23 Ekim 2019 Çarşamba Saat 08:36
Türk sömürge rejimi 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava’ ya
yeni bir soykırım işgalini başlatmış bulunmaktadır. Bu işgalin bölgesel ve
uluslararası boyutu vardır. Türk devletinin salt kendi başına kararlaştırıp
gerçekleştirdiği bir işgal değildir. İşgali ve soykırım saldırısını başta Kürtler
olmak üzere, Kuzey ve Doğu Suriye halklarına karşı uluslararası bir komplo
biçiminde tanımlamak gerekmektedir. İşgalin 9 Ekim’e denk getirilmesi özellikle
planlanmış bir husustur. 9 Ekim Kürt Özgürlük hareketine, onun Önderliğine
karşı düzenlenmiş ve yarım kalmış komplonun tarihidir. 9 Ekim 1998 yılında yine
Suriye’de PKK Önderliği şahsında Kürt özgürlük hareketine karşı NATO düzeyinde
uluslararası bir komplo geliştirilmiştir. BOP projesine dayalı ABD-NATO-İsrail
planlaması çerçevesinde PKK Önderliğinin varlığı gerekçe gösterilerek
Suriye’nin tamamı işgal edilecek, Ortadoğu müdahalesi başlatılarak 3. Dünya
savaşı bölgenin tamamına yayılacaktı. PKK Önderliği komployu öngörmüş ve Suriye’den
çıkarak işgalin önünü almıştı. PKK Önderliğinin Suriye’den çıkışına ve 15 Şubat
1999 tarihindeki esaretine neden olan bu komplo olmuştur. Tarihi, planı, gerekçesi
ve yeri değişmeden tam yirmi bir yıl sonra bugün aynı güçler tarafından aynı komplonun
tekrardan hayata geçirilmek istendiğini görmekteyiz. 1998’de Önderliğe karşı
pratiğe geçirilen komplo şimdi Önderlik paradigmasıyla gelişen sisteme karşı
hayata geçirilmiştir. Adeta tarih tekerrür etmektedir.
ABD, Rusya ve İsrail sürmekte olan 3. Dünya savaşına
ilişkin bir dizi toplantı gerçekleştirdiler. Toplantının en sonuncusu 24 Haziran
2019 tarihinde “Ortadoğu güvenlik toplantısı adıyla İsrail’de yapıldı.
Toplantının ana gündemi İsrail’in güvenliği, Suriye savaşı, İran’a karşı politikalar
ve Suriye’de oluşan Kürt özerk yönetimi oldu. Söz konusu toplantı Ortadoğu’yu
yeniden şekillendirme, Suriye savaşının gidişatını ele alma ve İran’a karşı
müdahale gündemiyle gerçekleştirildi. Rojava işgali de bu toplantıda
kararlaştırıldı. Golan tepelerinin İsrail tarafından ilhakı bu toplantıların
kararı gereği kabul edildi. Belirlenen politikalar İsrail’in güvenliği çerçevesinde
şekillendi. Toplantıda üç küresel güç anlaştı ve bir dizi yeni kararlar aldı. ABD
NATO adına bu toplantılarda söz ve karar sahibi oldu. AB güçlerini dışarda
tutan bu plan nedeniyle AB devletleri Rojava işgalini eleştirmekte ve karşı
çıkmaktadır. Tepkileri Kürt katliamını karşı olduklarından değildir. “NATO’yu
ve AB’yi devre dışı bıraktınız kabul etmiyoruz şeklindedir. Kürt soykırımına
ve Türk işgaline karşıt değiller ve önleyici bir tutumları da olmamıştır. AB
Kürt soykırımında Erdoğan iktidarına en çok destek sunan güç olmuştur. Toplumsal
baskı nedeniyle almak zorunda kaldıkları kararların işgale karşı hiçbir
caydırıcılığı yoktur. Bu açıdan AB’yi de komplonun bir tarafı olarak görmek
gerekir. Kürtleri imha etme karşılığında Erdoğan iktidarına alınan kararlara
katılma görevi verildi. Buna göre 3. Dünya savaşı İran’ıda kapsayacak şekilde
genişleyecektir. Türkiye görünüşte karşıt gibi görünse de bu planın bir
parçasıdır ve Kürt soykırımı karşılığında istenen her şeyi yapma taahhüdünde
bulunmuştur. Rojava işgali bu temelde gerçekleştirilmiştir. Türk devleti aktör
değil bu planın sadece bir piyonudur. ABD’nin Suriye’den çekildiği alanları
NATO otağı TC’ye bırakması İsrail ile kararlaştırılan bir durumdur ve
çıkarlarına daha uygun bulmaktadır. Böylece Suriye’nin işgal edilecek alanları
NATO toprakları olarak sayılacak ve on binlerce çete odsusuyla beraber İran’a
karşı kullanılacaktır. Kürtlerin ulusal
birlik olamamaları ve işbirlikçilik komploya en güçlü zemini sunmaktadır.
Kuşkusuz ulusal birlik olsaydı bu saldırılar bu biçimde gerçekleştirilemezdi.
Soykırım
İşgali saldırısı TC’nin 2023 Planı Kapsamında Gerçekleşmektedir
İşgalin birinci temel nedeni sömürgeci Türk rejiminin Kürt
soykırımını tamamlama isteminden kaynaklanmaktadır. Sömürgeci Türk rejimi 20. yüzyılda başladığı Kürt
soykırımını 21. yüzyılda tamamlama düşüncesindedir. Bunda ısrarcıdır ve beka
sorunu haline getirmiştir. 20. Yüzyılda
Ermeni halkına yapılan soykırımın aynısı Osmanlı artığı sömürgeci Türk devlet
eliyle 21. Yüzyılda Kürtlere yapılmak istenmektedir. Erdoğan “milli kurtuluş savaşı olarak tanımladığı
Kürt soykırımının baş sorumlusudur. Başarması durumunda cumhuriyetin yeni
lideri olarak tarihe geçecek ve Atatürk’ün yerini almış olacak. Bu bakımdan Rojava
savaşı Kürtler açısından ulusal özgürlük ve demokratik kurtuluş savaşıdır. Stratejik
düzeydedir. Devlet sahibi güçler için çıkarlarını kazanma veya kaybetme savaşı
olurken Kürtler için varlık-yokluk anlamında kader tayin edici bir savaştır.
Bir parça veya parti sorunu şeklinde ele almak komplocu güçlerin amaçlarına
hizmet etmektir. Rojava işgal saldırısı Kürt ulusunu soykırımdan geçirme
planına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Rojava’nın işgali Başur ’un işgalini de
beraberinde getirecektir. Kürtlerin statüye kavuşmasını engellemenin de
ötesinde tümden imhasını amaçlayan bir saldırıdır. Başarı kazanması durumunda
ulus ve kültür olarak Kürtlerin Şark Islahat planı gibi güncellenmiş soykırım politikalarıyla
inkâr ve imha sürecine alınacağı açıktır. Efrin’ deki uygulama bunun bariz bir
örneğidir. Saldırı Kürt varlığını hedef almaktadır. Ayrıca saldırıyı sadece
Erdoğan ve AKP ile alakalı görmek sömürgeci Türk devletinin yüz yıllık soykırım
politikasını görmemek olur. Uygulanmakta olan soykırım Kürtlere karşı inkâr ve
imha siyasetiyle kurulmuş TC rejiminin yüz yıllık temel politikasıdır. Türk
devleti yüz yıllık sürede yöntemlerini ve savaş araçlarını değiştirse de
soykırım stratejisini kesintisiz şekilde sürdürmüştür. Gerek kızıl gerekse
beyaz soykırım yöntemleriyle soykırım siyasetini her zaman birinci sırada
tutmuştur. Türk devlet kurumları ve toplumsal tüm yapılar soykırım amacına göre
dizayn edilmiştir. Sivil kamuflajlı bütün kurumlar soykırım siyasetine hizmet
edecek şekilde örgütlendirilmiş ve çalıştırılmıştır.
Erdoğan iktidarı Neo-Osmanlıcılık hedefiyle hareket
etmekte ve tüm bölgeye hâkim olmayı amaçlamaktadır. Bu hedefin önünde Kürtleri
en büyük tehlike olarak görmektedir. Kütlerle ya barışacak ya da savaşacaktı.
İkincisini tercih ederek Kürtleri ortadan kaldırmayı seçmiştir. Türk devleti
2023 tarihine kadar, yani Lozan’ın yüzüncü yılına kadar bölgedeki en temel
engel konumunda gördüğü Kürtleri bitirmeyi başlıca hedef olarak belirlemiştir. Hem
Kürt soykırımın gerçekleştirmiş hem de işgal ettiği toprakları ilhak ederek
sınırlarını genişletmiş halde pazarlık yapmayı planlıyor. Amacı Lozan’da
kaybettiği ve misak-i milli sınırları olarak gördüğü Musul-Kerkük’e kadar
açılmaktır. Planı budur. Soykırımı “milli kurtuluş savaşı olarak
adlandırmalarının nedeni de budur. Türk
devletinin milli varlığı Kürtlerin milli yokluğu üzerinden hesaplanmaktadır.
Yüz yıl önce neyse şimdide aynı soykırım zihniyetiyle hareket edilmektedir.
Erdoğan ve AKP’nin başardığı şey Kürtlere karşı uygulanan soykırım politikasını
milli bir düzeye getirmiş olmasıdır. İşgal ve soykırım sadece devlet
politikasıyla sınırlı kalmayarak milli bir istem ve amaç haline getirilmiştir.
Sorunu artık Kürt-Türk sorunu ve savaşı biçiminde değerlendirmek yanlış
değildir. Çok dar bir kısım dışında Türkiye toplumunun ezici çoğunluğu, tüm
sistem partileri ve toplumsal kurumlarıyla Türkiye’de Kürtlere karşı bir
soykırım seferberliği ve savaşı başlatılmıştır. Klasik Kürt-devlet veya PKK-devlet
savaşı tanımı gerçekliği açıklamaktan uzaktır. Yaşanmakta olan açıkçası bir
Kürt-Türk savaşıdır. Kürt tarafı hala bu argümanı kullanmasa da gerçeklik
budur. Türk rejimi Kürtleri tümden yok etmek isterken Kürt halkıda varlığını
koruma ve yurt savunma savaşı vermektedir. İşin özü budur. Önderlik soykırıma
karşı önlem almak istemiştir. Soykırım saldıranlarına karşı Kürdistan’da
savaşan halk gerçekliğinin yaratılmasının zorunlu olduğun belirtmiştir. Türkiye’de
HDP projesiyle demokrasi ve barış cephesinin örgütlendirilmesinin aciliyetini
defalarca dile getirmiştir. Fakat ikisi de istenen düzeyde
gerçekleştirilememiştir. Saldırıları boşa çıkarıp kıracak tarzda Devrimci Halk
Savaşı stratejisi hayata geçirilememiştir. Yine HDP siyasal rolünü
oynayamamıştır. Ne HDP ne de sol demokratik güçler toplumu örgütleyememiş ve
Erdoğan’ın Türkiye’de milli faşist cephesini geliştirmesini engelleyememiştir. Türkiye’de
baskın olan faşizmdir ve kitlesel boyut kazanmıştır. Türk toplumunun büyük
bölümü devletiyle bütünleşmiştir. Tarihin en vahşi ve barbar sürüleri olan
DAİŞ’i Kürtlere tercih etmiştir. DAİŞ’i kardeş Kürtleri düşman bellemiştir. Savaşçı,
istilacı, talancı ve katliamcı bir toplum gerçeği ile karşı karşıyayız. Hitler
nasıl ki Yahudi soykırımı üzerinden Nazi toplumunu yaratmışsa Erdoğan’da Kürt
soykırımı üzerinden faşist Türk ırkçılığını yaratmıştır. Bin yıldır uydurulmuş
kardeş masalının bir anlamı kalmamıştır. Kürtler artık ne kardeşliğe nede
birlikteliğe inanmamaktadır. Türklerde özgür ve eşit temelde bir kardeşliği
baştan beri kabul etmemiştir. Türkler ülkenin yegâne efendisi olma dışında bir
seçeneği kabul etmemektedir. Dolayısıyla stratejik açıdan da bu konunun ele
alınması zorunlu hale gelmiştir. Türkiye’de mevcut durumda TC-Erdoğan soykırım
sistemiyle (bunun içinden CHP ve diğer sistem partileri dahildir) Kürt özgürlük
mücadelesi iki karşıt cephe olarak savaş halindedir. Azınlıkta kalan Türkiye
Demokrasi çevrelerinin savaşa karşı bir
tavrı olsa da belirleyici ve etkileyici bir gücü ve örgütlülüğü yoktur. Savaşa
karşı barış ve demokrasi bloku örgütlenememiştir. Savaş bloku hakimdir ve belirleyicidir.
Komplo Ortadoğu Demokratik Konfederal Sistemi Hedeflemektedir
Ortadoğu
merkezli yaşanan 3. Dünya savaşı Küresel güçlerin yeni planlarına göre
genişleyerek devam edecektir. Suriye’deki gelişmeler ve Rojava işgali bu
planlarla bağlantılıdır. Hegemon güçler İran gibi sorunlu gördüğü güçlere
müdahale ederken doğacak boşluktan Rojava’ da olduğu gibi kendilerine
alternatif olabilecek demokratik sistemlerin ortaya çıkmaması için tedbirli
yaklaşmaktadır. Özgürlük Hareketini Ortadoğu ve Kürdistan’da demokratik
modernitenin öncü gücü gördüklerinden onu her alanda kuşatarak tasfiye veya
etkisiz hale getirmek, onun yerine işbirlikçi KDP çizgisini hâkim kılmaya
çalışmaktadırlar. PKK’nin tasfiye edilmesi için Türk devletine verilen sınırsız
destek bundan kaynaklanmaktadır. Kuzey
ve Doğu Suriye Federasyonuna karşı Türk saldırısı bununla bağlantılı olarak gelişti.
Rojava işgalinin temel nedenlerinden birisini kapitalist modernite
(ulus-devlet) güçlerinin Kürdistan devrimiyle inşa edilmekte olan Demokratik
Modernite (Demokratik ulus) sistemine bir müdahalesi ve saldırısı şeklinde
kavramak gerekir. Baştan beri Rojava’ da iki modernitenin ideolojik, politik,
kültürel ve ahlaki savaşı yaşanmaktadır. Uluslararası emperyalist güçlerin
şimdiye kadarki politikaları Rojava devrimini revize ederek sisteme entegre
etmekti. Bu daha çok ideolojik, politik ve kültürel mücadele gerektiren bir
savaştı. Ancak tutum değişmiştir. Tümden imhaya karar verilmiştir. Bunun için şiddet
ve savaş araçları devreye sokulmuştur. TC üzerinden devrimin imhasına karar
verilmiştir. Dolayısıyla 11 Ocak 2018 ‘de Efrin işgaliyle başlayan ve 9 Ekim
2019 tarihinde ikinci aşamasına girilen Rojava işgali sömürgeci karşı devrim
güçlerinin demokratik Halk devrimine ve onun kazanımlarına yönelik saldırısı
olmaktadır. Rojava devriminin tasfiyesiyle demokratik gelişimin önü alınmak isteniyor.
Bu bakımdan Kuzey ve Doğu Suriye işgalini kapitalist modernite güçlerinin bir
komplosu şeklinde ele almak en doğrusudur. Rojava işgali emperyalist güçlerin
ortak bir saldırısı ve komplosudur.
ABD
öncülüğündeki uluslararası koalisyon güçlerinin alandan çekilmesi akabinde sömürgeci
Türk devletinin işgali başlatması yapılan komployu teyit etmektedir. Komplo
Rojava modeli özgülünde Ortadoğu Demokratik Konfederal sistemini hedeflemektedir.
Gerek Kürt soykırımını gerçekleştirme ve gerekse demokratik toplumsal sistemi
imha etme görevi her zamanki gibi Türk devletine bir görev olarak verilmiştir.
TC kapitalist sistemin Ortadoğu’daki halkları ve demokratik yapıları yok edici,
katledici celladı rolündedir. Türk devlet işgali Rojava Özgürlük Devrimini
yıkmayı, Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını işgal ederek Demokratik Özerk
Yönetimi ortadan kaldırmayı, demokratik devrim temelinde geliştirilen
demokratik halk sistemini dağıtmayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan saldırı ilerici
demokratik insanlığın büyük emekler ve canlar pahasına yarattığı kazanımları,
demokratik yaşamı hedeflemektedir. Halkların demokratik birliği, kardeşliği ve
aydınlık geleceği yerine TC-DAİŞ karanlığı ve yok ediciliği dayatılmaktadır. Uluslararası emperyalist ve yerel gerici güçler Türk İşgaliyle
Üçüncü çizgiye dayalı gelişen demokratik toplum ve demokratik ulus modelini
tasfiye etmek istiyorlar. Egemen güçlerin ortaklaştığı şey Kürdistan Devrimi etrafında
Ortadoğu’da Kendilerine alternatif olarak gelişecek bir demokratik sistemi
önlemektir. Saldırı Önderlik paradigmasıyla inşa edilen toplumsal sisteme karşı
yapılmaktadır. Ortadoğu halklarına karşı bir komplodur. Dolayısıyla işgal ve
işgale karşı gelişen direniş Kürtler için sadece Rojava ile sınırlı kalmayarak
bütün Kürdistan parçaları ve Kürt ulusunu kapsayacak biçimde stratejik bir
anlama sahiptir.
Komplonun bir ayağı ABD-İsrail-Türkiye ve AB olurken
diğer ayağını Rusya, Suriye Rejimi ve İran ittifakı oluşturmaktadır. Bazı devletler işgale karşı olduklarını açıklasa
da gerçek tersidir. Rusya ve bölgesel ulus-devlet güçleri Kürtlerin
zayıflatılarak rejime tabi kılınmasını ve teslim alınmasını amaçlamaktadırlar. Rusya,
Suriye konulu yaptığı hiçbir toplantıya Kürtleri dahil etmeyerek dışında
tutmuştur. Kürtlerin bir güç ve irade
olarak bir statüye kavuşmasını kendileri için tehlikeli görmekteler. Rusya’nın Türk
işgaline sessizliği ve bazı alanları işgale bırakması yapılan anlaşma gereğidir.
Rusya Kürt özerk oluşumunu tasfiye etmesi için kısa vadede Türk devletinin
işgaline onay vermiştir. İdlib ve diğer bölgelerdeki çeteler işgale katılmak
için getirilmiştir. Rusya TC’nin kendine olan bağımlılığını sürdürmek ve ilişkileri
bir dengede tutmak için Rojava konusunda tavizkar davranacaktır. Ticari, siyasi
ve askeri çıkarlarına öncelik vererek Suriye meselesinde uzun süreye yayılan Türk
devletinin istemlerini karşılayan esnek bir politika izleyecektir. Nitekim 22.10.2019
tarihinde Soçi’de gerçekleştirilen Türk ve Rus toplantısında işgali onaylamakla
birlikte, işgal alanını genişletmiş ve Özerk Kürt yönetiminin tümden
tasfiyesini amaçlayan bir yaklaşım sergilenmiştir.
İşgale karşı devletler
düzeyinde çeşitli tepki ve eleştiriler gelişse de bunlar işgali ve katliamı
önleyecek kararlara veya yaptırımlara dönüştürülmemiştir. Daha çok kamuoyuna
hitap eden açıklamalardır. İran kendisine yönelik tehlikenin farkındadır ve
sıranın kendisine geleceğini bilmektedir, ancak Türk işgaline karşı net bir
karar almamış ve Kürt katliamına “evet demiştir. PKK’nin tasfiyesi konusunda
diğer güçlerle aynı fikirdedir. Geçmişte olduğu gibi Kürtler devletlerin
çıkarlarına kurban edilmektedir. Modern çağın en kanlı katliamı
televizyonlardan adeta bir film gibi izlenmektedir. Hiçbir insani ve ahlaki
değer tanınmadan Kürtlere karşı insanlık suçu işlenmektedir. Geçmiş tarihlerin
bir Dehak’ı yerine şimdi yüzlerce Dehaklar Kürt çocuklarının, gençlerinin ve
kadınlarının kanıyla beslenmektedir.
Ateşkes
Komplonun Bir Parçası Olup Dünya Halklarının Rojava’ ya Olan Dayanışmasını Boşa
Çıkarmayı ve
İşgali
Meşrulaştırmayı Amaçlamaktadır
Ateşkese neden olan birincisi husus QSD-YPG-YPJ
güçlerinin işgale karşı eşi-benzeri görülmemiş bir direnişle karşılık
vermesidir. Bir-iki günde sonuç alacak şekilde planlanan işgal kahramanca
direniş karşısında ağır kayıplar vermiş ve kırılmıştır. NATO’nun en gelişkin silahlarına,
çok yoğun hava saldırılarına ve on binlerce çetesine rağmen Türk işgalciliği
Kürt direnişçileri karşısında ilerleyememiştir. Ateşkese neden olan ikinci
husus Türk devletinin işgal ve katliamlarına dünya halklarının gösterdiği yoğun
tepkiler olmuştur. Onur Direnişi dünya halkları için etkileyici ve birleştirici
bir efsaneye dönüşmüştür. Hayranlık ve sempati uyandırmış küresel düzeyde bir eylemelliğe
yol açmıştır. Halklar Kürtlere yapılan haksızlığa ve katliama duyarsız kalmamış
ve dayanışmada bulunmuştur. QSD-YPG-YPJ güçleri daha fazla tanınır ve kabul
edilir hale gelmiştir. Uluslararası destek eylemleri devletlere baskı
oluşturarak karar almaya zorlamıştır. Kürt halkı ulusal bilinçle özellikle
Rojhılat, Başur ve Avrupa’daki halkımız başta olmak üzere Rojava etrafında
kenetlenmiştir. Trump’ın ABD devlet geleneğine ters yaklaştığını belirten ve
Kürtlere yapılan ihaneti kabul etmeyen Amerika toplumunun her kesiminden
insanlar Trump iktidarına karşı ciddi bir muhalefeti oluşturmuşlardır.
Demokratlar ve Cumhuriyetler ilk defa Trump’a karşı birleşmiştir. Etkisiz
üç-dört devlet dışında dünyadaki tüm devletler işgali kınayan açıklamalar
yapmıştır. Özellikle sivil katliamı ve yasaklı silahların kullanılması uluslararası
kamuoyunda birinci gündemi haline gelmiştir. Tepkiler TC’ye karşı çeşitli
yaptırımlara dönüşmüş ve Kürt direnişini uluslararası bir gündeme taşımıştır. ABD
kamuoyu ve devlet kurumlarının çoğu Trump’ın Suriye’den çekilme ve Türk
işgaline onay veren kararını Ortadoğu’daki stratejik çıkaranlarına ters ve ihanet
olarak değerlendirmektedir. Geri çekilmeyi Rusya ve İran’a verilen taviz olarak
değerlendiren ABD’li bir kesim Trupm’u iktidardan düşürüp yargılayacak kadar
bir çatışma içindedirler. Trump ’un Erdoğan ile bireysel ticari ilişkileri ve
İran’a karşı taraf olma karşılığında anlaştığı ifade edilmektedir. Suriye’den
çekilme Amerika’nın tartışmalı birinci gündemi durumundadır.
Ateşkes tepkileri dindirmeye, eylemleri soğutmaya
dönük düşünülmüştür. Fakat ateşkes komplocu güçlerin işgalini ve Kürt
soykırımını engellemeye yönelik değildir. Tersine işgali meşrulaştıran, teslimiyeti
dayatan, Türk devletine ve Trump’a yönelen tepkileri bertaraf etmeyi amaçlayan
taktik bir adımdır. Trump ve Erdoğan arasında varılan anlaşma daha çok kendi
ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet eden tarzdadır. Trump Kürtlere yaptığı
ihanetle kaybolan itibarını tekrardan kazanmak, dünya kamuoyunun tepkilerini ve
eylemlerini dindirmek, Erdoğan iktidarını rahatlatmak ve savaşla
yapamadıklarını siyasi yöntemlerle yaptırmak için Erdoğan’a formalite bir
ateşkesi kabul ettirmiştir. Bir ateşkesten ziyade ticari bir anlaşmaya benzemektedir.
Trump Erdoğan iktidarını hizaya çekmiş, istediğini yaptırabileceğini göstermek
istemiştir. Erdoğan ise başta Halk bank davasını askıya alma, ailesine ve
bakanlıklarına ilişkin alınan yaptırımları kaldırma şartıyla Trump’ın ateşkes
teklifini kabul ederek kısa süreli bir ateşkes teklifini kabul etmiştir.
Gözlemcisi olmayan, işgali ve saldırıları durdurmayan, işgalci Türk güçlerinin
geri çekilmesini istemeyen tersine Rojava halklarının ve savunma güçlerinin
kendi topraklarından çekilmesini öngören, TC’yi hâkim kılan bir ateşkes
komploya hizmet eder tarzda planlanmıştır. QSD komutanlığı ateşkesi sivil
katliamını önleme amacıyla kabul ettiklerini, ancak işgali kabul etmeyeceğini
ve direneceklerini açıklamıştır.
Sonuç
olarak
Rojava’ da tarihin en barbar, soykırımcı çete
rejimiyle insanlığın en kutsal ve soylu değerlerinin savaşı karşı
karşıyadır. Rojava tüm halkların, inançların ve kültürlerin özgürce birlikte
yaşadığı demokratik Ortadoğu’nun protipi mahiyetindedir. Gücünü demokratik
bilincinden ve birliğinden almaktadır. En önemlisi de Rojava toplum sistemde
kadın özgürlük bilinci gerek savaş siperlerinde gerekse yaşamın her alanında
belirgin bir şekilde kendini göstermekte ve öncülük etmektedir. Hedef
seçilmesinin temelinde bu özellikler yatmaktadır.
Kısa vadede Erdoğan iktidarına ve ailesine kazandıran
bu savaş uzun vadede Türkiye halklarına büyük kaybettirecektir. Erdoğan iktidarı
maddi ve iktidar bakımından daha da güçlenirken yoksul kesimler, emekçiler her
açıdan bir yıkımı yaşayacaklardır. Erdoğan’ın Daiş ortaklığında gerçekleşen
savaş ve insanlık suçları mutlaka yargılama konusu olacaktır. İşgalci Türk rejimi
daha büyük ve belirsiz bir savaşın içine sürüklenmiştir. Türk işgalciliğinin
genişlemesiyle beraber Kürt sorunu ve direnişi de derinleşecektir. Sonucu
şimdiden kestirilemeyen Üçüncü Dünya savaşı yayılarak devam edecektir. Güç
dengeleri Kürt direnişine göre tutum alacaklardır. Kürtler nasıl ki bedel
ödeyerek varlıklarını korumuş ve bu günlere gelmişse bundan sonrada daha büyük
bedellerle mutlaka özgürlüklerine kavuşacaklardır. Direnme ve kazanma dışında
başkada bir seçenekleri yoktur.
Dıjwar SASON
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Soykırım
İşgali saldırısı TC’nin 2023 Planı Kapsamında GerçekleşmektedirKomplo Ortadoğu Demokratik Konfederal Sistemi HedeflemektedirAteşkes
Komplonun Bir Parçası Olup Dünya Halklarının Rojava’ ya Olan Dayanışmasını Boşa
Çıkarmayı veİşgali
Meşrulaştırmayı Amaçlamaktadır Sonuç
olarak Dıjwar SASON