24 Nisan 2019 Çarşamba Saat 09:00
Her partinin farklı hesap ve beklentilerinin olduğu ve
farklı anlamlar yükledikleri yerel yönetim seçimleri Türkiye şehirlerinde ve Kuzey Kürdistan’da 31 Mart
tarihinde yapıldı. Hem sömürgeci-soykırımcı devletin hükümeti
durumundaki AKP-MHP açısından, hem sözde muhalefet CHP-İYİ Parti açısından ve HDP
açısından önemli ve tarihi sonuçlar açığa çıkaran bu seçimin doğru analiz
edilmesi gerekir. Ve olası gelişmeler doğru öngörülerek, bunun karşısında yapılması gerekenlerin de tespit edilmesi gerekmektedir.
31 MART SEÇİMLERİNİN
YAPILDIĞI KOŞULLAR
Var olan
koşulların, şüphesiz ki,
son yüzyıl bağlamında ele alınıp değerlendirilmesi gerekir. Türk-ulus
devletinin, Kürt halkının
ve ülkesi Kürdistan’ın inkarı ve imhası üzerine kurulduğu bilinmektedir. 20.yüz yıl boyunca ve 21.yüzyılın ilk çeyreğine az bir
zamanın kaldığı bu koşullarda dahi Türk sömürgeci-soykırımcı devletinin başına hangi hükümet gelirse
gelsin, Kürt ve Kürdistan’ın yok
edilmesi stratejisini var olan iç-dış koşullar gözetilerek, bazen sert, bazen
de duruma göre yumuşak, ama her uygulamada bu inkar-imha zihniyetini ve
stratejisini yürütmüştür. Adına
sağ, dinci, liberal ya da sol denilen farklı partilerin de pratiği bu
anlamda öz bakımından bir farkları bulunmamakta, aynı
kaynaktan beslenmektedirler.
Tarihin ayrıntılarına girmeden ve
fazlaca gerilere gitmeden son birkaç yıllık
gelişmeler temelinde, yukarıda
da vurguladığımız gibi, 31 Mart
seçim koşullarını ve ortaya
çıkan sonuçları irdelemeye çalışacağız.
ÇÖKERTME PLANI TECRİT İLE BAŞLADI!
AKP-MHP faşist-soykırımcı
ittifakı Dolmabahçe mutabakatını bir tarafa iterek, hazırlamış oldukları Çökertme planı doğrultusunda, önce
Önder APO üzerinde 2015 Nisanıyla birlikte tecriti
geliştirerek savaş stratejini hayata geçirmeye
başladı. Ardından 24 Temmuz 2015 itibarı ile de yeni bir savaş süreci
başlattılar. Önder APO’nun
üzerinde öyle bir tecrit uygulamışlardır ki, ne Önder APO tek bir cümlelik mesaj dışarıya
gönderebiliyor, ne de kimse
kendisine bir selam
ulaştırabiliyor. Yıllardır
süren bu işkenceli durumun dünyada eşi-benzeri yoktur.
Çökertme planının özü, Kürdistan Özgürlük hareketine
adına Sri Lanka Modeli
adını verdikleri soykırımcı bir yöntemle saldırarak, tümüyle tasfiye etmeyi
içermektedir. Önderliği
tecrit etme, PKK yönetimini tasfiye etme ya da çalışamaz konuma getirme öncelikli hedefleri
olmuştur. Böylesine
geriletilmiş bir harekettin geriye kalan bir Kürdistan halkını teslim alarak, kültürel soykırım kıskacında boğmanın önü artık açılmış
olacaktı.
AKP faşist diktatörlüğü bu soykırım planını başarıyla
uygulamak için, sömürgeci-soykırımcı devlet
aygıtını buna göre düzenlemek, bunun ilk etabı olarak iktidarı merkezileştirmek, güçlü tutmak, uluslararası ilişkileri buna
göre ayarlamak, sömürgeci
istihbarat, ordu, polis vb. paramiliter ve faşist
güçleri buna göre yeniden
hazırlamak, medyayı tümüyle
kontrol altına almak, hukuk
sistemini buna göre düzenlemek, yeniden kadrolaştırmak, yasal alanda sınırsız bir alan açmak içinde gerekli yasal
düzenlemeleri KHK’larla yapmak şeklinde geniş bir yetki ve etki çerçevesinde adımlar atılmış, ayarlamalar yapılmıştır. AKP-MHP faşist ittifakı bu
temelde kurulmuş ve Sömürgeci-soykırımcı Türk devleti
artık, her türlü soykırımı
uygulayacak niteliğe ulaşmıştı.
Türk toplumunu da var olan soykırım ve katliamların suç pratiğine ortak etmek için kirli
hesaplarının sorunu bir
varlık-yokluk biçiminde ve
“beka sorunu şeklinde tanımlamışlardır. Hesaplarına göre böylelikle işin toplumsal ayağını da tamamlamışlardır. Bu kirli plan ile birlikte ırkçılığı ve şovenizmi
boyutlandırarak tarihte eşine ender rastlanan bir
şekilde yaşamın her alanında Kürt ve Kürdistani değerlere saldırılar geliştirmişlerdir.
Faşist diktatör Erdoğan’ın “başa döneriz yaklaşımın bir sonucu olarak yıllardır mücadele ile kazanılan
değerler tamamen hiçe sayılmış,
yasaklar katliamlar her alanda sınırsız uygulanmıştır. Bunun bir sonucu olarak Kürtçe şarkı söylediği ya da konuştuğu için öldürülen
yaralanan Kürtlerin sayısı gittikçe artmıştır. İttihat-Terakkicilerin, Enver, Cemal ve Talat paşaların, Mahmut Esat Bozkurtların, Abdullah Alpdoğanların, İsmet İnönülerin, M. Kemallerin, Alparslan Türkeşlerin, Kemal yamakların, Esat
Oktayların, Hayri
Kozakçıoğlu, Hasan Kundakçı, Altay Tokat vb. soykırımcıların ruhu çağrılıp, ortalığa salınmıştır.
Kürdistan’daki bazı siyasi korucu hainler de devreye konulmuş böylelikle çökertme
planını hayata geçirmek istemişlerdir. Bu dönemde
halkımızın hizbi kontra dediği, şimdinin hüda-parı bu konsepti kendisi için nimet olarak ele almış ve buna
göre ihanet bataklığına girdikçe girmiştir.
Ortadoğu merkezli süren 3.dünya paylaşım savaşının yol açtığı
ortamda tıpkı Ermeni jenosidini tam da bu savaş yıllarında gerçekleştirdiği gibi,
Sömürgeci faşist şefler
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli böylesi bir ortamda Kürt soykırımını tamamlamak
istemiştir. Faşist şef
Tayyip Erdoğan’ın Başkanlıkta ısrarı ve bunun için
en ağza alınmayacak küfürlerle hitap ettiği, hakaretlerle
tanımladığı Devlet Bahçeliye
hiçbir şey olmamış gibi birdenbire can-ciğer kuzu sarması olmasının esas nedeni tamamen bu çökertme hedef ve planı üzerinedir.
Bunun için gerekli anayasal değişiklikler, referandum, ardından
genel seçimde AKP-MHP ittifakıyla hareket etmeleri ve hükümet kurmalarının esas
amacı, yüzyıldan beri
sürdürülen Kürt soykırımını, bölgede yürütülen savaşın kargaşasından yararlanarak tamamlamaktır. Yerel yönetimlere bu süreçte
müdahale edilmiş, Kürt yurtseverleri ve demokratların elindeki 95 yerel yönetime
işgalci kayyumlar atanmıştır. Muhtarlar ajanlaştırılmaya çalışılmış bunu
kabul etmeyenler tehdit edilerek
görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.
Sur, Nusaybin, Şırnak ve Gever başta olmak üzere birçok Kürdistan
şehrinde yüzlerce insanımız katledilmiş, tutuklanmıştır. Halkımızın tarihi mekanları yakılıp-yıkılmıştır. Cizre’de ise yüzlerce Kürt insanımızı, tıpkı Hitler faşizminin fırınlarda Yahudi, sosyalist, komünistleri yakarak katletmesi gibi
bodrumlarda yakarak katletmiştir.
Birçok HDP milletvekili ve DBP belediye eş başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, muhtarlar
tutuklanmıştır. HDP
milletvekilleri CHP’nin yardımı ile dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklanarak, cezaevine konulmuşlardır. Önce olağanüstü hal
yasaları gerekçesi ile daha sonra ise tamamen Kürt
toplumunu sindirmek, korkutmak ve teslim almak
amacıyla keyfi ve istedikleri zaman sokağa çıkma
yasağını olağan hale getirmişlerdir.
