Seçimleri kazanmak için herkes canhıraş bir hareketlilik içindedir. İktidarından muhalefetine yoğun bir çaba sergilenmektedir. Halkı ikna etmenin her türlü yöntemi denenmektedir. Kimin heybesinde ne varsa ortaya dökmektedir. Yalana sarılanından, kitlenin nabzına göre şerbet dağıtanına kadar her türlü şebeklik yapılmaktadır. Halkın en temel sorunlarına ise teğet geçilmektedir.
Demokrasi sorunu, Kürt sorunu, kadın sorunu, hepsini kapsayacak bağlayıcı hükümleri olan, yazılı metin haline getirilmesi gereken yeni bir anayasa sorunu hakkında doyurucu bir açıklama henüz ortada yoktur. Dağarcıklarında böyle konuların olup olmadığı da pek bilinmiyor. Ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal sorunların çözümü temel sorunların çözümüne bağlıdır.
Türkiye’nin sorunları ulus devlet kafasıyla çözülemeyeceğini en başından belirtmiş olalım. Ulus devlet kafasının varacağı yer sonuç itibarıyla faşizm olduğu iyi bilinmektedir. Seçimlerin propaganda diline bakılırsa, kurulan her cümle ulus devleti şaha kaldıracak faşizmi çağrıştırmaktadır. Bu söylemden demokrasi, insan hakları, azınlıkların sorunları, inanç özgürlüğü, ya da çokça tekerlemesi yapılan, hak, hukuk, adalet gibi kavramlar hiç çıkmaz, çıkması da mümkün değildir. Seçmenin kafasında net bir resim belirmiş değildir. Yani, Kürt sorunu gibi bütün sorunların bağlı olduğu bu düğüm nasıl çözülecek?
Kürt sorunu çözülmezse, savaş devam edecek, savaş devam ettikçe, ekonomik sorunlar, siyasal sorunlar devam edecektir. Zaten ‘terörle mücadele’ adı altında hırsızlık, yolsuzluk, soygunculuk, kaçakçılık kısacası ne kadar kirli iş varsa yapılmaktadır. Devletin kendisi suç mekanizması haline gelmiştir. Devletin yürütmesi, yargısı, yasaması, Mir, ordu ve emniyet teşkilatı iktidarın emrinde suç örgütleri haline gelmiş durumdadır. Bütün bu sorunların çözümü Kürt sorunun çözüne endekslenmiştir. Bu görülmeden seçim vaatlerinin hiçbiri gerçekleşmez ve olası iktidar değişikliğinin ömrü de uzun sürmez.
Hal böyleyken seçimlerin kazandıranı yine Kürtlerdir. Kürtler olmadan bu seçimi kazanmak mümkün değildir. Bunu hem iktidardaki faşist güruh ve hem de muhalefetteki ulus devlet kafatasçıları da itiraf etmektedir. Kürtlerin kilit konuma gelmesinin, seçimlerin kazananı veya kazandıranı olmasının arkasındaki büyük düşünce gücünün görülmesi gerekir. Ne yazık ki, bu konu da ciddi bir aymazlık vardır. Bu düşünce gücünün sahibini dikkate almadan siyaset yaptığını sananlar, her kim olursa olsun, hangi siyasi partiden olursa oldun, birer gafil olmaktan öteye geçemezler.
Seçimleri kazanmak için her kesin çaba göstermesi elbette gerekir ama asıl kazandıranı görmezden gelmek ciddi bir yanılsamayı, yanılgıyı beraberinde getirecektir. Seçimleri kazandıran siyasi denklemin mucidi hiç kuşkusuz Kürt halk önderi Başkan Apo’dur. Yıllardır ağır tecrit koşullarında olmasına, dünya ile tam bir izolasyon içinde tutulmasına rağmen oyun kurucu olmasının kaynağında büyük bir düşünce gücü vardır. İmralı adasında, yüksek güvenlikli cezaevinin tek kişilik hücresinde halklara kazandırmayı başarmaktadır. Meydanlarda propaganda yapanların yapamadıklarını tek kişilik hücrede eli kolu bağlı, tek sözcüğünün dışarı çıkması engellenen başkan APO’nun yaptığını akıllardan çıkarmamak gerekir.
Önderlik’teki kudretli temsil gücü anlaşılmadan kazanılacak seçimin kaybedilmesi içten bile değildir. Millet ittifakının seçimi kazanması halinde, kendi marifetleriymiş gibi göstereceklerdir. Aynı şey emek ve özgürlük ittifakı bileşenleri açısından da geçerlidir. Temsil ettiğiniz halk, ölümüne Başkan Apo’nun kudretli önderlik gücüne bağlı olduğunu asla unutulmamalıdır. Başkan Apo yıllar öncesinde Mehmet Ali Birand’ la yapmış olduğu söyleşide bunu dile getirmiştir. Başkan Apo’nun gücünü görmeyenler mangalda kül bırakmayanların siyaset yapma tarzı, sabun köpüğünden başka bir şey değildir. Düşünce gücünün hakkı teslim edilmeden halk adına siyaset yapmanın başarı şansı ne yazık ki yoktur.
Seçimlerin belirleyeni de kazandıranı da eğer Kürt halkı ise ve bu halk da ölümüne Başkan Apo’ya bağlıysa bu diyalektiğin anlaşılması gerekir. Başkan Apo’ya saldıran Millet ittifakının bileşenleri, seçimleri kazanmada Kürt halk önderliğine borçlu olduğunuzu asla unutmamanız gerekir. Benzer bir durum sol çevreler için de geçerlidir. Özelliklede kendisini Türk solu kategorisinde konumlandıran Türk devrimciler açsından daha çok geçerlidir.
Türkiye’deki radikal devrimci solun gerçek temsilcisi Başkan Apo’dur. Şehadetlerinin yıl dönümünü karşıladığımız bu mayıs ayı içinde, anıları önünde saygıyla eğildiğimiz Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, İbrahim Kaypakkaya ve yine Mahir Çayan gibi önderlerin anılarına bağlılığın gereği en radikal mücadeleyi kesintisiz sürdüren tek güç PKK’dir. Devrimci mücadeleye bağlılığın, devrim şehitleriyle yol arkadaşlığı yapmanın gereği her şart ve koşulda yerine getirilmiştir. Türkiye devrimci geleneğin ardılları olarak kendisine misyon biçenlerin Başkan Apo ve PKK gerçeğinin mutlaka bilincinde olmaları gerekir.
Seçimler, mücadelenin önemli bir ayağı olmakla birlikte, her şeyin kazanıldığı, zafere ulaşıldığı anlamına gelmiyor. Kürt sorunu nihai çözüme erdirilmeden, Türkiye’de istikrarın sağlanması mümkün olmayacaktır. Demokratik standartların, Ekonomik ve siyasi istikrarın ölçütü Kürt sorununa yaklaşım belirleyecektir. Seçim kazanılsa bile siyasi mücadele yine devam edecektir. Mücadelenin hedefine kapitalist modernite konulmadan elde edilecek kazanımların hiçbir güvencesi olmayacaktır. Bu iş sadece seçimleri kazanmakla olmayacağını idrak etmek gerekir.
Başkan Apo’nun temsil ettiği düşüne gücü kazandıran bir güçtür. Seçimlerde olduğu gibi seçim sonrasında da her alanda ihtiyaç duyulan bir paradigmadır. Vizyon sahibi siyasetçi olmak ve uzun soluklu bir mücadeleye güç yettirmek isteniyorsa, halkların gerçek temsilcisi olunacaksa Başkan Apo’nun düşünce gücünü mutlaka hesaba katmaları gerekir. Kazanılacak her başarının altında demokratik, ekolojik ve kadın özgürlük düşünce gücünün yattığını asla unutmamak gerekir.
Rauf KARAKOÇAN