11 Nisan 2019 Perşembe Saat 05:35
Türkiye’de ulusal strateji Kürtleri soykırıma uğratmaktır.
Tüm politika ve uygulamalar Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı
haline getirmeye yöneliktir. Siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel, tüm eğitim ve
basın kurumları buna göre yapılandırılmış ve bu amaca göre
pratikleşmektedirler. Hiçbir kurum bu istisna dışında değildir. Buna çok
partili yaşama geçme ve seçimler de dahildir. Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası
çok partili hayata geçmiştir. Çünkü Kürtler üzerinde soykırım politikasını
yürütmek için Avrupa ve Amerika’nın desteğini almak zorundadır. NATO’ya girmesi
de bu amaçladır.
Türkiye’de tüm kurumların karakterini belirleyen Kürtler üzerinde
uygulanan soykırımcı sömürgeci politikalardır. Siyasi partilerin varlığı
seçimlerle aynı kanuna bağlıdırlar. Türkiye’de Kürt halkının özgürlük
mücadelesi gelişmemişse seçimler dünyayı aldatmak ve Kürtler üzerinde soykırımı
sürdürmek için kısmi düzeyde eşit bir ortamda yapılır. Devletin temel ulusal
stratejisini savunan partiler belli düzeyde eşit ortamda seçime giriyor olsalar
da devletin soykırım politikasına destek vermeyen partiler eşit imkanlardan ne
yararlanırlar ne de özgür seçim imkanı bulabilirler. Zaten seçimle iktidara
gelmiş partiler Kürtlerin mücadelesini engelleyemezse sıkıyönetimler ve
darbeler devreye girer. Kürtlerin mücadelesinin yükseldiği koşullarda seçimler
kesinlikle çok eşitsiz koşullarda yapılır. Türkiye tarihinde yapılan seçimler
dönemindeki siyasal durum ortaya konulduğunda bu gerçeklik görülür.
Kürt halkının özgürlük mücadelesinin son 40 yılına
bakıldığında siyasal ortamla seçimlerin yapılış biçimi arasındaki ilişki çok
iyi anlaşılır. Kürtler legal siyasi alana girdikleri andan itibaren ağır
baskılarla karşılaşmıştır. Uygulamalar ve yönelimlerle açıkça legal siyasal
alan Kürtler için değildir sadece Kürtler üzerindeki soykırım politikasına
karşı çıkmayanlar için legal siyasi yapılanma hakkı vardır, denilmektedir.
Nitekim Türkiye’deki siyasi partiler oligarşisinin karakteri böyledir. HEP, DEP,
HADEP, DEHAP, DTP, BDP, DBP ve HDP bu çizgide olmadıkları için ya kapatılmışlar
yada ağır baskılar görmüşlerdir. Kürtlerin legal siyasi mücadele yaptığı
partilerin başına her şey getirilmiştir. Yüzlerce üyesi ve yöneticisi katledilmiştir.
Katledilenler arasında il, ilçe başkanları ve milletvekilleri de vardır. Bu
gerçeklik Türkiye’de demokrasi ve seçimler denen olgu ve kurumların neyi ifade
ettiğini gösterir. Türkiye’de var olduğu söylenen demokrasi özel savaşı örtme
demokrasisidir. Kürt halkının mücadelesi yükseldiğinde bu da bir tarafa
bırakılır.
Son 20 yıla bakıldığında bu gerçeklik görülür.
Çatışmasızlığın olduğu koşullarda kısmi olarak HEP geleneğinden gelen partilere
örgütlenme ve propaganda yapma imkanı tanınmıştır. Ne zaman ateşkesler olmamış,
çatışmalar yaşanmış bu gelenekten gelen partiler üzerindeki baskılar artmış ve
adil ve eşit seçime girme imkanı tanınmamıştır. Seçime girildiğinde de çok yoğun
hileler ve oy çalmalar yapılmıştır. Hatta kazanılan belediye başkanlıkları ve
milletvekillikleri gasp edilmiştir.
Türkiye’deki seçimlerin ne anlam ifade ettiğini en iyi 2019
yerel seçimlerinde görmek mümkündür. Kim 2019 seçimlerine adil ve eşit seçim
oldu diyebilir? Taşlar bağlanmış köpekler salıverilmiştir. Eskiden Türkiye’de
seçimlerden önce içişleri, adalet ve ulaştırma bakanları değiştirilir, bağımsız
kişilikler bakan olurdu. Bu seçimde içişleri bakanının tam da taşların
bağlandığı ve köpeklerin salıverildiği deyimindeki köpek rolünü tam tamına
üstlenmiştir. HDP’liler üzerinde görülmedik baskı yapılmıştır. HDP yasadışı bir
örgütmüş gibi yöneticileri ve üyeleri tutuklanmıştır. HDP’nin tamamen düşman
görüldüğü bir yerde seçim adil ve eşit olabilir mi? Kürtlerin özgürlük arayışı
beka sorunu olarak görülüyor ve her yolla saldırıya uğruyor. Bu ortamda kim
seçimlerin adil olacağını düşünebilir? Bu açıdan Kürdistan’daki seçimlere adil
ve eşit seçimler yapılıyormuş gibi bakılmamalı. Ancak soykırımcı sömürgecilik
kendisini maskelemek için bazı biçimsel imkanlar tanımak zorunda kalıyorsa
bundan yararlanmak da devrimci demokratik güçlerin görevidir. Bu açıdan
seçimleri bir mücadele süreci olarak ele almak gerekir. Böyle bakıldığında
seçimlere doğru yaklaşılmış olur. Aksi halde soykırımcı sömürgeci güçlerin
dünyayı ve Türkiye toplumunu aldatma politikasına zemin sunulmuş olur.
