HABER MERKEZİ – İç savaşın ilk evresinde uluslararası güçler tarafından meşru bir taraf olarak kutsanan Özgür Suriye Ordusu(ÖSO)’nun hızla savaş ağaların koalisyonuna dönüşmesi ardından koalisyon niteliğini bile kaybedip erimesi aslında Suriye iç savaşının kaotik bir çıkmaza sürüklenmesinin temel işaretiydi.
“Savaş Ağaları” kavramı birçok farklı dönemde görülen bir olgu olsa da esasında 20. yüzyılın başında Çin’de imparatorluk çöküp yeni milliyetçi cumhuriyet tüm ülkeyi denetim altına alamadığı evrede farklı farklı bölgelerde kendilerine egemenlik alanları kuran kişileri tanımlamasıyla siyasal söyleme dâhil oldu. Savaş ağalarının temel nitelikler kendilerine bağlı silahlı güçlerin olması, sürekli bir ideolojik ya da siyasi bağlılıklarının olmaması ve belki de en önemlisi ne geleneksel ne de modern meşruiyet kaynaklarının bulunmamasıydı. Kabaca köksüzdüler ve sadece zora dayanıyorlardı. Yerel egemenliklerini sadece ve sadece savaşa ve onun yarattığı iktidar boşluğuna borçluydular. Nitekim Çin’de milliyetçi cumhuriyet güçlenince silikleşen fakat Japon işgali döneminde ve İç Savaş döneminde tekrardan hortlamaları bu nitelikleriyle ilgiliydi.
2011’de başlayan Suriye iç savaşı birçok eski ve yeni aktörün sahneye çıkmasıyla beraber Suriye’ye özgü savaş ağalarının da türemesine yol açtı. Savaşın bilindik taraflarından herhangi birine dahil olabilen yine sıklıkla taraf değiştiren fakat iktidar boşluğu durumunda kendi bölgesinde herhangi bir sınır tanımadan toplumun başına çöreklenen bu savaş ağalarını ne cihadist gruplarla ne de geleneksel aşiret liderleri ile karıştırmamak gerekir. Bunların tek dayanağı savaş ve silahlı güç, yönetme tarzı ise halkın kaynaklarını yağmalamaktır. Sadakat gibi bir nitelikleri olmadığı için dün savaştıklarının tarafına geçebildikleri gibi TC gibi işgalci bir gücün hizmetine koşmakta hiçbir sakınca görmezler. Savaş Ağaları eski askeri komutan olabildikleri gibi savaş içinde etrafında çekirdek askeri bir birim örgütleyebilen sıradan insanlardan da oluşabilir.
İç savaşın ilk evresinde uluslararası güçler tarafından meşru bir taraf olarak kutsanan Özgür Suriye Ordusu(ÖSO)’nun hızla savaş ağaların koalisyonuna dönüşmesi ardından koalisyon niteliğini bile kaybedip erimesi aslında Suriye iç savaşının kaotik bir çıkmaza sürüklenmesinin temel işaretiydi. 2011 yılından bugüne neredeyse BAAS rejimi ve Rojava devrimcileri dışında sabit bir örgütlenme ve ya da aktör kendini 2022 yılına taşıyamadı. Uzun süren iç savaşlar tarihte her zaman yaşanmıştı. Fakat Suriye’deki gibi çoklu ve sürekli değişen aktörlerin yer aldığı iç savaşlar istisnai durumlardır. İşte tam da bu özgün konum savaş ağalarının üremesine ve birçok bölgede çeşitli adlar altında etkin olmalarına yol açtı. Bu kişiler savaşın kaosun sadece örgütledikleri milislerle değil aynı zamanda silah ve petrol kaçakçılığıyla da önemli bir maddi güce kavuştular. Bugünde hem özellikle Türklerin işgal ettiği Efrin, Serêkaniyê gibi bölgeler ile Türklerin koruması altında olan İdlip gibi bölgeler ve rejim ile Özerk yönetimin arasındaki sınır hatlarında savaş ağaları hem Suriye halklarının başına bela olmaya devam ediyor hem de Suriye’de kalıcı bir demokratik çözümün önünde engel oluşturuyor.
Farklı nitelikteki iki savaş ağasına yakından bakmak meramımızı daha iyi anlatmamıza yol açabilir. İlki Medül Eleziz ya da bilinen adı ile Ebu Elzebah isimli kişidir. Medül Eleziz Ebu Elzebah’ın kişisel geçmişi tipik bir savaş ağası olduğunu kanıtlamaktadır. Bu kişi iç savaşın başında El Nusra Deyrezor bölgesindeki önemli komutanlarından biriydi. El Nusra içinde sözü geçen bir komutandı ve bu şekilde bölgedeki aşiretlerle de ilişkilerini güçlendirmişti. Bölgedeki BAAS rejimin askerlerinin idamlarını da bu kişi gerçekleştiriyordu. DAİŞ bölgeye geldiği zaman petrolden kazanılan önemli sayıda parayı alıp kaçtı. Ardından Rejimle ilişkiye geçti ve rejimle arasını düzeltti. Büyük bir rüşvet karşılığında rejim bölgelerine geçti. Geçmişinin tam aksine burada İranlı komutanlarla da ilişkiye geçti ve İranlı milislere katılımı sağlayan kişiler arasında önemli bir konuma geldi. Bu dönemde bir spor kulübüne başkan dahi oldu. Rusya’nın bölgede güçlenmesinin ardından Rusya’ya yakınlaştı. Özerk Yönetim ile Rejim arasındaki sınır kapıları ve kaçakçılık konusunda özellikle Fırat üzerinden yapılan faaliyetler üzerinde söz sahibi oldu.
Şimdi Ebu Elzebah, 150 kişilik bir grupla petrol kaçakçılığında önemli bir konuma gelmiştir. Bölgedeki ABD’den Rusya’ya tüm güçlerle belli bir ilişki kurarak kendi mali konumunu güçlendirmektedir. Rüşvet ile önüne çıkan her kapıyı açan bu kişi çok tipik bir savaş ağasıdır. Savaşın bitişi kazandığı zenginliğin durması anlamına gelecektir. Bu nedenle bir yandan resmi BAAS ordusu ile ilişkisini geliştirirken diğer yandan milis örgütlenmelerini mali olarak desteklemektedir. Halkların zenginliğinden gasp ettikleri ile savaş ateşini harlamaktadır.
Bir de Suriye dışından gelen savaş ağaları var. Cinud Elşam çete grubunun lideri Mislim El Şişani buna örnektir. Bu savaş ağası aslen Şişan bölgesindendir. 2014 yılında DAİŞ’e katılmak isteyen Kafkas kökenli çetelerin DAİŞ bölgelerine geçişini İdlip üzerinden sağlayan kişilerden biriydi ve bu çerçevede geniş bir etki kazandı. Aynı zamanda DAİŞ’in bilinen liderlerinden Ebu Ömer El Şişani ile ilişkileri onu öne çıkarıyordu. Yaklaşık 300 kişilik çete grubu ile yıllardır İdlip alanında faaliyet yürütüyor. Bölgedeki egemen güç olan Nusra Cephesi şimdiki adıyla HTŞ’ye katılmayı da ret eden bu kişi TC’nin desteği ile herhangi bir amaçtan ziyade sadece savaşın sürmesi için uğraşıyor. Rusya karşısında önemli bir koz olarak TC’nin elinde bulunuyor. Her ne kadar bu kişiyi klasik savaş ağasından ayıran bazı özellikler bulunsa da –ideolojik aidiyet gibi- sonuç olarak iç savaşın yarattığı kaos ortamında küçük bir alan üzerinde egemenlik kuran bir kişilikten öte bir anlam taşımıyor. Bu kişinin kaderi TC ile Rusya arasındaki ilişkilerin seyrine bağlıdır ve Suriye’deki normalleşme bu kişinin ya Afganistan’a dönme ya da fiziki tasfiye şeklindeki sonunu doğuracaktır.
Birebir savaş ağalarından öte bu tiplerin örgütsel durumlarını görmek gerekir. Örneğin bu açıdan Suriye iç savaşında yer alan ve hala varlığını koruyan Nusra Cephesi şimdiki adıyla HTŞ örgütlenmesine baktığımızda savaş ağası niteliğine sahip kişilerin bu örgüttün çeşitli noktalarında yer aldığını görebiliriz. Fakat yine de HTŞ’ye rengini veren nitelik savaş ağalarının birliği değildir. Çünkü devletçi İslam’ın sapkın bir yorumunu ideolojik kimlik edinen HTŞ belli bir hiyerarşik düzeni olan ve yine siyasi bir programa sahip bir çete örgütlenmesidir. Aynı şeyi ABD’nin bile terörist örgütlenme listesine aldığı Türk devletine bağlı olan Ehrar El Şerqiye çetesi için söyleyemeyiz. Bu çete günlük çıkarın birbirine bağlı çeşitli savaş ağalarının bir araya gelmesinden oluşmuştur. Bu çetenin TC’nin parası dışında bir ideolojisi TC’nin işgal hülyaları dışında siyasa bir programı yoktur. DAİŞ eskisi çeteler ile serseri savaş ağalarının karmasından oluşmuştur. Kuşkusuz bu çete cihadist olduğunu öne sürmektedir. Fakat bu çetelerin artık yağma ve talan dışında bir hedefleri yoktur.
Türklerin derlediği Milli Ordu denen ve ne “milli” olma ile ne de “ordu” olmakla bir ilişkisi olmayan çete birlikleri de bu çerçeveden ele alınabilir. Bir yandan paralı asker olarak Türk Devletinin yayılmacılığının Libya’dan Kafkasya’ya bir aracı olan bu çeteler diğer yandan Suriye’de Türk şemsiyesi altında savaş ağalarının tüm nitelikleri ile hüküm sürmektedirler. Bu yüzden bir an bile kendi aralarındaki çatışmayı bırakamazken diğer yandan toplumun başına hiçbir ahlaki ve hukuki kural tanımaksızın bela olmaktadırlar. Bu açıdan bu savaş ağaları ne savaşın bitmesini ne de Türk işgalinin bitmesini isterler.
Bu açıdan bir bütünen Suriye’deki sorun ele alınırken önemli bir unsur olarak savaş ağaları da öne çıkmaktadır. Demokratik otorite ya da devlet otoritesinin olmadığı ya da zayıfladığı yerlerde gündeme gelen bu tiplerin ellerinde tuttukları maddi ve manevi değerlerin toplumsallaşması elzemdir. Sorunun demokratik ve halklar lehine çözümü bu savaş ağalarının ve zihniyetlerinin tasfiyesi ile birebir bağlantılıdır.
Ali FIRAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi