HABER MERKEZİ-Yeni Dünya Düzeni savaşlarının diğer savaşlardan farkı, ABD’nin veya rakiplerinin mutlak kazanacağı bir savaş olmayışıdır. Savaş’ın merkezi Orta Doğu’da yaşayan topluluklar ABD ve rakiplerinin kendileri için biçtiği rolün dışında talepler ve isteklere sahip. Toplumun farklı taleplerle sahneye çıkışı, haliyle hegemonların sendelemesine sebep oluyor.
Kürtler geliştirdiği direniş ile oldukça politik bir konuma yerleşmiş durumdadır. Yeni Dünya Düzeni savaşı, sadece Kürtler etrafında dönmüyor olsa da, Kürtler tüm savaşı etkileyecek bir pozisyondadır. Sömürgeciler, hakkı gasp edilen, binbir türlü zulm ve işkenceye maruz kalarak yaşamını idame etmeye çalışan halkları daha fazla sömürmek için tüm gücü ile saldırıyor. Saldırılar hem askeri zor hem psikolojik zor ile sürdürülüyor. Yeni Dünya Düzeni savaşları sömürülen halkların kısmi uyanış refleksleri göstermesi ile denilebilinirki hegemonik güçleri ziyadesiyle tereddüte sürükledi. Çıkar odaklı politika izleyen güçler, halkların hesap etmedikleri özgür yaşam taleplerine izleyebileceği tek yol olan saldırmak ile karşılık verince, oluşan vaziyet kaos oldu. Ancak bu kaos, sömürgeci emellere sahip güçlerin başında bir kâbusa dönüşmesi için yeterli düzeye gelmeyi halen başarabilmiş değil. Gelişen saldırılar karşısında zayıf düşebilmekte, kimi yerlerde de baskı altına alınabilmektedirler.
Tarih gösteriyorki gelişen halk direnişlerinde öncülük ve proje sahibi olmak, başarıya giden yolun mihenk taşıdır. Birlikteliğin oluşturulmadığı, örgütlülüğün sağlanmadığı herhangi bir diriliş ya sonsuz uykuya dalmaya ya da sürekli hale gelen eylemsellik halinin bir sonuca ulaşmaması ile marjinalleşmeye mahkumdur. Kürtler, Rojava kazanımı ile Yeni Dünya Düzeni savaşına en güçlü giren halktır. Doğru öncüyü kendine yol gösterici seçip, doğru örgütlülük bilincine ulaşarak bu uzun süreli savaşta güçlü bir pozisyon sahibi oldu. En fazla sömürülen ve en fazla saldırıya maruz kalan halk olmasının yanında en güçlü örgütlülüğe sahip halk oluşu, Kürtler’e kendi sınırlarını aşıp tüm Orta Doğu’ya öncülük etmek gibi bir özellik sağlıyor. Rojava Devrimi böylesi bir potansiyele başladığı andan itibaren sahip. Ancak engel teşkil eden birlik olamayış ve potansiyeline göre konum belirleyememe öncülük edebileceği onca sürece dahil oluşu erteledi.
Rojava Kürdistan ve Kuzey Suriye’ye İlişkin Değerlendirme
Kuzey-Doğu Suriye’de gerçekleşen devrimin öncüleri olarak Kürtler, en önemli ayağı olan toplulukları da Devrim’in çatısı altında toplama çalışmalarına ağırlık verdi. Başta Kuzey Doğu Suriye’deki tüm partilerin birlik için oluşturduğu Partiya Yekitiya Niştimani Kurdistan (PYNK) ve Eniya Niştimani Kurdistan A Suri (ENKS) arasında başlatılan birlik müzakereleri dirayetli bir biçimde devam ediyor. Diğer taraftan Kuzey-Doğu Suriye’deki aşiretler ile Demokratikleşme odaklı projelerin hayata geçirilmesi çabaları sürdürülüyor. Uluslararası alanda da Kuzey-Doğu Suriye temsilcileri birçok kesim ile görüşmeler gerçekleştirip ilişki geliştirmede olumlu adımlar atmaktadır. Devrim’i anlatan, demokrasi projesini anlatan panel, söyleşilerin düzenlenmesi bu tür projelerin sürdürlmesindeki ısrar ve kararlılık kendisi ile olumlu etkide sonuçlar doğuruyor. Bu olumlu sonuçlar Kürtler’in geliştirdiği direnişte yalnız olmadıklarını görmelerini sağlıyor ve ciddi sıkıntılar yaşatabilecek önemli bir eşik, bu faaliyetler sayesinde aşılmış oluyor. Ancak çalışmaların engellenmesi ve projelerin hayata geçmemesi için uğraşanların faaliyetleri de belirgindir. Kürtler arası birliği oluşturma görüşmeleri Rojava’da ENKS’nin çözüm odaklı değil de sorun çıkarmaya fırsat kollama odaklı girişimleri mevcut. ENKS’nin sorun haline getirdiği konuların aşılması için uygulanan yöntemler şuan için sonuç alıcı görünmektedir. Ancak ENKS’nin Türk Devleti ile olan ilişkisinin Rojava’yı etkileyecek düzeyde olmayacak şekilde dizayn edilmesi de bölgenin sükuneti için sağlanmak zorunluluğu taşır. Bu bağlamda ENKS tarafının görüşmelere Rojava Kürdü kimliği ile katılım sağlaması önemlidir.
Suriye rejimi, istihbaratı yoluyla aşiretler ile ilişkiler geliştirme, QSD’den ve Suriye Demokratik Meclisi (MSD)’nden ayrılmalarını sağalama peşinde. Suriye Rejimi ve Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi zaman zaman görüşme süreçlerine giriyor. Ancak Rejim’in istikrarsız ve düğümleri körleştirmedeki ısrarı görüşmelerde sürekli kopuşun yaşanmasına neden oluyor. Suriye dışındaki güçlerin bölgeye yönelik izlediği yollar ise, “vekalet savaşları” işaretlidir.
Bakur Kürdistan ve Türkiye
Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de iktidar gücü hızlı düşüşler yaşıyor. Özellikle araştırma şirketlerinin yaptığı ve paylaştıkları sonuçlar ile görülüyorki AKP-MHP’ye verilen destekte ciddi erimeler mevcut. Türk Devleti yeni bir çözüme gidilmeyişin doğuracağı sonuçları son yıllarda daha iyi görmeye başladı. Bu nedenle Türk Devleti ömrünü uzatabilmek için başta Efrin olmak üzere Serêkaniyê ve Girê Sipî’ye saldırılar düzenledi ve bu bögleleri işgal etti. 2018’deki Efrin saldırısı Türk Devleti için çöküş sürecini hızlandırabilirdi ancak olmadı. Serêkaniyê ve Girê Sipî içinde aynı durumlar geçerliydi. Bu işgallerden sonra da ne hükümet ne devlet’e olan desteklerde iyiye gitme durumu söz konusu olmadı. Bu doğrultulda Heftanîn saldırısı gelişti. Heftanîn direnişi ısrarla sürdürülünce ise Türk Devleti içinde kürtlere karşı birlik olan kliklerin iktidar gücünü ele geçirmek için ayrı düştüğü gözle görülür bir biçim aldı. Türk Devleti dış Dünya’da da gittiği her yeri batırarak birçok gücün sunduğu desteği kaybetti. Libya, Akdeniz ve Ermenistan-Azerbaycan savaşında masa dışı bırakıldı. Dışarıda kaybetmesi ile birlikte tekrar içeriye yönelip psikolojik savaşını tümden içe dönük yürütmeye başlaması, muhaliflere yönelik baskıları dahada arttırması bir oldu. Devlet içi kliklerin çatışmalarıda bu baskıların gölgesinde sürüyor. İç çatışmaları gölgelemek uğruna yeni saldırıların gelişebileceği mümkündür. HDP’nin bu süreçte alması gereken pozisyon saldırı kalkışmasına ters etkide bulunabilecek güçtedir ancak hem araştırma şirketlerinin yayınladığı anketlere göre (her ne kadar doğruyu vermiyor olsalarda) verilen destekte düşüş görülüyor, hem de HDP’ye yönelik son dönemde gelişen eleştirilerde görülüyorki HDP bu rolü ile sürece dahil olamayacak bir tıkanıklık yaşıyor. Bunlar haricinde kısa bir süre önce kendini ilan eden “Lêgerîn” adındaki MİT destekli ve Nizamettin Taş öncülüğündeki hareketin HDP’nin pasif konumundan faydalanarak Kürt Halkı içinde örgütlenmeye çabaladığı görülüyor.
Başur Kürdistan ve Irak
Güney Kürdistan ve Irak’ta Mustafa El-Kazımi Başbakanlığında attığı adımlar, ülkeyi ve Özgürlük Hareketini bu bölgelerdeki konumunu etkilemektedir. KDP’nin bu adımlarda aldığı pozisyon da “nereden zarar verebilirsem, orada olacağım” pozisyonudur. Hem Irak’ın hem KDP’nin Türk Devleti’nin Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarına karşı takındığı tavır göz önündedir. Irak’ın saldırılara karşı ortaya koyduğu tepki pasif tepkilerdi ve saldırılara yönelik takındığı esas tutumu Şengal’e yönelik KDP ile imzaladığı anlaşma ile ortaya koydu. KDP’nin bu süreçte Kürtlerin çıkarına bir yol izlemeyeceği çok açık. Türk Devleti’nin saldırılarına ön ayaklığı, Şengal Anlaşması’nda Şengal Özerk Yönetimi’ne düşman duruşu ve halen sürdürülüyor olan ve sürdürüleceği net görünen Maxmur üzerine uygulanan ambargo, KDP’nin neyi amaçladığını gösteriyor. Şengal Anlaşması birçok yönüyle değerlendirilebilir bir anlaşmadır. O bölgede İran’ı denetlemek için ABD’nin üs kurmak istediği ve anlaşmanın ABD baskısı ile gerçekleştiği, anlaşmanın Türk Devleti’nin isteği ile gerçekleştiği ve uygulanması ile Rojavayı tümden çembere alma anlaşması olabileceği muhtemel durumlardır. Fakat KDP’nin anlaşmaya özellikle resmi olarak çekildiğini ilan ettiği ve yerel güçlere bıraktığını açıklamasına rağmen PKK’yi dahil etmeye çabalamış olması ve kendisine bağlı basında da anlaşma maddelerini bu şekilde yayması, KDP’nin hem Türk Devleti hemde ABD’nin onayını ve görüşünü alarak masaya oturduğunu gösteriyor.
Siyasi, Politik ve Toplumsal Kriz’in KDP’nin sürdürdüğü mevcut yolu kabul etmeyişine, sömürgecilerin belirlediği biçimde cevap olmaya çabalayan KDP Güney Kürdistan’ı kurtlar sofrasına itiyor. Kendisine bağlı istihbarat örgütü Parastin’a yönelik son günlerde gerçekleştirilen saldırılar ile 4 Parastin üyesinin öldürüldüğü haberini kamuoyu ile paylaşmıştık. KDP medyasının bu suikastlerden birini PKK’nin üzerine yıkmaya çalışması iç çatışmaları perdeleme niyetli olabileceği muhtemeldir. Perde altından sinen kokular sürecin toplum nezdinde KDP aleyhine işlediğine işarettir.
Rojhilat Kürdistan ve İran
Rojhilatê Kurdistan ve İran’da ise İran üzerine uygulanan ambargo nedeni ile ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor. Ekonomik krizin arefesinde geçtiğimiz günlerde İran’da çekildiği ifade edilen görüntülerde hırsız olduğu iddia edilen bir kişinin araç arkasına bindirilip halkın içinde teşhir edildiği görüntüler dolaşıma koyulmuştu. Bu şekilde bir adımın atılmış olması bizlere İran’ın ne denli ciddi bir kriz ile boğuştuğunu gösteriyor. İç sıkıntılar haricinde İran’a yönelik ABD baskısıda artıyor. İran’ın yaptığı bilinen Irak’ta ABD üslerine yönelik füzeli saldırılar ABD’nin Irak Hükümeti eli ile sorunu çözmeye yöneldiği görüldü. Başta İran’a bağlı Haşdi Şabi güçlerinin sınırdan uzaklaştırılması ve daha sonrasında Şengal Anlaşması’na konulan maddeden de görüleceği üzere İran’ın bölgede elinde tuttuğu araziyi sıkıştırma çabası görülüyor. Haşdi Şabi’nin Şii liderleri İran’ın Suriye’deki konumunuda etkileyen Şengal Anlaşması’nı, yaptıkları açıklamalarda kabul etmediklerini ifade ettiler.
Editörden
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi