28 Ekim 2014 Salı Saat 11:32
Türk devleti iç ve dış politikalarını Kürtleri kültürel
soykırıma uğratma üzerine kurmuştur. Bu politika, Kürtlerin Türkiye’de ve diğer
ülkelerde büyük bir mücadele verdiği dönemde çıkmaza girmiş, hatta
çökmüştür. Kürtleri ezmek isteyen
Türkiye, bu tutumu nedeniyle dış politikada da her zaman çelişkilerle karşı
karşıya gelmektedir. İç politikada ise ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı
için dış politikasını da yürütemez hale gelmiştir. Bu durum aslında Türk
devletinin bu coğrafyanın tarihini ve politik diyalektiğini bilmemesinden
kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da Türkiye ve Kürdistan’ın diyalektik
bütünlüğüne çarpılmaktadır. Coğrafyanın ve tarihin politik diyalektiğini
anlamayan Türkiye daha büyük çarpılmalarla karşı karşıya gelecektir. Ahmet
Davutoğlu, stratejik derinlik kitabını yazmış, ama gerçekleri değil,
niyetlerini yazdığından yaşanan gelişmeleri okuyamamaktadır. Sıfır sorun
politikasından sıfır barış noktasına gelinmesinin nedeni de budur.
Kürt Halk Önderi,
2012 yılında çatışmaların şiddetlendiğini, 2013 yılında savaşın daha da
ağırlaşacağını görerek çatışmasızlığı sağlayıp Kürt sorununun demokratik
siyasal yollardan çözümüne zemin sağlamak istemiştir. Nitekim 2013 yılında
yayınladığı demokratikleşme ve bu temelde Kürt sorununun çözümü deklarasyonu
Türkiye halklarında büyük bir heyecan yaratmış ve destek görmüştür. Asker ve
polislerin serbest bırakılması, ateşkes ve çatışmasızlığın sağlanması ve
gerilla güçlerinin geri çekilmeye başlaması çözüm için çok uygun bir zemin
yarattı. Her toplumsal kesimde bu
sorunun çözüleceği umudu arttı. Kürt sorununun çözümüne hiç kimsenin
karşı çıkamayacağı bir toplumsal ve
siyasal ortam açığa çıktı. Karşı çıkanlar olsa da hiçbir etkilerinin olmayacağı
bu ortam, Türkiye’nin önüne tarihi bir fırsat çıkardı. Ancak politikayı hep
psikolojik savaş ve halkın muhalefetini çarpıtma ve gerçekleri tersyüz etme
olarak gördüğünden hiçbir adım atmadı. Toplumu aldatarak algı yaratıp bu algıyı
yönetmeyi bir marifet sayan AKP’nin politik tarzı ve sorumsuzluğu bir daha
yaşandı.
AKP hükümeti iki yıllık çatışmasızlığı oyalama ve
cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için kullandı. AKP hükümeti bu seçimden
sonra adım atarım dedi, ama bunu da yapmadı. Kürt halkına karşı çok kötü
niyetli bir psikolojik savaş yürüttü. Kürt Halk Önderi makul bir yaklaşımla
büyük bir sabır göstermesine rağmen hiçbir adım atılmadı. Ne müzakereye
geçildi, ne de daha bir buçuk yıl önce çıkması gereken yasaları çıkardı. Tam
bir ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk örneği göstermiştir. Bunun karşısında Kürt
Özgürlük Hareketi ortada bir çözüm süreci olmadığını, bu nedenle
çatışmasızlığın anlamsızlaştığını açıkladı. Türk devletinin oyalama ve
aldatmasına artık fırsat verilmeyeceğini kamuoyuna açıkladı.
İçeride Kürt sorununu çözmeyen, çözmek için adım atmayan AKP
hükümeti, Rojava düşmanlığını Kobanê’de zirveye ulaştırmıştır. Kobanê’de
AKP’nin Kürt karşıtlığı açığa çıkmıştır. Daha önce “Suriye bizim iç
sorunumuzdur diyen AKP hükümeti, sıra Kürt şehri Kobanê’ye geldiğinde
“Kobanê’den biz ne! Neden Dünya Kobanê’yle bu kadar ilgileniyor diyerek
Kobanê’nin ezilmesini istediğini ortaya koymuştur. Zaten Tayyip Erdoğan “Düştü
düşecek diyerek Kobanê’nin düşmesinden ne kadar zevk alacağını gözler önüne
sermiştir. Kobanê politikasını da bu düşme üzerine kurduğunu her fırsatta, her
söylemde göstermiştir. Kürdistan’ın dört parçası Kobanê için ayağa kalkmışken,
AKP’nin Kobanê düşmanlığı tam bir Kürt düşmanlığı olarak tarihe geçmiştir.
Kürtlerin duygu, istek ve taleplerinin AKP hükümetini ilgilendirmediği bir daha
görülmüştür.
İşte AKP’nin bu politikaları Kürt halkında büyük bir öfke
patlamasına yol açmıştır. Kürt halkı tarihinin en büyük serhıldanlarını
gerçekleştirmiştir. Birçok yerde devlet sokağa çıkamaz hale gelmiş, halk
denetimini sağlamıştır. Halkın devlet ve AKP’yi istemediğini bir daha
göstermiştir. Bu öfkeyi ortaya çıkaran AKP hükümetinin kendine tanınan fırsata
rağmen Kürt sorununun çözümünde adım atmaması ve Rojava Devrimine ve Kobanê
Direnişine düşmanlık yapmasıdır.
Serhıldanların görkemi karşısında derhal İmralı’ya koşulmuş,
bu olaylar durursa Kürt sorununun çözümünde adımlar atılabileceği söylenmiştir.
Hatta hükümet yetkilileri HDP’lilere
başvurarak “bu gece sakin geçsin, birçok şey yoluna girecek demişlerdir. Kürt
Halk Önderi bu nedenle durumu normalleştirmek için çaba göstermiştir. Aslında
bu hükümete bir son şans verilmiştir. AKP hükümetinin bölgedeki durumu ve Kürt
halkının iradesini gördüğünü düşünerek adım attırılabilir düşüncesiyle böyle
hareket etmiştir. Kürt Halk Önderi devlete ve hükümete “Siz Kürt sorununun çözümünde
adım atarsanız biz de gereken karşılığı fazlasıyla veririz mesajı vermiştir.
Ancak AKP hükümetinin bunu da anlamadığı görülmektedir.
Türkiye’de bu siyasi ortamda Kürt sorunu hala gündemin
birinci maddesidir. AKP hükümetinin bir Yol Haritası hazırlamadığı halde “PKK
gelsin teslim olsun, ondan sonra ne yapacağımızı düşünürüz biçimindeki
isteğini Yol Haritası olarak sunması ne kadar gayri ciddi olduğunu ortaya
koymaktadır. Kürt Halk Önderi de buna
adımlar karşılıklı olur cevabını vermiştir. Türk devletinin bir çözüm
politikası olursa ve karşılıklı uygulanırsa biz her şeye hazırız diyerek Türk
devletine adım attırmak istemektedir. Ancak Kürt sorununda bir çözüm politikası
olmayan bir hükümetin bu yaklaşıma karşı da vereceği bir cevabı yoktur.
Kürt Halk Önderi, AKP’nin bir çözüm politikası olup
olmadığını netleştirmek istiyor. Ancak AKP hükümeti kılını kıpırdatmıyor, ya da
Kürt tarafının taleplerini anlamsızlaştırarak yine zaman kazanma ve oyalama
politikalarında ısrar ediyor. Yol Haritası yokken, Yol Haritası var diyor
ortada bir çözüm iradesi yokken, çözüm sürecinden söz ediyor. Kürt sorununda
bir çözüm politikası olmayınca Kürt karşıtlığı Türkiye’yi Ortadoğu’da
çıkmazlarla karşı karşıya bırakıyor. Şu açıktır ki, Türkiye Kürt sorununda bir
çözüm politikası izlemediği müddetçe Ortadoğu’da da iflah olmayacaktır. Türkiye
Kürt sorununu çözdüğünde ise demokratikleşeceğinden hem Ortadoğu halkları
açısından çekici hale gelecek, hem de demokratik ülke haline geleceğinden kimse
için tehlike olarak görülmeyecektir.
Ancak Türk devletinin çözüm politikası olmadığından 6-7
Ekim’de başlayan halk serhıldanlarına karşı yeniden tutuklamalarla cevap
vermiştir. Kürt halkının tepkisini dikkate alarak politika değiştireceğine, bu
tepkileri ve talepleri bastırma yolunu tercih etmiştir. Şu anda Türk devletinin
politikası nedir diye sorulursa, bunun cevabı, tutuklamalara bakılarak
verilebilir. Bu düzeyde tutuklama yapan bir hükümetin Kürt sorununda bir çözüm
politikası olamaz. Kürt sorunu bir demokratikleşme sorunuysa, antidemokratik
polis yasalarıyla Kürt sorununun çözülmeyeceği açıktır. Hiç kimse polis devletine geçilerek Kürt sorununda
çözüm gelişeceğini söyleyemez. Böyle yasalar çıkarılarak hala Kürt sorununda
adım atılacağını sanmak Kürt sorunundan hiçbir şey anlamamak olur. MHP’nin oy
verdiği tezkere ve yasalarla ne demokratikleşme olur ne de Kürt sorunu çözülür.
Eğer bir ölçü aranacaksa bu da bir ölçüdür.
Siyasi soykırım operasyonlarının olduğu, polis devleti
yasalarının çıkarıldığı bir ortamda mevcut hükümetin çözüm için adım atacağını
beklemek fazladan iyimserlik olur. Bu kafa ancak iradesini kırmış Kürt’ün önüne
kırıntı atmaktan başka bir şey yapmaz. Kuşkusuz Kürt Halk Önderi Türkiye
halkının çözüm isteğinin ve Türk devletinin yaşadığı zorlanmanın AKP’ye adım
attırabileceğini düşünerek demokratik çözüm kapısını açık bırakmaktadır. Ancak
iktidarda bunu anlayacak bir hükümet yoktur. Bu hükümette sorunları çözme
kafası yoktur. Türk özel savaşının şekillendirdiği bir psikolojik savaş kafası
ve yapılanması vardır. Akılları sadece bu yönlü çalışmaktadır. Aslında çözüm
gücü ve kapasitesi olmayanların ucuz politika yürütmesi bu olmaktadır. Türkiye
bu politikayı bırakmazsa içte de, dışta da bir politik çöküntüye uğrayacaktır.
AKP hükümeti kendisiyle birlikte Türkiye’yi de uçuruma sürükleyecektir. Türkiye
bu politikalarıyla bir kurtarıcıyı çağırmaktadır. Türkiye’yi bir darbenin
gerçekleşeceği noktaya doğru götürmektedir. AKP, mevcut politikalarıyla darbe
karşıtı değil, darbe çağrısı yapan ve bunun zeminini yaratan bir hükümet konumundadır.
Belki de içinden çıkamadığı iç ve dış sorunlar karşısında çareyi burada
aramaktadır. Buna iktidar sorumluluğundan fikri ve fiziki kaçış da denilebilir.
Mustafa Karasu
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
JA
:” ”
:””
“Cambria”,”serif”
mso-ascii- Cambria
mso-hansi- Cambria