Türkiye’deki demokrat ve solcuların Türkiye’deki demokrasiyle Kürt sorunu arasındaki bağı tam kuramadığını belirten Karasu, “Önder Apo’nun üzerindeki tecride karşı çıkmak, sadece bir Kürt önderin tecridine karşı çıkmak değil, Kürtler üzerinde uygulanan politikaya karşı çıkmak değildir; Türkiye’de gericiliğe, faşizme karşı çıkmaktır. Buna karşı çıkmadan Türkiye’de demokrasi gelişmez. Hem demokratız, sosyalistiz diyecekler hem de Önderliğin tecridine karşı çıkmayacaklar. Bu, kendini kandırmaktır” diye konuştu.
KCK Yürüme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun Medya Haber televizyonunda yayınlanan Özel Program’da Önder APO’ya uygulanan kesintisiz tecridi değerlendirdiği konuşması şöyle:
Önder Apo üzerinde uygulanan tecrit politikası Kürt soykırım politikasıdır. 25 yıldır Önder Apo üzerinde ağır tecrit uygulanması ve Kürtler üzerinde uygulanan soykırım politikasının İmralı’daki uygulamasıdır.
Bir halkın mücadelesine yönelik saldırı en başta önderliğine yapılır, siyasal örgütüne yapılır. Çünkü bunlar etkisizleştirmeden, tasfiye edilmeden bir halkın özgürlük mücadelesi, demokrasi mücadelesi tasfiye edilemez, soykırıma uğratılamaz. Nitekim Şêx Saîd direnişinde, Dersim direnişinde hep önderler katledilmiştir. Önderleri idam edilmiştir. Zaten Önder Apo, Şêx Saîd’in idamını, Şêx Saîd olayını Kürt soykırımı başlangıcı olarak değerlendirmişti. Şimdi bu devam ediyor. Önder Apo’dan intikam alınıyor ve soykırım Önder Apo üzerinde uygulanıyor. Bu yönüyle Kürt soykırımına karşı mücadele ile Önder Apo üzerindeki tecride karşı mücadele iç içe geçmiştir. Zaten Önder Apo’nun üzerindeki tecride karşı etkili mücadele verilmeden Kürt soykırımına karşı da etkili mücadele verilemez. Bu gerçeğin Kürtler tarafından görülmesi gerekiyor. Bir halkın özgürlük mücadelesinin, Önderlik ve siyasal hareketiyle bağ anlaşılmalıdır. Bir halk, önderleriyle, siyasal hareketiyle, örgütlülüğüyle mücadele eder, öz gücüne kavuşur. Şimdi İmralı’da Önder Apo’ya yönelik soykırım saldırısı yapılıyor. Buna karşı tabii ki bir mücadele var. 25 yıldır mücadele var. Önder Apo’nun duruşu zaten bu soykırım politikasına karşı mücadeledir. Şimdi dünyanın her tarafında sendikalar, belediyeler, aydınlar, Önder Apo’nun özgürlüğü için mücadele veriyor. Artık Önder Apo’nun özgürlük sorunu sadece Kürtlerin sorunu değil, sadece Türkiye’deki demokratik güçlerin sorunu değil, tüm dünya insanlığın sorunu haline geldi.
Buna karşın Türk devleti de ısrarla tecridi ve soykırım politikasını sürdürüyor. Şimdi yakın zamanda Merdan Yanardağ’ın bir duruşu oldu. Önder Apo’nun İmralı’daki duruşunu, uygulamalarını değerlendirirken, Türkiye tarihinde hiçbir tutsak, hiçbir tutuklu hükümlü bu düzeni yaşamamıştır. Gerçekte de öyledir. En uzun süre hapiste yatan siyasal önderdir. Merdan Yanardağ bunu söyledi. Bir de şunu söyledi Türkiye hukukunda böyle bir tecrit yok. Niye avukatları ile görüştürülmüyor? Niye bu kadar yatırılmasına rağmen çıkarılmasının yolu kapanıyor? Bunu eleştirdi. Eleştirirken aslında Türkiye yasalara niye uymuyor, niye Türkiye yasaları uygulanmıyor diye değerlendirme yaptı. Bunun karşısında hemen tutuklandı. Geçmişte de kimyasal silah konusunda Şebnem Korur Fincancı tutuklanmıştı.
TÜRKİYE’DEKİ DEMOKRASİYLE KÜRT SORUNU ARASINDAKİ BAĞ TAM KURULAMIYOR
Türk devleti Kürt soykırım üzerine kurulmuştur. Türk devletinin temel yasası Kürtler’i soykırıma uğratmak, Türkleştirmek, Kurdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmektir. Bu bir anayasa maddesidir. Bunları kabul etmeyeni Türk saymıyorlar. Bunu bunu kabul etmeyeni Türk vatandaşı saymıyorlar. Bunu kabul etmeyen, Türk devletine göre düşmandır. Türklük demek Kürt’ü yok saymak demektir. Türklük demek Kürt’ü yok etmek demektir. Türklük demek Kürt’ü inkar etmek demektir. Tunç Yasası budur. Türklük Sözleşmesi diyenler de var. Bu yönüyle Türkiye’de tabii ki Önder Apo üzerindeki tecride karşı çıkmak, aslında bir nevi Türkiye’nin bu tunç yasasına, bu soykırım yasasına karşı çıkmaktır. Bu yönüyle Merdan Yanardağ hemen gözaltına alınıp tutuklandı.
