AKP-MHP faşizmi dört bir yandan çöküyor. Kürt Özgürlük Hareketi topyekûn direnişi ile bu faşist rejimi içinden çıkılmaz bir kaosa soktu. Mevcut iktidarın ekonomiden diplomasiye neredeyse her alanda bozguna uğradığını bugün neredeyse tüm kesimler görüyor. Kitle desteği en alt seviyelere düşen faşist iktidarın 2023 yılında dağılacağını öngörmek zor değil. Bu çöküş seçimle mi halkların ayaklanmasıyla mı yoksa faşizmin dış bir savaşa girişmesiyle mi olacağı belirsizdir ve bu seneki mücadele belirleyecek. Fakat AKP-MHP faşizminin yarattığı tahribatların kolay kolay telafi edilemeyeceği kesin. Faşizm sonrası da toplumun kendine gelmesi için yoğun bir demokrasi mücadelesi gerekiyor. Düşünsel alandan kültüre, sanattan mizaha her alanı yavan bir çöle çeviren faşist iktidar sonrası Türkiye toplumunun ciddi bir rehabilitasyona ihtiyacı olacak. Özellikle neredeyse 7 yıldır her gün Süleyman Soylu denen şahsa maruz kalması durumu daha ciddi hale getirmektedir.
Mizah her zaman iki damar üzerinden yaşam bulmuştur. Muhalif mizah ve saray soytarılığı. Biri toplumun yanında egemenleri eleştirirken diğeri toplumla alay ederek padişahtan bahşiş alır. Ve Türkiye’de her zaman iki damar yan yana ilerlemiştir. İktidar karşıtı muhalif mizah son dönemlere kadar da etkisini sürdürürken AKP-MHP faşizmi bu alanı da baskıladı. Bu mizah anlayışın namuslu takipçileri hala üretmeye uğraşsa da ortalık esasta soytarılara kaldı. Televizyonlarda siyaset programlarında zırvalayan ve onlarla yarışan sözde siyaset yorumculardan fırsat buldukça soytarılarda zanaatlarını icra ediyorlar.
Ve bu soytarıların zirvesini de kendine İçişleri Bakanı diyen Soylu denen şahıs temsil ediyor. Her gün saçmalamakta yeni bir kademe kaydediyor. Bir yandan faşist bir şef olarak insanlık dışı saldırıların öncülüğünü yapar, ağzında salyalarla Kürt halkına, değerlerine ve tüm toplumsallığa küfürler ederken diğer yandan da mafya bozuntusu olarak ülkeyi parsellediği çetelerden aldığı haraçlarla zenginleşiyor. Ve yine her gün yılışık gülümsemesi insanda tiksinti uyandıran görüntüsü ile TV’lerde arz endam ediyor. Saçmalama konusunda ortalama soytarılar bile ona yaklaşamıyor. Gerçi soytarılar en bayağısından da olsa bir şeyler yaratmaya çalışırlar. Komiklik yapmak için bir emek sarf ederler. Soylu ise emek ve yaratma gibi temel insani değerlerden bihaber olduğu için sadece ağzına geleni söylüyor. Bu müsveddenin tek amacı devlet olanakları ile zenginleşmektir. İdeoloji, söylem, parti gibi kavramlar onun için sadece araçtır. Aziz Nesin yıllar önce “Zübük” adlı gerçek mizahı sergilediği eserinde Türk siyasetçi tipolojisini yetkince tarif etmişti. Ve aslında daha yıllar önceden Süleyman Soylu’nun hikayesini anlatmıştı. Bu kişinin ağzından çıkan cümlelerin anlamını düşünme gibi bir yeteneği yoktur. Mantık, bu karaktere tıpkı diğer insani yetiler gibi yabancıdır. En yalın ifadesi ile tıpkı faşizm gibi Süleyman Soylu yalandır. Faşist devletin kirli dehlizlerindeki ittifak ilişkilerinde bir rolü olabilir fakat esasında bu varlığa baktığımızda gördüğümüz şey bir tezatlık çorbasıdır, ironidir. Ve bu nedenle katil bir faşist şef olduğu için nefret objesi olmasının yanında komiktir de.
Bu şahsın beyanları alt alta konulup bir de gerçekliğe bakıldığında kof lümpenlik ile saf kötülüğün yalanla harmonisinin güzel bir tablosu ortaya çıkar. Son zamanlarda matematiğe takla attıran bu zat özgürlük gerillasını saymaya uğraşıyordu. APOCU fedailer Mersin’de faşizme onanmaz bir darbe vurup yalanlarını suratlarına vurunca bu kişi iyice şaşırdı. Önce bu darbeden siyasi bir rant elde etmek için başka bir gerillanın adını olayın faili olarak verdi. HPG gerçeği açıklayınca afallayan bu zat eğer biraz insanlıktan nasibini almış olsa birkaç gün utanıp sessini çıkarmaması gerekirdi. Fakat utanma kavramı ve Soylu’nun aynı cümle içinde geçmesi bile züldü. Keza utanma ancak etik değerler silsilesine sahip insanların yapabildiği bir eylemdir. Çok yerinde bir benzetme ile Suç İşleri Bakanı olarak anılan kişi birkaç gün sonra bu sefer eline aldığı mikrofonla film çekmeye başladı. Ne diyordu bu şahıs; “Bu ABD merkezli bir eylem. Minbiç’ten gece 12 saat uçarak Tarsus’a geldiler sonra Mezitli’ye geldiler, ABD bizden silahların seri numarasını istedi vs.” Senaryosunda akla uygun tek bir şey olmaması tesadüf değil kuşkusuz. Fedai gerillaların onların tüm denetim mekanizmalarını aştığı açık. Eylemin nasıl yapıldığını bilmiyorlar ve bu yüzden uydurmaktan başka çareleri yok. Soylu da tıynetine uygun olarak bu uydurmada sınır tanımıyor. Peki etrafında daha düne kadar fedai gerillaların adını bile bilmiyordun, şimdi bunları nereden öğrendin diye soracak biri var mı? Tabi ki yok. Devletin resmi haber ajansını bile kendi kariyer kavgasında diğer tarafta yer aldı diye programlarına almayan birinin etrafında mantıklı soru sorabilecek birinin olmasının imkânı yoktur. Fakat bu palyaçonun envaitürlü palyaçolukları da çöküşlerini önleyemeyecek Kürt özgürlük hareketinin direnişi bu rejim ve onların şefleri tarihin çöplüğüne er geç yollayacaktır.
Ari TUFAN