29 Temmuz 2014 Salı Saat 08:56
CUMHURİYET DÖNEMİNDEKİ DİĞER AYAKLANMALAR
BEYTÜŞŞEBAP AYAKLANMASI (3 Eylül 1924)
Azadi Cemiyeti liderlerinden Yusuf Ziya Bey, Türk ordusunda bulunan bazı Kürdistanlı subaylarla ilişki halinde örgütleme çalışmaları yapmaktaydı. Buna göre Kürdistan’da örgütleme çalışmaları tamamlandıktan sonra bu subaylara da haber verilecek ve ayaklanma başlatılacaktı. Yusuf Ziya Bey kardeşi Teğmen Rıza’ya çektiği ve işlerin yolunda gittiği, örgütlenmenin yakında tamamlanacağı ve başkaldırıya az kaldığını şifreli olarak açıklayan telgraf, Teğmen Rıza, Yüzbaşı İhsan Nuri ve onların diğer arkadaşları tarafından, ‘başkaldırının başlatılması’ olarak yanlış bir şekilde anlaşıldığı için 3-4 Eylül 1924’te Yüzbaşı İhsan Nuri, 3 teğmen ve 350 asker birliklerinden firar edip dağlara çekilerek Beytüşşebap ayaklanmasını başlattılar.
Bu ayaklanma haberine rağmen bölgenin başka bir yerinde herhangi bir başkaldırı olmadığı gibi, ayaklanma hazırlıkları içinde olan civar aşiretlerde de bir kımıldanma olmadı. Dağda başkaldırı halinde olan İhsan Nuri ve arkadaşları, bir savaş olmadığı için, komutasındaki askerleri terhis ederek, Suriye üzerinden Güney Kürdistan’a geçtiler.
RAÇKOTAN VE RAMAN AYAKLANMASI:( 9- 12 Ağustos 1925 )
Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılmasından sonra silahlı olan ve iktidar yanlısı olmayan tüm aşiretlere yönelik tedip (yola getirme) hareketleri planlandı ve bunların ilki Beşiri bölgesindeki Raman aşireti, Garzan ve Raçkotan aşiretleri ile Silvan ve Kulp’un Bukran aşiretlerine dönük gerçekleştirilir. Devletin bu saldırıları karşısında ayaklanmaya dâhil olsun olmasın hemen bütün halk ve aşiretler, devletin silah ve hükümlüleri toplama ve aşiret liderlerini yerlerinden uzaklaştırma kararlarını öğrendikleri için yapılacaklara hazırlıklı bekliyorlardı ve bu durumu kabullenemiyorlardı. Çünkü silahlarının kendilerini düşmanlarına karşı korumak için gerekli olduğunu biliyor ve vermek istemiyorlardı.
Ayaklanmaya hazırlandığı gerekçesiyle Sinkan, Raçkotan ve Bukran aşiretlerine karşı başlatılan tedip hareketinde, bölgede ayaklanan aşiretlere düşman olan aşiretler de kullanıldı. Kullanılan aşiretlerin önde gelenleri hapiste de olsalar çıkarıldılar.
1926 Ağustos’unda başlayan operasyonlarda Raman Aşireti’nin 16 köyüne baskın düzenlenerek silahları toplanır. Raman, Alikan ve Receban aşiretleri silahlarının toplanması esnasında 3 asker ölür, 1 kişi de yaralanır. Raman Aşiretinin bir kısmının dağlara çekilmesiyle son bulur.
SASON AYAKLANMASI: ( 1925–1937 )
Şeyh Sait ayaklanmasından sonra Hükümet güçleri büyük bir direniş merkezi olan Sason alanına karşı da harekete geçerler. Türk ordusu Sason’a 1932, 1935, 1936 ve 1937 yıllarında olmak üzere dört defa silahları toplamak, bölgede Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar sonucu burada yaşayan halkın batı illerine nakillerini gerçekleştirmek ve bunun karşısında çıkan ayaklanmaları bastırmak için harekât düzenler. Bu hareketler sonucunda 300’e yakın silah toplanır. 65 asker ölür, 80‘i yaralanır. Vahşi yöntemlerle halktan 430 kişi öldürülür. Birçok kişi yaralanır ve birçoğu teslim olur. Basılan köylerin birçoğu yakılır ve yıkılır.
KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI : ( 7 EKİM- 30 KASIM 1926 )
1926 yılında bu kez hedef Koçuşağı aşiretidir. Aşiretin yok edilmesinin gereğini Dersim’e gelip çalışmalar yürüten Diyarbakır Valisi Ali Cemal’in hazırladığı raporda şunlar belirtilir: “Yalnız Çemişgezek’in 22 km. Kuzeydoğusunda Kozluca’da yerleşik Kör Seyit Han (Koçuşağı aşiretinden) şakiliği sanat edinmiş alışkanlığıyla Koçgiri hadisesinin mahkûm ve sanıklarından bazılarını yanına toplayarak Çemişgezek, Arapgir, Kemah, Kemaliye taraflarına saldırılarda bulunmaktadır. Silahlarını teslim edeceğini ve itaat edeceklerini sanmıyorum. Çemişgezek’teki alay ve süvarilerle yok edilmeleri mümkündür ve çok iyi olacaktır. Böyle bir hareket ötekiler üzerinde tesirli olacaktır.”
Koçuşağı’na yapılacak bir katliam, tüm halka yönelik bir gözdağıdır. Diğer yandan da kimi aşiretleri aldatarak, vaatlerle yanına çekmeye çalışır. 7 Ekim’de harekât başlar. Koçuşağı aşireti üzerine hem havadan saldırı hem de çok yoğun top atışları yapılır. Yer yer aşiretle çatışmalar yaşanır. Bunun üzerine aşiretler şartlı olarak devlete birlikte hareket edeceğini söylerler. Fakat bu çok etkili olmaz ve saldırılar devam eder. Aşiretler dağlara doğru kaçarak kendilerini korumayı başarırlar fakat çıkan çatışmalarda yüzlerce kayıp verirler. Bununla beraber sürgün edilirler. Köylerinin çoğu harabe haline gelir ve hayvanlarının çoğunu kaybederler. Bu çatışmalarda 32 asker ölür, 53’ü de yaralanır.
MUTKİ AYAKLANMASI: ( 26 MAYIS–25 AĞUSTOS 1927)
Daha önce harekât düzenlenmeyen Mutki’de, Bitlis Valiliği, 2. Tümene yaptığı öneri ile yetinerek ve Tümenin cevabını bile beklemeden toplam 8 aşirete mensup 35 köyde yaşayan halkın hem silahlarının toplatılması hem de başka bölgelere sürgün edilmesini emretmesi üzerine harekat başlar. Halkta buna karşı çıkarak ayaklanır ve böylece Mutki olayları başlar.
Ordu 26 Mayıs 1927’de isyan bölgesini kuşatır. Ayaklanmaya Şeyh Abdurrahman, Mehmet Ali Yunus ve Zorikli Selim gibi isimler önderlik ediyordu.
Devlet, harekâtta hedefine tam olarak ulaşamasa da ayaklanmanın önderlerinin katledilmesi sonrasında, ayaklanma bastırılır. Ayaklanma sonucunda birçok insan ölmüş ve köyler yakılıp yıkılmıştır. Birçok insan da kaçmak zorunda kalmıştır.
BİCAR AYAKLANMASI: ( 7 EKİM–17 KASIM 1927 )
Şeyh Sait isyanından sonra bölgede askerler düzenledikleri tarama harekâtı ile ayaklananların kaçtıklarını düşündükleri yerlere özellikle dağ ve nehir geçitlerine yine ulaşımdan uzak, yüksek dağlık bölgelere çıkarma yaparlar. Harekât 7 Ekim’de başlar. Buna yerelden devlete destek veren milisler de katılır.
Harekât Diyarbakır, Silvan, Muş, Hazro, Lice, Kulp, Genç, Hani, Palu, Maden ve Çüngüş alanlarını kapsar. Bu harekât sırasında sık sık çatışmalar yaşanır. Şeyh Abdurrahim ve beraberindeki grup kurtulmayı başarır. Harekât sonucunda resmi rakamlara göre 280 köy yakılmış, 2000’in üzerinde insan yaşamını yitirmiştir.
ALİ RESUL AYAKLANMASI: ( 22 MAYIS – 3 AĞUSTOS 1929 )
Bu isyanın sebebi Eruh ilçesi jandarma komutanının Jilyan aşireti reisi Resul’u tasfiye etmek istemesidir. Bu yüzden onun hakkında aldığı ihbarları bahane ederek Resul’un kardeşi ve bazı yakınları hakkında tutuklama kararı çıkartarak, dört köye aynı zamanda arama başlatmıştır. Buna tepki gösterilmesi sonucu çıkan çatışmada dört askerin ölmesi sonrasında olaylar büyür. Bunun üzerine Jilyan aşireti üzerine 31 Mayıs’ta daha geniş bir baskın yapılır.
