HABER MERKEZİ-İzlediği dış politika ve gerçekleştirdiği atılımlar ile ABD karşıtı veya ABD baskısından bunalmış ülkelerde etkin bir güç olmayı başarabilmektedir. Orta Doğu’da yaygın olan bir ABD karşıtlığı düşüncesinin uzun süre alternatifsiz kalmasının yarattığı tahribat elbetteki fazladır. Fakat mevcut kaos sürecinde ABD’nin karşısına (nitelikte öyle olmasada) alternatif bir güç olarak çıkan güçlerden biri, Rusya olmaktadır. Rusya bir bakıma kazandığı konum ile Orta Doğu’da ABD’ye alternatif bir güç tanımınıda delmiştir. Kendi başına bir güç olmayı başarmış, stratejik emeller ve hedefleri olan ve birçok ülke ile bu temelde ekonomik ve siyasal ilişkiler geliştirmektedir. Rusya, Orta Doğu’da stratejik müttefiklere sahip olmanın yanı sıra ABD’nin stratejik müttefikleri ile de önemli ticari ve siyasi ilişkiler içerisindedir. Putin’in 20. Yüzyılın en büyük felaketi olarak nitelediği SSCB’nin yıkılışı sonrası Rusya, Putin ile birlikte bu yıkılışın Rusya nezdindeki kötü etkisini kırmaya da uğraşıyor diyebiliriz. Suriye ve İran ile stratejik müttefik olan Rusya, diğer Orta Doğu ve Arap Dünya’sının zengin ülkelerinden Katar ve Suudi Arabistan ile de önemli işbirlikleri içerisinde yer alıyor. Bunların yanı sıra NATO ve ABD’nin Rusya ve Çin’e yönelik uygulamak istedikleri Yeşil Kuşak projesindeki en önemli aktörlerden Türk Devleti, mevcut durumda Rusya’nın en etkin kullandığı taktik müttefiki durumundadır. Türk Devleti’nin Rusya ile olan ilişkileri henüz netleşmiş değil. Bu belirsizlik, temelinde birden fazla hedefin riske atılmasından kaynaklanıyor.
Sovyetlerden Rusya’ya Orta Doğu ve İlişkiler
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından ve doğu-batı bloğunun yıkılmasının ötesinde daha spesifik bir jeopolitik değişim yaşanmıştır. Bu spesifik değişim Rusya’nın stratejik olarak adlandırılan çekilmesidir. Bu çekilişin birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlar; uluslararası alanda askeri rolünün gerilemesi, coğrafi olarak daralması ve 1991’in sonlarında olduğu gibi Orta Doğu’nun terk edilmesinin verdiği sonuçtu. Yaklaşık iki yüzyıldır ilk defa Rusya’nın Orta Doğu ile ortak bir sınırı kalmamıştı. Bu anlamda soğuk savaşın sona ermesi ve Sovyetler Birliğinin dağılması Rusya’ya maliyeti yüksek olmuştur.
Rusya, bir zamanlar Sovyet Birliği’nin sahip olduğu yaptırım gücü kadar bir etkiye sahip değildir. Bu anlamda kendi sınırları dışında yaşanan değişikliği veya olayları etkileme kapasitesi Sovyetlere nazaran sınırlıdır. Rusya’nın Orta Doğu’ya yönelik bugünkü politikası, Kremlin’e uzun yıllar rehberlik eden, ideolojik ittifakı olan Soğuk Savaş’ın “sıfır-toplam”15 düşüncesinden çok uzaktadır. Rusya için; Orta Doğu, giderek daha fazla Rusya’nın nüfuz edebileceği bir alan haline gelse de birincil endişe kaynağı değildir. Sovyetler Birliği’nin ardından, Rusya Batı Avrupa ülkeleri (Almanya, İngiltere, Fransa) gibi daha politik bir ilişki içinde olan ülke haline bürünmüştür. Bu durumun yansıması olarak geçmişte bu bölgede stratejik rolü olan Arap ülkeleri tekrar bölgede rol kapma çalışmasına giriştiler. Tüm bu gelişmelere rağmen Rusya bu bölgede önemini ve etkisini hala korumaktadır.
