı Musul’un dışında ve intihar
taktiğiyle yapma ihtimalini güçlendiriyor. Bir diğer olasılıkta eğer Musul’daki
asıl DAİŞ çekirdek yapısının dışındaki Musul aşiretlerinden oluşan genel
yapısının sürece göre taraf değiştirme durumu da gelişebilir. Eğer ki bu
savaşın kaybedilecek bir savaş olacağı noktasında bir kanaat gelişirse DAİŞ
içerisindeki bu aşiret yapılarının taraf değiştirme ve yeni Musul’da yeniden
rol almak istemeleri de mümkündür. Böylesi bir durum Musul savaşının ömrünü
kısaltan bir gelişme olur.
Genel anlamda Musul’u özgürleştirme operasyonu her ne kadar
24 Mart’ta başlatılmış olsa da operasyonun istenilen düzeyde ve tam başlamadığı
da görülüyor. Bu da Musul operasyonunun uzun erimli bir savaş olacağının ve
özel-psikolojik savaş yani yıpratma yönünün çok daha ağır basacağını ortaya
koyuyor. Savaşın gidişatının da operasyon sürecinde birçok ittifak ve dengeyi
yeniden etkileme ve belirleme özelliğine sahiptir.
Rijwan Mistefa
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”