Ekim ayından itibaren Hamas’ın yanlış eylem tarzını gerekçe haline getiren faşist İsrail devleti tüm dünyanın gözlerinin önünde soykırım kertesinde bir katliam gerçekleştiriyor. İnsanlığın tüm değerlerinin ayaklar altına alındığı bu saldırıya karşı çıkmak tüm insanlığın görevidir. Başta Kürt halkı olmak üzere dünyanın her yerinde sosyalist ve demokrat güçler bu vahşete karşı seslerini yükseltiyor. Bazı devletler ise bu sorunu kendi politikaları doğrultusunda suiistimal ediyor.
Soykırımcı sömürgeci Türk devleti ise bu konuda riyakarlıkta birinciliği kimseye bırakmıyor. Bu şekilde Türk faşizminin içine girdiği kepazelik de sergileniyor. AKP-MHP iktidarının kendi faşist zihniyetinde İslam’ı nasıl araçsallaştırdığı biliniyor ve bunun yansıması olarak kendilerini Filistin halkının yanında gibi gösteriyorlar. Faşist şef Erdoğan’dan Bahçeli’ye kadar İsrail’e ne kadar karşı olduklarına dair mangalda kül bırakmıyorlar. Her gün Kürt öldürmekle övünenler İsrail’i savaş suçu işlemekle suçluyorlar. Savaş esnasında bile İsrail’i yürüttükleri ticaret bir yana bırakılsa bile geçmişten bu yana İsrail’in bölgede en önemli ittifakının Türk devleti ile olduğu hakikati nasıl gizlenebilir ki? Fakat söz konusu olan Türk faşizmi. Türk faşizmi tüm faşizmler gibi yalana dayanıyor fakat Türk faşizmi hakikatin inkarında başı çekiyor.
Tabi faşist şefler İsrail karşıtı gibi görününce kalemşörler sınır tanımıyor. İktidarın beslemeleri olan sözde yazar çizer çevresi bu süreçte öyle yazılar yazıyorlar ki insan ‘bir insan nasıl bu kadar yüzsüz olabilir?’ diye sormadan edemiyor. Keza İsrail’i tarif eder ve saldırırken kendi faşist devletlerini ve iktidarlarını tarif ediyorlar. Alemi saf kendilerini akıllı sanıyorlar. Fakat bu tutumları ile Türk faşizminin şizofrenik durumunu çok güzel sergiliyorlar. Bu tiplerin düşünce sistematiği diye bir nitelikleri de yaşama anlam verme gibi bir çabaları da olmadığı için aslında yazılarına eğilmek ya da onları eleştirmek anlamlı bir çaba değil. Fakat bu tiplerin yazdıklarının çelişkisi (çelişki kelimesi kafi değil ya uygun kelime bulmak zor) vurgulamak ve bu tiplerin nasıl yetiştiğini görmek Türk faşizminin zihniyetinin nasıl oluştuğunu görmek açısından yararlıdır. İşte bu kalemşörlerden biri Enes Bayraklı diye zat. Bu kişi ‘Küresel apartheid sistemi ve Gazze’nin direnişi’ gibi afili bir başlıkla 9 Aralık’ta sözde bir yazı yazdı. Bu yazı çok rahatlıkla kendini bilmezliğin manifestosu sayılabilir. Yüzsüzlüğü 500 kelime ile anlatın dense bu yazı çok güzel bir örnek olur. Fakat yazdıklarına gelmeden önce Batı’nın kurduğu ırkçı sistemine direniş nidaları atan bu kişinin kim olduğuna bakalım.
Adının önünde onun gibi tiplerde olmazsa olmaz bir akademik unvan var; “Doc. Dr.” AKP-MHP faşist sisteminde akademide neredeyse tüm dürüst ve namuslu bilim insanlarının bunun gibi kuklaların öne çıkarılması için işten çıkarıldığını bu kişiyi dinleyip yazdıklarını görünce daha iyi anlıyoruz. Zihinsel dünyası bağımsız, toplumsallıktan, insanlıktan, demokrasiden yana gerçek fikir insanlarının yanında bu tiplerin akademisyen olarak anılması başlı başına faşist rejimin garabetidir. Peki bu akademik unvanları neye borçlu, direnişin ve küresel değerlerin düşmanı olan AKP-MHP rejiminin el üstünde tutulan tipi? Doğru bildiniz. Tabi ki Avrupa’da okumuş. Avusturya’da lisans eğitimini tamamlayan Enes Bayraklı Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nü bitirmiş. Aynı okulda Siyaset Bilimi alanında yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamış. 2009-2010 yılları arasında İngiltere Nottingham Üniversitesinde doktora tezi için araştırmalarda bulunmuş. Yani doktorluğu da doçentliği de Avrupa’dan geliyor. Viyana ve Londra okuduktan sonra şimdi de Türkiye’deki Türk-Alman Üniversitesi’nde çalışıyor. Tıpkı uşaklığını yaptığı Erdoğan ve Bahçeli gibi yerli ve milli anlayacağınız. Her açıdan Kapitalist modernitenin bir ürünü olmasına rağmen anti-emperyalist geçinmekte bir mazur görmüyor.