Rusya için, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte ortaya çıkan ekonomik sıkıntılarda, petrol ve doğalgaz rezervleri ekonomik kaynak olmuştur. Rusya enerji alanında OPEC’le rekabet halinde olmuş ve pazar hacmini genişletmiştir. Örneğin, OPEC ülkeleri % 40 olan Avrupa pazarını yarı yarıya Ruslara kaptırmışlardır. Rusya’nın geri kalmış teknolojisi ve uluslararası arenada askeri gücün haricinde rekabet gücünün zayıflığı, Rusya’yı petrole ve doğalgaza dayalı bir ekonomik düzene itmiştir. Rusya’nın şu andaki en önemli politikalarından biri petrol fiyatlarının yüksek tutulmasını sağlamak ve fırsatları değerlendirerek petrol piyasasındaki yerini büyütmektir. Rusya günümüzde bölgedeki geleneksel rolünü, savunma sanayisinde ihracat hacmini genişletmek olarak sürdürmeye odaklanırken, aynı zamanda Rus şirketlere yeni pazarlar açmaya odaklanmıştır. 2005 yılında Putin’in Orta Doğu’da yaptığı bir takım temaslar ve ziyaretler esnasında yanında yer alan kabilesinde Rus savunma sanayi ihracatçılarının olması bu alanda çalışmalarına önemli bir örnek teşkil etmektedir. Ayrıca silah ticaretinin yanı sıra Rus şirketlerinin enerji sektöründeki rolünü genişletmek için önemli girişimleri bulunmaktadır.
Rusya’nın Enerji Hattı Projeleri ve Karşı Duruşlar
Petrol ve Doğal Gaz’a dayalı ekonomik düzene sahip Rusya’nın dünya pazarında bu alanda yer kapması adına birçok adım atıyor. Dünya doğal gaz rezervleri’nin %24’üne sahip ülke olan Rusya, diğer petrol ve doğal gaz rezervi zengini olan ülkeler ile de önemli ekonomik ilişkiler kurmuştur. Avrasya’daki etkinliğinin yanı sıra Rusya’nın Ortadoğu’daki etkinliğide dikkat çekiyor. Öncelikle Doğal Gaz rezervleri Dünya sıralamasında 2. Sırada bulunan İran ve 3. Sırada bulunan Katar ile projeler geliştiriyor. Öncelikle Suriye’de patlak veren savaş’ın temel problemi Suriye rejimi’nin ABD’nin Katar ve Suudi Arabistan’dan çıkarılan Doğal Gaz’ın Suriye üzerinden Avrupa’ya aktarılmasını planladığı projeden vazgeçip, Rusya ve İran’ın bu projeye alternatif olarak geliştirdiği projeye katılması ile başladı. Aşağıdaki şekilde ABD’nin 2011 yılı öncesi geliştirmek istediği boru hattı projesinin geçtiği hatlar gösterilmektedir.
Rusya ve İran’ın buna alternatif sunduğu proje ise aşağıdaki şekildedir.
Suriye’de İran ve Rusya etkinliğinden sonra ABD’nin ilk projeye alternatif geliştirdiği proje ise şu şekildedir.
Bu projenin geçtiği ülkeler şu biçimdedir. Suudi Arabistan, Irak, Güney Kürdistan, Kuzey Doğu Suriye, Akdeniz, Kıbrıs, Mısır, İsrail, Yunanistan, İtalya ve buradanda tüm Avrupa’ya dağıtılacak şekilde bir boru hattı projesidir. Türk Devleti’nin ilk proje’yi sahiplenme emelleri bu alternatif hat oluşturulmuştur.
Bu proje’nin gerçekleşebilmesi adına Kuzey Doğu Suriye’nin Akdeniz’e ulaşabilmesi gerekiyorken bunun ilk elden karşı çıkanı Türkiye ve Rusya olmuştur. Efrin’in işgali üzerine Kuzey Doğu Suriye’de bulunan Özerk Yönetim güçlerinin sınırlarının Akdeniz’e ulaşması engellenmiştir.