Çökertme planının en önemli ayağı alan gerillaya yönelik
imha saldırılarını aralıksız bir şekilde sürdürmüştür. Türk devletinin neredeyse tüm ekonomik imkanlarını savaşın
hizmetine sokmuş bu amaçla en üst düzeyde ulaştığı
teknik imkanları kullanarak, en ileri
düzeyde gerillayı tasfiye etmek için kullanmıştır.
Sömürgeci-faşist AKP-MHP hükümeti
saldırılarını Kuzey
Kürdistan ile sınırlı tutmamış, soykırım politikalarına tüm Kürt ve Kürdistani alanlara yaymıştır. Bu
amaçla Güney Kürdistan
referandumunu engellemek
için sınıra tanklar sürmüştür, Kerkük’ün Kürtlerden alınması için Irak ve İran
sömürgeci devletleri ile işbirliği yapmış ve savaşın koordineliğini yapmış, ardından Afrin’i işgal ve istila etmiştir. Afrin işgali ile birlikte bir soykırım pratiği ve suçu olan
demografik değişiklikler yapmaya kadar işi vardırmış, ardından tüm Rojava’ya yönelik
saldırı ve işgal girişimlerini sürdürmüştür. Vahşi DAİŞ çetelerinin eli ile Rojava devrimini bastırmak için elinden geleni
yapmıştır, ama bunu başaramamış ve hesapları boşa çıkmıştır.
Şengal’de
ortaya çıkan Ezidi halkımızın iradesini kırmak için Zeki yoldaşı katletmişlerdir. Aynı şekilde Maxmur mülteci kampına yönelikte iki kez
saldırı da bulunmuş masum sivil insanlarımızı katletmiştir.
Böylesi geniş bir konseptte
yürütülen bir atmosferde sömürgeci Türk devleti, yerel seçimlere gitmiştir. Bu seçim ile birlikte, hem Kürdistan ve hem de
Türkiye’de mutlak hakimiyetlerini sağlamak ve böylelikle hem siyasi, hem de ekonomik rant elde etmek
için yerel yönetim
seçimlerine yüklenmişlerdir. Kürt halkının yerel düzeyde de olsa, kendisini yönetebileceği, karar alarak iradesini ortaya
koyabileceği hiçbir imkanın olmaması için her türlü zulmü, baskıyı, yalan, hile ve hukuksal düzenlemeyi yapmışlardır.
Özellikle Kürdistan’daki
nüfusu az olan yerlere seçmen kaydırması, asker,
polis ve ne oldukları belirsiz seçmen ortaya çıkarılarak
bir tür demografya ile oynayarak ahlaki ve hukuksal suçlar işlemişlerdir.
Tek başlarına hiçbirisinin etkili olmayacağını
bildiklerinden AKP-MHP
faşist bloğu yine birlikte
seçime girmişlerdir. Seçimlerin
gündemleşmesi ile birlikte,
AKP Seçim öncesinde kayyum atadıkları gibi, HDP’nin seçimi alması halinde, yine kayyum atayacaklarının tehdidini yapmışlardır. Yüzlerce
HDP üyesi ve Kürt yurtseveri
tutuklanmış, baskıya uğratılmıştır.
AKP’nin faşist şefi T Erdoğan yerel seçimleri hayatiyet
düzeyinde anlamlar yüklemiştir. Kendi iktidarının “varlık ve yokluk sorunu
olarak ele almıştır. Böyle değerlendirdiği içinde kapsamlı bir hazırlık
içerisine girmiştir. Bu temelde İstanbul ve Ankara
başta olmak üzere birçok ilde Belediye başkanlarını değiştirmiştir. İktidar ve
çıkarlar söz konusu olduğunda en yakınında bulunanları bile bir çırpıda ezip
geçeceğini ortaya koymuştur. Böylelikle ile çok önceleri yerel seçime hazırlık yapmıştır. Bu durum faşist şefin yerel
yönetim seçimlerine stratejik bir anlam ve önem verdiğini göstermektedir.