Bu bakımdan Türkiye’deki demokratların da gerçek demokrat olması gerekiyor. Sosyalistlerin, solcuların gerçek solcu, demokrat olması gerekiyor. Bu Türklük yasasını, yani Türklüğü Kürt düşmanlığı üzerine kuran, Türklüğü Kürt’ün yok edilmesi üzerine kuran sisteme karşı çıkmaları gerekiyor. Yoksa Türkiye’ye demokrasi de gelmez, özgürlük de gelmez. Bu gerçeğin tüm demokratlar, devrimciler tarafından görülmesi gerekiyor. Bu yönüyle Önder Apo’nun üzerindeki tecride karşı çıkmak, sadece bir Kürt önderin tecridine karşı çıkmak değil, Kürtler üzerinde uygulanan politikaya karşı çıkmak değildir; Türkiye’de gericiliğe, faşizme karşı çıkmaktır. Buna karşı çıkmadan Türkiye’de demokrasi gelişmez. Hem demokratız, sosyalistiz diyecekler hem de Önderliğin tecridine karşı çıkmayacaklar. Bu, kendini kandırmaktır. Türkiye’de zaten demokratikleşme, demokrasi gelişmiyor. Çünkü Türkiye’deki demokrasiyle Kürt sorunu arasındaki bağ tam kurulamıyor. Türkiye’deki demokratikleşme ile Kürt sol arasındaki bağ kurulmadan da Türkiye’de demokratikleşme gelişmez. Hiçbir şey gelişmez. Solcu da kendini kandırır, demokrat da kendini kandırır, liberal de kendini kandırır. Bu bakımdan Önder Apo’nun tecridine karşı mücadele çok önemli bir demokrasi, özgürlük mücadelesidir.
KESİNTİSİZ MÜCADELE
Kuşkusuz bu mücadelenin kesintili olmaması gerek. Kesintisiz sürdürülmesi gerekiyor. Yani Kürt soykırımına, tecride karşı mücadele Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi ise bunu gündemden düşürmemek gerekiyor. Sürekli mücadele etmek gerekiyor, sürekli güncelleştirmek gerekiyor. Bunu bir yönüyle de Kürt soykırımını geriletmek, faşizmi geriletmek, mücadele görmek ve mücadelenin öncelikleri arasına almak gerekiyor.
Bu bakımdan Rojava’da, Avrupa’da halkımız sahip çıkıyor ama Başûr’da, Bakur’daki halkımızın da sahip çıkması gerekiyor. Kürtlükten, Kurdistan’dan, özgürlüğünden söz eden herkesin Önderliğe sahip çıkması gerekir. Kürt Halk Önderi, Kürtlerin en büyük partisinin, en büyük mücadelesinin önderi 25 yıldır zindanda olacak ama Kürt partileri sahip çıkmayacak. Bu doğru mudur? Böyle olabilir mi? Bu bakımdan Kürt siyasi partisi olmanın, Kürt demokratı olmanın, Kürt özgürlükçüsü olmanın yolu da yine Önder Apo’nun tecridine karşı çıkmaktan geçiyor. Önder Apo’nun tecridine karşı çıkmamak demek şu demektir: Biz Türk devletinin hassasiyetlerini dikkate alıyoruz. Kürt soykırımını yürüten Türk devletinin hassasiyetini kabul ediyor, Önder Apo’yu sahiplenmeyi kabul etmiyor, doğru bulmuyor. Ona sahip çıkanlara tutum alıyor, düşman görüyor.
Çeşitli Kürt siyasi partileri de Türk devleti şöyledir, şöyle yaklaşır, diyerek Önder Apo’ya sahip çıkmıyorlar. Sahip çıkmaları gerekiyor. Bütün Başûr’daki partilerin, bütün Rojava’daki partilerin, yani dünyanın neresinde bir Kürt siyasi partisi varsa, Kürt siyasi hareketi varsa sahip çıkması gerekiyor. Yoksa gerçek anlamda bir Kürt siyasi hareketi olamazlar. Doğru mücadele veremezler. Kürt soykırımına karşı mücadele geliştiremezler. Bu mücadelesizlik bütün Kürtlerin aleyhine döner. Bütün Kürtler bundan zarar görür. Bu çerçevede ben bu vesileyle bütün Kürtlere de Önder Apo’nun tecridine karşı mücadeleye çağırıyorum.