Ortadoğu’da gerçekleştirilmek istenen 2. çizginin hangi doğrultuda seyrettiğide bu projelerden anlaşılmaktadır. Bu projelerin hataya geçirilebilmesi için anlaşma içinde olunan rejimin istikrarlı olabilmesi ve iç problemleri aşabilmiş olması gerekmektedir. Bu boru hattına zarar verebilecek olan küçük ya da büyük grupların bölgede oluşu, bu projeyi sekteye uğratır ve Rusya’nın bunun üzerine sağlamak istediği istikrar, Suriye Rejimi’nin eski Suriye toprakları üzerine mutlak hakimiyetini istemektedir.
Orta Doğu’da Çin
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından uluslararası politikada yaşanan değişim Çin’i de etkilemiş ve Pekin yönetimi Ortadoğu’yu dış politikasının önemli bir parçası haline getirmiştir. Bu değişimin sebepleri arasında öne çıkan unsurlar ise şu şekildedir:
- 1980’de başlayan İran-Irak Savaşı sırasında oluşan silah pazarının etkisi
- Çin’in artan enerji talebine cevabın Ortadoğu bölgesinde olması
- Doğu Türkistan’daki mücadeleye dış destek ve yardımları engelleme isteği
- ABD ile olan küresel mücadelede Ortadoğu bölgesinde etkinlik kurma amacı
Son yıllarda Çin yönetimi, küresel ekonomi ile bütünleşme sürecinde ihracatını artırarak yatırımlara ağırlık vermiş, bu yatırımları yüksek tasarruf ve dış sermaye ile finanse ederek de sanayisini geliştirmiştir. Bu sayede ekonomik olarak önemli bir güç haline gelen Çin Halk Cumhuriyeti için Ortadoğu bölgesi, hem sahip olduğu enerji kaynakları ile hem de büyük bir pazar olması sebebiyle önem arz etmektedir.
Çin, küreselleşme sürecinde Ortadoğu ile ilişkilerini ekonomi eksenli yürütmüştür. Bu noktada ABD ve Avrupa’nın sömürgeci geçmişi göz önüne alındığında, Çin’in hamleleri yerel aktörlerce daha olumlu karşılanmıştır.
Bu anlamda Çin’in 21. yüzyıldaki Ortadoğu politikası, anti-emperyalist hareketlerin ve Filistin mücadelesinin desteklendiği Mao döneminin (1949-1976) aksine, ideolojik parametrelerden bağımsız yürütülmektedir. O yıllarda “Batı yanlısı gerici-baskıcı rejimler” olarak görülen ülkeler, bugün Çin’in en büyük enerji ortaklarıdır. Günümüz Çin dış politikası, Batı yanlısı Suudi Arabistan ve onun en önemli bölgesel rakibi İran arasında fark gözetmemektedir. Bu politika, tüm ülkelere eşit uzaklıkta yaklaşan, “siyasetten bağımsız” ve “içişlerine karışmama” ilkeleri üzerine inşa edilmiştir.
Pekin, Ortadoğu coğrafyasında da bölge ülkelerinin kendi aralarındaki siyasi konulara taraf olmadan ve bunları büyük ölçüde göz ardı ederek ekonomi odaklı bir dış politika izlemeyi tercih etmiştir.
Ancak bu yaklaşımından dolayı, Arap isyanlarıyla birlikte Çin’in Ortadoğu politikası belli zorluklarla karşılaşmıştır. Tunus ve Mısır’da muhalefete açık destek vermekten kaçınan Çin, 35.000 vatandaşını tahliye etmek zorunda kaldığı Libya’da Birleşmiş Milletler müdahalesine de sessiz kalmıştır. Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ni uzun süre tanımayan Çin’in “tarafsızlığı”, Libyalı muhaliflerden büyük tepki görmüştür. Öte yandan Çin’in NATO müdahalesinden çıkarttığı derslerin, onu Suriye’de daha statükocu bir pozisyona yönlendirdiği de çok açıktır.
Yarın; Orta Doğu’da İran Ve İsrail
Militan RÊHAT | Firat ALİ