10 Nisan 2010 Cumartesi Saat 16:14
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Irak seçim sonuçları işgal demokrasinin bir başarısı olarak
gösterilmeye çalışılsa da gizli ittifak ve planlarla sandıktan çıkan oylar
ABD’nin istediği biçimde olmuştur. ABD, Irak seçim sonuçlarıyla Irak merkezli
Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme planını devreye soktuğu görülmektedir. Bu
planın en önemli figüranları olan aynı zamanda
‘her şekilde kullanılabilir Türk devleti ve Güney Kürdistan yönetimini’
ABD’nin aynı çatı altında bir araya getirme çabaları bu plan kapsamında öne
çıkmaktadır.
Güney Kürdistan ile Türk devleti arasındaki ilişkilerin
geliştirilmesi ABD’nin çıkarları açısından bir zorunluluktur. Bu nedenle
PKK’nin bölge politikalarında belirleyici bir güç konumunda olmasını
istememektedir ve bu sorundan bir an önce kurtulmayı savunmaktadır.
Seçim sonuçları üzerinde oynanan oyunlarla Kerkük ve Musul,
Kürtlerin elinden alınmıştır. KDP ve YNK’nin dar aşiretsel çıkarlarına Kerkük
ve Musul feda edilmiştir. Plan gereği Hewler, Duhok ve Süleymaniye ile
sınırlandırılmış ve Sünni ve Şiiler tarafından çepe çevre kuşatılmış Güney
Kürdistan yönetimi, Türk devletine daha fazla yakınlaştırılmıştır. ABD’nin Kürt
planı şimdilik başarıyla sürmektedir. Türk devletinin kucağına itilen Güney
Kürdistan yönetimi, kendi soyuna ihanet eden keklik misali diğer parçalardaki
Kürtlerin avlanması için kandırılmaya çalışılmaktadır. PKK konusunda Türk
devletinin istediği biçimde “daha net tutum göstermesi istenmektedir.
Güney Kürdistan yönetiminin son dönemlerde yaptığı açıklamalarda
ve Türk devleti ile geliştirdikleri ilişkilerde bu oynanan oyunun bir figüranı
haline getirildiği görülmektedir. Kerkük ve Musul’u kaybeden Güney Kürdistan
yönetimi kendi varlığını Türk devleti ile geliştireceği ilişkilerde
görmektedir. Bu nedenle PKK’nin varlığını Türk devleti ile geliştireceği
ilişkiler önünde büyük bir engel olarak görmektedir. Şii ve Sunilere karşı
Kerkük ve Musul konusunda, Türk devleti ile de PKK’nin tasfiyesi konusunda
gizli anlaşmalar içerisindedir.
Güneyli Kürt örgütleri, PKK ve Kuzey Kürdistan Kürtlerinin
tasfiyesini hedefleyen Türk devletinin “Yeşil Türkçü partisi AKP’nin açılım
politikalarına destek verdiklerine yönelik açıklamaları oynanan oyunların ne
kadar büyük ve tehlikeli olduğunu göstermektedir. Bir süre önce Neçirvan
Barzani’nin Türk devletine, “Irak hükümeti bize % 17’lik petrol hakkımızı
vermiyor. Gelin % 50’sini sizinle paylaşalım, bizi koruyun dediği
hatırlanırsa, ABD ve Türk devletinin planlarına Güney Kürdistan yönetiminin ne
derecede istekli ve kararlı olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
PKK’nin tasfiyesi konusunda oluşturulan 4’lü mekanizma
çerçevesinde tırmanan Türk devleti ve Güney Kürdistan yönetiminin ilişkileri,
Hewler’de Türk konsolosluğunun açılması, karşılıklı ziyaretlerle önemli bir
düzeye gelmiştir. Tüm bu politikalar Güney Kürdistan’ın Türk devleti tarafından
tanınması anlamındadır. Tabiî ki bu resmi olmayan tanıma Türk devletinin
isteklerine boyun eğmiş, kafesteki keklik haline getirilmiş Kürdün tanınması
anlamına gelmektedir.
KDP ve YNK’nin aşiret kültürüne dayalı sahip olduğu ‘tek tip
siyaseti’ ve ‘tek tip Kürt anlayışı ile AKP hükümetinin ‘tek tip Yeşil renkli Türkçü’ siyaseti ve
yaratmaya çalıştığı ‘tek tip yeşil Kürtçülüğü’ ortak noktalarda bir araya
gelmektedir.
Güney Kürdistan hükümetinin kendi içyapısından kaynaklı
gittikçe iradesizleşen ve başka güçlerin özellikle Türk devletinin piyonu
haline gelen durumu oldukça tehlikelidir. Kendi Kürdünü inkâr eden, katleden
bir devletin başka bir Kürt iradesini muhatap alması hangi koşullarda mümkün
olabilmektedir, bir araya gelinen ortak noktalar, varılan anlaşmalar neler
olabilir? Elbette bu soruların cevapları oynanan oyunların anlaşılmasında önem
taşımaktadır.
Bir süre önce KDP genel başkan yardımcılığı dışında resmi
bir görevi bulunmayan Neçirvan Barzani’nin “siyasi ve ticari ilişkileri
geliştirmek yalanıyla Petrol Bakanı Dr. Aşti Hewrami ve yerel hükümet dış
ilişkiler sorumlusu Felah Mustafa ile birlikte Türkiye’ye getirilmesi nasıl
izah edilebilir. Bu hükümetin başbakanı, varken Neçirvan Barzani’nin hangi
sıfatla Türkiye’ye gittiği merak konusudur. Neçirvan Barzani’ye birinci sınıf
devlet protokolü uygulanmıştır. Türk devletinin başbakanı Tayyip Erdoğan,
Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu ve MİT yetkilileri ile görüşmüştür. Peki,
neyin karşılığında bu devlet protokolü uygulanmış ve üst düzeyde görüşmeler
olmuştur?
Tek gündemin PKK olduğu bu ziyarette neler konuşulmuş, hangi
konularda anlaşmalar yapılmıştır?
• Maxmur
kampının boşaltılması için kamp içinde provokasyon hazırlama bu çerçevede ABD
askerlerinin BM gücü olarak kampa müdahale etme planları yapılmış mıdır?
• Neçirvan
Barzani’nin Türkiye’ye getirildiği sırada Maxmur kampında yaratılmak istenen
provokasyonun tesadüf olması mümkün müdür?
• Kampı
hedef alan bu olaylarda KDP ve Türk istihbaratının, PKK’den kaçanların
işbirliği açık bir şekilde açığa çıkmamış mıdır?
• Neçirvan
Barzani’nin planları arasında Güney Kürdistan sınırlarında HPG gerillalarının
konumlandığı alanların Türk ordusu tarafından işgal edilmesi, ardından buralara
Peşmergelerin tampon bölge işleviyle yerleştirilmesi, Türk ordusunun gerekli
gördüğü durumlarda medya savunma alanlarına operasyon yapmasına göz yumulması
planları var mıdır?
• KDP’nin
kendi denetimindeki şehir ve köylerde MİT’in faaliyetlerine izin
verilmesi, olanak sağlanması ve medya
savunma alanlarındaki köylülerin Türk istihbaratına çalışması için projeler
sunulmuş mudur?
• Görüşmeler
sonrasında basına yapılan açıklamada, ziyaretin ekonomik ve siyasi ilişkilerin
geliştirilmesi çerçevesinde olduğu söylenmiştir. Güney Kürdistan hükümetinin
başbakanı olduğu halde bir partinin genel başkan yardımcısı olan Neçirvan
Barzani’nin Türk devleti ile resmi düzeyde bir ilişki kurması bu temelde
anlaşmalar yapması nasıl mümkün olmaktadır. Bu ilişkilerin geliştirilmesi Neçirvan
Barzani’ye mi kalmıştır?
Güneyli Kürt örgütlerinin yapısını az çok bilenler şu
gerçeğin asla değişmeyeceğini de bilirler: Güney Kürdistan’da demokrasi
görünümlü bir hükümet kurulsa da asla aşiretler konfederasyonu olan ‘partiler’
üstü olamayacaktır. Son sözü hükümetin başbakanı değil parti başkanı söyler.
Neçirvan Barzani’nin KDP genel başkan yardımcısı sıfatıyla Türk devleti
tarafından Türkiye’ye getirilmesi, hükümeti ilgilendiren her türlü konuda
muhatabın KDP olduğunu, sözde kurulan Güney Kürdistan hükümetinin hiçbir
ciddiyetinin olmadığını göstermiş olması açısından önemlidir.
Türk devleti, Neçirvan Barzani’yi neyin karşılığında muhatap
almaktadır. PKK dışında hiçbir konuda Güneyli Kürt örgütlerini muhatap alması
mümkün değildir.
