14 Kasım 2014 Cuma Saat 13:07
0
21
TR
TC Devleti’nin Kürtlere yönelik olarak geliştirdiği inkar ve
imha ya da toplumkırım politikalarından biri de ekonomik soykırım
politikasıdır. Kürdistan gibi çok verimli topraklara ve bitki örtüsüne sahip
bir coğrafyada geliştirilen ekonomik soykırım politikalarından dolayı, artık
birçok ilde insanlar ekonomik olarak kendilerini idame edememekte, ailece ya da
çok geniş bir sayıyla Anadolu’nun farklı illerine mevsimlik işçi olarak
çalışmaya gitmektedirler. Kendi toprağında, şehrinde işsiz olmak, geçimini
sağlayacak kadar üretememek ya da üretim alanlarına sahip olamamak, söz konusu
coğrafya Kürdistan ve burada yaşayan halk olarak Kürtler olduğunda, hiç
duraksamadan hemen neden diye bir soru aklımıza gelmektedir. Gerçekten
Kürdistan coğrafyası insanları barındıramayacak kadar çorak bir yer mi? Yeraltı
ve yerüstü zenginlik kaynakları bakımından fakir midir? Oysaki biz Kürdistan’ın
ne kadar verimli olduğunu yaratılan neolitik kültürden biliyoruz. İlk tarımın
geliştirildiği, hayvancılığın kök saldığı, köy yerleşimine ilk geçilen alan
olması ve günümüze kadar da bu özelliğini hiç yitirmeyen bir coğrafya olması,
hatta kutsal kitaplarda cennet olarak tasvir edilmesi, onun ne kadar bereketli,
besleyen ve koruyan olduğunu ortaya koymaktadır.
Peki, ne oluyor da günümüzde bu coğrafyada insanlar aç
kalıyor, ekonomik olarak zayıf düşüyor ve yaşam alanlarını terk edip farklı
coğrafyalara gitmek zorunda kalıyor. Kürdistan eski Kürdistan, tüm
bereketliliğiyle durmakta, öyleyse bu insanlar neden aç ve neden başka coğrafyalara
meyletmektedirler?
Sorunun cevabı çok kısa: Çünkü Kürdistan ekonomik olarak tam
bir sömürge! Kürdistan’da sömürgecilik kendisini hakim kılmış ve insanları bu
coğrafyada karın tokluğuna çalışmaya mecbur kılmış bulunmaktadır. Abartılı
gelebilir, ama gerçeklik budur. Tarım ve hayvancılığın merkezi olan
Kürdistan’da, bugün tarım ve hayvancılık bitirilme noktasına getirilmiş
bulunmaktadır. Çünkü tarım ve hayvancılık bir ekonomik faaliyet değil de bir
sektöre dönüştürülmüş bulunmaktadır. Devlet tarafından uygulanan farklı
politikalarla tarım ve hayvancılık faaliyeti giderek merkezi politikalara bağlı
olarak yapılmaktadır. Binlerce köyün boşaltıldığı ve milyonlarca insanın
metropollere sürgün edildiği Kürdistan’da artık bu faaliyet binlerce yıl önceki
rolünden saptırılmış ve kapitalist sömürüye açık hale getirilmiş bulunmaktadır.
Yani toprak üzerinde yapılan üretim yapanların ihtiyaçları için değil,
sömürgeci sistemin ihtiyaçları için yapılmakta.
Eğer kişi üzerinde yaşadığı toprak tarafından
doyurulamıyorsa, elbette ki orada bir göç beklemek ve farklı alanlara gitmek
anlaşılırdır. Ama bulunduğun toprak değil seni, yüzlercesini de besleyecek
durumda ve buna rağmen sen aç kalıyorsan, burada sorun başka yerde aranır. Bu
nedenle mevsimlik işçilerin neden Kürdistan’dan çıktığını, neden dönemsel
göçlerin bu coğrafyada görüldüğünü sorduğumuzda, orada Devlet’i görürüz. Yani
bunun kaynağında devlet vardır. Ve devlet asla ama asla kendine yeten bir
topluluğu ya da kendisine muhtaç olmayan insanları kabul etmez. Böyle bir durum
varsa bunu hemen ortadan kaldırmak için her türlü yolu denemekten de çekinmez.
Konuyu çok dar ele aldığımız sanılmasın bir insanın kendi
toprağından beslenememesi, başkalarına muhtaç olması kadar korkutucu bir durum
yoktur. Yaşam bir toprak üzerinde kurulur, eğer yaşadığın toprak parçasında
değil de başka bir yerden besleniyorsan, burada tek kelimeyle zulüm vardır.
Çünkü sorun sadece beslenme sorunu değildir, kişi aynı zamanda yaşadığı toprak
parçası üzerinde kültür de yaratır. Fakat başka topraklarda beslenildi mi,
yaratılan ve bağlanılan bir kültür de oluşamaz. Bu ise insan ve onun topluluğu
için bitiş anlamına gelir.
İşte, mevsimlik işçilik diye tanımlanan, haber
programlarında kazalara konu olununca aklımıza gelen bu gerçeklik, özünde insan
ve onun toplumsallığına yönelik bir soykırım politikasından başka bir şey
değildir. Biz sadece bilmem Kürdistan’ın hangi ilinden Anadolu’nun bilmem hangi
iline mevsimlik işçi olarak giden ve trafik kazasında yaşamını yitiren
insanların haberlerini duyduğumuzda belki bir an uyanıp olanları sorguluyor ve
ne hazindir ki hemen de unutuveriyoruz oysaki, kapitalist sistem toplumkırım
politikalarını anbean ve hiç aravermeden sürdürmektedir. Ölen aslından insanlar
değil ölen insanlığın kendisi, yaratılan tüm değerlerin anbean tarumar
edilmesi ve hiçliğe doğru bir gidiş olmaktadır. Mevsimlik işçiler yaşamak adına
çıktıkları yolda insanlığın tüm değerleriyle birlikte ölüme yol alıyorlar ve
biz onları sadece haber programlarından takip ediyoruz.
Peki, bunun çözümü yok mudur? Elbette ki var! Kürdistan gibi
bir coğrafyada, değil Kürdistan insanlarını, tüm Anadolu insanlarını besleyecek
potansiyel var. Ama önemli olan ekonomik faaliyetin nasıl ve ne temelde
planlanıp yürütüleceğidir. Kâr amaçlı değil de toplumsal ihtiyaçları esas alan
bir üretim öncelikli olandır. İkincisi, herkesin yeteneğine göre üretime
katılması ve üretimden ihtiyacı kadar pay alması. Üçüncüsü, iş tanımının
yeniden yapılması ve ekonomik olanın ne olduğunun yeniden tanımlanması. Her
yaştan insanın sadece beslenmek için değil, yaşamın olmazsa olmazı olan
çalışmanın zorunlu üyeleri değil, üyelerinin bir zevk olarak işe, çalışmaya
katılma arzu ve bilincinin yaratılması, yani zihniyette bir devrimin yaşanması.
Kısacası, yaşadığın mekanda komünal bir yaşam, komünal bir
ekonomik faaliyet, komünal bir toplum bilinci hepsi bu, gerisi devletli
olandır ve onun da zulüm olduğu aşikardır!
Güneş Ada
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”