Bunun sonucunda Ali Resul’ün ilişkilerinin olduğu tüm köylerde silah aramaları yapılır. Ayaklanmaya katılanların çocuk ve aileleri yakalanmış, hayvanlarına el konularak birçok ev yıkılmıştır. Neticede Ali Resul yakalanamaz ve ayaklanma son bulur.
TENDÜREK HAREKÂTI: ( 14 EYLÜL – 27 EYLÜL 1929 )
İranlı Şeyh Abdülkadir ve aşiretine karşı geliştirilen Tendürek harekâtı 14 Eylül 1929’da başlar. Şeyh Abdülkadir aşireti ile birlikte İran’a kaçar. Devlet güçleri eşyaları ve hayvanlarına el koyar. Bunun dışında harekât genel olarak sonuçsuz kalır.
SAVUR HAREKÂTI: ( 20 MAYIS – 9 HAZİRAN 1930 )
25 Mayıs 1930’da askerler üç koldan Mardin’in Savur bölgesine harekât düzenlerler ve köylere saldırırlar. Köylüler karşı koyar ve 3 kişi yaşamını yitirir, 3 kişi de yaralanır. 30 kişilik bir grup dağlara çekilse de herhangi bir sonuç elde edemezler. Neticede köylerden 280 silah toplanır ve harekât sona erer.
ZİLAN HAREKÂTI : ( 20 HAZİRAN- EYLÜL 1930 )
Ağrı isyanı devam ederken Kör Hüseyin ve Emin paşa oğulları, Erciş’in kuzeyinde bulunan Zilan merkezi ve karakolunu basarlar. Buradaki kendi aşiretlerine mensup kesimleri de alarak ayaklanırlar. Ayaklanma Patnos, Zilan, Çaldıran ve Erciş bölgelerinde devam eder.
Bu bölgelere büyük bir askeri yığınak yapılarak ayaklanma bastırılmaya çalışılır. Harekât sonucunda ayaklanmalara öncülük edenlerden bir kısmı yakalanır ve birçok köy yakılır. Bunla beraber binlerce insan katledilir, birçoğu yerlerini terk etmek zorunda kalır. Her harekatta olduğu gibi köylerden birçok silah toplanır.
ORAMAR HAREKÂTI: ( 16 TEMMUZ – 10 EKİM 1930 )
Türklerin Ağrı üzerinde baskıyı arttırdığı bir sırada Xoybun cemiyeti Kör Hüseyin Paşa’nın oğlunu o sıralarda Güney’de faal halde olan Barzanilere gönderir. Bu kişi onlardan yardım istemek için gönderilmiştir. Amaç, devletin Ağrı’da gelişen isyan üzerindeki baskısını hafifletmek ve gücünü başka bölgelere dağıtmaktı. Eğer Barzaniler Hakkâri yöresinde harekete geçebilirlerse Ağrı üzerindeki baskı hafifleyebilirdi. Ahmed Barzani yardım etmeyi kabul etmiştir. Neticede Mustafa Barzani’nin komuta ettiği 500 kişi Oramar bölgesine gönderilir. Barzani buralara baskınlar düzenler. Nihayet bölgedeki durum devleti tedirgin etmeye ve kuvvet kaydırmalarına sebep olacak düzeyde endişelendirmeye başlamıştır. Yüksekova bölüğü ve çevresindeki askerler Oramar’a takviye olarak gönderilir. Şemdinli’deki Nehri taburu da Yüksekova’ya çekilme emri almıştır. Bu arada bölgedeki bütün karakolları basan Barzaniler, geri çekilirken Kör Hüseyin Paşanın oğlunu kayıp vermişlerdir. Ama artık Türkler de bölgede tedirgin bir hassasiyet göstereceklerdi.
Bunun üzerine Oramar, Şemdinan ve Çölemerik (Hakkari) bölgesine harekât düzenlenir. Sonuçta Barzaniler tekrar Güney’e doğru çekilerek sınırı geçerler.
PÜLÜMÜR HAREKÂTI: ( 8 EKİM – 14 KASIM 1930 )
Ağrı harekâtının devam ettiği süreçte bölgede bulunan Fevzi Çakmak, Başbakanlık ve İçişlerine Erzincan hakkındaki izlenimlerini aktarır. Hemen sonrasında Genel Kurmayın gönderdiği raporda Erzincan merkez ilçesinde 10,000 Kürdün olduğu, bunların Alevilikten faydalanarak Türk köylerini Kürtleştirmeye ve Kürt dilini yaymaya çalıştıkları, bunun birkaç yıl içinde tüm Erzincan’a yayılacağından kaygı ve endişe duyulduğu yazılır. Buna öncülük yapan köylerin Trakya’ya nakli, buralardaki bazı reislerin polis nezaretinde ikamet için emniyete alınmaları ve Türk dilinin bütün bölgeye yayılması için esaslı tedbirler alınması talimatı verilir.
Bunun üzerine bir harekât düzenlenir. Bu harekât sonucunda birçok köy yakılıp yıkılır, insanlar katledilir. Birçok insan da göçertilir.
AĞRI İSYANI
İhsan Nuri Paşa
Ağrı isyanının liderlerinden İhsan Nuri, Türk ordusunda görev yapmış bir komutandır. Cumhuriyetin ilanı ile Kürtlere verilen sözler tutulmayınca, İhsan Nuri görevini bırakır ve Kürdistan’ın özgürlüğü ayaklanma hazırlıklarına başlar. İhsan Nuri anılarında o dönemi “esir yaşamaktansa, savaşarak ölmek daha iyidir” diye tanımlar.
İsyan öncesi durum:
1925’te gerçekleşen Şeyh Sait isyanından sonra gerçekleştirilen devlet şiddeti, Kürdistan’da bir Kürt soykırımı başlatmıştı. Kürdistan’ı bir mezar haline getirmeyi hedefleyen sistem, idam sehpaları kurmuş şehirleri, köyleri topa tutmuş, binlerce Kürt, Mecburi İskan Yasası’yla farklı bölgelere göç ettirilmiştir. Kürdistan’a Anadolu’dan Türk nüfus aktarılarak Kürt Halkı zorla Türkleştirilmeye çalışılmıştır. Takrir-i Sükun Kanunu’nun çıkarılması, İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması, Umumi Müfettişlikler vs. uygulamalarla Kürdistan’da çıkabilecek yeni isyanların önü alınmaya çalışılmıştır.
Şeyh Sait isyanının bastırılmasından sonra birçok Kürt kitlesi Irak, Suriye ve İran’a geçer. Kuzeydeki halk ise 1927 yılında küçük de olsa devlete karşı savaşlarını küçük gruplar halinde sürdürürler. Devlet bu kez işi sıkı tutmakta, Kürt coğrafyası özel plana tabi tutulmaktadır. Bölgede “Genel Müfettişlik” adı altında bir birimin kurulması da bu döneme rastlar.
Xoybun Cemiyeti
Bu arada Kürt yurtseverlerinin örgütlenme çalışması devam etmektedir. Birlik ihtiyacının bir sonucu olarak da Lübnan’ın Bihandan kasabasında Xoybun (Bağımsızlık) Cemiyeti kurulur. Xoybun, geniş bir kesimi bir araya getirmiştir ( aşiret reisi, ağa, doktor, asker, öğretmen, gazeteci, aydın, köylü vd.)
1927’de “Kürt Milli Genel Kurultayı” düzenlenir ve Xoybun örgütü kurulur. Tüzüğünün 2. maddesi, “son Türk askerinin kutsal Kürdistan toprağından tahliye edilmesine kadar Türklere karşı mücadele olarak belirlenen Xoybun tüm Kürtlerin ulusal birliğini hedefler.
Kürtlerde isyan öncesinin en kapsamlı örgütlülüğü olarak da göreceğimiz Xoybun Cemiyeti, birçok isyanda göremeyeceğimiz bir ön oluşum ve Ağrı isyanına hazırlık mahiyetinde kurulmuştur. Cemiyet dört parçada Kürtleri içine alıyordu. Üyeleri arasında Kürt aristokrasisi ağırlıkta olsa da kadınlar, öğrenciler, köylüler ve işçiler de yer almaktaydı. Yine Kürt Teali Cemiyeti Teşkilatı ve Kürt Millet Fırkasının da kimi eski üyeleri Xoybun’un kuruluşunda yer almaktaydı.
Xoybun’un kuruluşunda Bedirxan ailesi de yer alıyordu (Celadet, Kamuran, Süreyya). Bedirxaniler, yaklaşık bir asır sonra ilk defa Kürdistan’a yüzünü dönüp başlayacak olan bir isyanda yer alıyorlardı.
Suriye Fransızların denetiminde olduğundan gerek Xoybun’un kuruluşu, gerekse gazete ve dergi gibi Kürtlük adına yürütülen tüm faaliyetler Fransızların denetimi altında sağlanıyordu. Bedirxan ailesinin de geçmişten bu yana sürekli Fransızlara yakın durduğu bir gerçektir. Cemiyetin kuruluşunda önemli rol oynayan Celadet, Kamuran ve Süreyya Bedirxan’ın tam anlamıyla Fransız kültürü, edebiyatı ve yaşamı ile yetiştikleri başka bir gerçektir. Sonradan Suriye’de kurulacak olan Hawar ve Ronahi gibi dergilerin en büyük desteği Fransızlardan aldığını Celadet Bedirxan’ın kendisi belirtir.
Xoybun her ne kadar Ağrı isyanı öncesi ön hazırlık komitesi olarak çalışsa da, ilk girişimi olarak Ermeni Taşnak Cemiyeti ile yakın ilişki kurar ve ABD, İtalya, İngiltere ve Fransa yetkililerine mektuplar göndererek, Kürdistan’daki sefaleti, açlığı ve haksızlıkları yerinde görmeleri istenir. Bu amaç dâhilinde Süreyya Bedirxan, Xoybun temsilcisi olarak ABD’ye bir ziyarette bulunur.
Xoybun örgütünün temel faaliyetleri aşiretleri uzlaştırmak, kazanmak ve isyana hazırlık yapmaktır. İçerideki hazırlık daha çok bu düzeydeyken dışarıda da çeşitli devletlerle ilişki geliştirerek destek aramaktadır. Bu hazırlık daha çok siyasi ve diplomatik destek amaçlı yapılıyordu. Askeri mühimmat ve güç talebi az rastlanan bir durumdu.
İsyanın başlaması
Öte yandan Türk egemenleri de askeri harekâtlara ağırlık vermeye başlar. Kürt direnişçileriyle Türk devleti arasında ilk çatışma 16 Mayıs 1926’da gerçekleşir. İran’daki aşiretlerin de desteğiyle Kürt direnişçiler Türk ordusunu yener. Bu, yeni saldırıların da habercisidir. Aynı zamanda isyancıların halk içinde sempati kazanması ve umut olarak görülmesi sonucunu doğurur.
Aradan bir yıl gibi bir süre geçer. Bu arada devlet afla Kürt halkını kandırmaya çalışırken, Ağrı ve çevresine askeri yığınak yapar. 13 Eylül 1927 tarihinde Türk ordusu 10 bin kişi ile Ağrı dağına saldırı başlatır. Her iki taraftan da büyük kayıplar yaşanır. Ancak Türk devleti istediğini elde edemeden geri döner. Türkiye, bu yenilginin, İran’dan gelen güçlerin desteğiyle olduğunu anlayınca, İran’dan, sınırı kapatmasını ve sınırdan geçecek Kürt güçlerinin silahsızlandırılmasını ister. Bu çarpışmalardan sonra Xoybun Cemiyeti Ağrı’da bir “Kürt Milli Toplantısı” yaparak, “Ulusal Hükümet”in kurulduğunu ilan eder ve hedefini Kürdistan olarak belirler. İsyanın askeri liderliğine İhsan Nuri, siyasi liderliğine de İbrahim Hisko Telli getirilir.
Xoybun örgütünün yönlendiriciliği, Ağrı isyanını özellikle bu aşamadan sonra daha nitelikli bir hale getirir. İhsan Nuri elindeki ilkel bir matbaa ile “Agirî” ve “Gaziya Welat” adında iki gazete çıkartıp propaganda çalışması yapar. Ayrıca “Agirî agir dibarîne” (Ağrı Ateş Yağdırıyor) başlıklı bir bildiri yayınlayıp ayaklanmanın amaçlarını halka açıklar. Gerilla tarzı eylemlerle devletin otoritesini yıpratıp, toplu bir ayaklanmayı hedefleyen İhsan Nuri’nin askeri önderliğindeki ayaklanma aynı zamanda ilk Kürdistan bayrağının kullanıldığı isyandır.
Devlet, işinin kolay olmadığını anlamıştır. Yoğun destek alan, örgütlü, disiplinli bir askeri güce sahip bir hareketle karşı karşıyadır. Halk hiç eksik olmayan baskılar ve katliamlar altında patlama noktasına gelmiş ve o an için katılmasa da isyana büyük bir sempatiyle bakmaktadır.
Devlet halkı aldatmak için daha önceki isyanlardan dolayı sürgünde ve hapiste olanlara 1928 yılında bir af daha çıkarır. Bu affa karşı Xoybun Cemiyeti, Kürtleri oyuna gelmemeye davet eder.
Devlet, direnişi bastırmak için her türlü yolu dener. 1928 yılında Türk devleti, İhsan Nuri ile bir görüşme düzenler ve ona yüksek görevler teklif eder. İhsan Nuri’nin bu teslimiyete karşı cevabı, “derhal Türk devletinin Kürdistan’ı boşaltması ve Kürdistan’ın egemenliğini tanıması biçiminde olur.
1930’a gelindiğinde Xoybun Ağrı’yı, “bağımsız Kürdistan’ın bir vilayeti” ilan eder. Yerel yönetim oluşturur, valiler ve müdürler atar.
1930 yılının 19 Haziran’ını 20’sine bağlayan gece bir isyan daha başlar. İran’daki Kürt aşiretleri, Zilan yöresi ve Ovacık köyünde saldırılara geçer. Türk hava gücü Ağrı Dağı’nı bombalamaya başlar. Devlet bildik propagandasını o dönemde de hayata geçirmiştir. O dönem ki Medya yalan makinesi olarak kullanılır. “Ağrı Dağı kuşatıldı”, “Eşkıyanın büyük bölümü imha edildi” gibi yalan haberlerle süslenir.
Bu arada Kürtler Hakkâri’nin Şemdinli ve Oramar ilçesine de saldırılar düzenler. Gerçek, ne hükümetin söylediği ne de basının yazdığı gibidir. İsyan sadece Ağrı ile kalmamış başka bölgelere de yayılmıştır. Kurtarılmış bölgeler Bitlis’e kadar uzanmıştır. Bu saldırıların sonucunda 1700 Türk askeri esir alınırken, birçok askeri malzeme ele geçirilmiştir. Türk devleti, İran’ı ikna ederek, direnişçileri sıkıştırmayı dener. Her taraftan direnişçileri sarmaya başlar. Bu saldırılara İhsan Nuri direnişle cevap vermesine karşın, karşısında var olan daha sistemli bir güçtür. Gün geçtikçe direniş zayıflar. Yine de her defasında bitti denilen direniş iki aya yakın sürmüştür.
Uçaklarla bombalanan Ağrı’nın, İran sınırı da tutularak isyancıların geçişi engellenir. Teslim ol çağrılarına uyanlar olsa da, büyük çoğunluk teslim olmaz. 25 Eylül’e kadar süren direniş Ağrı’nın düşmesi ile yenilgiye uğrar.
Dönemin Adliye bakanı “dost düşman bilmeli ki, bu memleketin efendisi Türklerdir! Türkiye içerisinde yaşayıp damarlarında temiz Türk kanı olmayanların bir tek hakkı vardır uşaklık ve esirlik!” der.
Sonuç:
Devlet yeni bir “Mecburi İskân kanunu hazırlayarak gerçek yüzünü de ortaya koymaktan çekinmez. Baskı, sürgün, kıyım olmadan halkı yönetemeyeceği bir kez daha görülür. 1400 Kürt ailesi sürgün edilir, çoğu sürgün yolunda katledilir.
Ağrı isyanı sonrası sindirmeye yönelik katliamlar ve sürgünler sonucu bu bölgelerdeki direniş potansiyeli büyük oranda bastırılmıştır. Yer yer bölgesel düzeyde gelişen irili ufaklı birçok ayaklanma ve direniş olmasına karşın bunlar herhangi bir etki gücüne sahip değildir ve kısa sürede bastırılır. Xoybun örgütlülüğü de fiilen işlemez hale gelmiştir.
Direniş sonucunda, İhsan Nuri İran’a geçerken, 22 Mayıs 1932’de Ağrı ayaklanmasına katılan 32 kişi ölüm cezasına çarptırılır.
İsyan’ın önde gelen yönetici ve önderleri yurtdışına (İran, Irak ve Suriye’ye) çekilirler. Yakalanan ya da teslim olan yöre aşiretlerine mensup 122 kişi Adana Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır.
Devam Edecek…
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info