Şırnak, Hakkari ilçeleri, Muş, ve Urfa’daki seçim sonuçları
Kürdistan’da seçimin adil olmadığının somut kanıtıdır. Kürt halkına karşı savaş
yürütüldüğünden bazı yerlerde belediye yönetimlerinin HDP’ye verilmemesi
kararını almışlar ve uygulamışlardır. Tüm Kürdistan’da aynı şeyi yapsalar bu
gerçeği herkes görecek ve seçim oyunlarının bir anlamı kalmayacaktır. Kürdistan’da HDP’nin kazandığı yerlerdeki
sonuç da böyle ele alınmalıdır. Eğer adil ve eşit bir seçim olsa buralarda
HDP’nin oy oranları daha yüksek olurdu. Tüm baskılara ve özel savaş oyunlarına
rağmen Kürt halkının iradesinin tamamen özgür ve demokratik yaşamdan yana
olduğu bir daha görülmüştür. Kürdistan’ın önemli şehirlerinde tüm baskılara ve
hilelere rağmen ya oylar artmış yada 2014’e göre aynı kalmıştır. Amed ve
Batman’da önemli artışlar olurken Mardin, Siirt ve Van’da ise ya biraz artmış
yada aynı kalmıştır. Tüm baskılara rağmen mızrak çuvala sığmamış Kürt halkının
iradesi oraya çıkmıştır. Kürtlerin bulunduğu Türkiye’nin metropol ve büyük
şehirlerinde HDP’nin sonuçları belirlediğini herkes kabul ediyor bu nedenle
AKP-MHP faşizminin Kürtler ve demokrasi güçlerinden intikam alabilecekleri
söyleniyor.
Şu gerçek bilinmelidir Türkiye’nin bazı kurumlarında derin
devlet güçleri vardır. Bunların başında YSK gelmektedir. YSK ve il seçim
kurullarında doğrudan derin devletin adamları vardır. YSK ve il seçim kurulları
her zaman derin devletin istekleri doğrultusunda hareket etmiştir. Özellikle Kürdistan
için devletin izlediği politika seçimlerde YSK ve il kurulları tarafından
uygulanmaktadır. Derin devlet zaten Kürdistan’daki seçimlere müdahale etmek için
YSK’ya adamlarını yerleştirmiştir. Bu gerçeklik bilinmeden Kürdistan’daki seçim
sonuçlarını değerlendirmek Kürdistan’a yönelik özel savaşı ve Türkiye’deki özel
savaşı maskeleyen demokrasi oyununu görmemek olur.
Türkiye’de durum biraz farklıdır. Çünkü özel savaş esas
olarak Kürdistan’da uygulanmaktadır. Kürdistan’daki savaşı ilgilendirdiği kadar
Türkiye’de de özel savaş uygulanmaktadır.
Metropollerde ve büyük şehirlerde seçim sonuçları özel savaşı yıpratıcı
görüldüğünden şimdi Türkiye’deki seçimlere de Kürdistan’da olduğu gibi müdahale
edilmektedir. İstanbul bunun kanıtıdır. Yine eskiden olduğu gibi Mersin ve
Akdeniz ilçesinde de bu yönlü müdahaleler vardır. Her halde bundan sonra YSK ve
il seçim kurulları müdahale alanına Türkiye’yi de ekleyeceklerdir. Çünkü
Kürtlerle demokrasi güçlerinin ortaklığı ve halkların kardeşliğinin gelişmesi
Kürt soykırımı üzerine kurulmuş devleti ve derin güçleri buna yöneltecektir.
Türkiye’de var olan sistem demokrasi değildir. Türkiye’deki
siyasi sisteme demokrasi demek eksik de olsa demokrasi olduğunu söylemek
demokrasiyi inkar etmek, demokrasiyi yozlaştırmaktır. Çünkü Türkiye’de kurumsal
faşizm ve faşist diktatörlük vardır. Sadece dünyayı aldatmak için demokrasinin
bazı kurumlarını biçimsel olarak oluşturmuşlardır. Türkiye’de Kürt soykırımı
üzerine kurulmuş özel savaş devletini anlamadan hiçbir kurum ve kavram doğru
anlaşılamaz. Anlaşılmazsa da doğru politika ve doğru mücadele verilemez..
Ali EREK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html