Sömürgeci soykırımcı iktidar tüm bunları büyük bir planlama
temelinde yaparken bunun karşısında Kürdistan Özgürlük hareketi çökertme planını boşa çıkarma ve zaferi kazanma temelinde
sürece yüklenmiştir. Bu çerçevede gerilla direnişini mevsim koşulları aşılarak
sürdürülmüş, gerillanın tasfiye edilemeyeceğini bir kez daha ortaya
konulmuştur. Tüm baskı
tutuklama, işkence, sokağa çıkma yasakları vb.
politikalara halkımız Önder APO, PKK, gerilla ve
şehitlerine bağlı kalmasına bilmiştir. Özellikle çökertme planının temel
hedeflerinden birisi özgürlük hareketini önder APO ile iletişim olanaklarını
tümden ortadan kalmayı sağlamıştır. Önder APO
üzerinde tam bir tecrit ve işkenceye dönüşen bu uygulamaya karşı Leyla Güven ve
ardından Nasır Yağız öncülüğünde başlayan süresiz açlık grevleri dünyanın dört
bir tarafına yayılmış, zindan ve dışarda binleri bulan bir eylemliğe
dönüşmüştür. Zülküf, Siraç, Behçet….yoldaşların fedai
eylemlikleri söz konusu Önder APO olunca kendisini feda etmekten çekinmeyecek
yüce bir bağlılık ve cesarete sahip olduğunu ortaya koymuşlardır. 8 Mart dünya
emekçi kadınlar günü ve Newroz’a katılım düzeyi Kürdistan halkının sömürgeci soykırım saldırıları karşısında cevapsız
alternatifsiz olmadığını büyük bir kararlılık ile ortaya koymuşlardır.
Öte yandan Önder APO’nun Demokratik Ulus çözümü
çerçevesinde geliştirmiş olduğu stratejinin Türk halkının önemli bir kesiminde
özellikle aydın kesimlerinde belli bir yankı bulması
gibi gelişmeler seçim ortamını belirleyen diğer önemli bir etken olmuştur.
Yine bu süreçte AKP-MHP’nin büyük
bir destek sunduğu bir tür orta doğudaki stratejik ortağı olarak gördükleri DAİŞ çeteleri kuzey ve
doğu Suriye’de yenilgiye uğratılmıştır. DAİŞ çetelerinin YPG-YPJ öncülüğündeki
QSD güçleri tarafından toprak üzerindeki hakimiyetlerine son verilmesi ve
binlerce çetenin tüm dünyanın gözleri önünde esir
alınması gibi eşsiz bir zafer Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yapılan yerel
seçimler üzerinde etkili olan temel önemli bir gelişme olmuştur. Dere Zorun Baxoz köyünde
yenilgiye uğratılan DAİŞ çetelerinden sonra AKP-MHP faşist diktatörlüğünün
yerel seçimlerde zafer kazanmaları beklenemezdi.
PARTİLERİN SEÇİM STRATEJİLERİ
AKP-MHP seçimi “Türkiye’nin Beka sorunu olarak tanımlamıştır. Kürdistan Özgürlük
Hareketini tasfiye etmeyi, Türkiye’de demokrasi güçlerini gerileterek Beka
faşist demagojisi ile en
geniş kitleri korkutarak teslim alıp yanına almaya çalışmıştır. CHP-İYİ parti ciddi bir strateji ve söyleme oturmayan ve oldukça muğlak
ifadeler ile daha çok ekonomik krizi, laikliği ve Türkçülükte AKP-MHP ile bir yarış içerisine girmiş, Türkiye’nin Beka sorunu olunca AKP-MHP faşistlerinden hiçte geri
kalmadıklarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Klasik Kemalist Laik Türkçü
söylemlerinin yanına zaman zaman özgürlük ve demokrasi vurgu yapma
ihtiyaçlarını hissetmişlerdir.
Bu seçimde HDP basit parti çıkarları
ve hesaplarına girmeksizin stratejik bir doğrultu belirlemiş ve bu temelde de
hareket etmiştir. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de bugüne kadar Kürt Ulusal
birliğine gelmeyen sömürgeci soykırımcı Türk devletinden çok Kürdistan Özgürlük
Hareketine karşı “muhalif bazı Kürt güçleri ile
ulusal demokratik ittifak
yapmayı başarmıştır. Bu konuda dar parti hesapları içerisine girmekten
kaçınmıştır. Öte yandan Türkiye’nin demokratikleşmesini öteden beri bir varlık
yokluk sorunu halinde ele alan HDP CHP ve diğer
partilerin dışlayıcı tutumlarına rağmen AKP-MHP faşizmine kaybettirmek için
büyük bir fedakarlık örneğini ortaya koymuştur. “HDP şöyle oy kaybetti, şöyle
varlık gösteremedi vb.
söylemlerini dikkate alma yerine faşizme kaybettirme hedefine odaklanmıştır. Özel ile “Kuzey Kürdistan’da kazanma, Türkiye’de AKP-MHP
faşizmine kaybettirme stratejisini temel almıştır. Bununla
Türk emekçi halkı ile eşit ve özgür temelde Kürt halkının özgürlüğünün ve
Türkiye’nin demokratikleşmesini ön görmüştür. Yüz yıllık fiziki ve kültürel soykırım politikası sonucu Türk metropollerine
göçertilen ve Önder APO’nun başlattığı ulusal var oluş ve özgürlük mücadelesi
sonucu öz benliğine kavuşan Kürt halkı bu dönemde önemli bir sınav ile karşı
karşıya kalmıştır. Kürt soykırımının başlatıcısı
durumundaki CHP’ye oy verecek kadar bilinçli bir tercihte bulunarak AKP-MHP
faşizminin yıkılmasını hedefleyen bir hat izlemiştir. Bu Önder APO’nun, PKK’nin
ve Kürt Özgürlük gerillasının, Zindan direnişçilerinin ve şehitlerimizin büyük
anılarının sonucunda gerçekleşmiştir. Başta Kürt ve
Türk halkı olmak üzere tüm Türkiye halklarına kazandıran AKP-MHP faşizmine
kaybettiren işte bu stratejik yaklaşım olmuştur.
SEÇİM VE SONUÇLARI
Öncelik ile şunu belirtelim. 31 Martta gerçekleşen olaya
seçim demek, hele hele demokratik seçim demek AKP-MHP
faşizmini aklamak ve meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımaz. Yukarda ana
hatları ile ortaya koymaya çalıştığımız tablo bunu yetersizde olsa ortaya
koyabilecek veriler sunmaktadır. Böylesi koşullarda HDP’nin seçime girmesi büyük bir cesaret ve
risk almadır. Adeta Nasrettin
Hoca’nın ‘taşların bağlandığı, itlerin salındığı’ duruma benzer bir biçimde bir türlü saldırı karşısında seçime girmek gerçekten de
riskli olmuştur. AKP-MHP faşist
şefleri HDP ve HDP ile şu ya da bu biçimi ile ilişkilenen, yada
ilişkilenmeyip HDP’ye Kürtlere küfretmeyen AKP-MHP’nin dilini kullanmayan hemen
hemen herkese saldırılmıştır. Seçim sürecinde dahi HDP yönetici, seçmen ve
çevresine yönelik yüzlerce saldırı yapılmış, tutuklama baskı ve şiddetin dozu giderek arttırılmıştır. Buna rağmen Kürdistan’da il ve ilçelerine
atanan sömürgeci işgalci kayyumların saltanatına, soygun ve talanına dur
denilmiştir. Şüphesiz tüm baskı ve devlet terörüne
rağmen 70 civarında belediyenin kazanılması küçümsenmeyecek bir başarıdır. Urfa, Şırnak, Ağrı, Dersim,
Muş, Bitlis ve Bingöl gibi yerlerde seçimin
kazanılmaması bir soru işareti olarak herkesin aklına takılmaktadır. Özellikle
Şırnak ve Hakkari’nin bazı
ilçeleri Ağrı ve yine Dargeçit gibi yurtseverliği ile
bilinen yerlerin AKP faşizmi tarafından elde edilmesi
tümüyle sömürgeci faşizmin üzerinde ayrıntılı düşünülmüş, planlanmış seçmen
kaydırılmış ve tüm bu kirli oyunlar sonucu gasp edilmiş yerlerdir. Viranşehir,
Halfeti ve Ceylanpınar başta olmak üzere Urfa’daki seçimlerde tümüyle faşizmin
planlamaları sonucudur.
Muş’taki seçimin niteliğini ise Malazgirt’teki üç oy ile gasp edilen
belediye ile rahatlık ile izah edilebilir.
En önemlisi de şudur. Muş, Malazgirt, Viranşehir ve daha birçok yerde HDP seçim
sonuçlarına itiraz ettiği halde hiçbir itiraz kabul edilmemiştir. Aslında
Malazgirt seçimindeki üç oy ile AKP’nin kazanmış sayılması ve bırakalım
sandıkların tümden sayılmasını geçersiz sayılan oyların dahi sayılma isteminin
kabul edilmemesi Kuzey Kürdistan’daki seçimin
niteliğini gözler önüne serecek kadar açık ve nettir. Dikkat
edilirse AKP ve MHP faşizminin kaybettiği yerlerde
seçim sonuçlarına her itirazları kabul edilmiş ve gerekleri yapılmıştır. En son Türkiye’nin en büyük metropolü olan İstanbul’da tüm ilçelerinde geçersiz oyların
sayılması vb. uygulamalar
çok açık ve net vicdanı olan aklı olan herkesin görebileceği açık bir
gerçekliği ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde
temel iki hukuk vardır. Birisi Türkiye’nin, Türklerin
kendi içerisindeki hukuku, diğeri ise Kürt halkına ve ülkesi Kürdistanı
uygulanan sömürgeci soykırımcı hukuktur. Ve şu anda yerel yönetim seçimleri ile
bir kez daha görülen, anlaşılan bu gerçekliktir. Ne faşist şefler T. Erdoğan ve D. Bahçeli’nin Kürt Kürdistan yoktur inkar söylemi, nede faşizme karşı söylemle ortaya çıkan, ama Kürt Kürdistan gerçekliği
söz konusu olduğunda özüne dönmekte biran tereddüt etmeyen
CHP’nin üst yönetiminin tutumları
bu gerçekliğin üstünü örtemez.
Özel ile şunu belirtmek
istiyoruz. Bu seçimin gerçek anlamda kazananı ve kazandıranı ve kaybettireni
HDP ve onun temsil ettiği çizgidir. Bu çizginin Önder APO’nun ideolojik,
felsefi ve kültüründen beslendiğini açıkça belirtmekte yarar vardır. Herkeste
bu gerçekliği bilmektedir. Bu
seçimin büyük kaybedeni AKP ve faşist şefi Erdoğan’dır.
2002 yılından bu yana adeta yenilmez, erişilmez,
ulaşılmaz, dokunulmaz olarak nam salmış bu Kürt halk düşmanı, parti ve yönetimi
tılsımı bozulmuş, ilk büyük yenilgi yaşatılmıştır. Büyük çıkarlar ile dar çevresini büyüttükçe büyüten, şişirdikçe şişiren halkların kanı, emeği canı ve göz üzerine saray üzerine saray inşa eden bu eli kanlı
güruhun baş aşağı gidiş süreci başlamıştır. Bunu en derinden hisseden anlayan
Erdoğan’dır. İktidardan
düşmesi halinde büyük bir hesap ve sorgulanma ile karşı karşıya kalacağını
anlayan yine diktatör Erdoğan’dır.
Bu seçim sonuçları bir kez daha şunu ortaya koymuştur. Kürt
sorunu çözmeyen çözülür. Kürtler üzerinde oyun oynanan basit taktik araç haline getiren bir halk
değildir. Erdoğan’ın ilk yıllarında “Kürt sorunu benim sorumdur diyerek Kürt halkının desteğini almış ve
bir yalancı bahar yaşatmayı başarmıştır. Ama son yıllarda Kürdistan Özgürlük hareketi Önder APO ve
Kürt halk düşmanlığına yönelik saldırıları düşmanlıkta sınır tanımayan, Cizre
vb. yerlerdeki katliamları
ile Hitleri aratmayan uygulamaları AKP-MHP
yenilgisinin temellerini oluşturmuştur. Yine Afrin işgali ve Rojava saldırıları
Kürt halkına karşı saldırılardaki sınırsızlığını göstermektedir.
