HABER MERKEZİ – Dünyanın en gelişmiş istihbarat örgütleri genel olarak operasyonlarla gündeme gelseler de esas misyonları bilgi toplamak ve bu bilgiyi değerlendirmedir. Ancak Türk istihbarat geleneği ise bunun tam tersidir. Türklerin, Teşkilatı-Mahsusa varlığını sürdürdüğü zaman dilimi boyunca Libya’dan-Balkanlara, Arap ülkelerinden Kürdistan’a kadar halkların özgürlük istemi ve arayışına karşı sadece bir istihbarat örgütü olarak bilgi toplamakla yetinmemiş, bilgi toplamanın yanı sıra aynı zamanda bir katiller ordusu, bir kıyım makinesi işlevi görmüş, operasyonlara, katliamlara girişmiştir.
Türk egemenlik tarihi ve onun soykırımcı-katliamcı siciline ilişkin çok şey yazılmış, söylenmiştir. Birçok bilim insanının-tarihçinin söyledikleri-yazdıkları ile Önder APO’nun onlarca kitabı bu karanlık tarihi yeterince aydınlatmıştır. Biz de hazırladığımız “İstihbarat ve Türk Devleti Geleneği” başlıklı dosyamızda Türklerin, Teşkilatı-Mahsusa varlığını sürdürdüğü zaman dilimi boyunca halkların özgürlük istemi ve arayışına karşı sadece bilgi toplama olmadığı nasıl bir kıyım makinesi işlevi gördüğü, operasyonlara, katliamlara giriştiği ve en nihayetinde bir katiller ordusuna dönüştüğüne ilişkin tarihten bugüne bir ışık tutacak bilgileri işleyeceğiz.
Türk egemenlik tarihi ve onun soykırımcı-katliamcı siciline ilişkin çok şey yazılmış, söylenmiştir. Birçok bilim insanının-tarihçinin söyledikleri-yazdıkları ile Önderliğin onlarca kitabı bu karanlık tarihi yeterince aydınlatmıştır. Bu anlamda tarihçenin kötülükleri yüzlerce kitaba, araştırma incelemeye, filme konu olmuş, halkların hafızasına kazınmış, ağıtlarında-feryatlarında dile gelmiştir.
Kötülükte Zirve Yapmış Bir İstihbarat Geleneği
Her otorite iç ve dış gelişmeler-tehditler hakkında bilgi toplar ve istihbarat oluşturur. Tarihsel süreç boyunca değişik zaman dilimlerinde ve değişik isim, özelliklerle ön plana çıksalar da istihbarat örgütlerinin temel özellikleri bilgi toplama ve toplanan bu bilgileri en usta biçimde yönetme-değerlendirmedir. Değişik zaman, mekân ve özelliklerde kurumsallaşan istihbarat örgütlerinin tümü bu noktada ortaklaşmaktadırlar. Tümünde esas alınan kendine has yöntem ve araçlarla bilgi toplamak ve bu bilgileri en verimli tarzda işleyerek otoritenin hizmetine sunmaktır. İstihbarat çalışmalarında genel kural olarak operasyonel yönlü örtük ve istisna düzeyindedir. Ağırlıklı olarak istihbarata karşı koyma ile sınırlıdır. Dünyanın en gelişmiş istihbarat örgütleri genel olarak operasyonlarla gündeme gelseler de esas misyonları bilgi toplamak ve bu bilgiyi değerlendirmedir.
Bu alanda istisna oluşturan, kendine has örgütlenen ve özgün uygulamalara sahip olan ise Türk istihbarat geleneğidir. Bu gelenek Osmanlıda Teşkilatı Mahsusa ile kötülükte zirve yapmıştır. Teşkilatı-Mahsusa varlığını sürdürdüğü zaman dilimi boyunca Libya’dan-Balkanlara, Arap ülkelerinden Kürdistan’a kadar halkların özgürlük istemi ve arayışına karşı sadece bir istihbarat örgütü olarak bilgi toplamakla yetinmemiştir. Bilgi toplamanın yanı sıra aynı zamanda bir katiller ordusu, bir kıyım makinesi işlevi görmüş, operasyonlara, katliamlara girişmiştir. Ermeni soykırımı, Karadeniz kıyılarındaki Rumların kıyımı ve Kürtlerin katliamdan geçirilmesi başta olmak üzere halklara karşı kıyıcı bir rol oynamıştır. Bu özeliği ile tarih boyunca ortaya çıkan tüm istihbarat örgütlerinden farklılaşmıştır. Hem bilgi toplayan bir istihbarat örgütü, hem de bunu operasyona dönüştüren, sonuçlandıran bir güç olmuştur.
Türk devlet geleneğinde 19. yy. öncesine ilişkin istihbaratın kurumsallaşması ve faaliyetlerine ilişkin fazla bilgi yoktur. Sonrasında ise Türk devlet geleneğinde istihbarat sürekli bir gelişim kat etmiştir.
Abdülhamit Tüm Muhalif-Farklılıkları Düşman Olarak Görmüş!
Osmanlı devletinden günümüze değin İstihbarat yapılanması Türk toplumunun ayrılmaz parçasıdır. Dışta yayılmacılığın temel politika olarak benimsenmesi, içte ise tüm farklılıkların-halkların düşman olarak görülmesi ve iktidar kavgalarının kaçınılmaz sonucu istihbarat temel kurumsallaşma olmuştur. Bu nitelikleri ile Türk istihbarat geleneği, faşizan karakterli, her türlü insani değerlerle çatışma halinde ve halk düşmanıdır. Türk devlet geleneğinde istihbarat toplama işi, yüzyıllar öncesine uzanmaktadır. Fakat örgütlendirilmiş ve profesyonel istihbaratçılığın geçmişi, 19. yüzyılın ortalarıdır. Bu tarihe kadar istihbaratçılık, daha çok askerî anlamda ele alınmış ve uygulanmıştır. Osmanlılarda, Abdülhamit döneminden itibaren ise modern tarzda bir istihbarat örgütlenmesi yaratılmış ve bu yapı daha çok içte sultanın muhaliflerine dönük faaliyet yürütmüştür. Osmanlı genelinde teşkilatlanarak bizzat sultana bağlı çalışmıştır. Bu yapının resmi görevi, yabancı istihbarat örgütleri ve iç meselelerle ilgilenmek biçiminde tanımlanmıştır. Fakat esas olarak içte muhalifler ve azınlıklara karşı çalışmıştır. Abdülhamid, Yıldız Sarayında kurduğu İstihbarat teşkilatı hakkında detaylı bilgi yoktur. Fakat bu teşkilat 33 yıl boyunca oluşturduğu hafiye ağı ile sultanın dışarıdaki gözü-kulağı olmuştur. Daha sonra İttihatçılar, iktidarları döneminde, daha yaygın bir ağ oluşturmuşlardır. Teşkilat-ı Mahsusa bu dönemde örgütlendirilmiştir. Hafiye teşkilatını, Teşkilat-ı Mahsusa, MAH, ÖHD, MİT, JİTEM ve diğer istihbarat teşkilatlarının kurumsallaşmaları takip etmiştir. Cumhuriyetin kuruluş mayasında Sol’a, Kürtlere, inanç gruplarına düşmanlık olduğunda bu durum devletin kurumsallaşmasına da yansımıştır. Türk istihbarat yapılanmaları da her dönem buna göre şekillenmişlerdir.
Toplum Birer Hafiye Haline Getirilmiştir
Türk egemenlik tarihinde istihbarat toplumsal gelişme ve yaşamın ayrılmaz parçasıdır. Bundan dolayı Osmanlının son yıllarına kadar özel bir istihbarat örgütü oluşturulmamış, bireyi kullaştıran sistem aracılığıyla tüm toplum birer hafiye haline getirilmiştir. Türk egemenlik tarihinin ilk gelişiminden günümüze kadar toplumun militarize edilmesi, her şeye bunun yön vermesi temel yasadır. Bunun sonucu militarist bir toplum şekillenmiştir. Militarist toplum, Militarist millet gerçekliği olağanlaşmıştır. Osmanlıdan günümüze kadar militarizmin kimliğe dönüşmesine neden olmuştur. Yeniçeri ocaklarında şekillenen gelenek her yönüyle kendine özgüdür. Yeniçeri ocağına alınan kişi tüm geçmişinden koparılmaktadır. Ailesi, çevresi, toplumu ile her hangi bir bağı bırakılmamaktadır. Veyahut aile sevgisinden mahrum kalmış kimsesiz çocukları alıp, birer makine olarak yetiştirmektedirler. Bu kişilerin ilişkilenebildikleri, tanıdıkları ve dostluk kurabildikleri yalnızca kışladaki askerlerden ibarettir. Bu nedenle kışla yeniçeri askerinin evi-ailesidir. Kışladakiler, ait olduğu toplum, Padişah ise buradaki tüm askerlerin babasıdır. Bu duruma Osmanlı’nın çürüme ve yıkılış sürecinde yaygınlaştırılan istihbarat örgütleri de eklenmiştir. “Yerin kulağı var” söylemi bu gerçekliğin halk dilindeki ifadelendirilmesidir.
Teşkilat-ı Mahsusa; Osmanlı’nın sömürü, kan, kıyım ve alçaklıkla örülü tarihinin en acımasız oluşumudur. Örgütlenmesi ve eylemleri her yönü ile yasadışıdır. Oluşum ve gelişim tarihi aynı zamanda Türk egemenlerinin halklara karşı komplo-entrika, hile geliştirmede zirveleşme tarihçesidir. Bu yapı bir cellatlar topluluğu olarak gelişiminden-yıkılışına kadar her zaman özgürlükler düşmanı bir merkez rolü oynamıştır. Farklı düşünen, yaşamak isteyenleri yok eden bir makine işlevi görmüştür. Türk devlet geleneğinde istihbarat örgütlenmesinin yarattığı birikim en acımasız, kuralsız uygulamalar biçiminde teşkilatı mahsusa da somutlaşmış, bu alandaki geleceği de şekillendirmiştir. Özü itibari ile Türk Devletinde İstihbarat toplumu korumak değil tümü ile çürütmek amaçlı örgütlenip, kullanılmaktadır. Cumhuriyet ise kurucu irade, kurumsallaşma felsefesi ve uygulamaları itibariyle tamamen militarist bir karakterde inşa edilmiştir. Kurucu irade olan Kuvayı milliye’yi oluşturanların çoğu Osmanlı subayıdır. Geriye kalanlar ise teşkilatı mahsusa üyesidirler. Tümünün ideolojik-kültürel kodları ikinci Mahmut’un oluşturduğu “Mektebi Harbiye” ya da “Mektebi Tıbbiye” zeminine dayanmaktadır. Ya bu kurumların mezunu, yâda buralarda mezun olanların eğitiminden geçmişlerdir. Cumhuriyet kurucularının tümü asker kökenlidir, kışlalarda kimlik-kişilik bulmuşlardır. Ordu ve istihbarat tarafından kurulup-kurumsallaşan cumhuriyetin ordusu-istihbaratı tanımı yerine, ordunun-istihbaratın cumhuriyeti tanımı daha gerçekçidir. Ordunun bünyesinde veya ondan bağımsız olarak gelişen istihbarat örgütleri ise her daim sistemin özü ve ruhunu teşkil etmişlerdir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi