Bu işgal girişimi bile aslında ne söylemeye çalıştığımızı en açık şekliyle ifade etmeye yeterlidir. İçerik ve çerçeve olarak başlıkta ifadesini vermeye çalıştığımız husus bir kez daha en açık şekliyle karşımıza çıkmıştır. T.C. ulus-devlet milliyetçili özü itibariyle Kürt düşmanlığıdır. Vahşi ve barbar DAİŞ çetelerine karşı insanlığın onurunu binlerce şehit vererek koruyan, tarihin gördüğü en destansı direnişle insanlık karşıtı bu barbar güruha aman vermeyerek insanlığı bu rezaletten kurtaran, dahası bu özgürlük direnişi ile insanlığa umut aşılayan Rojava ve Bakur Suriye devrimini Erdoğan-Bahçeli-Perinçek (en son Kılıçdaroğlu da katılarak faşist cepheyi tamamlamıştır) çetesi kendisine hedef haline getirmiş ve saldırmaktadır. Sözde NATO’nun 2. Büyük ordusu diye övünen TC ordusunun sayısı ile eşit ve hatta nüfusu 1 milyonu bile bulmayan bir şehre karşı savaş açmış bulunuyor. Bu ordunun sayısı şehrin sayısı kadardır. Ellerindeki gelişmiş silahlara dayanarak, devlet olma gücünü kullanıp savaşı kazanacağına inanmış bu barbar ve faşist çete grubu var gücüyle Efrin’e saldırmaktadır.
Bu saldırı sahada ilk haftasını geride bırakırken TC ordusu için büyük bir hezimet ve yenilgi, Kürt halkı ve direniş gücü olan YPG-YPJ ve QSD güçleri için de büyük bir zafer yaşanmaktadır. Kürt halkı devletin korkutma siyasetine ve propagandalarına aldanıp yerini, yurdunu terk etmeyerek TC ve Ordusuna en güçlü cevabı vermiştir. Hakeza direniş güçleri de çok etkili ve hatta inanılmaz diyebileceğimiz tarihte 300 kahraman Spartalı’nın direnişini andıran bir performans ile karşılık vermiş ama bu kez zafer de elde etmiştir. Belki henüz resmi olarak TC yenilgisini kabul edip geri çekilmemiştir ama ilk adımın zaferi sahada ve hatta uluslararası alanda etkisini şimdiden göstermeye başlamıştır.
Efrin’i işgal girişimi TC ulus-devlet milliyetçiliği için şimdi gerçekten bir beka sorunu haline gelmiştir. Varlığını Kürt halkının inkar ve imhası üzerine inşa etmiş bir rejimin, dünyanın herhangi bir yerinde bile Kürt halkının elde ettiği kazanımlara müdahale etmeyi dış politikasının temel köşe taşı haline getirmiş bir ülkenin, hemen yanı başında özgür ve özerk bir yaşam ve sistem inşa eden Kürt halkına karşı açtığı savaşta yenilmesi kendi rejiminin sonu demektir. Şimdiye kadar kendisi için tehlike olarak görüp tedbir geliştirmek istediği bu özgürlük mücadelesi artık bir hakikate dönüşmüş, hem TC’ye karşı direnişi ve hem de öncesinde onun beslemesi olan DAİŞ çetelerine karşı mücadele ve zaferiyle de faşist TC rejiminin sonunu getirmesi yakındır. Bu elbette devleti ortadan kaldırmayı ya da parçalamayı değil ama rejimin Kürtlerin inkarı ve imhası siyasetinin sonunu getirmek anlamına gelmektedir. Bu rejim artık geçmişte kalmalıdır ve aşılmalıdır. Efrin direnişinin en temel sonucu bu olacaktır.
Demokratik ulus çizgisi Efrinde zafer üstüne zafer kazanmaktadır. Ulus-devlet milliyetçiliği ne herhangi bir siyasi ve askeri zafer elde etmekte ne de uluslararası alanda kendisine yandaş bulabilmektedir. Gittikçe yurtiçinde ve yurtdışında yalnızlaşmakta, tek yapabildiği ise yurtiçinde herkesi korkutup sindirerek kendi despotizmini derinleştirmektedir. Tüm Türkiye halklarının buna daha ne kadar dayanabileceği ise büyük bir merak konusudur.
Tüm Kürt halkı Efrin direnişi etrafında ruhsal olarak birleşmiştir. Başur’lu Kürt güçlerinin Kerkükü merkezi Irak yönetimine teslim etmesinin ardından büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Kürt halkı Efrin direnişi ile adeta ruh bulmakta, Efrine sarılıp korudukça özgürlük hayallerine sarıldığını-koruduğunu ve kendi geleceğini inşa edip yarattığını his ederek direniş saflarına katılmaktadır. Bu duruş çok önemlidir. Bu direnişle demokratik ulus çizgisi tüm Kürdistan’da her zamankinden daha fazla kök salmaktadır. Efrin direnişi ve zaferiyle kesinlikle Kürdistan’da var olan teslimiyetçi ulus-devletçi çizgisi tarihinin en büyük darbesini alacak, demokratik ulus çizgisi Kürt halkı şahsında Ortadoğu’da zaferini ilan edecektir.
Bu tarihi zaferi tüm dünyanın kabul etmesi elbette büyük siyasi anlaşmalarla mümkündür. Kürt halkının ve demokratik ulus çizgisinin dış politikasının özeti olarak kendi varlığını ve özgürlüğünü tanıyan tüm yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerle her türlü ittifak ve anlaşmaları yapmasına dayanmaktadır. Bu temelde her kim ki Kürt halkına saldırırsa Kürt halkı da kendisini meşru müdafaa temelinde savunacak, yine kim onun hak ve özgürlüklerini kabul ederse onunla birlikte özgür yaşamı inşa etmeye yol alacaktır. Bu ilkesel duruş hiçbir halka ve güce karşıtlık üzerine kurulmamıştır. Demokratik ulus tüm halkların, inançların ve toplumsal farklılıkların özgürlüklerini inşa ettikleri Demokratik sistemleriyle var olmadır, var kalmaktır. Kazanan Efrin kazanan Kürt halkı ve dostlarıdır, kazanan insanlıktır, kazanan özgürlük umududur, kazanan Önder APO’dur. (SON)