Kürt özgürlük hareketi Türk devletinin terörist bir devlet olarak tanımlamaktadır. Türkiye’yi iyi tanımayanlar, bunu propaganda sanır. Türkiye ile çıkar ilişkisi olan Almanya gibi köklü faşist devletler ise görmezden gelir. ABD gibi emperyalistlerse bu tanımı, Türkiye’ye dönük bir itham olarak ele alır.
Oysaki Türk devletinin teröristliği tescilidir. Bunu birkaç örnekle açıklayalım.
Türk devleti çıkar elde etmek için insanları rehin almaktadır. Kürt siyasetçiler, papaz Bronson, gazeteci Deniz Yücel, Kürt sanatçı Cane en iyi bilinen rehin alma saldırılarıdır.
Ebubekir Bağdadi, Türk devletinin işgali altındaki Suriye topraklarında, üstelik de resmi sınırının beş kilometre yakınındaki bir köyde öldürüldü. Yardımcısı Casım, bir süre önce yıllardır Türkiye işgalindeki Suriye topraklarında ele geçirilip ABD’ye şirin gözükmek için Irak başbakanı Kazımi’ye verildi.
Her gün Türkiye’de Daişliler yakalanıyor. Ve bu adamlar yıllardır Türkiye’de yaşıyor. İçlerinden şirket kurup çalışanlar bile var. Üstelik bu şirketlere resmi izni de AKP belediye başkanlarının verdiği ortaya çıkıyor.
Sadat adlı kontrgerilla örgütünün başındaki emekli general, Erdoğan’ın güvenlik başdanışmanı olabiliyor.
İçişleri bakanı Süleyman Soylu, ne kadar hırsız, katil, kadın ve eroin taciri varsa hepsiyle görüntülenebiliyor.
Bu devlet Kürt gerillalara karşı kimyasal gazlar kullanıyor.
Son olarak teröristliğini resmileştiren belge ise ulusalar arası kara paranın izni süren OCED’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü adlı örgütün bu devleti gri listeye almasıyla ortaya çıktı.
Konuyu bilen uzmanlar bir ülkenin Mali Eylem Görev Gücü adlı kurum tarafından gri listeye alınmasının şu nedenlerle olabileceğini söylüyor;
Kayıt dışı paranın en kolay girdiğini,
Eroin ve kadın ticaretinin yapıldığı ve bu ticaretten elde edilen paranın aklandığını,
Silah kaçakçılarının ticaret yaptığını,
Terör örgütlerinin paralarının bankalarında olduğunu,
Barzani ailesinden bazıları gibi yarı resmi kral ve ağaların milyar dolarlarının bankalarına yatırıldığını,
Uluslararası ticaret kanunlarına aykırı ticaretin yani kaçak ticaretin yapıldığını, (örneğin Barzani ailesiyle uçak yakıtı ticaretini böyle yapıyorlar)
Ülkeye giriş yapan paranın kayıt dışı olmasından ötürü, çok kolaylıkla terörist guruplara aktarılmış olabileceğini,
Bankalar arası rekabetin adil olmadığını….
Türkiye, OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü tarafından gri listeye alındığına göre, yukarıda uzmanların görüşlerinden aldığımız maddelerin hepsi ya da çok önemli bir kısmı gerçekleşmiş demektir. Bunun anlamı Türk devletinin mali anlamda kaçakçılık yaptığıdır. Siyasi anlamdaysa yasa dışı işler yaptığıdır. Ve mevcut uluslararası yasalara göre de yasadışı oluşumlar genelde terörist sayılmaktadır. Bu nedenle Mali Eylem Görev Gücü örgütünün kararının en önemli tarafı Türkiye’nin terör finansmanı bir devlet olduğudur. Teröristlerle birlikte çalıştığıdır. Teröristleri kullanarak çıkar elde ettiğidir. Paralarını bankalarında tutuğudur
Türk devleti, Kürt düşmanlığından ötürü devleti, rejimi ve iktidarı eleştirenleri bir yana bırakıyorum, ülkesinde patates, soğan satıcılarını ve kebapçıları dahi terörist ilan etmiştir. OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücünün gri listeye alma kararı, Türk devletinin neden herkesi ve her şeyi teröristlikle yaftaladığını da açıklıyor. Bu devlet teröristliğini gizlemek için herkesi ve her şeye terörist diyor. Çünkü bir devletin en zayıf olduğu noktası, kendisini en güçlü göstermeye çalıştığı nokta olur.
Bu gerçeklik en çok da AKP Erdoğan iktidarı döneminde ortaya çıkmıştır. Bu iktidar Türkiye’de gelmiş geçmiş en çok konuşan, bağırıp çağıran iktidarı olmuştur. Daha da önemlisi bu konuşmalarında en çok Allah, İslam, Kur’an, peygamber, din iman ve ahlaktan dem vurmaktadır. Bu hükümet, topluma adındaki adaleti ve kalkınmayı propaganda eden bir yapıdır. Ve OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücünün gri listeye alma kararı, Türkiye’nin her türlü hırsızlığın, kaçakçılığın, adaletsizliğin kısacası ekonomik ahlaksızlığın olduğu dönemin de AKP Erdoğan dönemi olduğu anlamına da geliyor. Demek ki AKP’lilerin ve Erdoğan’ın sürekli din iman, Allah peygamber demesinin nedeni en büyük dinsiz, imansız, Allahsız ve peygamber düşmanı olmalarından ötürüymüş. Bizler bunu biliyorduk. Fakat ciddi bir kurum tarafından yaptıkları gizli işlerin deşifre edilmesi söylediklerimizi iddia olmaktan çıkarıp bir bir kanıtlamış oluyor.
Sonuç olarak AKP-MHP hükümeti ve Erdoğan-Bahçeli liderliğinin herkese terörist demesi, gerçek teröristin kendileri olmasından ötürüdür. İkincisi din iman, Allah ve peygamber gibi değerleri kullanması da vicdan ve ahlak çağrısı olan din düşmanları olmasından kaynaklanıyor.
Bakalım devletine bağlı Türk kardeşlerimiz bu son karara ne diyecekler. Daha doğrusu bu kepazeliği anlayacak akıl ve vicdanları kalmış mı ona bakacağız.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi