Devrim, nihayetinde yeni bir toplumsal inşa olarak ele alınacaksa, ‘işin neresindeyiz?’ sorusuna cevap aramaya ihtiyaç vardır. Devrimin bu gününü anlaşılır kılmak için dünü anlamaktan geçtiğini bilmek gerekir. Geçmişin tarihi perspektifinden bakılmazsa devrimin amaç ve hedeflerini yeterince anlamak güçleşecektir. Devrimin karakterini, özeliğini, ideolojik perspektifini, öncülüğünü, örgütsel yapısını, ittifaklarını, strateji ve taktiğini belirleyen tarihsel arka planına ışık tutmak, geleceğin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Bir hafızanın oluşturulması bakımından da tarihi süreçlerin titizlikle ele alınması gerekmektedir.
2010’ da Tunus’ta başlayan Arap baharının helezon dalgaları Mart 2011’de Suriye’ye ulaştığında işin nereye evirileceği önceden pek kestirilemiyordu. Kitlesel kalkışmanın nerelere kadar varacağı ve nerede duracağı öngörülür değildi. Kitlesel olaylar, Nisan ortalarında da Suriye’nin geneline yayıldı. Suriye’de ortaya çıkan rejim karşıtı güçler, içinde çete gurupların da olduğu muhalif kesimler, birçok kent ve kasabayı ele geçirdiler. Arap baharının estiği ülkelerde yönetim değişikliklerine yol açtı. Fakat Suriye’de beklenen etkiyi yapamadı ve iç savaşın derinleşmesine yol açtı. Suriye halkları olası değişime örgütsüz yığınlar olarak, ideolojik perspektiften yoksun hazırlıksız yakalandı. Suriye dış müdahalelere açık hale geldi. Örgütlü İslami terör örgütleri iç savaş karmaşasından yararlanarak Irak’ta olduğu gibi Suriye coğrafyasında hâkim olmaya çalıştılar. Suriye’de Devlet otoritesi önemli oranda kırılmasına rağmen tümüyle ortadan kaldırılamadı. ABD’nin oluşturduğu koalisyon güçleri ile Rusya ve İran’ın da savaşa müdahil olması, Suriye iç savaşına uluslararası boyut kazandırdı.
Suriye’nin genelinde iç savaş derinleşirken, kentler yıkılırken, milyonlarla ifade edilen insanın ölümüne-yaralanmasına ve bir o kadarının da mülteci durumuna düşmesine yol açtı. Kaos sarmalına sürüklenen Suriye, çete guruplarının saldırıları, özellikle de Türk devletinin saldırıları başta olmak üzere, dışardan yapılan müdahaleler sonucu kan kaybetmeye devam etti. Suriye krizinin giderek daha fazla derinleşmesine, insani felaketlerin artmasına neden oldu. 2003’de Irak’ın başına gelen yıkımın daha büyüğü 2011’de Suriye’de meydana geldi. Siyasi, Ekonomik ve Güvenlik sorunları derinleşti, istikrarsızlık her geçen gün daha fazla artmaya devam etti. Suriye, Ortadoğu kaosunu en derinden yaşayan ülke haline geldi.
Kürtlerin yaşadığı Rojava da ise bu süreç oldukça temkinli gelişti. Suriye’de iç karışıklıklar başladıktan yaklaşık bir yıl sonra Rojava’nın şimdiki fiili durumu oluşmaya başladı. 18 Temmuz 2012’de Kobane halkı, rejim güçlerini kentten çıkararak hakimiyeti sağladı. Bir gün sonra, 19 Temmuz 2012’de ise bütün Rojava coğrafyası rejim güçlerinin denetiminden çıkarılmış oldu. Gerçekleşen fiili durum Rojava devrimi olarak anılmaya başlandı.
Kuşkusuz fiili bir durumdan bahsetmek mümkündür. Adına Arap baharı denilen süreçle birlikte başlayan bu fiili durumun devrime dönüşmesi, kendiliğinden gerçekleşen bir durum değildir. Devrimler, örgütlü halk kitlelerine ve ideolojik öncülüğe ihtiyaç duyarlar. Söz konusu Kürtler ve Kürt coğrafyası olunca bu ihtiyaçlar çok daha yakıcı bir hal almaktadır. Küresel kapitalist sistemin parçaladığı bir coğrafya ve böldüğü bir halkın ayağa kalkması, sanılanın da ötesinde mucizevi bir güce ihtiyaç duymaktadır. Çünkü; her şeyden önce, Kürdistan yüzyıllık süreden beridir sömürge bir ülkedir. Dört sömürge devletin arasında pay edilerek, coğrafyası dört parçaya bölünmüş, halkı da paramparça edilmiştir. Fiziksel ve kültürel soykırımlar yaşamış, asimilasyona tabi tutulmuş böyle bir halkın devrimle buluşturulması oldukça zordur. Hemen kısa sürede ulusal bilinç oluşturması, organize olup örgütlenmesi, özgürlük mücadelesine girişmesi ve devrim gerçekleştirmesi zorlama bir değerlendirme olacaktır. Bu nedenle, Suriye’deki mevcut fiili duruma en hazırlıklı halk hiç kuşkusuz Kürtlerdir.
Rojava Devrimi, Arap baharı ile birlikte kendiliğinden gelişen bir halk hareketi değildir. Kaldı ki Arap Baharının ne kadar ‘bahar’ olduğu da tartışmalı bir konudur. Kapitalist güçlerin bölgeye müdahalesi, bölgedeki sorunlarla birleşince halk hareketli geniş çaplı protestolara yol açtı. Protesto eylemleri genişleyerek devam edince ve Akdenizi çevreleyen Arap devletlerinde domino etkisi yaratınca ‘Arap Baharı’ ismini almış oldu. Kürtler, Arap baharı ile birlikte ortaya çıkan tarihi fırsatları, devrim için olgunlaşan zamanı iyi değerlendirmesini bilmiştir. Kürtler sahip oldukları devrim perspektifiyle, bölge halklarıyla birlikte yeni bir gelecek inşa etme pratiğine yönelmeleri, önemli kazanımlar elde etmelerine yol açmıştır. Rojava devrimi Ortadoğu kaos aralığında filizlenen bir devrimdir. Dolaysıyla devrimin ideolojik- felsefi düşünce yapısını, dinamiklerini, halk bileşenlerini, koşullarını, gerçekleştiği zemini, kısacası objektif ve sübjektif şartlarını hesaba katmak gerekmektedir.
Denile bilinir ki, Rojava devrimi, dünya egemen sistemine aykırı doğan bir çocuk gibi, henüz bebeklik dönemindeyken, daha şimdiden, küresel kapitalist sistemin ve bölgedeki ulus devletlerin kuşatılmışlığında boğulmak istenmektedir. Rojava devriminin zihniyet yapılanması küresel kapitalist sistemin karşısına konumlanmıştır. Tamamen özgüce dayanarak gelişme göstermektedir. Özgürlükçü karakterini halkların desteğinden almaktadır. Egemen devletlerin çıkar çelişkilerine girmeden, taraf olmadan kendi tarafını oluşturarak yol alması, devrimsel bir gelişmedir.
Kuzey ve Doğu Suriye olarak adlandırılan coğrafyada yaşayan halk bileşenlerinin öz savunma güçleri tarafında gerçekleştirilen devrim Rojava coğrafyasının sınırlarını aşmıştır. Kürtler, Araplar, Çerkezler, Türkmenler, Asuri-Süryaniler’den oluşan halk bileşenleri, oluşturdukları Demokratik Suriye Meclisinde (MSD) bir araya gelerek, özerk bir yönetim oluşturmaları, Suriye sorununun çözümü için ön açıcı bir model oluşturmuştur.
ROJAVA DEVRİMİNİN TEMEL DAYNAKLARI
Rojava devriminin gerçekleşme tarihi 19 Temmuz 2012 olarak belirlense de devrimin pratik zemininin on yıllar öncesinden yaratıldığını göz ardı etmemek gerekir. Geçmiş tarihi bilmek, geleceğin talihini çizmek gibidir. Bu nedenle kısaca da olsa, Rojava devriminin öncesine, geçmiş tarihçesine değinmek gerekir.
Kasr-ı Şirin (17 Mayıs 1639) antlaşmasından sonra Kürt coğrafyası Lozan (24 Temmuz 1923) ve Sykes-Picot (29 Nisan 1916) anlaşmasıyla bölündükten sonra Suriye’nin sınırları içinde kalan Kürt coğrafyasına Bin Xet denilmekteydi. Devrim sürecinden sonra da Rojava ismini aldı. Baas döneminde Rojava Kürtleri hem coğrafik olarak ve hem de nüfus olarak Suriye’nin sınırları içinde kendisini ifade edebilecek güçten yoksundu. Genel olarak, Rojava halkında yurtseverlik bilincinin gelişmişliğinden bahsetmek mümkündür. Tarihin beli kesimlerinde ulusal çıkarlar gereği Kürdistan’ın diğer parçalarında gelişen direnişlere katılmışlardır. Suriye’de, Fransız sömürgesine karşı direnişin içinde bile aktif yer almışlardır. Yine Kuzey ve Güney Kürdistan’da gelişen isyanlara büyük bir ilgi oluşmuş ve fiili olarak katılmalar olmuştur. Sömürgeciliğe karşı direnişin olduğu her yerde Rojava Kürtleri, mücadele içinde yerlerini mutlaka almışlardır. Sol-Sosyalist hareketle katılmalar olmakla birlikte Rojava’da da bu türden örgütlemelere gidildiğini belirmek mümkündür. Bu dönemin en anlamlı pratik örneği Osman Sabri şahsında yaşanmıştır. Yine Kürt edebiyatı açısından Cigerxwin, ulusal çapta aydınlanmaya katkısı küçümsenemez.
Rojava Kürdistan’ı Irak Kürdistan’ın da faaliyet yürüten örgütlere, KDP ve YNK’ye yıllarca ev sahipliği yapmıştır. Güney Kürdistan direnişine küçümsenemez katkılar sunmuştur. Bu örgütlere katılımlar yapmışlar ve savaş için de de bizzat yer almışlardır. Bu türden örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Rojava halkının derin yurtseverlik bilinci, hep var olmuştur. Rojava içinde de irili ufaklı birçok örgüt kurulmuştur. Ulusal kurtuluş düşüncelerine hep açık olmuşlardır. Devrimci gençliğin arayışları devam etmiştir. Ciddi bir aydınlanmayı yaşamıştır. Asıl büyük ideolojik çıkışı ise, Kuzey Kürdistan’da gelişen ulusal kurtuluş mücadelesiyle tanıştıktan sonra yapmıştır. 80’lerin başından itibaren üniversite genciği başta olmak üzere Rojava’nın genelinde yurtsever devrimci gençlik PKK içinde aktif yer alarak devrimci mücadelede katılmıştır. Yurtsever Rojava halkı erkenden PKK ile tanışarak bütün partilerden daha fazla PKK etrafında örgütlenerek örgütlü halk hareketi haline geldi. Bu durum şimdiki devrimin temel dayanaklarını oluşturmaktadır.
ROJAVA DEVRİMİNİN İDEOLOJİK KAYNAĞI
Rojava halkının kaderini değiştiren en büyük değişim, Kuzey Kürdistan da gelişen devrimci mücadele olmuştur. Kuzey Kürdistan’daki devrimci dalganın Rojava’ya taşırılması, Rojava halkının ulusal kurtuluş ideolojisi ve ulusal kurtuluş mücadele pratiğiyle tanışması on yıllara dayanmaktadır. Kürt Halk Önderi Başkan Apo’nun Türkiye’den Rojava’ya ve oradan da Lübnan’a geçmesiyle birlikte başlayan bir süreçtir.
Dünya genelinde, demokratik halk devrimlerinin ve Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin revaçta olduğu bir dönemde, Kürt özgürlük hareketinin Ortadoğu’ya açılması aynı zamanda devrimci mücadelenin Ortadoğu halklarına taşırılması anlamına da gelmektedir. PKK hareketi kısa süre içinde Lübnan’da, Filistin örgütleri içinde kendisine ciddi bir zemin yaratmıştır. PKK’nin aynı süreçte Rojava’da kitle tabanı bulması, Rojava halkının devrimci duyarlılığıyla da ilintilidir. Daha sonraki süreçlerde, yurtsever Rojava halkı Kürdistan özgürlük mücadelesine katılmıştır. Devrimci gençliği, sömürgeciliğe karşı verilen savaşın içinde aktif olarak yer almış, binlerce şehit vermiştir. Bugün Rojava devriminden bahsediliyorsa, Devrim bilincini çok önceden edinmiş olduğunu belirtmekte fayda vardır. Politik ve örgütlü bir kitle haline gelen Rojava halkı, Arap baharıyla birlikte önüne çıkan tarihi fırsatları iyi değerlendirerek devrimci bir çıkışa yol açmıştır.
Rojava devriminin düşünce dayanağı, geçmiş tarihi birikimi kapsamakla birlikte en önemli kitlesel çıkışı hiç kuşkusuz Kuzey Kürdistan’da ki ulusal uyanıştır. Kuzey Kürdistan’da gelişen devrimci düşüncenin ulusal ölçekte olması, sömürge ülke tanımı, ortak örgütleme anlayışı, dört parça Kürdistan’ın özgürlüğünü hedeflemesi, Rojava’da ki yurtseverlik bilinciyle örtüşmüştür. 1978 yılı, PKK hareketinin Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkmasıyla birlikte kabaran devrimci dalganın giderek gelişmesi ve yaygınlaşması, yer yer silahlı çatışmalara dönüşmesi, Türk devletini sarsmaya başladığı yıllardır. Türkiye’de gerçekleşen faşist askeri darbe, devrimci örgütler üzerinden bir silindir gibi geçerek birçoğunu ezmiştir. Bu tehlikeyi çok önceden fark eden Başkan Apo, Kürdistan özgürlük mücadelesini kesintiye uğramamak için Kuzey Kürdistan’dan çıkış yaparak Rojava’ya geçmiştir. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesini büyük bir öngörüyle bir yıl önceden fark etmiş ve tedbir almaya yönelmiştir. Başkan Apo, 2 Temmuz 1979’da Türkiye’den çıkarak, Ortadoğu sahasına hicretinin ilk durağı olan Kobane’ye geçmesi, Kürdistan ulusal Kurtuluş düşüncesinin Rojava topraklarında ekenden ekilmesi anlamına gelmektedir.
Kürt özgürlük hareketinin, Lübnan zemininde, Filistin örgütleriyle ilişkilenerek kurduğu dostluk ilişkileri, Arap halklarıyla kurulan köprüler, Ortadoğu’ya açılımın başlangıç basamağıdır. Başkan Apo, yaklaşık 20 yıl (1979-1998) kaldığı Ortadoğu zemininde, birçok açıdan ele alınması gereken bir dönemdir. Ortadoğu zemini, Kürt özgürlük hareketinin ve Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin giderek geniş çevreler tarafından tanınmasına yol açmıştır. Ortadoğu sahası, başta ideolojik-teorik eğitim faaliyetleri olmak üzere, askeri, siyasi, diplomatik çalışmaların merkezi haline getirildi. Başkan Apo,nun Lübnan ve Suriye’de geçirdiği 20 yıllık süreç, Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesini uluslararası boyuta taşıdı. Ortadoğu, Kürdistan özgürlük mücadelesi için, devrimin merkezi karargâh rolünü oynadı. Bu yıllar aynı zamanda Rojava halkının örgütlenmesini ve bugünkü devrimin gerçekleşmesini sağlayan yıllardır.