Suni ve Şii’ler ile 36. paralele sıkıştırılan KDP ve YNK
aynı zamanda Güney Kürdistan’da yine Türk devletinin destek verdiği Goran ve
Yekgurtu İslami ile KDP ve YNK’yi iradesizleştirmiştir. Türk devleti, Neçirvan Barzani’ye ‘Kerkük ve
Musul’u kaybettiniz. Irak seçimlerinde yenilgiye uğradınız. Artık elinizde
pazarlık yapacak hiçbir gücünüz yok. PKK’ye karşı ortak tutum dışında bir seçeneğiniz
yok’ demektedir.
Neçirvan Barzani’nin Türkiye’ye getirilmesi ve yapılan
pazarlıklarda en dikkat çeken ve tehlikeli olan ise Güney Kürdistan bölge
başkanı aynı zamanda bu görevde olmasına rağmen KDP genel başkanlığı görevini
de sürdüren Mesut Barzani’nin Türkiye’ye davet edilmesidir.
Yakın bir zamana kadar Mesut Barzani hakkında Türk devlet
yetkililerinin aşağılayıcı açıklamaları yanında Türk basının da hakaret dolusu
haberler unutulmuş görünmektedir. Mesut Barzani’nin Türkiye’ye davet edilmesi
PKK karşıtlığında oynanan oyunun son perdesidir. Bu davet Neçirvan’ın
hazırladığı plana resmiyet kazandırma girişimidir. PKK’ye karşı yapılan
anlaşmaların uygulanabilmesi Güney Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzani’nin
tavrına bağlıdır. Ziyaretin kabul edilmesi ve Mesut Barzani’nin bu plan
karşısında takınacağı tutum gelişmelerin yönünü belirleyecek ve
netleştirecektir.
Türk devletinin başbakanı Tayip Erdoğan’ın, ABD ziyareti,
Güney Kürdistanlı Kürt örgütlerinin Türkiye’ye getirilmesi kapsamlı bir saldırı
planının ön görüşmeleri olarak değerlendirilmektedir.
5 Kasım 2007 yılında da benzeri bir diplomasi trafiği
yaşanmıştı. Güneyli örgütlerle Zaxo ve Silopi’de görüşmeler yapılmıştı. Ayrıca
TC başbakanı Tayip Erdoğan ABD’ye giderek George Bush ile görüşme yapmıştı. Bu
görüşmelerde PKK’nin tasfiyesi için bir dizi eylem planı hazırlanmıştı. 21
Şubat 2008’de TC ordusunun ABD’den aldığı izin ve destek doğrultusunda Güney
Kürdistan’ı işgal etmişti. 8 gün süren savaşta TC ordusu HPG gerillaları
karşısında büyük bir hezimet yaşayarak geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Türk devleti bir yıldır Türkiye ve Kürdistan’da sürdürdüğü
siyasi soykırım operasyonlarıyla tasfiye planın ilk aşamasını uygulamaya
koymuştu. Şimdi ise yapılan tüm hazırlıklar, son darbenin vurulacağı askeri operasyon
kapsamında yapılmaktadır.
PKK’ye vurulması düşünülen son darbe, para kaynaklarının kurutulması, propaganda
kanallarının etkisizleştirilerek devre dışı bırakılması ve yapılan askeri
hazırlıklar çerçevesinde sürdürülmektedir. Demokrasi ve insan haklarını
dillerinden düşürmeyen Avrupa devletleri PKK ve Kürtler söz konusu olduğunda
ABD politikalarına alet olmaktan geri durmamışlar ya da bizzat içinde yer
almışlardır.
Bu devletler tarafından PKK’nin Kürt halkı tarafından
desteklendiği gizlenmeye çalışılarak yardımlar “zorla gasp olarak
gösterilmekte, PKK yöneticilerinin uyuşturucu işiyle uğraştığı şeklinde kirli
bir propaganda yapılmaktadır.
ABD ve Türk devleti Güney Kürdistan ve Doğu Kürdistan
sınırında uyuşturucu ticareti yapan bazı kişileri tutuklayarak, PKK ile
ilişkili olduklarını gösterme arayışını sürmektedirler. Yakalananlar. MİT ve
CIA elemanları tarafından sorgulanarak, ele geçen uyuşturucuların PKK’ye ait
olduğunu söylemeleri halinde serbest bırakılacakları teminatı verilmektedir.
Avrupa ülkelerinin de içinde yer aldığı Türk devleti ve
ABD’nin PKK’ye karşı geniş bir alanda yürüttüğü tasfiye konsepti çerçevesindeki
işbirliği, askeri ve istihbarat alanında da sürdürülmektedir.