Seçimlerin üzerinden on gün geçmesine rağmen halen başta
Amed, Mardin ve İstanbul gibi büyük şehirler olmak
üzere Kürdistan’daki birçok şehirdeki belediye eş
başkanlarına mazbatalarının verilmemesi ve
beledilerdeki maddi kaynakların son ana kadar talan edilmesi gibi uygulamalar
gelecekte Kürdistan ve Türkiye halklarına neler ile karşı karşıya geleceklerini
ortaya koymaktadır.
DEMOKRASİ GÜÇLERİ FAŞİZME
SON DARBEYİ VURMAK İÇİN HAZIRLIKLI OLMALIDIR!
Erdoğan son yaptığı Rusya ziyaretinde Fırat’ın doğusuna her
an girebileceğini belirtmiştir. Seçimin ilk gecesinde ise faşist ittifakın
şefleri “4 buçuk yıl seçim yok diyerek mesajlarını açıkça belirtmişlerdir. Bu
Kürde baskı ve soykırım, Türk halkına, emekçilerine
ve kadın ve gençlere saldırı demektir. Hiç kimse AKP-MHP faşist ittifakından
gerileme, esneme ve demokratikleşme bekleme gibi bir gaflete düşmemelidir. Yaralanmış yılan en fazla saldırganlaşan yılandır. AKP-MHP faşizmi de ağır bir yara almış, fakat halen soluk alıp vermeye
devam etmiştir. Dolayısıyla saldırganlığı beklenmelidir.
Cezayir diktatörü Buteflika Cezayir halkının demokratik
eylemlikleri direnişi ile yıkıldı. Erdoğan’ın samimi diktatör arkadaşı El Beşir ise “ha düştü ha
düşecek durumdadır. Halklar artık sömürgeciliği, faşist ve diktatörlükleri
kabul etmemektedirler. Kadınlar, emekçiler, gençler ve ezilen halklar özgürlük
arayışlarını demokratik, kadının özgür olduğu, halkların
eşit ve kardeşçe yaşadığı bir dünyada somutlaştırmak istemektedirler. Bu haklı
istem bugün iki diktatörü daha yerle bir etmiş bulunmaktadır. Halklarımız ve
demokratik devrimci öncü güçler asgari müştereği AKP-MHP faşizminin yıkılması
temelinde kendilerini hazırlamalıdırlar. Bu faşist
rejimin eli kanlı çetesi Sedat Peker’in dilinden söylenen tehdit aslında T
Erdoğan’ın kendi ifadesidir. “devlet söylerse gerekirse sokağa çıkarız
silahlanmış çetelerin henüz iyi örgütlenmemiş halklarımızı sindirip, geriletmeye temelinde kullanılacağı beklenmelidir. Sonuca
gitmek için tüm bu riskler kadar olanakları görüp, bu olanaklar üzerinden Önder
APO üzerindeki tecriti kırmaya, faşizmi yıkma özgür Kürdistan’ı kurma ve
Türkiye’yi demokratikleşme temelinde gerekli çalışma ve hazırlıklar yürütülmelidir.
ÇÖKERTMEK İSTEYENLER
ÇÖKTÜLER!
31 Mart seçim sonuçları bir kez daha göstermiştir ki,
çökertmek isteyenler çöktüler. Rüzgar halklara, demokrasiye ve Kürt halkının
özgürlüğüne taraf döndü.
Bozan TEKİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
31 MART SEÇİMLERİNİN
YAPILDIĞI KOŞULLAR31 MART SEÇİMLERİNİN
YAPILDIĞI KOŞULLARRİNİN
YAPILDIĞI KOŞULLARÇÖKERTME PLANI TECRİT İLE BAŞLADIÇÖKERTME PLANI TECRİT İLE BAŞLADIAŞLADI!PARTİLERİN SEÇİM STRATEJİLERİPARTİLERİN SEÇİM STRATEJİLERİERİN SEÇİM STRATEJİLERİSEÇİM VE SONUÇLARIDEMOKRASİ GÜÇLERİ FAŞİZME
SON DARBEYİ VURMAK İÇİN HAZIRLIKLI OLMALIDIR!DEMOKRASİ GÜÇLERİ FAŞİZME
SON DARBEYİ VURMAK İÇİN HAZIRLIKLI OLMALIDIR!İÇİN HAZIRLIKLI OLMALIDIR!ÇÖKERTMEK İSTEYENLER
ÇÖKTÜLER!Bozan TEKİNBozan TEKİNTEKİN