Konuyu sadece Kürtler ve Rojava bağlamında ele almaktan ziyade Ortadoğu halkları bağlamında ele alınması gereken bir konudur. Çünkü farklı halklarla kurulan özerk idari yapının temelleri çok önceden atılmıştır. 82 Lübnan-İsrail savaşında PKK fiilen halkların yanında savaşa katılmış ve kendisini ispatlamıştır. Arap halkıyla dayanışma uğruna PKK’nin 11 militanı şehit düşmüştür. Daha sonraki yıllarda ise bu ilişki ve diyaloglar çok daha üst aşamaya çıkarıldı. Kürdistan devrimine Arap halkından ilk katılımlar gerçekleşti. Kanaat önderleriyle önemli ilişkiler kuruldu. Ortadoğu halklarıyla birlikte yaşamın temelleri bu yıllarda atılmıştır. PKK’yi diğer Kürt örgütlerinden ayıran en önemli ayraç halklarla kurulan dostluk ilişkileri ve ortak mücadele anlayışı olmuştur. Başkan Apo, Arap Devletleriyle yönetim düzeyinde geliştirdiği diplomatik ilişkiler dikkate alındığında halklar açısında önemli bir kazanım sayılmaktadır.
Kuzey-Doğu Suriye özerk yönetimi ve var olan statünün ortaya çıkması, mevcut fiili durum, geçmiş dönemde sürdürülen amansız çalışmanın bir sonucudur.
Uluslararası komplo sonucu Önder Apo’nun Suriye’den çıkması, siyasal dengelerde yaşanan alt üst oluşlar, küresel kapitalist sistemin Ortadoğu’ya müdahalesi, ciddi değişim ve dönüşümleri de beraberinde getirmiş oldu. ABD’nin Afganistan ve ardından Irak’a yönelik saldırıları, kapitalist sistemin önünde engel gibi duran ulus devletlerin yıkımını hedeflerken, radikal İslami terör örgütlerinin ortaya çıkmasına da zemin sundu. Kapitalist modernitenin hedefindeki Ortadoğu artık savaş alanı olmaktan bir türlü kurtulamadı.
2000’li yılların başından itibaren Başkan Apo, düşüncede ‘rafine’ olarak belirttiği paradigmasal değişime gitmesi bu günkü devrimin rotasını çizmiş oluyordu. Ortadoğu’da yaşanacak kaosu önceden görür gibiydi. Ortadoğu’ya yapılacak müdahaleleri önceden adeta okumuştur. Gerçekleşen uluslararası komplo sonucu Başkan Apo’nun tutuklanması, aynı zamanda kapitalist sistemin Ortadoğu’ya müdahalesinin önünün açılması anlamına gelmekteydi. Bütün bu karmaşadan ve çatışmalı ortamlardan çıkış yeni bir bakış açısına, düşünce gücüne ve zihniyet değişimine ihtiyaç duymaktaydı. Savaş arenasına dönüştürülen Ortadoğu’da, dinsel-mezhepsel ve etnik farklılıklar nedeniyle birbirini boğazlayan halkların özgürlüğüne çıkış kapısı aralamak, eski düşünce kalıplarıyla mümkün görünmemekteydi. Başkan Apo, paradigma değişimi ile büyük bir düşünce gücünü açığa çıkardı. Bu nedenle yaşanan paradigma değişimi sıradan bir değişim olmayıp, yeni bir zihniyet oluşumu anlamına gelmektedir. Bu zihniyet aynı zamanda Rojava’da yaşanan devrimsel gelişmelere kaynaklık eden, devrimi ayakta tutan temel dayanaklar ve nirengi noktalarıdır. Her türlü fırtınalı havada halkların gemisini yüzdürecek düşünce kılavuzuna sahip yeni paradigma hem ulus devlet milliyetçiliğine ve hem de kapitalist moderniteye karşı mücadelede alternatifler sunmakta, çözümler üretmektedir. PKK, Irak ve Suriye’nin içine düştüğü Ortadoğu kaos aralığında rüştünü pratik anlamda da ispatlamıştır.
(İKİNCİ BÖLÜM: Rojava Devriminin 10 yıllık Deneyimi- Askeri Siyasi ve Örgütsel Dayanağı, Demokratik Özelliği, Kadın Devrimi, Enternasyonal Özelliği)
Rauf KARAKOÇAN