Dünyadaki siyasi çelişkilerin düğümlendiği, çatışmaların hiç dinmediği, her an savaşlara gebe olan Ortadoğu coğrafyasının parçalanmış, katliamlara maruz kalmış halkı Kürtler, şimdi de küresel güçlerin çelişkilerine, uluslararası ilişkilere kurban ediliyor, saldırıların hedefi haline geliyor. Yüzyıl önceki Lozan anlaşmasını imzalayan kafa yapıları bugünde aynı zihniyetle Kürtleri Kurtlar sofrasına sürmektedir. Neredeyse dünyanın herhangi bir yerinde cereyan eden bir olay Kürdistan’da Kürtlerde kelebek etkisi yaratıyor.
Uluslararası bağlayıcı hukuk kuralları, savaş hukuku, insan hakları, AB hükümleri, AHİM kararları, Kopenhag Kriterleri, güvence altına alınmış Kadın ve çocuk hakları, siyasi, külltürel haklar, örgütlenme, gösteri ve yürüyüş hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, işkence ve kötü muameleyi önleme, CPT, hayvan hakları gibi uzayıp giden listede her şey çok sahici duruyor. Ama sıra Kürtlere gelince bunların hepsi aniden sahteliğe bürünüyor. Sahici sahtekarlıklarla bezeli normlar, kanunlar, uygulamalar, prosedürler kağıt üstünde duruyor, hakikat Kürtlere başka işliyor.
Mesela, Ukrayna savaşının faturası Kürtlere çıkarılır. Rusya Ukrayna savaşında adeta partneri durumuna gelen ve NATO ülkesi Türkiye ile olan iyi ilişkilerini devam ettirmek için, Rojava’da Kürtlere saldırmasının önünü açıyor. Astana görüşmelerinde Rojava için çıkarılan fermanlara ortak olmakta ve Türk devletinin saldırılarına oyan veriyor. Amerika ise Türkiye’yi fazla ürkütmeyelim Rusya’nın kucağına itmeyelim havasında Rojava saldırılarına göz yumuyor, sesiz kalıyor. Nerde kaldı Rojava ile DAİŞ’e karşı ortak mücadele, koalisyon ortaklığı?
Mesela, İsveç NATO’ya girmek ister karşılığında Kürtlere saldırı beklenilir. Türkiye, Kürt kartını sahaya sürerek Kürt düşmanlığında taviz koparmaya çalışır. İsveç, NATO’ya girmek için Türkiye’nin beklentilerini karşılamak adına Kürtlere yönelir.
Mesela ABD, AB, NATO ülkeleri Kürt özgürlük hareketini ‘terör’ listesine alıyor ve her türlü yaptırımı uyguluyor. Peki bunu neden yapıyor? NATO ortağı Türkiye dostluğunun hatırına sayılır. Osmanlıyı parçalayanlar şimdi onların torunlarına arka çıkıyor Kürt katliamına ortak oluyor. Yetmiyor, İmralı işkence sistemini yönetiyor. Mutlak tecrit dayatıyor, kişiye has hukuk uyguluyor. Kürtler söz konusu olunca kendi içtihatlarına uymuyorlar.
Mesela, Ortadoğu’da var olan herhangi bir çelişkinin ceremesini Kürtler çeker. Irak’ta didişen ABD-İsrail, Türkiye-KDP ve İran devletinin arasında Kürtler kalır. İşbirlikçi Kürt mükafatını alıyor, çelişkinin yükünü Maxmur ve Şengal halkı çekiyor. Şengal’e, 9 Ekim 2020’de imzalanan ihanet anlaşması dayatılıyor. Maxmur mülteci kampı ablukaya alma girişimi yapılıyor.
Mesela İran, Türkiye ilişkilerinde ortak hedef yine Kürtlerdir. İran’da dar ağaçlarında Kürtler sallanıyor.
Türkiye ise Kürtlere cehennemi yaşatıyor. Ne mi yapılıyor derseniz, cevabı: yapılmadık bir şey kalmadı oluyor. Baskı, işkence, katliam, tutuklama, tecrit, tecavüz, doğa talanı, ekolojik yıkım, yani var da var. Bu arada, akla hayale gelecek tüm sahtekarlıkları da yapıyor ve bunlar çok da sahici görülüyor.
Mesela, kendisi Kürtlere karşı en büyük terör uygulayıcısıdır. Dünyanın en azılı terör örgütlerini (DAİŞ, EL Kaide, El Nusra, HTŞ, Müslüman kardeşler, Hizbullah, Hizbulkontra gibi) alenen destekliyor, fakat Rojava’yı terörist ilan ediyor ve işgal saldırılarının gerekçesi yapıyor.
Türk devleti ve güdümündeki çeteler Rojava’ya her gün saldırarak kadın, çocuk demeden katlediyor. İşgal altında ki alanlarda olmadık insanlık suçları işleniyor. Lahey adalet divanında kırk defa yargılamayı gerektirecek savaş suçları işleyen Erdoğan diktatörlüğü yargılanması gerekirken, Avrupalı dostları tarafından sırtı sıvazlanıyor. Kürtlere Uluslararası hukuk işlemiyor.
Türkiye’de iç hukuk da Kürtleri pas geçiyor. Binlerce insan siyasi rehin tutuluyor. Belediyeleri gasp ediliyor, siyasi faaliyetleri saldırı altında çalışanları yeri geldiğinde katledilir yeri geldiğinde tutuklanıyor. Cezaevleri morga dönmüş, her türlü hukuksuzluk, keyfi muamele yapılıyor. Otuz yıl yatmış cezası bitmiş olanlar sudan gerekçelerle tahliyeleri erteleniyor. Çocukları zırhlı arabaların altında eziliyor.
Kürt basını sürekli baskı altındadır, çalışanlarına göz açtırmıyorlar, cezaevine girip çıkmayanı neredeyse kalmadı. Halkın doğru haber alma hakkı engelleniyor, olup biten her şeyin karanlıkta kalmasını sağlıyorlar. Devlet terörünün açığa çıkmasını istemiyorlar.
Kürtçe sanat engelleniyor, sanatçıları öldürülüyor. Kürt müziği yasaklanıyor, Kürtçe tiyatro engelleniyor. Dile, kültüre kelepçe, Cumartesi annelerine ters kelepçe, HES’ler uğruna Kürdistan’ın akarsularına ırmaklarına derelerine kelepçe… güvenlik nedeniyle ormanlar katlediliyor, Doğa talanı hızla devam ediyor. Kürdistan’ın cennet köşeleri birer birer yok edilerek ülke çoraklaştırılıyor. Kurdu-kuşu, börtü-böceği bu katliamdan nasibini alıyor. Liste böyle uzayıp gidiyor. Mesela bütün bunları her kes biliyor. Bilinenleri devede kulak da olsa kayda geçmek gerekiyor.
Kürdistan’da kol gezen zulmü her kes biliyor. Bilmesine biliniyor da ülkenin siyasetçisi de sahici sahtekâr kesiliyor. O kadar çok omurgasız siyasetçi var ki Kürtlere düşmanca yaklaşıyor, ya da görmezden geliyor ve bunu da siyaset sanıyor. Sahici sahte siyasetçilere eklenecek o kadar çok kişi var ki hangi birini sayalım. Ağzı her laf yapan ‘terör’ kelimesiyle cümle kurmadan konuşamaz hale gelmişler. Sözde siyasetçi, gazeteci, akademisyeni, gırla giden insan müsveddeleri, hepsi de aynı çanağın yalayıcıları.
Kürtlerin insani yaşam taleplerine karşı bunca kötülük, sahtelik varken Kürtler ne yapmalı, nasıl yaşamalı. Seçeneksiz bir yaşam. Ya direnecek ya imha olacak. Yeryüzünde başka hangi halk bu seçeneğe sıkıştırılmış durumdadır.
Kadın katliamları açısından deneyimli, tecrübeli Türkiye, bu konuda sicili oldukça bozuktur. Tarih boyunca Kürtlere yapılanları bir tarafa bıraksak bile, Rojava’da kadınları hedef alan saldırılar bile başlı başına bir insanlık suçudur. Son saldırıda Cizre Eşbaşkanı kadın yönetici ve beraberindekilerin SİHA’yla katledilmesi ne hukukla ne vicdanla ne de ahlakla izahatı mümkün değildir. Bu Türkiye resmini insanım diyen herkesin önüne koymalı ve teşhir edilmelidir. Sahici sahtekarlıkları sahiplerinin yüzüne vurulmalıdır. Kürtlere mücadele etmenin dışında seçenek bırakılmamıştır. Tek yol direniştir.
Rauf KARAKOÇAN