Kuzey ve Güney Kürdistan’da casus uçaklar ve insana dayalı
istihbarat ağı güçlendirilerek PKK’nin üst düzey gerilla komutanlarına yönelik
suikast planları ve ABD ve Türk özel birliklerinin gerilla sahalarına yönelik
ani nokta operasyonlarına yönelik hazırlıklar yapılmaktadır.
İsrail’den kiralanan Heron insansız keşif uçakları Kuzey
Kürdistan dağlarında gerillanın denetiminde olan alanlarda bir süredir
keşif-istihbarat faaliyetini yürütüyordu. Birkaç ay önce İsrail’den alınan 10
Heron uçağı daha getirildi. Motorları güçlendirilen ve havada kalış süreleri
uzatılan bu uçaklara Aselsan tarafından lazer güdümlü füzelerin takılması
planlanmaktadır.
İsrail’den alınan Heronlar yanında, ABD’nin Afganistan ve
Pakistan’da Taliban’a karşı kullandığı MQ-9 Reaper modeli Pradatör insansız
keşif ve suikast uçaklarını Türk devletine satacağını açıklanmıştı. MQ-9 Reaper
Pradatör uçakları iki adet lazer güdümlü Hellfire füzesi taşıyor. Görülen hedef
savaş uçaklarına gerek kalmadan anında füzeler tarafından vurulmaktadır. ABD’ye
ait MQ-9 Reaper Pradatör uçakları medya savunma alanları üzerinde 2007 yılı
ortalarından beri uçurulmaktadır. Bu uçaklardan alınan istihbarat görüntüleri
“anlık istihbarat olarak Türk ordusuna veriliyordu. Türk devleti ABD’den,
anlık istihbaratla birlikte Pradatörler tarafından görülen PKK gerillalarının
vurulmasını istemektedir. Daha çok da PKK’nin üst düzey kadrolarının
hedeflenmesi istenmiştir.
Bunun yanında Türk ve ABD uçakları tarafından medya savunma
alanlarına küçük paraşütlerle GPS (Global Positioning System) özelliği olan yer
bildirim cihazları atılmaktadır. Bu cihazlar atıldığı alanda tarama yaparak her
türlü ses ve telsiz frekanslarını tespit ederek yerlerinin bulunmasında role
görevi görmekte elde edilen bilgiler uydu üzerinden Süleymaniye ve Duhok’ta
bulunan ABD üslerine aktarılmaktadır.
ABD ve İsrail tarafından havadan keşif istihbaratının Türk
ordusuna sağlandığı 2007 tarihinden itibaren Türk ordusunun elinde olan 40 km
menzili olan obüs topları modernize edilerek mekanik olan mesafe ayarları
bilgisayar sistemli otomatik koordinat sistemleriyle değiştirilmiştir. Keşif
uçaklarından verilen koordinatlara göre nokta atışları yapabilecek düzeye
getirilmiştir.
Türk ordusu tarafından kullanılan ve operasyon bölgelerine
gönderilen 120 ve 81 mm’lik havanların başlıklarına, 40 km’lik obüslere, süper
kobra helikopterlerinin füzelerine kimyasal içerikli başlıkların takılarak
gerilla alanların vurulmasının hedeflendiği bu temelde ABD’nin Türk devletine
izin verdiği söylenmektedir.
Medya savunma alanlarında PKK’ye karşı hava ve yerden
yürütülen istihbarat çalışmalarının yanında Güney ve Kuzey Kürdistan
sınırlarına 16 yeni karakolun inşa edilmesine başlanmıştır. Karakol inşaatının
sürdüğü alanlara 3.500 civarında uzman çavuş, astsubay ve subaylardan oluşan
özel kuvvetlerle birlikte 13 bin askerin konuşlandırılacağı ifade edilmektedir.
Topyekûn imhanın, savaş hazırlıklarının sürdürüldüğü, sınır
kesimlerine askeri yığınakların yapıldığı bu şartlarda “açılım adı altında ifade edilenlerin
tasfiyeden başka bir anlama gelmediği yapılan askeri ve diplomatik hazırlıklara
bakılarak çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu saatten sonra AKP hükümetinin
‘açılım’ yalanı daha fazla sürdüremeyeceği açığa çıkmıştır. Ya diyalog ve çözüm
olacaktır ya da savaş..!
Kürtlerin de artık ara bir seçeneği ve sabrı kalmamıştır.
Diyalog ve çözüm çabaları siyasi ve askeri soykırım operasyonlarıyla
engellendiği sürece savaş kaçınılmaz hale gelecektir.
Yasin Kılıçkaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info