Uzman sıfatıyla televizyonlarda sürekli arz endam eden, köşe yazarlığı yapan Enes Bayraklı kuşkusuz AKP-MHP faşizmine sadece basında ve üniversitede hizmet vermiyor bir unvanı daha var; SETA Brüksel Koordinatörü ve aynı zamanda Avrupa Araştırmaları Direktörü. Tabi ki SETA. Bu karakterin AKP-MHP faşizminin zihinsel üretim merkezi olan SETA’da çalışmasından daha doğal ne olabilir ki. Kitap diye karaladığı aslında MİT’e sunulmuş raporlardan ibaret olan ürünlerini de SETA yayınevi basıyor. Bu kişinin ne kadar akademisyen olduğunu son kitabından da anlayabiliriz. Kitabın başlığı “Avrupa’da PKK Yapılanması”. Bu istihbarat raporunda Avrupa’daki Kürt kurumları, çalışanları sayılıyor ve kitap adı altında MİT’e hedef çalışması yapılıyor. Sanırım yeterince tanıdınız bu karakteri. Son olarak soykırımcı TC’nin Rojava işgalini ‘Türk ordusu Suriye’de insanlık mücadelesi veriyor’ diye sunduğunu da ekleyelim ki bu kişinin tıyneti hakkında net bir fikriniz olsun.
Böyle bir insan nasıl bir yazı yazabilir ki diye sorabilirsiniz. Haklısınız bu kişi ancak şeflerinin politikalarını haklı ve doğru göstermek için oradan buradan duyduğu bilgileri sıralayabilir, aldığı paranın hakkını verebilmek için safsatalar dizebilir. Enes Bayraklı da aynen böyle yapmış. Fakat faşist AKP-MHP iktidarının kendini Filistin halkının dostu ve İsrail karşıtı gösteren sahte propagandalarına hizmet etmek için öyle argümanlar kullanmış ki insan okurken bir insan nasıl bu kadar da alçalır mı diye hayret ediyor. Faşist bir hükümetin, faşist bir istihbarat örgütünün aracı olan bu şahıs arsızca sol kavramları art arda sıralamış. Vietnam direnişi ile Azerbaycan’ın Karabağ’da yürüttüğü saldırıları aynı kefeye koymuş. Bakın ne diyor;
“…….. modern dünya kapitalizm, emperyalizm, ırkçılık ve sömürgecilik olmak üzere dört temel ideoloji üzerinde inşa edilmiş durumda”
Yaptığı tespit doğru. Bozuk saat de günde iki kez doğruyu gösterir deyip geçilebilir. Fakat öyle değil. Bahsettiği dört ideolojinin en çarpık, en vahşi halini sergileyen bir rejimin şakşakçısı bu kişi. Bugün Türk faşizmi, kapitalizmin en uç halini pratikleşiyor. Halk sömürülüyor, zenginler daha zengin fakirler daha fakirleştiriliyor. Tam da bugünlerde Urfa’da grev yapan işçilerin üzerine rejimin ordusunu, askerini süren bir devlet, Türk devleti. İşçilerin, emekçilerin en vahşi koşullarda sömürüldüğü, iş kazaları adı altında katledildiği bir devlet, Türk devleti. Ve bu kişi kapitalizmden veryansın ediyor.
Emperyalizm denince ilk akla gelen NATO’ya üye olmak için yoksul halkın çocuklarını Kore’de öldürten bir devletin savunucusu emperyalizmden bahsediyor. O 1952’deydi mi diyeceksiniz? Peki şimdi Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylayan İsveç’in de katılması için çeşitli rüşvetler isteyen kim? Emperyalizmin Oratadoğu’daki iki karakolundan biri olan (Diğer İsrail) Türk devletini bize anti- emperyalist olarak sunacak Enes Efendi. İnsanda biraz ar duygusu olur. Ama pardon zaten insanda ar duygusu olur. İnsanlığın tüm değerlerinden soyunmuş faşistlerden ar beklemenin kendisi ise abes.
Irkçılık diyor ve insanın ne diyeceğini bilmez kılıyor bu şahıs. Irkçılıktan şikayet eden bir faşist. Kürt halkını ortadan kaldırmaya yeminli bir rejimin yazarı ırkçılıktan bahsediyor. Ermenileri sırf Ermeni oldukları için soykırıma tabi tutan, Kürdistan’da Kürt bırakmamak için 100 yıldır elinden geleni sergilemeyen bir rejimin ürünü ırkçılıktan bahsediyor. Daha bugünlerde bir aileyi diri diri yakmak eğer aile Kürtse yasal olduğunu Vartinis köyü katliamının kararı ile ilan eden bir devlettin sadık bendi ırkçılıktan bahsediyor. Bu devletin genlerinde M Esat Bozkurt’un ‘Dost, düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler; bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı.’ sözü kazılı. Hakkını yemeyelim M.Esat Bozkurt en azından açık sözlü, zihinsel torunları gibi lafı dolandırmıyor. Torun Enes Bayraklı ise Batı’nın ırkçılığından dem vuruyor. Batı’nın ırkçılığı evet Türk ırkçılığının, kendi ırkçılığının kaynağı olan Batı ırkçılığından dem vuruyor Enes.
Sömürgeciliği yeriyor Enes isimli şahıs. Evet sömürgeciliği. Kürdistan’ı sömürgeleştirmek kurdukları devletin harcıyken, sömürgecilikten bahsediyor. Kürdistan’ı fethettik öyleyse biz yönetiriz diyen ve kendi yasalarına göre seçilen Kürt seçilmişlerini zindana atan, kayyum adıyla yıllardır sömürge valileri atayan bir rejimin yazarı sömürgecilikten bahsediyor. Kürdistan’ın kalan üç parçasını da işgal etmek için yıllardır savaş yürüten sömürgeci Türk devletinin sözde akademisyeni sömürgecilikten bahsediyor. Kürdistan diye bir ülke yok diyen bir Türk faşisti Filistin diye bir ülke yok diyen İsrail’i kınıyor. Biri sormaz mı sanıyor madem sömürgecilik kötü o zaman Türk devleti Kürdistan’dan niye çekilmiyor? Kıbrıs’tan niye çekilmiyor? Bu şahısın bu kıyaslamalara verecek bir cevabının olduğunu sanmıyoruz. Keza onun gerçeklerle işi yok, onun işi kafa bulandırmak.
Sabrınıza sığınarak bir alıntı daha yapıyoruz. Bakın Enes Efendi ne buyuruyor:
“…..ne bizim ne de dünyanın geri kalanında Batılıların tahakkümü altında yaşayan toplumların; “Bize ne Gazze’den, bize ne Filistin’den” deme lüksü yok. Zira bu, hepimize empoze edilen vahşi, ırkçı, sömürgeci ve emperyalist düzenin çifte standartlarına karşı küresel bir haysiyet mücadelesi.”
Vahşi, ırkçı sömürgeci ve emperyalist düzeni bölge halklarına zorla empoze eden devletin, Türk devletinin kalemşoru insanları küresel haysiyet mücadelesine çağırıyor. Haysiyet diyor, onur mücadelesi diyor. Kürt halkının ortadan kaldırmak için girişilen saldırılara “insanlık mücadelesi” diyen, ellerinde kan olan biri haysiyetten bahsediyor. Haysiyetten nasiplenmemiş birinin onurdan bahsetmesinden daha ironik ne olabilir ki?
Fakat sözün bittiği nokta bu şahsın yazısının sonu. Şöyle bitiriyor SETA Avrupa direktörü “Yazımızı Karl Marx’tan ilhamla şöyle bitirelim: Dünyanın tüm ezilenleri birleşin, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok.” Yanlış okumadınız. Marx’tan ilham alıyor Enes. Şaka değil bu. Bizim bu riyakarlığı açıklamaya yetecek kelimelerimiz yok. Uygun kelimeyi okuyanlar bulabilir. Çünkü bizim için burada söz bitiyor. Faşist rejiminin kalemşörleri tezatlıkları hakikat, yalanı gerçek göstererek sapla samanı karıştırabileceklerini sanıyorlar. Oysa beyhude bir çaba bu. Yalan üzerine kurdukları faşist sömürgeci rejim kumdan bir kale gibi çökmeye mahkumdur.
Son olarak Enes Bayraklı’ya hatırlatalım eğer dünyanın tüm ezilenleri birleşirse ki birleşmelidir ve birleşecektir de ilk hedeflerinden biri onun beslemesi olduğu faşist Türk devletidir, haberi olsun.
Kendal BAGOK